13 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

• KÜLTÜR • DOĞAN KUBAN Salzhammergut’ta Uygarlık Dersleri Salzhammergut, Avusturya’da Salzburg yöresinde önemli turizm merkezlerinden biri. Dağlar arasında romantik göllerle dolu bir bölge. Bu yazı, Bodrum yarımadası ile Salzhammergut bölgesini çevre koruma bağlamında, bir uygarlık perspektifi içinde karşılaştırıyor. U ygarlık, tarihte yaratılan kültürel değerlerin toplumun çoğunluğu tarafından benimsendiği ve birikerek güncel yaşama katıldığı zaman, denenerek var olan bir birikim. Olasılıkla toplumda soru soranların sayısıyla orantılı bir kalite. Hayvanlar soru sormuyor. Sokaktaki adam İstanbul’u Paris’ten, Amasya’yı Heidelberg’den pek farklı bulmayabilir. Beyoğlu’nu Unter den Linden’le yan yana koyup ‘Bizde de her şey var!’ diyebilir. Türkiye’de her şeyin var olduğunu savlayan pek çok üniversite hocası var. Fakat kendilerine ‘Ben neden Volkswagen ya da Peugeot için kuyruğa giriyorum’ diye sormuyorlar. Bizim üniversitelerin neden dünya üniversitelerinin kuyruğunda olduğunu da merak etmiyorlar. Kuşkusuz bizim de yaratıcı insanlarımız var. Genç kuşaklarda daha çok olacak. Onların soru soranları da çok olacak. ‘İtalyanların Michelangelo’su varsa, bizim de Sinan’ımız vardı!’ demek anlamsızdır. İtalyanların San Pietro’yu bildikleri gibi, Edirne’de Selimiye’yi öğrenin. Bu iyi olur. Ama İtalyanlar S.Pietro’nun kötü bir kopyasını bir gökdelenin yanına inşa etmeyi düşünemezler. Michelangelo ve S.Pietro’yu bütün dünya biliyor. Selimiye ve Sinan’ı kimse bilmiyor. Toplumun geçmiş değerlerine sahip çıkması bir uygarlık göstergesidir. Fakat bunun evrensel kuralları var. Bizim toplum oralara daha uzanamadı. Toplumu kör cahillikten kurtarmak kendimiz kadar ötekileri de öğrenerek olacak. Çağ pazarında tartılıyorsunuz. Parisli, Viyanalı tarihi bir kentte yaşadıklarını biliyor ve ona göre davranıyorlar. Biz zengin bir tarihe sahip çıkmamakta direniyoruz. Fakat uygarlık, haberli olduğunuz bir tarih üzerinde temelleniyor. Uygarlık öğretisi dünya ile karşı karşıya gelmekle başlıyor. Küreselleşme, iletişim, ulaşım, turizm herkesin adını bildiği bir küresel köy ‘Global Village’ yarattı. Bunun farkında olmak bir uygarlık göstergesi. Uygarlık öğrenimi evde başlıyor. Köyde, kentte, doğal çevrede devam ediyor. Bu yazı turistik iki yörenin karşılaştırılması üzerine kurulu. Kırlardan gelen insanlarımız iki çağdaş olgunun adını öğrendiler: Turizm ve inşaat. Yüzümüze, gözümüze bulaştı. Bu konuda uygarlık derslerine gereksinme var. Kazdağı’nı, Van Gölü’nü, Boğaziçi’ni, Eğridir Gölü’nü halk sever. Bu sevgi binlerce yıl öncesine de uzanabilir. O dağın, gölün, ırmağın çevresinde öyküler, destanlar ve mitolojiler ürer, şarkılara konu olurlar. Artık sade dağ, sade ırmak, sade orman değillerdir. Toplum kültürü denen olgunun parçalarıdır. Söylem olarak kaldıkça özel bir kültür alanının gösterisi olurlar. Günün birinde o saygı ve sevgi, çevresinde yaratılan duygusal, söylemsel birikim onlara dokunulmazlık kazandırırsa, o zaman dağın siluetini, gölün sularını korumak toplum için bir sorumluluk olur. O zaman Manisa dağındaki Niobe kayası dokunulmazlık kazanır. O zaman kültür uygarlığa dönüşür. Çevrenin varlığını bütünü zenginliği ile yaşayan bir Avrupa var. Salzhammergut rastlantısal bir örnek. Burası Alplerin uzantısı olan, fakat çok yüksek ve sarp olmayan dağlık bir bölge. Göller çevresinde ormanlarla süslü tepeler var. Dağ, su ve ağaç. Sık olmayan bir yapı dokusu. ahşap malzemenin egemen olduğu konutlar, küçük birkaç kilise, yerel bir barok üslup, heykellerle süslü küçük bahçeler. Alçakgönüllü boyutlar, ne beton, ne yüksek yapı. Yerleşmeler düzenli ve çok temiz. Otomobil hiçbir görüntüyü bozmuyor. Tepelere çıkan fünikülerler insanları kolayca en güzel doğal sitlere ve manzaralara ulaştırıyor. Bu çevre Avrupa’nın ilk kültürlerinden Hallstatt kültürü verilerinin bulunduğu bölge, Hallstatt Gölü etrafı olağanüstü güzel ve romantik bir çevre, insanı hayalinde bir yeryüzü cennetine ulaştırıyor. Kuşkusuz Mozart musikisi de yöresel kültürün bir parçası. Bodrum bundan 60 yıl önce Ege ve Akdeniz kıyılarının birçok küçük yerleşmesi gibi güzel, bozulmamış bir küçük liman kenti çevresinde ormanı az da olsa, ilginç bir doğal sit karakteri taşıyordu. Yüksek tepeleri, derin vadileri, güzel koyları, kumsalları ile olağanüstü güzel bir doğu Akdeniz kıyısı idi. Bodrum’da eski Halicarnassus kenti, mozolesinin, tiyatrosunun bazı kalınTayfun Akgül tıları ile duruyordu. Limanda bir haçlı şatosu ve kalesi vardı. Kasaba dalgıçlarıyla ünlüydü. Bodrum’un Cumhuriyet destanı Cevat Şakir (Halikarnas Balıkçısı) ile başladı ve Mavi yolculuklarla popüler oldu. 60 yıl sonra bugün yarımadanın doğası, yamaçlar, tepeler ve koylar bina ile sıvandı. Bodrum yarımadasının doğası yok oldu. Koyları, kumsalları doğal karakterlerini kaybetti ler. Burada kimsenin aklına bir yeryüzü cenneti gelemez. Türkiye’de nüfusun artışının, turizmin patlamasının, ülkenin fakirliğinin ve aç gözlü spekülasyonun bütün ülke çapında zorlayıcı bir niteliği var. Fakat burada tarihi sit’e ve doğaya yapılan tecavüz uygarlık gösterisi olarak sunulamaz. Bölge toplumun ne kadar çağdaşlaştığını da göstermiyor. Alplerle, Akdeniz kıyıları kuşkusuz birbirine benzemeyecek. Ama bir çağdaş davranış ve onun ötesinde bir uygar davranış var. Birbirlerini tamamlarlar. Uygarlık çağdaşlığın da garantisidir. Çağdaşlık da uygarlık için bir temeldir. Salzhammergut’ta yörenin doğayla kurduğu fiziksel ilişkinin duyarlılığı, göller ile bütünleşmiş doğal sitleri korumak için gösterilen çaba uygarlık göstergesidir. Orada yapılaşma bir cellat olmamış. Tarihsel yaşamı içinde göl çevresinde insanların doğaya saygılarını yansıtan alçakgönüllü mimari gelenek yerini beton apartmanlara terk etmemiş. Yeni yapılan eskiye uyum içinde ortaya çıkıyor. Yasal ya da yöresel bir kural var. Uygar davranışın ancak bir tarihi birikim içinde oluştuğunu görüyorsunuz. Uygarlık yerine göre yenilik içermek zorundadır. Fakat eski ile uyumsuzluk değil. Bu davranış insanın hem kendi geçmişine hem de doğaya beslediği saygının, güneşe, göğe, suya, yeşile duyulan yakınlık duygusunun kanıtıdır. Burada Gehry, Zaha Hadid gibi mimarların temsil ettiği yeni denemelerin tazeliği değil, fakat geçmişe ve her an yenilenen doğaya saygılı taze duygular var. Uygar insan tutucu olamaz, ama doğanın kendinden daha genç olduğunu, çünkü her an yenilendiğinin farkında olan bir insandır. Bodrum’da, Salzhammergut’u koruyan hiçbir düşünce ve saygının etkisi olmadığını izledik. Türkiye’nin aynası. Bu hem toplumsal duyarsızlığın, hem cehaletin hem de kontrol yokluğunun göstergesi. Acaba bu duyarsızlık İslam Rönesansı denen 1012 yüzyıllar arası aydınlanmayı Osmanlının hiç izlememesi ile ilgili değil mi? Osmanlı 500 yıl Ortaçağ İslam düşüncesine paralel bir kültür açılımının yanından bile geçmedi. Bunun bu günlere yansıdığını düşünmek gelecek için iç açıcı değil. YAPILAŞMA CELLAT OLMAMIŞ 60 YIL ÖNCE BODRUM Türkiye çağdaş uygarlığı ithal etme sürecinde yaşayan bir toplum. Fakat uygarlık satın alınan bir mal değil. Bilgiden çok bir davranışlar birikimidir. Düşünce birikimidir, kavram ve sözlük birikimidir, duygu birikimidir. Çevresel duyarlık birikimidir. Telefon, televizyon, otomobil, gökdelen, füze hatta atom bombası satın alabilirsiniz. Ama uygarlık satın alınmadığı için, satın aldığımız malları da verimli kullanamamıyoruz. Çevre bağlamında bir şeyin ayırdına varmak gerek: Doğal ve insan yapısı fiziksel çevre sadece bir maddi nesne olarak değil, toplumun o bağlamdaki duyarlılığı ile var oluyor. Çevre duyarlılığı toplumun doğaya ve insan yapısı çevreye olumlu bir empati ile yakınlaşma temeline dayanır. Bu bir saygı göstergesidir. Uludağ’ı, Erciyes’i, HENÜZ UYGARLIK İTHAL SÜRECİNDEYİZ CBT 1382 3 /13 Eylül 2013
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear