26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

NeNasıl? TEKNOLOJİPOLİTİK Baha Kuban [email protected] 21 Aralık 2012 Dünyanın Sonuyla İlgili Bilmediklerimiz 21 Aralık 2012 tarihinde dünyanın sonu gelecek: Bilincin yeniden doğacağını öngören Yeni Çağ akımının üyeleri Maya takvimini böyle yorumluyor. Gerçekte 1 milyon 872 bin günlük “uzun sayımlı” Maya takvimine göre, tıpkı miladi 1000 yılı gibi, 21 Aralık günü bir döngü sona eriyor ve yeni bir çağ başlıyor. O yıl dünyanın nasıl sona erdiğini anımsıyor musunuz? İşte, tam da öyle. İncil’i karanlık bir biçimde yorumlayan Baptist rahip William Miller 50 bin New England’lıyı kıyametin 21 Mart 1844 tarihinde yaşanacağına inandırmıştı. Neyse ki, doksanlık radyocu Harold Camping rahip Miller’in yanıldığını düşünerek İncil’de dünyanın sonunun 21 Mayıs 2011 tarihinde geleceğinin öngörüldüğünü duyurmuştu. 1806 yılında Mary Bateman adında düzenbaz bir sanatçı yumurtaların üzerine “İsa Geliyor” yazısını kazıyıp onları bir tavuğun poposuna doldurdu. Bateman bir peni karşılığında isteyenlerin tüylü peygamberi görmelerine izin verdi. Kendisi daha sonra cinayetten yargılanarak idam edildi. Ne var ki, kıyametler gerçekten yaşanıyor. Dünya üzerinde meydana gelen en büyük kitlesel yok oluş, ya da Büyük Ölüm 250 milyon yıl önce Sibirya’da meydana gelen volkanik bir patlama sonucunda yaşandı. Bu olayda tüm canlı türlerinin yaklaşık %80’i yok oldu. Sibirya’nın yüzeyindeki kayalık alanın karbonla yüklü olması yüzünden atmosferdeki karbondioksit düzeyleri iki katından fazlasına çıkınca dizginlerini koparmış bir küresel ısınma meydana geldi. Dinozorların şanssızlığı 65 milyon yıl önce dünyaya çarpan asteroid kükürt yüklü bir kayanın ana damarını buharlaştırarak asit yağmurlarına ve küresel soğumaya neden olmasından kaynaklanıyordu. Günümüzde karbondioksit düzeyleri son 800 bin yılın en yüksek değerlerine ulaştı. Bunun bir volkan ya da asteroide bağlı olmadığını belirtmekte yarar var. Bu durum 2011 AG5 adlı 140 metrelik bir asteroidin, 500’de 1 bir olasılıkla, 5 Şubat 2040 tarihinde gezegenimize çarpıp büyük bir kenti yerle bir etmesi sonucunda değişebilir. NASA tarafından verilen bilgilere göre, gezegenimize çarpma mesafesinde olan yaklaşık 10 bin asteroid daha var. Bu dönme dolaptan işe yarar bir şey çıkar mı ? • • Kozmik bir moloz yığını tarafından yerle bir edilmekten daha beter bir durum, bunun yarattığı toz bulutunun arasından geçmek olsa gerek. Bu tür bir toz bulutu, milyar yılda bir, bizleri güneş ışığından yoksun bırakarak 200 bin yıllık ölümcül soğuklara neden olabilir. Yaklaşık 8.500 ışık yılı uzaklığındaki WR104 adlı bir yıldız bir kaç yüz bin yıl sonra patlayarak iki bin kere milyar kere milyar kere milyar megatona eşdeğerde TNT patlayıcısının çevreye yayılmasına yol açabilir. Böyle bir patlamanın sonucunda meydana gelen ışınımın Dünya’nın ozon katmanını yok etmesi ve yeryüzünün güneşin etkisiyle kavrulması işten değil. Söz güneşten açılmışken, 7,6 milyar yıl içinde giderek genişleyip Dünya’nın yörüngesinden çok daha geniş kızıl bir deve dönüşeceğini söyleyebiliriz. Suyu çekilen okyanusların kavurucu ortamına dayanma şansını elde edebilen herhangi bir tür 4000 derecelik plazmanın etkisiyle buharlaşacak. Rus kökenli bir “kıyamet günü makinesi” ile ilgili söylentiler günümüzde bile dilden dile dolanmayı sürdürüyor. Rusya’ya nükleer bir saldırıda bulunulsa, misilleme olarak derhal bir nükleer saldırıya geçer. Çağdaş uygarlığın yeryüzünden silinmesi durumunda A.B.D’nin Georgia eyaletine gidin. Bu eyalete bağlı Elbert kentinde yaşayan kimliği belirsiz dini bütün bir vatansever tarafından 1980 yılında dikilmiş olan ve üzerine “sonsuzlukla uyum sağlamak” gibi yeniden başlamakla ilgili yönergeler kazılı granit levhalara bir göz atın. Söylemesi yapmaktan kolay. Evrenbilimciler evrenin günümüzden yaklaşık 20 milyar yıl sonra, her şeyi bizden kopartıp alacak ve her atomu paramparça edecek bir karanlık enerjinin etkin olacağı bir Büyük Yarılma ile son bulabileceğini öne sürüyorlar. Ya da, yerçekiminin karanlık enerjiyi bastırıp evreni tek bir sonsuz kütle noktasına çekeceği bir Büyük Çatırdama ile son bulacak. Kaldı ki, her şey sessiz sedasız bir biçimde birbirinden kopabilir. Bu da 1010x56 yılda yeni bir Büyük Patlama gibi gelişigüzel kuvantum olayları için bizlere oldukça uzun bir süre tanımış olur. Bu süre 1’in arkasından gelen 100 milyon trilyon trilyon trilyon trilyon sıfırla ifade edilir ki bu da uzun sayımlı takvimin en uç noktasını oluşturuyor. Rita Urgan, Kaynak: Discover • İklim Değişikliği İçin DOHA Raundu Katar’ın Doha kentinde toplanan son iklim değişikliği konferansı ya da COP18 (18. Taraflar Konferansı), bu uluslararası toplantılardan giderek umudunu kesmeye başlayan dünya kamuoyunu yine yanıltmadı... Biz yine de kısaca toplantının çıktılarına bakalım. 20132020 arasında , Rusya, Kanada, Japonya gibi önemli ülkelerin terketmesi ile iyice zayıflatılmış bir Kyoto Protokolü II. Dönemi. Çok fazla boşluk (örneğin geçmiş dönemden kalma ‘kredilerin’ transfer edilebilmesi) ile sakatlanmış ‘uyum ve yaptırım’ maddeleri. Kyoto imzacıları için , hiçbir yaptırımı ya da zorunluluğu olmamakla birilkte, 2014’de seragazı salımları azaltım hedeflerini gözden geçirme tavsiyesi. İklim değişikliği hedeflerine yönelik, 2020 yılında yılda 100 milyar ABD$ bütçenin ayrılmasına ilişkin son derece ‘gevşek’ finansman planları. Bu arada gelişmiş ülkelerin mevcut katkılarını sürdüreceklerine dair bazı taahütler. Birleşmiş Milletler Çevre Programı bünyesinde İklim Teknolojileri Merkezi ve Ağı kurulması kararı. İklim değişikliğinden zarar gören ülkelere yönelik bir fon oluşumu için eylem planı. En iyimser yorumcuların bile ‘gevşek’ , ‘zayıf’ , ‘yaptırımsız’ v.b. sözcüklerle tanımladıkları son iklim toplantısında aslında ‘perşembenin gelişi çarşambadan belli idi’ . Yıllardır bunca emek, örgütlenme, masraf! Uluslararası sistemin iklim değişikliği meselesine yaklaşımında bazı temel zaaflar ve aşılmaz zorluklar olabilir mi? Finans kapitalizmin gazinosundan ‘yeşil ekonomi’ çıkar mı? Günümüz kapitalizmi yalnızca iklim değişikliğini değil, karşılaştığı hemen her tür problemi, piyasa mekanizmaları içinde çözmeye çalışıyor. Bugün sınai kirlilik, su ve başka doğal kaynaklarla ilgili kısıt sorunları ve tabii iklim değişikliğine dair yaklaşımlarda görüldüğü gibi. İngiliz hükümetinin danışmanlığı yapan Nicolas Stern gibi eski bir Dünya Bankası uzmanı bile, iklim değişikliğini ‘en büyük ve yaygın pazar tökezlemesi’ olarak tanımlıyorsa, durum vahim demektir. 1960’lar ve 70’lerde ‘çevre’, ‘ekoloji’ ile ilgili ilk yaygın düzenleme ve kurumlaşmalar ortaya çıktığında, henüz iklim değişikliği bugün ulaştığı aciliyet düzeyine ulaşmamıştı. AB’de ve ABD’de 70’lerin başlarında geçen ‘temiz hava, temiz su’ yasaları, temelde havayı ve suyu hâlâ ‘kamu malı’ olarak görmekte, hatta bunlardan yararlanmayı bir insan hakkı olarak düzenliyorlardı. Havayı ve suyu kirletenler suçlu muamelesi görmekte, giderek sıkılaşan standartlarla bedelini ödemekteydi. Bunu, bugünküne göre farklı olan bir yaklaşımı vurgulamak için belirtiyoruz. Yoksa özellikle ABD’de, endüstriyel kirlilik bahsinde ne kadar yaygın bir istismar ve kuralsızlık olduğu çok iyi bilinmektedir. Peki bu farklı yaklaşım nedir? Araya 3040 yıllık neoliberal finansallaşmanın girmesinden sonra, bugün geçerli yaklaşımlar o günleri aratıyor. Toplumsal yaşamın her alanında giderek artan bir biçimde hakimiyet kuran ve korunmak istenen şey her ne olursa olsun, onu finansallaştırma ya da birimine bir fiyat biçme zihniyeti, iklim değişikliğine ilişin yaklaşımlara da damgasını vurmuştur. Sınırla sonra al/sat (cap and trade) olarak ifade edilen bu daha ‘piyasa dostu’ zihniyet, örneğin 70’lerde yapıldığı gibi, belirli bir salım standardının zorlanması yerine, piyasanın kaynak tahsislerini ve fiyatları belirlemesini esas alıyor. Böylece, ‘piyasanın ‘görünmez eli’ bunu ‘güya’ en yetkin bir şekilde yapıyor... 40 yıl önce standartlar koyup, firmaların teknoloji geliştirerek ya/ya da proseslerini optimize ederek bunlara uymaları teşvik edilir ve zorlanabilirken, bugün salma ve kirletme ehliyetleri alınıp satılıyor. Modern kapitalizmin son neoliberal kavşağında, kamu malı, toplumsal fayda, vb. kavramların tukaka olmasının ve bunların yerini, dağları, denizleri, suları ve havayı ‘doğal sermaye’ olarak metalaştıran bir aklın (yoksa akılsızlığın mı demeli?) alması, sözünü ettiğimiz yaklaşım değişikliğini beraberinde getirmiştir. İklim değişikliği konferansları 1970’lerde yapılıyor olsaydı, acaba neler konuşuyor olurduk? • • • • • • • • • • • • • • • • CBT 1344/ 9 21 Aralık 2012
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear