26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

ZÜMRÜTTEN AKİSLER A. M. Celal Şengör Evde de uygulanabilen ilk HIV testi, ABD’de önümüzdeki aylarda satışa sunulacak. Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), OraQuick testini onayladı. Test, ağız mukozasından alınan tükürüğü değerlendirdikten sonra sonucu sadece yirmi ila kırk dakika içerisinde veriyor. Amerikan hükümetinin tahminlerine göre yaklaşık olarak 1.2 milyon Amerikalı HIV pozitif. Fakat sadece yüzde yirmisi, virüsü taşıdığını biliyor. FDA, reçetesiz olarak satılacak olan testin, normalde HIV testi yaptıramayan insanlara da ulaşmasını bekliyor. Testin kesin fiyatı bilinmiyorsa da, şirket altmış doların altında satılacağını bildirdi. Test klinik deneylerde yüzde 92’lik doğruluk payıyla sonuç vermiş. Negatif sonuçlarda ise testin doğruluk oranı yüzde 99’du. Fakat Centers for Disease Control ve Prevention (Hastalık Kontrol ve Önlemi Merkezi) kurumundan Jonathan Mermin, negatif sonuç alan kişilerin üç ay içinde testi tekrarlamalarını öneriyor. Nitekim HIV antikorlarının oluşumu birkaç hafta sürebiliyor. Test sağlık kuruluşlarında 2002 yılından bu yana kullanılıyor. Son yirmi yılda Amerika’da yaklaşık olarak 50.000 kişiye HIV bulaştığı tahmin ediliyor. İlk “evde HIV testi” onaylandı CBT 1322/ 7 20 Temmuz 2012 Deniz yosunlarındaki mikroplar gelecekte diş çürümesine karşı kullanılabilecek. İngiliz bilim insanları “Uygulamalı Mikrobiyoloji Birliği”nin konferansında, dişlerin arasındaki boşluklarda oluşan bakteriyel plakları çözerek diş çürüğü etkenlerini bertaraf edebilecek bir bakteri enzimini tanıttı. Diş çürüğü gelişmeden önce ağızda bulanan 500 farklı bakteriden oluşan gruplar belli bir bölgeye yerleşip olası rakipleri kovuyorlar. Dişleri fırçalayarak plaklar bir dereceye kadar önlenebiliyor ama yine de dişlerini düzenli olarak fırçalayanlarda bile herhangi bir zaman sonra diş çürüğü gelişebilir. Newcastle Üniversitesi’nde Nick Jakubovics ile çalışan ekip, söz konusu enzimi, gemi gövdeleri için temizlik malzemesi ararken bulmuş. Denizde ve kuş tüylerinde bulunan Bacillus licheniformis bakterisi hareket halindeyken, diş plaklarını tamamen yok etmese de çözüp örneğin Streptococcus mutans gibi en tehlikeli bakterilerden birini öldüren veya plakları bu bakteriden koruyan bir enzim üretiyor. Dünya genelinde, dişe yapışan ve ölü bakteri hücrelerinden oluşan biyolojik filmi çözmek isteyen bazı araştırma ekipleri var diyor Alman araştırmacı Irene WagnerDöbler (Heimholtz Enfeksiyon Araştırmaları Merkezi), yosunların salgı ürünlerinden beslenen ve diş plakları üzerinde etkili olan deniz bakterilerini buldu. Diş çürümesine karşı yosunlu diş macunu Denizdeki akıntılar Mart 2011’de Fukuşima’dan radyasyon bulaşan deniz suyunu Kuzey Amerika’ya doğru taşıyor. Radyoaktif su daha şimdiden Kuzey Pasifik’in yarısına yayıldı (GEOMAR Helmholtz Merkezi’ndeki Almanların model hesapları). Buna göre radyasyonlu su sadece üç yıl sonra Kuzey Amerika sahillerine ulaşacak. O zamanki radyasyon miktarı, günümüzde hâlâ Çernobil felaketiyle Baltık Denizi’ne yayılan radyasyon değerinden biraz daha az olacak (Environmental Research Letters). Baltık Denizinde halen bir metreküp suda yaklaşık olarak 20 bekerel radyasyon bulunuyor. Bu gerçi normal değerden biraz yüksek ama içme suyu için henüz riskli limitin altında. Kuvvetli girdaplar ve kış fırtınaları Pasifikteki radyasyonu azaltmış. Fukuşima’da yaşanan reaktör kazası nedeniyle büyük miktarda radyoaktif malzeme açığa çıktı. Bunların arasında deniz suyunda iyi çözülen sezyum 137 gibi uzun ömürlü izotoplar da yer alıyor. Araştırmacıların raporuna göre bunların büyük bir kısmı atmosferden Pasifik Okyanusu’na ulaşmış. Ancak bunların bir kısmı acil durumlarda denize akıtılan radyasyonlu suya ait. Radyasyonun suyla yayılması, radyoaktif suyun daha çok deniz akıntılarını takip ettiği için daha uzun sürüyor. Simülasyonlar radyoaktif sezyumun Kuzey Pasifik’in yarısına yayıldığını gösteriyor. Fukuşima’nın radyoaktif suları Pasifik’in yarısını a ştı Son zamanlarda, Türkiye’de jeoloji biliminin tarihçesi ile ilgilenecekler için hazırlamakta olduğum bir kılavuz nedeniyle büyük Alman ilâhiyatçısı ve felsefe tarihçisi Eduard Zeller’in (18141908) kitaplarını okuyorum. Papanın Tahtının Altında Kim Var? Dev Yunan felsefesi tarihini eskiden okumuştum (Prof. Wilhelm Nestle’nin elden geçirdiği son baskısı altı kalın cilt: 19191923) ancak Zeller’in makalelerinden sadece eski Roma’da din ve felsefe ile ilgili olanını okuyabilmiştim. Bu sefer altı ciltte toplanan toplu makalelerinden pek çoğunu okudum. Zeller’in Yunan felsefesi tarihi hâlâ bu konudaki en iyi kitaptır. Kendisinden sonra Gompertz’den Guthrie’ye bu konuda pek çok kitap yazılmışsa da Yunan felsefe tarihini adam gibi öğrenmek için Zeller’i okumaktan başka çare yoktur. Zeller, on dokuzucu yüzyılın birinci yarısında Tübingen’in İlahiyat Fakültesi’nde okumuş ve Ferdinand Christian Baur (17921860) ve David Strauss (18081874) tarafından burada oluşturulmuş olan «Tübingen Ekolü»nün temsilcileri arasına katılmıştır. Bilhassa Strauss’un 18351836 yıllarında yayımlanmış olan Das Leben JesuKritisch Bearbaitet (İsa’nın YaşamıEleştirel bir Çalışma) ile başlayan İncil eleştirisi, on dokuzuncu yüzyılda tüm muhafazakâr ilâhiyatçıların oklarını üzerine çekmiştir. Protestan İlahiyatında bir çığır açmış olan Strauss, kitabında İsa’ya atfedilen tüm mucizelerin gerçek dışı olduğunu belgeliyor, bunlar hakkında elimize ulaşan sağlam tek bir veri olmadığını gösteriyordu. Strauss, İsa hakkında söylenenleri «yalan» olarak nitelemektense, bunları «mitoloji» olarak vasıflıyordu. Mitolojinin, okuma yazma oranı çok düşük toplumlarda zamanla nasıl geliştiği hakkında söyledikleri, Strauss’un eserini ölümsüz yapmıştır. Strauss’un daha 27 yaşında kaleme aldığı bu mühim eser, dört baskı yapmış, Strauss her seferinde eseri gözden geçirmiş, üçüncü baskıda eleştirmenlerine bazı konularda hak vermiş, dördüncü baskıda ise, bu konularda bile eleştirmenlerinin aslında haksız olduklarını belgelemiştir. Strauss’tan iki yüzyıl önce, Hollandalı Musevi asıllı (çünkü sonra dini terketmiştir) büyük filozof Baruh Spinoza (16321677) ile başlayan Kutsal Kitap eleştirisi, hem Tevrat’ın hem de İncil’in birer mitolojiden ibaret olduğunu belgelemiştir. Bu iki kitabın mitoloji olması insana normal geliyorsa da, tarihsel birer kişilik olduklarına hiç şüphe olmayan Petrus ve Paulus hakkında bildiklerimizin pek çoğunun da aynı şekilde uydurma olduğunun ortaya çıkması gerçekten inanmaya niyetli insanın neleri uydurabileceğini göstermesi bakımından çok ilginçtir. Bu mitos veya destanların en ilginci ve günümüzdeki etkisi en büyük olanı havari Aziz Petrus’un Roma psikoposluğu uydurmasıdır. Ben bu sonuncunun uydurma olduğunu Zeller’den öğrendim. Aziz Petrus, İsa’nın 12 havarisinden biridir ve güya Hıristiyanlığı yaymakla görevlendirilmiştir. Zeller bir kere İsa’nın zamanında Hıristiyanlığın Musevilikten ayrı bir din olmadığını, İsa’nın Mesih olduğuna inanan herkesin otomatikman Mesihçi (Yunanca Hristos’tan: Hristos Mesih demektir) yani Hıristiyan olarak addedildiğini belirtiyor. Hıristiyanlığı Musevilikten ayrı bir din haline getiren bizim Tarsuslu Aziz Paulus’tur ve hatta bu yüzden Petrus’la kavga etmişlerdir (tabiî bu da Hıristiyan geleneğinde asla dile getirilmez). Petrus hakkındaki tüm bilgilerimiz İncil’deki dört temel kitaba dayanır ve buna göre, Antakya’da bir kilise kuran Petrus, daha sonra Kuzey Anadolu’da gezgin vaizlik yapmış, buradan Roma’ya gitmiş ve orada büyücü Simeon’u devirerek yirmi beş sene psikoposluk yaptıktan sonra Neron tarafından başaşağı olarak çarmıha gerilmiştir. Katolik Kılisesi, Petrus’u ilk papa olarak kabul etmekte ve tüm kilise ve papalık geleneği buna dayanmaktadır. İşte Tübingen Ekolü temsilcileri tüm bu hikâyenin bir masaldan ibaret olduğunu, balıkçı Petrus’un bırakın Roma’da psikopos olmayı, bu şehre hiç ayak bile basmadığını göstermişlerdir. Böylece tüm papalık kurumunun bir mitolojiye dayanan temelsiz bir müessese olduğu ortaya çıkmaktadır. Dünyada milyarlarca insanı kucaklayan bu inanç ve onun için bu insancıkların bağışladıkları paralar (unutmayalım: Vatikan dünyanın en zengin kurumudur) doğru olmadığı ispat edilmiş bir mitosun içine akmaktadır! Bu kuşkusuz tüm dinlerde böyledir. Princeton Üniversitesi Yakın Doğu Çalışmaları bölümünde Bayard Dodge kürsüsü profesörü büyük İranlı din bilgini Hüseyin Müderresi, John Wansbrough, Daniel A. Madigan gibi İlahiyaçı ve Arabistler Kuran’ın Müslümanlara genelde öğretilenden çok daha karmaşık bir geçmişi olduğunu ve içeriğinin, peygamberin kendi yakınlarına naklettiği surelerle aynı olmadığını belgelemeye başlamışlardır. Biz de de ilahiyatçıların, papağan değil bilim insanları olmasını istiyorsak, bu tüm eleştirel çalışmaların yapılmasını teşvik ederek insanlarımızın inandığı dinin gerçek temellerini ortaya çıkartmalıyız. Bunun için başvurulacak yer dinin dogmalarını aynen kabul ettiği açık olan Diyanet İşleri değil, onları eleştirel bir bakışla inceleyecek olan üniversitelerdir. Amerikalılara göre çok fazla oturarak zaman geçirenler ömürlerinden çalıyor. Günde üç saatten az oturan insanlar ortalama olarak iki ila üç yıl daha fazla yaşıyor. Bilim insanları hareket eksikliğinin kronik hastalıklara zemin hazırlayarak, erken ölüme yol açtığını düşünüyorlar. Bununla birlikte tam olarak günde kaç saat oturmanın zararlı olduğunu saptamak için ayrıntılı araştırmaların yapılması gerekiyor (British Medical Journal Open). Sonuçlar çok fazla oturan bir kişinin, hareket eden diğer bir kişiden daha önce öleceği şeklinde değerlendirilmemeli. Sonuçlar toplumsal bir araştırmanın istatistik bilgilere dayanıyor ve bireyler üzerinde aktarılamaz diyor Louisiana Eyalet Üniversitesi’nden Peter Katzmarzyk ve Harvard Tıp Okulu’ndan IMin Lee. Toplam 167.000 kişinin katıldığı beş araştırma sonucu değerlendirilmiş. Bu çalışmadan çıkan sonucun benzeri televizyon izleme süresine dayanan araştırmayla da elde edilmişti. Televizyon izleme süresini günde iki saatle sınırlayan kişiler 1.4 yıl daha fazla yaşıyorlar. Yirmi ülkede yapılan bir anket sonucunda insanların ortalama olarak günde beş saat oturdukları ortaya çıkmış. Portekizliler günde üç saatlerini oturarak geçirirken, Japonlar altı saatten fazla oturuyorlar. Nilgün Özbaşaran Dede [email protected] Az otur, çok yaşa!
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear