22 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

POLİTİKBİLİM Aykut Göker http://www.inovasyon.org; [email protected] YAŞLILIK Ülkenin üstüne çöken bunca karanlıkta hâlâ insan ışıltıları görüyorsanız, bilin ki onlar yurtseverler kuşağındandırlar... Yurtseverler Kuşağından Bir Yıldız Kaydı… Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu önderi Mustafa Kemal Atatürk’ü çağdaşı olan Osmanlı aydınları ve siyasetteki pek çok yol arkadaşından ayıran özelliği, Osmanlı’nın din merkezli düşünce sistemini aklı merkez alan bir düşünce sistemine dönüştürmeden çağa tutunabilmenin asla mümkün olmayacağını görmesi ve tüm zorluklarına rağmen bunu gerçekleştirmeyi göze almasıdır. Atatürk’ün “Hayatta en hakikî mürşid ilimdir.” ilkesi, ‘kültürde yörünge değiştirme’ olarak da tanımlanabilecek bu köktenci dönüşümü simgeler. Çağın ‘ilim ve fennine egemen olmak” ve ‘sanayileşmek’ bu ilkenin uygulamaya dönük ana politika başlıklarıdır. Bu politikalar ekseninde oluşan idealist, atılımcı ortam yepyeni bir kuşak doğurdu: Genç Cumhuriyet’in, bütün yoksunluklara rağmen yarattığı yurtiçi ve yurtdışı imkânlardan yararlanarak öğrenmeye koşan, sonra da hiç yoktan var edilen fabrikalarda, ziraî araştırma enstitülerinde, sağlık kurumlarında yaparakaraştırarak, okullarda/üniversitelerde öğrendiklerini pekiştiren, deneyim kazanan bir yurtseverler kuşağı… O kuşak 20’li30’lu yıllarda ülkenin siyasi önderiyle ve onun yönetim kadrosuyla adeta bütünleşmişti. Ne var ki, 40’lı yılların ikinci yarısından başlayarak, özellikle 1950 dönemecinden sonra, kültürde yörünge değiştirme ve sanayileşme heyecanı, yönetenler katında giderek sönümlendi; o katmandaki atılım rüzgârları hız kesti; idealist hava dağıldı… Ama 20’lerin, 30’ların yurtseverler kuşağının edinip özümsediği kültür, için için sürdü. 195556 yıllarında, daha sonra ‘PTT ARLA’ kısa adıyla anılacak olan ‘PTT Araştırma Laboratuvarı’nı kurma fikrini ortaya atan ve bu fikrin takipçileri olarak, on yıl sonra da olsa, bunu başaranlar, o yurtseverler kuşağının devamıydılar. 1957’de Petrol Ofisi (PO) bünyesinde kurulan Askerî İkmal ve NATO Tesisleri (ANT) Başkanlığı’nın 50’li yıllardan 60’lı yıllara dönülürken işbaşında olan efsanevî teknik kadrosu da aynı yurtseverler kuşağının mirasçısıydı. Öyküyü az kişi bilir. Anılan başkanlık, dönemin en ileri teknolojili cihazlarıyla donatılmış, Türkiye’nin yabancısı olduğu teknolojik uygulamaların yer aldığı, askerî amaçlara hizmet eden bir akaryakıt boru hattı sisteminden sorumlu olacaktır, ama sistemin işletilmesi, ülkemizin bu konuda deneyimi olmadığı gerekçesiyle bir Amerikan firmasına verilmiştir. İşte o efsanevî, yurtsever kadro bilinçli bir çaba sonucu en kısa zamanda sistemin teknolojsine egemen olur ve yabancı firmanın sözleşmesini yenileme zamanı geldiğinde, deyim yerindeyse işletmeye el koyarak sözleşmenin yenilenmemesini sağlar; bunu da siyasi otoriteye kabul ettirir… 60’lı, 70’li yıllarda DPT’de, Devlet Yatırım Bankası’nda ve bir kısım iktisadî devlet teşebbüslerinde yer alan ve aklın gereğini yapan seçkin, yurtsever kadroların o dönemde uygulanan ‘ithal ikameci’ sanayi politikası çerçevesinde Türkiye’nin imalât yelpazesini genişletme, bir kısım yatırım mallarının Türkiye’de üretilmesini sağlama ve ülkedeki mühendislik yeteneğini yükseltme konusundaki çaba ve zorlamaları unutulamaz. Sanayimizi, kamu fonlarından destekleyerek ARGE’ye ve yenilikçiliğe yöneltme çabası da, 90’lı yıllarda, TTGV ve TÜBİTAK ile Hazine Müsteşarlığı ve DTM’nin yurtseverlik ortak paydasında buluşan kadrolarınca başlatılmıştı. Ve o kadroların doğal müttefikleri de, çalıştıkları sanayi işletmelerini ARGE’ye yönlendirmek için didinen, mesleklerinde iddialı, yurtsever mühendisler ve mühendis kökenli yöneticilerdi. Refik Üreyen kurulan o ittifakın yıldız isimlerindendi. 23 Ocak’ta o yıldız kaydı. Bundan sonra anılar dünyasından günümüz ve geleceğin yurtseverler kuşağına ışık saçmayı sürdürecek… Bunamayı yavaşlatmak, hatta engellemek elinizde! B Uzun yaşamayı herkes ister, ancak aklının başında kalması koşuluyla. Yaşlıların en büyük kâbusu, yaş ilerledikçe unutkanlığın bunama seviyesine çıkmasıdır. Neyse ki son bilimsel çalışmalar, bu korkuları giderecek nitelikte. Bunamanın hız kestiğini ortaya koyan bu çalışmalar, ayrıca bunamanın engellenebileceğini de gösteriyor. undan 40 yıl önce bunama bugünkü kadar rahat konuşulan bir konu değildi. Yaşam beklentisi her geçen gün arttıkça ve Baby Boomer/Bebek Patlaması (19461964 arasında doğanlar) Kuşağı yaşlılığın eşiğine geldikçe, Batılı ülkeler “bunama tsunamisi” olarak nitelendirilen bir sorunla baş etmek zorunda kaldı. kalitemizi belirleyen en önemli faktördür. Bilişsel yeteneklerimizde küçük bir azalma, yaşlanmanın kaçınılmaz bir sonucudur. Pek çok insan için zihinsel kıvraklıkta azalma rahatsız edicidir ama yaşam kalitesini çok da etkilemez. Bunama, bellek, dikkat ve duygusal kontrolün parçalanmasıyla birlikte akıl ve kişilikte genel bir çöküşün meydana gelmesidir. Pek çok uzmana göre bunama yaşlılığa bağlı hastalıkların içinde en korkuncudur; hastanın kendisine büyük sıkıntı verdiği gibi, çevresindekileri de çaresizliğe iter. Bunama vakalarının üçte ikisine Alzheimer hastalığı neden olur. Alzheimer, protein birikimlerinin nöronları öldürmesidir. Bunamanın bir diğer nedeni ise beyindeki kan damarlarının bozulmasıdır; damarsal bunama olarak isimlendirilir. Çoğunlukla küçük inmelerin neden olduğu bir durumdur. Bunama riskinin yaşlanma ile birlikte arttığı herkesin bildiği bir gerçektir. 60 yaşın altındakilerde bunama nadiren görülür. 60 ile 70 arası görülme sıklığı % 1’dir. Ancak bu noktadan sonra durum giderek vahimleşir. 70 ile 80 yaş arasında risk % 5’lere çıkar. 80’den sonra artış % 50’lere yaklaşır (Bknz: grafik). Küresel olarak bunama hastalarının sayısının 2050 yılında üç katına çıkacağı söyleniyor. Son yıllarda bu sorun o kadar ciddi boyutlara ulaştı ki, dünyanın en zengin ülkelerinin oluşturduğu G8 grubu, Londra’da bir araya gelerek, ilk kez bunama konusundaki araştırmalara öncelik tanınması ve işbirliği yapılmasını kararlaştırdı. Bunama yaygınlaştıkça kamu sağlığı hizmetleri üzerinde ciddi bir yük oluşturan ciddi bir sağlık sorunu haline geldi. Örneğin İngiltere’de bunama teşhisi konulmuş bir hastanın yıllık bakım maliyeti ortalama ücretin üzerinde. Öte yandan bireysel açıdan da, böyle bir sonla karşılaşmak endişesi, insanlarda uzun yaşam arzusunu neredeyse yok etti. Bütün bu iç karartıcı tablo, bunama hızının eskisi gibi devam edeceği varsayımına dayanıyor. Bunamaya yol açan en önemli risk faktörünün yaşlanma olduğu düşünülürse, bunun mantıklı bir çıkarım olduğu söylenebilir. Ancak son yıllardaki bunama hızı rakamlarına baktığımızda, bu çıkarımın doğru olmadığı görüyoruz, çünkü gelişmiş ülkelerde bunama hızında belirgin bir düşüş söz konusu. Ama Batılı ülke vatandaşlarının yaş ortalaması yükseldiği için bunamadan etkilenen nüfusun toplamda sayısı düşmüyor. Ancak bireysel bazda bunama riskinde ciddi bir düşüş var. Şimdi bilim insanları bu düşüşün nedenlerini araştırıyor. Bu şekilde bunamanın önünü almak hatta azaltmak mümkün olabilir. UZUN YAŞAMIN CAZİBESİ KALMADI BUNAMANIN NEDENLERİ BUNAMA HIZ KESİYOR CBT 1403 8 /7 Şubat 2014 ÖNEMLİ OLAN YAŞAM KALİTESİ Yaşlılıkta beynimizin nasıl çalıştığı, yaşam Son birkaç yıldır, gerçek rakamlar bu projeksiyonların çok altında kaldığı gibi, bilim insanları bunamanın gerilediğini söylüyor. Lancet’te yayımlanan ve binlerce kişi üzerinde yapılan iki çalışma gerilemeyi somut olarak ortaya koyuyor. Çalışmalardan biri, İngiltere’de Cambridge Üniversitesi’nden epidemiyolog Carol Brayne önderliğinde 650 bin denek üzerinde 20 yıl ara ile yapıldı. İkincisi ise Danimarka’da University of Southern Denmark’tan epidemiyolog Kaare Christensen’in önderliğinde, 90’lı yaşlarının ortasında olan ve 10 yıl arayla doğan (19051915) denekler üzerinde gerçekleştirildi. İkisinden de şaşırtıcı biçimde benzer sonuçlar alındı. İYİ HABER: BUNAMA GERİLİYOR
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear