30 Haziran 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

DÜNYA GÖSTERGELERİ TEKNOLOJİPOLİTİK Baha Kuban [email protected] Birleşmiş Milletler’in Mayıs ayında yayımladığı tahmini rakamlara göre 2010 Ekim ayı ile 2012’nin Nisan ayı arasında Somali’de258.000 kişi açlık yüzünden yaşamını yitirdi. Ölü sayısının bu kadar yüksek olması dünya genelinde büyük şaşkınlık yarattı. Sussex Üniversitesi Kalkınma Çalışmaları Enstitüsü’nden ekonomist Stephen Devereux, ülke nüfüsunun % 4.6’sına eşit olan bu sayının, genellikle %23’ün üzerine çıkmayan açlıktan ölüm oranlarının çok üzerinde olduğuna dikkat çekiyor. Devereux, yine de bu oranın, tarihsel ölçümlerle kıyaslandığında o kadar da yüksek olmadığını söylüyor, zira 1900’lü yıllardan bugüne dek dünyanın karşı karşıya kaldığı 35 kıtlık vakasında ölenlerin sayısı 70 milyondan fazla. Bunların yarısı tek bir tarihsel olayda yaşamını yitirmiş. Çin’de Büyük İleri Atılım hare AÇLIKTAN ÖLENLER ABD Savunma Bakanı Robert Gates, 2010’da yaptığı bir konuşmada, 21. yüzyılın güvenlik tehdidinin esas olarak devlet olmayı başaramamış, parçalanmakta olan ülkelerden kaynaklanacağını söylerken, iklim değişikliğini hesaba katıyor muydu bilemiyoruz.. İklim Değişikliğinin Militarizasyonu Ama, Pentagon ve ABD ordusunun yıkıcı iklim değişikliği etkilerinin ortaya çıkacağı bir dünyaya hazırlık yapmakta olduğu rahatlıkla söylenebilir. 2008 yılında ABD Kongresi, dört yılda bir hazırlanan ve en son 2010 yılında yayınlanan, ABD’nin güncel askeri stratejileri ve doktinlerini ele alan ‘Dört Yıllık Savunma Değerlendirme’ raporunun bu kez iklim değişikliğinin ulusal güvenliğe olası etkilerini de içermesine karar verdi. Aslında Pentagon, iklim değişikliğine ilişkin ilk raporunu 2004’de eski Shell planlama direktörü, yeni CIA danışmanı Peter Schwartz ve California’dan Global Business Network adlı istihbarat şirketinden Doug Randall’a hazırlatmıştı. Bu ilk raporla ilgili ilginç ayrıntılardan biri, hazırlanmasına karar verenin bugün 70’lerindeki Andrew Marshall isimli bir askeri doktrinler uzmanı olması. Marshall’ın 1949’da RAND’da çalışırken, ABD’nin nükleer bir savaştan nasıl sağ salim çıkacağı ile ilgili kıyamet teorileri geliştirdiği biliniyor! 2004 raporunda Schwartz ve Randall, açlık, tarımsal üretim çöküşleri, yoksulluk ve hastalık gibi uzun vadeli olguların yanı sıra aniden gelişen her türden yıkıcı iklim olaylarının dünyada bugüne kadar görülmemiş nüfus hareketleri yaratacağını öngörüyorlar. Hali vakti yerinde ülkelerin yapabilecekleri en iyi şeyin esas olarak kendi kaynak ve nüfuslarını korumak üzere kendilerini dış dünyadan sanal ve fiziksek olarak yalıtmaya çalışmak olacağını söylemişler. Bu girilmez, geçilmez kale zihniyetinin hayata geçmesi için yıkıcı iklim değişikliğini beklemeye gerek yok aslında. 3000 küsur kilometrelik ABDMeksika sınırı bugün böyle bir sessiz savaşın cephesini andırıyor. Güneyinde neoliberal ‘maquiladora’ (Meksika’nın ABD sınırındaki serbest bölgeleri) ekonomi politikalarının yol açtığı şiddet ve yoksulluk sarmalında boğuşan büyük ve yoksul Meksika sınır kentleri, Tijuana, Maxicana, Nogales, Matamoros, Juarez. Çelik teller, gece gündüz izleme, insansız hava araçları ve devasa bir sınır koruma polisi ordusu. Tamamen militarize edilmiş bu ‘sınırın’ esasen Dünya Ticaret Merkezi saldırılarından sonra ABD’nin bütününe yayıldığı, ama daha da kötüsü, zihinlere uzandığı iddia ediliyor! 2010’daki 4 yıllık askeri doktrin değerlendirmesi, daha önce hazırlanan raporlardan birkaç bakımdan farklı. Bu kez Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) çıkarımlarından çok daha fazla yararlanılmış, Pentagon, uluslararası iklim biliminin çalışmalarına kendi hükümetinden fazla mı değer veriyor ya da güveniyor? Buna karşılık, rapor IPPC’nin öngörülerini muhafazakâr buluyor, iklim değişikliğinin hızı ve etkileri bakımından daha ciddi sonuçlar yaratacağına hükmediyor. Rapor iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine karşı ‘ABD kalesinin’ güçlendirilmesi önerilerinin yanında, Pentagon’un askeri lojistik kapasitelerinin de arttırılmasının gerekli olduğunu, dünya çapında ‘kesintisiz acil durum’ olacağını, bunun bugünün küçük yöresel savaşlarındandan çok daha karmaşık ve kaotik müdahale araçlarına ihtiyaç duyacağını belirtiyor. Yeni öcüler yaratmakta zorlanmayan ABD askerisınai güvenlik makinesinin, korkarım en son buluşu iklim değişikliği ve yaratacağı kaotik dünya olacak. Bu tür gelişmelerin yalnızca ABD’de olduğunu düşünmek yanıltıcı olur, zira başta Avrupa olmak üzere Avustralya vs. gibi ülkelerde de yalnızca askeri cenah değil, ırkçı ve sağ politikacılar ekonomik krizle boğuşan halkların bazı kesimlerini rahatlıkla ‘geçilmez sınır’ düşüncesine katabiliyorlar. Avustralya ordusu, 2007’de yayınladığı ve ‘İklim Çatışması’ adını verdiği raporda, Asya’da iklim krizleri nedeniyle orduya çok daha fazla görev düşeceğini tahmin etmiş! Sonuçta varlıklarını devam ettirmeleri gerekiyor. Avrupa Konseyi, 2008’de iklim güvenliği başlıklı raporunda, yukarıdakilere benzer bir şekilde, artan toplumsal, fiziksel ve güvenlik tehditlerini ele alarak uluslararası güvenlik tehditlerinin çok artacağını ve önlemleri tartışmış. İklim kaosuna hoşgeldiniz... ketinde (195862) 30 milyonun üzerinde insan yiyecek kıtlığına bağlı olarak ölmüş (Grafikte bu rakam ikiye bölünerek 20 yıla eşit olarak dağıtılmış). Bunun yanı sıra 25 milyon da, Stalin’in Sovyetler Birliği’nde 1920’lerin sonu 1930’ların başında yürürlüğe koyduğu zorunlu kolektivizim sonucu yaşamını yitirmiş. Yüzyılın bir diğer büyük kıtlığı da 1943 yılında Bengal’de yaşanmış. Bu ülkeler, son yüzyılda yiyecek güvenliği konusunda sıkı önlemler aldıkları için açlıktan ölenlerin sayısı azalırken, ölümler Asya’dan Afrika’ya kaymış durumda. Sahra altı ülkelerinde 1960 yılından sonra kıtlıkları tetikleyen en önemli etmenler siyasi krizler. Bunların başında 198385 yılları arasında Etiyopya’da ve 1998 yılında Sudan’daki kıtlık geliyor. 201012 yılları arasında Afrika Boynuzu’nu boydan boya etkileyen kuraklığa rağmen açlıktan ölümler, daha çok en zayıf hükümetlerin yönetimde olduğu Somali’de meydana geliyor. Doksat, ABD’deki sistemin pek de işine gelen bu kuşağın bizim ülkemiz için nasıl bir örnek ABD GENÇLİĞİ BİZİM ÜLKEMİZ İÇİN ÖRNEK OLABİLİR Mİ? CBT 1366/ 15 24 Mayıs 2013 sımalarını sorduk. Psikiyatri uzmanı Prof. Dr. Mehmet Kerem Doksat, uzman gözüyle ABD gençliğini şöyle değerlendiriyor: “ABD, halkını câhil bırakarak varlığını sürdürebilir! Oradaki düz lise mezunları ancak imzalarını atabilirler ve doğru dürüst okuma yazma dahi bilmezler; buna mukabil, nüfusun belki de en fazla %10’unu teşkil eden ultraelit takımı muazzam bir eğitim ve öğretim sürecinden geçerek çok iyi yetiştirilir... “Eh, bu durumda, refahı yerinde, câhil ama para harcama ihtiyacı içerisindeki gençlere ne pompalanacaktır: Narsisizm, mübalâğalı bir benmerkezcilik ve androidleşme (zeki canlı varlıklar tarafından yapılmış insanımsı makineler)! “Bunlarda olgun ve kişiliği yeterince gelişmiş, dengeli insanlarda bulunması icap eden diğerkâmlık (altruism: özgecilik), fedakârlık, tahammül (tolerans) gibi insanca güzellikler yoktur ama beşerî zaafları iyice pompalanarak aşırı şişkin balonlar hâline getirilmişlerdir.” oluşturacağı konusunda oldukça karamsar görüşlere sahip: “Bize bu tür narsisizm pompalanırsa, tıpkı ABD’de olduğu gibi, nüfusun en fazla %10’unu teşkil eden ama oradakilerin tam aksine, kendi harsına tamamen yabancılaşmış ve kültürü nâkıs olan sonradan görmelerimiz şirazesinden iyice çıkar (bozulmak, çığırından çıkmak, düzenini yitirmek). İngiltere ve kara Avrupası’ndaki Batı’nın eliti çok kültürlü ve genellikle de aydındır. Bizim son 20 senedir ortaya çıkan elitimiz ise, Atatürk ve arkadaşlarının başlattıkları inkılâpların ve benimsedikleri ilkelerin iyice dışına, tam bir Özalizm içerisine itilmiştir. Yâni sonradan görmelik, gustosuzluk ve tefekkürden (fikir yürütme) nasipsizlik. Böyle bir güruha kalkıp aynı pompayla hava basarsanız, onların da yapacağı tek şey aşağıladıkları, hor gördükleri halkına hava atmak, hâttâ tümden reddetmek olacaktır. Nişantaşı, Bebek, Bağdat Caddesi gibi “indikatör” mekânlara bakın, çok net olarak anlaşılıyor: Marka merakı içerisinde boğulmuş, edebiyattan, müzikten, tarih ve genel kültürden yoksun, kısacası cüzdanı şişkin ama kafası boş ve çok da pişkin bir gençlik. Bunların artması, sınıflar arasındaki ötekileştirmeyi, hasedi ve düşmanlığı körüklemekten başka hiçbir işe yaramayacaktır.”
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear