Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
POLİTİK BİLİM Aykut Göker http:/www.ınovasyon.org;hagoker@ttmail.com “...[İstanbul Üniversitesi Senatosu], YÖK’ün kurucu başkanı İhsan Doğramacı’nın ‘amigo’ gibi alkışları idare ettiği bir törenle, 1980 darbesinin lideri General Kenan Evren’e, üstelik anayasa hukuku dalında fahri profesörlük sanını vermemiş miydi?” Prof. Dr. Rona Aybay (Cumhuriyet, 24.05.2012) İnsanı insan yapan özellik: Tartışma becerisi İNSAN AKLIYLA DEĞİL, İÇGÜDÜLERİYLE DÜŞÜNÜYOR VE TARTIŞIYOR! Toplu yaşamın karmaşık ilişkileriyle baş edebilme becerisi, insan beyninin evriminde belirleyici faktördür. Bu beceriyi geliştirmenin en kestirme yolu da tartışma yeteneğine sahip olmaktır. Bilim insanlarının tartışabilen hayvan olarak nitelendirdiği insan, tartışmalarda gerçekleri ortaya çıkartmak, doğruları savunmak gibi bir kaygı gütmez; tek hedefi karşısındakini ikna etmektir. Bunun için de aklından değil, içgüdülerinden ve sezgilerinden yararlanır. Üniversitenin Bugününü Anlamak İçin... Rektör seçimleri, el öpenler gündemde ya... Sayıştay’dan emekli Uzman Denetçi Kadir Sev Sol Portal’da çıkan yazısına dikkatimi çekti. Bir bölümünü sizinle paylaşmak isterim. Sev bu yazısında, 1996 yılında yaptığı bir denetimin sonuçlarını açıklıyor. Sözü Sev’e bırakıyorum: “Sayıştay Başkanlığı’nca, 19871994 tarihleri arasında yurtdışına lisansüstü eğitim amacıyla gönderilen öğrencileri denetlemekle görevlendirilmiştim. Ne YÖK’te, ne de üniversitelerde derli toplu veri bulabilmiştim. Üniversitelere hazırladığım formları göndermiş ...bilgi istemiştim.” Gelen bilgileri değerlendiren Sev sözlerini şöyle sürdürüyor: “198794 tarihleri arasında 2547 sayılı Yasanın [araştırma görevlileriyle ilgili] 33/a maddesi uyarınca lisansüstü eğitim görmek amacıyla yurtdışına toplam 2664 öğrenci gönderilmişti. 1232 öğrenci ABD’de, 1104 öğrenci İngiltere’de, 328 öğrenci ise çeşitli ülkelerde lisansüstü eğitim yapıyordu. ...hiç beklemediğim sonuçlarla karşılaşmıştım. Sözgelişi, öğrencilerin %10’dan çoğu, ya başarısız olmuş ya da eğitim sürelerinin sonunda ülkeye dönmemişti. Üstelik eğitim süreci içinde izlenmedikleri anlaşılıyor, başarısız oldukları genellikle dördüncü yılının sonunda ortaya çıkıyordu. Aralarında 5 ya da 6 yıl eğitim görenler bile vardı. “Eğitim ve tez konularına bakıldığında çok daha ilginç bulgulara ulaşılıyordu. ...ABD üniversitelerinde yapılan lisansüstü eğitimin tez konularından birkaç örnek vereyim: ‘Kazak Kırgız Edebiyatı’, ‘Türk Dili ve Edebiyatı’, ‘Türkçede Adıl Düşmesi’, ‘Eski Türk Dili’, ‘Eski Türk Edebiyatı’, ‘Osmanlıca ve Modern Türkiye’, ‘İslam Hukuku’, ‘İslam Felsefesi’, ‘İslam Tarihi ve Sanatı’, ‘İslam Dini ve Esasları’, ‘Arap Dili Belagati’, ‘Tefsir’... Başka ülkelerden vereceğim şu örnekler de daha az garip değildi: ‘Bulgaristan’da Türk Azınlıkları’ Belçika’da; ‘Türk İslam Sanatları’ Almanya’da; ‘İslam Yaşamında Halifelik’ Fransa’da; ‘İslam Mezhepleri Tarihinde İngiltere’de [verilen tezlerin konularıydı]. “...Yurtdışında verdirilecek eğitimin niteliği konusunda ise çok özensiz davranılmıştı. Oysa öğrencilerin, yurtiçinde verilemeyecek düzeydeki bilgileri edinmeleri için yurtdışına gönderilmeleri gerekiyordu. Lisansüstü eğitim yapmak üzere ABD’ye gönderilen 1232 öğrencinin yalnızca 38’i sıralamalarda ilk 25’e giren üniversitelerde eğitim görüyordu. İlk 100’e girenlerdeyse yalnızca 229 kişi... Öğrencilerin 532’sinin lisansüstü eğitim yaptığı üniversitelerin adları ise sıralama listelerinde yer bile almıyordu. Yani bu okulların çoğunun diploması ABD’de geçersizdi...” Diyeceksiniz ki, ta 1996 yılında yapılan bu denetlemeden söz etmenin şimdi ne âlemi var; bugünün üniversitesiyle ne ilgisi var? Kadir Sev’in yazısının başında yaptığı açıklamayı ben sona bıraktım: “Çalışmanın eski oluşu sizi yanıltmasın. Yapıldığı dönemde bir ilk olma özelliği taşıyordu, bugün tek olma özelliği de kazandı. Çünkü böyle bir denetim bir daha yapılmadı. Milli Eğitim Bakanlığı, YÖK ya da üniversiteler, bu tür bilgileri derliyorlarsa bile, kamuoyuyla paylaşmıyorlar. 1990’lı yıllarda yurtdışında lisansüstü eğitim yapanların çoğu bugün profesör, bölüm başkanı, dekan ve belki de rektör. Bu gerçek dikkate alınırsa çalışmanın güncelliğini koruduğu sonucuna da varılır. ...Yaptığım denetim, tarih olarak İhsan Doğramacı ile Mehmet Sağlam’ın YÖK başkanı olduğu dönemleri kapsamıştır. ...Mehmet Sağlam [Necmettin Erbakan Hükümeti’nde] Milli Eğitim Bakanı olarak görev yapmıştır ve bugün [AKP’nin] Meclis Başkanvekilidir...” Anlayacağınız, günümüzün üniversitesinin de bu üniversitede her şeyi paşa gönlünce yerli yerine oturtma yolundaki AKP’nin de işi sağlam... Çünkü dayandıkları temel sağlam! B ilimsel düşünceden hiçbir koşulda ödün vermediğinizi iddia ediyorsunuz ama arada sırada kahve falına baktırmaktan da kendinizi alamıyorsunuz; burçların kişiliği belirleyici bir rolü olduğu düşüncesine kapılarak, ikizler burcunda doğanların maymun iştahlı olduklarına inanıyorsunuz; Amy Winehouse’ın ölümünden sonra yetenekli rock şarkıcılarının 27 yaşında öleceklerini düşünüyorsunuz. Bu ve benzeri düşüncelere kapılıyorsanız, sizde de doğrulama eğilimi (confirmation bias) var demektir. Doğrulama eğilimi, bilimsel ve somut verilere karşın, beyninizin yalnızca önyargılarınızı destekleyen bilgileri ayıklayıp seçmesi anlamına gelir. Doğrulamada Taraflılık olarak da adlandırılan bu eğilim, insanların inandıkları şeyleri (diğer bir de Peki, insanlarda böyle defolu bir beyin nasıl olup da evrilmiş olabilir? İnsan beyninin karmaşık problemleri çözecek şekilde evrildiğine, mantıklı düşüncenin avantaj sağladığına inana bir insan, beynimizin böyle paranormal inanışlara açık olmasını nasıl açıklayabilir? İşte bu noktada bilim insanları mantıksız düşüncenin de evrimsel bir avantajı olduğunu düşünüyor. CBT 1316/8 8 Haziran 2012 yişle zihinsel şablonlarını) taraflı bir şekilde doğrulama eğiliminde olmalarına işaret eder. Yani bir şey hakkında, özel bir inanca sahip birisi, dış dünyadaki gözlemlerini objektif değil, inançlarını doğrulayacak şekilde yapar; zihinsel şablonlarına ters şeyleri ise görmeme eğiliminde olur...Örneğin rock şarkıcılarının 27 yaşında ölmesi. Medyada sıklıkla yer bulan bu safsata, Janis Joplin, Kurt Cobain, Amy Winehouse gibi yıldızların 27 yaşında ölmüş olmalarından kaynaklanıyor. Oysa sayısız müzisyen çok daha ileri yaşlarda ölmüştür; ama bunları kimse hatırlamaz. Son 2030 yıl içinde doğrulama eğiliminin çok sayıdaki düşünce sakatlıklarından yalnızca biri olduğu psikologlar tarafından kabul görüyor. Gerçekten de cep telefonu markası seçiminizden, desteklediğiniz siyasi partiye kadar aldığınız pek çok karar bulanık mantığın (fuzzy logic) etkisi altındadır. Bulanık mantık kanıtları/verileri değerlendirme ve karar verme süreçlerini akılcılıktan saptıran bir akıl yürütme şeklidir. İsviçre’deki Neuchatel Üniversitesi’nden Hugo Mercier ve Budapeşte’deki Merkezi Avrupa Üniversitesi’nden Dan Sperber’e göre insan muhakemesi, tartışma yeteneğini kazandırmak üzere evrilmiştir. Araştırmacılar bunu şöyle açıklıyor: “Atalarımızın zaman içinde daha ileri iletişim formlarına sahip oldukça, ikna edici bir tartışma yeteneğine kavuşmak için büyük gayret sarf etmiş olmalı. Bu bağlamda da en güçlü ikna şeklinin muhakkak mantıklı olmak zorunda olmadığını keşfettiler. Beynimizin zaafları, büyük bir olasılıkla, eylemlerimizi haklı çıkartmak ve diğerlerini kendi görüşlerimizin doğruluğuna inandırmak gibi gereksinimlerden doğmuş olabilir. Kaldı ki görüşlerin doğru veya yanlış olması da o kadar da önemli değildir. Sonuçta insanlar gerçekten en akılcı kararları değil, akılcı gibi görünen kararları alır.” Bu düşünce tarzının kuşkusuz sakıncaları da var. Başkalarını kandırmaya çalışan insanlar diğerleri tarafından da kandırılma riski ile karşı karşıyadır. Bu nedenle sağlıklı bir kuşkuculuk ve diğerlerinin mantık yürütme şekildeki hataları görebilme yeteneği de gerekir. Dolayısıyla ilerigeri tartışma yeteneğinin, insanlığın başarısında çok kritik bir rol oynadığı biliniyor. Ayrıca bu yetenek sayesinde tek başımıza erişemeyeceğimiz olağanüstü çözümlere, grup olarak erişme şansına kavuşuruz. AKILCILIKTAN SAPMA NEDENLERİ Mercier ve Sperber, beynimizin, karmaşık sosyal yaşamın yarattığı sorunların altından kalkabilmek için evrildiğini öne süren ilk bilim insanları değil. Uzun süredir grup yaşamının, insan beynini zorlayan sorunlar yarattığı ve bunun da beynin evriminde belirleyici olduğu biliniyor. Primatlar toplu yaşam tarzına geçtikleri zaman, grup içinde itti SOSYAL BEYNİN EVRİMİ