05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

SON ARAŞTIRMALAR DÜNYA ÜZER NDE 8.7 M LYON TÜR YAŞIYOR mekte (Proceedings of the National Academy of Sciences). Tahminlere göre Patagonya mayası 15.yy’da Avrupa’ya dönen gemilerle bir olasılıkla odun parçalarıyla hatta sirkesinekleri tarafından taşındı. Bu tür, Avrupa’da açık havada varlığını koruyamadıysa da, o dönemdeki manastırların bira üretilen serin bodrumlarında yaşamaya devam etti ve bildik bira mayasıyla melezlendi. Bu melezleşmeden sonra ise düşük sıcaklıklarda bile şekeri alkole dönüştürecek şekilde mayalanan Saccharomyces carlsbergensis türü oluştu. şte bira mayasının yeni keşfedilen bu “atası” endüstride kullanılan maya köklerinin iyileştirilmesini sağladı. Saccharomyces eubayanus mayası anlaşıldığı üzere sadece güney yarımkürede yetişen yalancı kayınla (Nothofagus) yakın ortakyaşarlık içinde yaşıyor. Bu ağaçlara mantar bulaştığında yuvarlak “kesecikler” oluşur. Bunlar ve yeni keşfedilen maya da bol miktarda şeker içerir. Keseciklerdeki maya o kadar etkin ki anında fermente oluyor. Kesecikler iyice olgunlaştığında ise yere düşüyor ve burada yoğun alkol kokulu kalın bir tabaka oluşturuyorlar. 15.yy’da önce Avrupa’da sadece 1520 derecede mayalanan bira vardı. Fakat yaklaşık olarak 500 yıl önce bu durum değişti. Örneğin Güney Almanya’da dört ila dokuz derecede bile mayalanan yeni bira mayası türleri kültüre alındı. Düşük sıcaklıkta fermente olan maya sayesinde daha sonra Pilsen ve Lager türü biraların üretimi mümkün oldu. bakterilerden korunabileceğini ve ağız gargarası veya dirençli bakterilerle savaşım için ilaçlara katılabileceğini düşünüyor. Yoğun aromalı kişniş Güney Avrupa mutfağının vazgeçilmez otlarından biri. Tohumlarından elde edilen yağının olumlu etkisi de halk arasında uzun bir süredir bilinmekte. Kişniş yağı mesela ağrı ve krampları iyileştiriyor, bulantıyı azaltıyor ve sindirimi kolaylaştırıyor. Ayrıca mantar hastalıklarına karşı da iyi geliyor. Bilim insanları şimdi yüzde 1,6 oranında kişniş yağı içeren bir çözeltiyi aralarında Escherichia coli, Bacillus cereus, Salmonella ve Staphylococcus aureus’un da bulunduğu on iki bakteri üzerinde denedi. Çözelti tüm bakterilerin büyümesini durdurdu ve büyük bir kısmını da öldürdü. Kişniş yağı, bakteri hücresinin zarını bozarak, bakterinin soluk alışverişini engelliyor ki bu da sonunda bakteriyi öldürmekte. Tahminlere göre dünyamızda 8,7 milyon tür var ve insanoğlu önemli bir kısmını henüz keşfetmemiş. Sonuç, Amerikalı ve Kanadalı bilim insanlarının PLoS Biology dergisinde yayımladıkları araştırmaya dayanıyor. Bugüne kadarki tahminler arasında çok büyük farklılıklar vardı. Uzmanlara göre bu sayı 3 ile 100 milyon arasında yer alıyordu. Ancak yeni bir analiz tekniğiyle daha kesin bir rakama ulaştık, diyor Hawaii Üniversitesi’nden Camilo Mora ve Dalhousie Üniversitesi (Halifax, Kanada) araştırmacıları. Bilim insanları soy ve sınıfla ilgili bilgileri temel alarak tür sayısına ulaşmışlar. Bu çalışma sırasında iyi araştırılmış soyları inceleyerek, daha az bilinen türlerin sayısını bulmuşlar ve bu şekilde 1,3 milyonluk hata payıyla 8,7 milyona ulaşılmış. Araştırmacılar sadece hücre çekirdeğine sahip olan (ökaryotlar) canlıları hesaba katmışlar, bakteri gibi hücre çekirdeği bulunmayan canlılar bu sayıya dahil edilmemiş. Sonuca göre dünya üzerinde yaşayan en büyük grubu hayvanlar (7,8 milyon) oluşturuyor. kinci sırada mantarlar (yaklaşık olarak 610.000) yer alıyor. En küçük grup ise bitkiler (300.000 civarı). Tüm türlerin dörtte biri okyanuslarda ya azıdişleri yiyeceği öğüterek sindirilebilir parçalar haline getirir. Yiyeceklerin aletlerle hazırlanması ve ısıtılması veya pişirilmesiyle besinler yumuşar ve daha kolay yenilebilir hale gelir. Bunun sonucunda da azıdişleri küçüldü, diyor araştırmacılar. Eğer insan sıradan primat olsaydı, o zaman gününün neredeyse yarısını (%48) yemek yemekle geçirirdi. Oysa günün sadece yüzde beşinde yemek yiyor. nsanlık tarihinde daha kısa bir beslenme süresine ne zaman geçildiğini öğrenmek isteyen bilimciler, insanların dışındaki primatların, soyu tükenmiş on dört hominidin ve modern insanın diş verilerini, beden ağırlıklarını ve kalıtımlarını karşılaştırmışlar. Anatomik değişimler sadece genel olarak ortaya çıkan evrim aşamaları değildir, diyorlar. şıyor. Bilim adamları insanoğlunun türlerin çok küçük bir kısmını tanıdığını karada yaşayan türlerin %86’sının ve denizlerde yaşayan türlerin ise %91’inin henüz keşfedilmediğini söylüyorlar. Bilinmeyen türlerin güncel yöntemlerle belgelenmesi için 300.000’i aşkın taksonomi uzmanının 1200 yıl boyu çalışması gerekirdi. Ve bu çalışma yaklaşık olarak 364 milyon dolara mal olurdu diyor araştırmacılar. 15.yy’ın denizcileri ve kâşifleri olmasaydı belki de bugün bira içemezdik. Çünkü bira üretiminde düşük sıcaklıklarda mayalanan bira mayası gerekir. Bira yapımında kullanılan maya, yüzyıllardan beri ekmek ve bira yapımında kullanılan Saccharomyces cerevisiae mayasının yabancı bir maya türüyle melezleşmesi sonucunda oluşmuştur. Bilimciler, ikinci türün nereden geldiğini buldu. Patagonya’da düşük sıcaklıklarda bile çok etkin maya içeren bitkiler keşfetti. Genetik testler sonucunda da yeni keşfedilen maya ve kökeni bilinmeyen ve düşük sıcaklıkta mayalanan bira mayası ile şaşırtıcı benzerlikler saptandı. Sekans, bilinen tüm yabani bira mayası türlerinden tamamen farklı diyor WisconsinMadison Üniversitesi’nden Chris Todd Hittinger. Ama düşük sıcaklıkta mayalanan bira mayasıyla kalıtımının yüzde doksan dokuz buçuğunu paylaşıyor. Bu da yeni keşfedilenin bir zaman Saccharomyces cerevisiae ile melezleşen tür olduğu anlamına gel B RA MAYASININ ATASI PATAGONYA’DA BULUNDU Pasifik’teki Palau Takımadaları’ndaki bir resifte 200 milyon yıldır değişime uğramadan yaşayan bir yılan balığı türü bulundu. Balığın ilkel bir ağız yapısı, alışılmışın dışında kuyruğu ve üst üste binen solungaç yap ADETA YAŞAYAN FOS L Kişniş yağının içinde gıda zehirlenmesine ve ilaçlara dirençli enfeksiyonlara karşı iyi gelen bir madde var. Portekizli araştırmacılar bu maddenin tehlikeli bakterileri zararsız hale getirdiğini söylüyor (Journal of Medical Microbiology). Fernanda Dominigues (Beira Üniversitesi) ise kişniş yağıyla besinlerin K ŞN Ş N ANT BAKTER YEL ETK S rakları var. Bu özellikler bugüne dek sadece Tebeşir dönemine ait yılan balığı fosillerinde görülmüştü. Balık yaklaşık olarak 15cm uzunluğunda ve yaşam alanı otuz beş metre derinlikte. Araştırmalarını Proceedings of the Royal Society B dergisinde sunan bilim insanları yeni türe Protoanguilla palau adını verdi. Palau Takımadaları 6070 milyon yıldır varlığını korumakta. Protoanguilla’nın bir olasılıkla bu bölgeye göçtüğü ve Pasifik’teki diğer bölgelerde de bulunabileceği tahmin edilmekte. Nilgün Özbaşaran Dede 2 M LYON YILDIR YEMEK P Ş R YORUZ nsanlık tarihinin ilk aşçısı Homo erectus idi. Yeni bulgulara göre 1,9 milyon yıl önce gelişen bu insan, yiyeceklerini ateş ve aletlerin yardımıyla hazırlıyordu. Amerikalıların araştırmaları National Academy of Sciens (PNAS) dergisinde yayımlandı. Harvard Üniversitesi’nde Chris Organ ve ekibi, Homo erectus’un diğer primatlara kıyasla çok daha küçük azıdişlerine sahip olduğunu fark etmiş. Bu sonuç, yaklaşık 1,9 milyon yıl önce çiğ ve ısıtılmamış yiyeceklerden, yumuşak ve işlemden geçirilmiş yiyeceklere geçildiğini gösteriyormuş. Küçük azıdişleri dışında düşük damak hacmi de Homo erectus’un yemek pişirdiğinin bir işareti kabul ediliyor. Tıp dilinde molar olarak isimlendirilen Araştırma PAPAĞAN VE İSPİNOZ YAKIN AKRABA Almanlar ilk kez papağan ve zebra ispinozu gibi ötücü kuşlar (Passeriformes) arasında yakın bir akrabalık saptadı. Oysa en büyük kuş grubu olan ötücü kuşların daha çok ağaçkakan veya guguk kuşlarıyla akraba oldukları sanılıyordu. Artık soyağacındaki komşu dalda papağanların oturduklarını biliyoruz diyor Münster Üniversitesi’nden Alexander Suh. Araştırmacıları doğru ize götüren, sıçrayan genler olmuş. Kendilerini durmadan yenileyen bu özel genler milyonlarca yıldır neredeyse tüm çok hücreleri organizmalarda etkinler. Bu nedenle kalıtımdaki bu “moleküller fosiller”, kuşların evrimini çok iyi yansıtır. Sıçrayan genlerin üçü, hem ötücü kuşlarda hem de papağanlarda aynı bölgelerde saptanmış. Diğer kuşların bu kalıtım bölgesinde ise sıçrayan genler bulunmuyor. Bu da, iki grup arasındaki akrabalığı gösteriyor. Araştırma, papağan ve ötücü kuşlar arasındaki esrarengiz ortaklığı da aydınlattı. ki grup da şakımayı öğrenebiliyor. Ama şimdiye kadar bu yetiyi birbirlerinden bağımsız olarak edindikleri düşünülüyordu. Bilimciler artık bu iki grubun ortak atasının, daha dinozorlar döneminde bu özel yetiye sahip olduğuna inanıyorlar (Nature Communications). CBT 1278/ 4 16 Eylül 2011
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear