13 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

HUKUK POLİTİKASI Sokakta oluşan bilinç: ÇEVRE Salih Özbaran, Emekli Tarih Profesörü, salihozbaran@hotmail.com NTV Tarih dergisi “Gezi” olaylarının tarihsel derinlik içinde tarihçilerce ne ifade ettiğini ele alan, ne yazık ki baskı aşamasında sahiplerince yayını durdurulan 54. sayısı (Temmuz 2013) için benden istenen kısa bir yazımı hazırlarken masamda Profesör Ruşen Keleş’in yarım yüzyıla adanmış uğraşları sonunda adeta imbikten geçirilmiş yepyeni bir kitabı duruyordu: 100 Soruda Çevre, Çevre Sorunları ve Çevre Politikası (İzmir: Yakın Kitabevi, 2013). Tarihçiliğimde çok az yer bulmuş olan çevre sorunlarına ilişkin konularda yepyeni ufuklar açıyordu; toplumsal ve kültürel öğelerin nasıl ve ne denli fiziksel çevrelerle iç içe olduğunu gösteriyordu. Bir yanda tarihçilikteki yetersiz olsa dadeneyimlerim, diğer yanda memleketim Turgutlu’nun Çaldağı dramına ilişkin bildiklerim ve çevre sorunlarının bilge kişisinin andığım kitabı, aşağıdaki yazıma öncülük ediyordu. 2013 yılının Mayıs ayı sonlarında “Gezi Parkı” söylemiyle ortaya çıkan, sonra büyüyen, tüm yurtta ve dünyada hızlı iletişim olanaklarıyla, televizyon görüntüleriyle, yorumlarla ve basın aracılığıyla dile getirilen olaylar Türkiye tarihinde olağanüstü bir evreye tanıklık etmektedir. Bu, genç nüfus ağırlıklı bir toplumsal harekettir. Burada, geçmiş yılların biriktirdiği ve toplumun bireylerinin özgürlüğünü cendere içinde tutmaya çalışan yönetim değildir vurgulamak istediğim. Eylemlerin dile getirdiği çevre sorununa eğilmek istiyorum. Tabiatı sanki Osmanlı yönetimin bir rejim örneği sayılan “iltizam”, (İngilizcesiyle “taxfarming”) olarak tanımlanan ve tarihçilerin dilinde satış, kiralama, deruhte etme anlamlarına gelen bir sistemle yağma edilen doğanın, çevrenin, kentin, yeşil güzelliğin, yani çevre sorunlarının ne denli önemli olduğunu anımsatan bir ışıklandırmayı ön plana çıkarmak istiyorum. “Özgürlük” isteğinin baş tacı yapıldığı ve buyurganlığın reddinin ilan edildiği direnişlerde, kıvılcımın parkta 35 ağacın kesilmesiyle ivme kazanması tesadüf sayılmamalıdır. Tarihçiler böyle sosyal patlama niteliğindeki bir olguyu 35 ağacın kesilmesine indirgemelerle açıklamazlar. Çevreye ve onun öğelerine karşı nasıl davranılacağı konusunda kent, çevre ve yurttaşlık bilincinin hukuk kurallarıyla yönlendirilememiş olmasının sonuçlarına bakmak isterler. Söz konusu kalkışma, “çevre”yi bir insan hakkı olarak tanıyan hukuk kurallarının işletilmesinin kaçınılmazlığını da anımsatmıştır bizlere. Bu bağlamda, çevre bilincinin gelişme düzeyinin yüksek olmadığı ve devlet eliyle ekosistemin bozulmasına yol açan girişimlere çanak tutulması ve çevre değerlerinin göz ardı edilmesi bakımından da “Gezi Parkı” uyarısının apayrı bir önemi olmuştur, olmaktadır. Eylem/eylemler “çevre hakkı”nın temel bir hak olduğunu çok yüksek sesle ve görüntülerle anımsatmıştır bizlere; Türkiye tarihinde hiç tanık olunmamış biçimde, ölçekte. Buradan bir özele, memleketim Turgutlu’nun “Çaldağı” yağmasına sıçramak isterim; aynen tarihçiliğimde yakın zamana kadar üstünde çalıştığım Osmanlı İmparatorluğu’nu kenara koyup Cumhuriyet sürecine eğilmem gibi. Beni böyle bir eğilime sevk eden, “Çaldağı” tahribatıyla yüz yüze getirilen Kasaba’nın (Turgutlu’nun) 1923 sonrası süreçte yapılanmasının çekiciliği ve zorunluluğu olmuştur. Altında, özellikle Lidya ve Bizans uygarlıklarını saklayan, üstünde Türk İslam kültürünü soluyan yeşil güzelliğin yok edilmemesi için çaba göstermeye zorlamıştır. NTV Tarih soruları arasında geçen “28 Mayıs’ta başlayan direniş hareketlerinin” tarihe ne şekilde geçeceğine ilişkin sorusuna verebileceğim kesin yanıtım olamaz. Ancak, etkilerini geçtiğimiz birkaç (aslında onarılması çok gecikmiş) yıllarda gerçekten fark ettiğim çevre sorunu, öncelikli bir konu oldu benim için; Küllerinden Doğan Kasaba: Turgutlu (İzmir Büyükşehir Belediyesi, 2013) kitapçığını yazdıran nedenlerin başında geldi. Çünkü Kasaba 1920’li ve 1930’lu yıllarda Cumhuriyet rejimini, zengin Turgutlu ovasından elde ettiği kazancın çok büyük katkılarıyla kurabilmişti; 1919 yılındaki silahlı emperyalist istilayı, 1922’deki yangın ve katliam acılarını doğasının cömertliğiyle sarabilmişti. O zümrüt ovanın şimdi nikel madenini ayrıştırırken saldığı, salacağı asidin yeri göğü zehirleyeceğini bilginler daha yüksek bir sesle, feryatla, haykırmaktalar. Ben, önümüzdeki yıllarda tarihçiliğin çevre korumasına ilişkin geçmiş olayları, olguları, sorunları, yıkımları ve önlemleri konu eden çalışmalarının hız kazanacağına inanıyorum. Kişisel olarak ben bu yola girdim bile. Birkaç yıldır “Çaldağı” üstüne titreyenlerin çabalarına yardımcı olmaya çalışıyorum. İnanınız, tarihin güncel yansımalarına ilişkin yarım yüzyıllık kazanımlarımın baş tacı sayıyorum bu işi; çok gerekli bir uğraş içinde olduğuma inanıyorum”. Biçemini düzeltmek için birkaç sözcüğünü değiştirerek yansıttığım bu yazımdan sonra, Ruşen Keleş’e dönüyorum ve onun masamdaki kitabından, deneyim dolu bilginliğinden çevre sorunlarına ilişkin bazı sözleri aktarmak istiyorum. Çevrenin günümüzde ayyuka varan yağmalamacılığının acımasızlığına karşı adeta formül, adeta ilaç gibi gelebilecek uyarı ve önerilerinden yalnızca bir bölüm yansıtıyorum. “Çevre duyarlılığının ve bilincinin artması Türkiye’de çevre sorunlarının önlenmesi açısından elbette çok önemlidir. Zorunlu bir önkoşul ve tek güvence olmasına karşın, çevre duyarlılık ve bilinciyle örgütlenme düzeyinin bugün bulundukları noktanın, yeterli bir güvence olmadığı rahatlıkla söylenebilir. Karar verme durumunda olanların tutum ve davranışlarına yön verebilecek, gerektiğinde siyasal ve etik uygulamalardan çekinmeyecek bir bilinçli kenttaşlık ve yurttaşlık anlayışı uzun erimde en etkili güvencemiz olacaktır”. Gezi Parkı kalkışmasını “özgürlük alanları” vurgusuyla “Meydanlara Dökülenleri Anlamak” başlığını taşıyan, dostum Nuri Bilgin’in yazısının son satırlarındaki anımsatmanın da gerçekten unutulmaması gerektiğini sanıyorum (Düşünbil, sayı 36, TemmuzAğustos, 2013): “Toplumsal norm ve uzlaşmaların, ilke olarak eleştiri ve karşı çıkışa açık olduğu ve hukuk devletinin belirli koşullar altında yasalara karşı tepkileri kabul ve teşvik ettiği unutulmamalıdır”. Ve bu yazımın başlığına uygun gelen böyle yaşamsal bir konuya merhem olabilecek pratik, çıkarsız ve temelli davranış ve eylemlerin, yarım yüzyıllık uğraşlarıyla vurgu yapmış olan Ruşen Keleş’in bir tümcesiyle bitirmek istiyorum: “Çevre sorunları, kanımca, sokaktaki insan tarafından sahiplenilmedikçe sağlıklı bir çözüme kavuşturulamaz”. Hayrettin Ökçesiz okcesizhayrettin@gmail.com http://okcesizhayrettin.blogspot.com RUŞEN KELEŞ’İN BİLGELİĞİ CBT 1382 19 / 13 Eylül 2013 “Bundan böyle, bilim adamlığı sıfatımı bırakıyorum. Hiç sevmemiştim zaten. Başarabildiğimizde, doğru bildiğini savunan, bildiği doğruyu sorgulayan biri olmak çokça yetiyor, kimse benden başka bir şey beklemesin! Adımdan başka bir şey sizi yanıltır”, diye yazmıştım. Pek çok sevgili arkadaşım “sakın ha” dediler. Üzüldüler. Geri almamı istediler... Ne denli iyisiniz, ne denli güzelsiniz sizler! İşimi bırakacağımı söylemiş gibi olmuşum, bilmeyerek... Benim de geçinmem gerek bir biçimde. Üniversitede öğrencilerim elbette olacak, ama onların bile böyle bilmelerini diliyorum. “Bilim adamı” olarak anılmak, görülmek istemiyorum gerçekten. Daha özgür olmak istiyorum. “Doğru bildiğini savunmak, bildiği doğruyu sorgulamak”... Zaten bu çabamız en zoru değil mi, hep birlikte? Birbirimizi çekmecelere koymaksızın, hepimizin önce tek bir şey olması... Arayan, bulmamıza yol yordam gösteren birer insan olmamız! Kimseye bu işi bir iş ve ayrıcalık olarak yüklemeyelim. Yoksa, bunu başka şeyler için yapmaya kalkıyoruz ve aldatıyoruz. Bu yüzden ben kendi hesabıma bilim adamı vb. olarak anılmak istemiyorum. Bizim bir adımız var. Belki, o bile bizim değil ya hani! Hâl böyleyken yalınlığı, en yalını seçmeliyiz gibi geliyor bana... Bu yüzden bu hırka bize yeter. Öğrenci hırkası, eylemci hırkası, gezgin hırkası... *** Sevdiğiniz şeye aslında ihtiyacınız yoktur. Seversiniz yalnızca... İhtiyacınız olan şeyiyse asla sevemezsiniz. Bu şey insan olunca, bunları birbirine karıştırmamalıdır. Sevdiklerimizi özlemek gereksinmekten çok daha güçlü bir duygudur. Sevgimizi bu özlem sıcak tutar, birbirimizin yanında da olsak! Bunları şimdi niçin söylüyorum: Gezi Parklımdan öğrendim. Bu çocukları seviyorum. *** Charlie’nin “Büyük Diktatör”ünde diktatörün ülkesinin adı “Tomania”dır. Birkaç gün önce Facebook’ta bir arkadaşın bizdeki yönetim biçimi için “tomakrasi” yazmış olması ne denli ilginç bir rastlantı, değil mi? *** Gezi’yle hesap göremeyen hiçbir siyaset halkın önüne çıkamayacaktır. Gezi Türkiye’nin halk katında Aydınlanma’sı olmuştur. Yarasalar mağaralarına dönüyor. Emek ve düşünce özgürleşiyor önce kendi içinde umut ve cesaretle. Gezi, Türkiye’nin kalbi ve beyni oldu. Gezi hiçbir partinin dar gömleğine sığmaz, ama ondan yeni, özlenen bir Türkiye doğar. Gezi’li olmak bu yüzden bir partili olmaktan daha kapsamlı, onurlandırıcı bir kimliktir. **** Yeni bir Türkiye doğuyor! Genç, aydın, farkında, yaratıcı, özgeci, dürüst, çalışkan, üretken, özgürlükçü, eşitlikçi, doğaya, halkına saygılı, seven, sevilecek bir Türkiye doğuyor! Karanlık yırtılıyor! Sahtecilik, bezirgânlık, ikiyüzlülük, kurnazlık, bilgisizlik, sömürgenlik, korkaklık, nankörlük, ilkellik, kibir, yalan, arsızlık, edepsizlik bu ülkeden hızla çekiliyor. Bunları kişiliklerinde taşıyan siyasetçiler son öfkelerini kusuyorlar. Aydınlık bir Türkiye doğuyor, ne mutlu! *** Biz yürüyen kervanız. Yükümüz, yolumuz, ereğimiz belli... Her biri ötekine göre. Her birimiz de öyle. Küreselleştirmenin dayattığı postdemokratik işleyişe karşı halk, yönetimi ele geçirmiş durumda! Çok yakında bu, çok iyi anlaşılacak. Meclis bunu görüyor, ama kavrayış ve donanımı bakımından çok ilkel ve kaba düşüyor. Ağır aksak ardından yetişmeye çalışıyor. Yönetimin hali, kaçış telaşından başka bir şey değil. Yıkılırken köhne duvarlar büyük bir gürültü çıkarırlar. Yandaş medyada duyduklarınız bu gürültüdür. Gezi işte böyle bir şey, bu duvarları yıkan şey! Facebook’ta Gezi’nen Yazılarımdan 2
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear