23 Eylül 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

• KÜLTÜR • DOĞAN KUBAN Bizi Cehalete Astılar! Caddeleri, meydanları dolduran, yaşamından memnun görünen yeni kentlilere soruyorlar: ‘Van nerede?’. ‘Doğuda bir yerlerde’; ‘TBMM nedir?’ ‘Vallahi öyle şeylerle ilgilenmiyorum’; ‘29 Ekim 1923 te ne oldu? ‘Ben tarih sevmiyorum.’ Bu tarih, coğrafya, bilmeyen, gazete okumayan, bin’e milyon ya da milyar demekte ısrarlı, bilgisizlik çöllerinde kaybolmuş insanlar demokrasi denen komedinin temel aktörleri. D emokrasi ile oy vermeyi aynı sayan kalabalık. Mehmet Aksoy’un yaptığı heykellere benziyorlar. Kafa ve vücudun konturları var. İçleri boş. Bu enerji dolu insanlar için gerçek sadece duygularla algılanan bir olgu. Bu insanlar kültürün kavram öncesi aşamasında yaşıyorlar. Anadolu’da atından inen göçer nerede kaybolmuştu? Yoksa atından hiç inmedi mi? Van Gölü’nü bilemeyen bu insanlara bu devlet en az beş yıllık bir öğretim sağlamıyor mu? Ne dünü, ne bugünü, ne de yarını bilen beyni dondurulmuş paralel kardeşlerimizi sanki ortaçağdan bugüne, Malazgirt’ten Eminönü’ne taşımışız. Bir mekanizma öğrenme haklarını gasp etmiş olmalı! Kentlere sığmayan bu insanları bilemediğimiz bir komplo mu yetiştirdi? Kendileri gibi düşünenlerle seçim düzleminde buluşuyorlar anlaşılan. Biz insanlarımızı Orta Asya’dan, Malazgirt’ten, Tuna’dan, Kırım’dan, Sakarya’dan, Sivastan bu algı düzeyleriyle kentlere taşımışız. Kentli olma aşamasındalar. Fakat bilgisizliğin yarattığı bu uyumsuzluk, ülkeyi havası kaçmış bir balona benzetiyor. Bu kavramsal boşluğun arkasında doğal ve tarihi bir süreç mi var, yoksa bir komplo mu? Eğer komplo ise adı demokrasi midir? Kapitalizm midir? Emperyalizm midir? Kendimizden ise cehalet midir? Vicdansızlık mıdır? Çürüme midir? İyi niyetli, yurtsever, aklı çalışan, köle olmak istemeyen, hatta sadece Müslümanlıklarını vurgulayan vatandaşlar. Toplumsal cehaletin dehşet verici boyutlarının sonuçlarını görüyorsunuz. Dünyanın geleceğinin bilimde, yani öğretimde temellendiğini topluma öğretemezsek İslam dünyasını kavuran bir yangına kurban olabiliriz. Oysa doksan yıl önce Cumhuriyeti bir bilgi cumhuriyeti olarak kurduk. Öğretimin programlı bir gelişme ve bir birikim olduğunu anlamayanlar, bir öğretim programı hazırlayamazlar. Türkiye’de Milli Eğitim bu hastalığa 1980 sonrasında tutuldu. Bugün her alanda tümel bir bilgisizliğin ve ehliyetsizliğin acılarını çekiyoruz. Beş yüz yıllık bir medrese öğretiminin bir tek matematikçi bile yetiştirmediğini anımsamayanlar, imam hatip öğrencilerinin sayısını bir iki yılda 70 binden 700 bine çıkarır, sonra da 10 sınıfa bir matematik dersi koyarak bilim ve teknoloji dünyasına yetişeceklerini hayal ederlerse, bu sadece ulusal bir felaket demektir. Bizim 500 yılda dünya matematik tarihine geçmiş bir matematikçimiz yok. darbesi, yolsuzluk, polis, hâkim ve savcılarla top gibi oynamak ve benzer olgulardan daha ağır sonuçları olan bir felakettir. Gazete ve ekranlarda sansasyonel haberlerin gürültüsü evimizin temellerinin çatırtılarını bastırıyor. Bugünkü dini öğretim bir toplumsal intihardır. Örneği de Osmanlı tarihinde var. Sorunun çözümünün öğretimde olduğunu bilmeyen toplum yok. Müslümanlar hariç. ABD’de 2010’da 55 bin doktora unvanı verilmişti. Türkiye’nin nüfusu onun dörtte biri olduğuna göre, bizim de 14 bin doktora unvanı vermemiz gerek. Geçen yıl 4 bin doktora bitiren var. Bu gerekenin üçte biri. Kaldı ki bunun ağırlığı bilim ve teknolojide de değil. ABD de şöyle bir hesap yapmışlar: Eğer Cambridge’teki (Boston) M.I.T. hocalarını ve ilişkide oldukları sanayi kuruluşlarını boş bir adaya taşırsanız, bu ada dünya sanayi üretimi sıralamasında 28. inci ülke olabilirmiş! Türkiye sanayi üretiminde böyle sıralara çıkamıyor. Enerji, su, hatta yiyecek sıkıntısının ülke çapında içeriğini anlayan insan sayısı çok az. Gazetelerde bunları irdeleyen, anlatan, vatandaşları uyaran araştırma sayısı da çok sınırlı. Üç maymunu oynayan gazeteciler herhalde yağmur duasına çıkıyorlar? Türkiye’deki güncel tartışma, ülkenin geleceğine ilişkin hiçbir konu ve öneri içermiyor. Gündem bildiğiniz her şeyin kötüye doğru gerilediğini gösteren bir gerilim filmi gibi. Oysa bizim dünya ile paylaşmak zorunda olduğumuz geleceğin içeriği tümüyle farklı konularda. Türkiye’deki cahil yozlaşma geleceği gündem dışına itiyor. İçine düştüğümüz kargaşanın nedeni de budur. Demokrasi sözcüğü cahil toplumda hiçbir yankı uyandırmıyor. Muhalefetin de, yolsuzluklarla kızışan bu tartışma sıcaklığında, geleceğin tehlikelerini unutması ve yeterinTayfun Akgül ce vurgulamaması, bir seçim taktiği olsa bile, ülkenin geleceği için doğru bir tutum değil. değil! Dünya tarihinin neredeyse coğrafi merkezinde yaşadığımız ve sayısız ateş çemberinden geçtiğimiz için olgun bir toplumuz. Kurtuluş Savaşı dahil, olağanüstü mücadelelerin anısını kültürel genetiğinde taşıyan bir halkız. Cumhuriyetle, İslam dünyasının en çağdaş ülkesi olduk. Kurtuluş Savaşı’nı uygar devletlere karşı direnerek kazandık. ‘Direnme’ sözcüğü Gezi’den çıkmadı. Orada yeniden hatırlandı. Gençlerimizin direnci ve güler yüzü tarihi deneyimlerin uzantısı, geleceğin de en büyük garantisidir. Bu dost ve güler yüz, nefretin dilini ve kindarlığını ve toplumun ataletini yenecektir. Fakat ne kadar umutlu olursak olalım, İslam dünyasının yanmakta olduğunu görmek gerek. Dünyada ekonomi, teknoloji ve eğitimde ve genel gelişme sıralamasında en geri sıralarda kalmış olan Müslümanları ekonomik köle olmaktan kurtaracak, çağdaş bir söylemi geliştirme potansiyeli sadece Türkiye’de var. Batı savaş tehdidi ve bölücülükle 1.5 milyar cahil Müslümanı susta durduruyor. Bu iş için komplo bile gerekli değil. Müslüman ülkelerinde geçmişten kalan ilkel karşıtlıkları ısıtmak yeterli. Örneğin Türkiye’de Cemaat AKP, AKP Toplum, Sünni Alevi, Türk –Kürt karşıtlıkları körükleniyor. Komşu Suriye, Irak ve Mısır karşıtlıkları filizlendi. Bunlar benim yaşamımın olgun çağında yoktu. Bu kışkırtmaların ölüm içerdiğini biliyorsunuz. Ekonomik sıkıntı ve sosyal gerilim doğuruyor. İrak, Suriye, Mısır, Libya gibi ülkelerde cehennem var. Geleceğimizi tehlikeye sokan, dış komplolardan çok, cahil toplumun kırılganlığıdır. Kaldı ki bu cehalet sokaktaki halkın bilgisizliğinde bitmiyor. Toplumun her katında, üniversite, ortaeğitim, politika, bürokrasi, iş dünyasında dünyayı sadece yüzeyden algılayabilen bir toplumun kırılgan cehaleti. Türkiye uluslararası bütün sayısal karşılaştırmalarda nal topluyor. Yanlış simgeler, tarihi ve güncel yalanlar toplumu hem bölüyor, hem önünü görmez hale getiriyor. Toplumun ve Cumhuriyetin yeniden restorasyonu gerek. Bu bağlamda en önemli sorun parçalanmaya direnmektir. Toplumsal bilinçlenme ve direnç, geleceğimizi kurtaracak en önemli güçtür. Bu bir gelişme algoritması gerektirir. Temeli özgür insandır. Özgürlük bilgiyi, bilgi bilim ve teknolojiyi, onlar da demokratik ve uygar bir toplumu yaratıyorlar. Yol uzun! Ama biz çok beklemiş sabırlı bir halkız. Aptal ve namussuz da değiliz. UMUDUMUZU YİTİREMEYİZ EĞİTİMDE BİRİKİM ÖNEMLİ BİR FAKTÖRDÜR. Biz yetenekli çocuklarımızı kötü eğitim programlarıyla öğütüyoruz. Günümüzün öğrencisi kabarmış üniversiteleri insan öğüten değirmenlerdir. Bu yetenekli genç, ya da bilgili hoca yokluğu anlamına gelmiyor. Ama öğretim sistemindeki ilkellik, bu insan yükünü taşımıyor. Eğitim Bu ortamda ciddi hatta ölümcül sorunları konuşurken sırıtan ve gülenlere şaşırıyorum. Ama gençlerin gülen yüzleri de kararmamalı. Bu gelecek için bir felaket olur. Yarından umudumuzu yitirmemek zorundayız. Dünyanın en eski uygarlıklarının geliştiği bir ülkede yaşıyoruz. Arap çöllerinde CBT 1404/5 /14 Şubat 2014
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear