29 Haziran 2024 Cumartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

Değişen üniversitesanayi ilişkileri Son yıllarda giderek artan bir önem kazanan üniversitesanayi işbirliği uygulamaları bir taraftan gelişip bir taraftan da değişerek içerik bakımından zenginleşiyor. Prof. Dr. Yavuz Odabaşı, Anadolu Üniversitesi, İşletme Fak.; [email protected] Türkçe,yüksek öğretim için yeterli midir? Mühendislik Bilimleri ve Temel Bilimler alanlarında çağdaş bir yüksek öğretimde, yabancı dil eğitimin ayrılmaz bir parçası olmak zorunda. Bu, Türkçe’nin dışlanması anlamına gelmemeli. Prof. Dr. Derin Orhon, Türkiye Bilimler Akademisi Asli Üyesi, [email protected] B CBT 1200/ 18 19 Mart 2010 ilgi Toplumu olabilmenin önemli ön koşullarından biri olan bilgi ve teknoloji üretimine dayalı yüksek katma değer yaratmak ve bunun ülkemizin yaşam standartlarını yükseltmek açısından taşıdığı önem, üniversite–sanayi işbirliğini daha ileri düzeylere taşımayı zorunlu kılıyor. YENİ STRATEJİ: ARGE çalışmalarının, sanayi işbirliği ile uyumlu biçimde yürütülmesinin yanısıra, iş dünyasının aradığı nitelikli elemanların yetiştirilmesi de günümüz üniversitelerinin önemli ilişkilerinden biri haline dönüştü. Bu amaçla, bir tarafta öğrenciler sınıfların dışına, iş dünyasının uygulamalarına doğru çıkartılırken, diğer taraftan iş dünyasının uygun temsilcilerinin de öğrencilerin bulunduğu yere doğru götürülmesi yeni stratejik uygulamanın bir boyutunu oluşturmakta. Bu konuda duyarlı olunması gereken konu, üniversitelerin piyasaların peşinde olması mı, yoksa piyasaların önünde değişim ve dönüşümün rehberi olması mı sorusudur. İyi yetişmiş nitelikli öğrencilerin ve mezunların birer “teknolojik değişim aktörü” olarak iş hayatında rol alacakları unutulmamalı. İhtiyaç her konuda da yoğun olduğundan, üniversitelerin çok boyutlu katkıları olmalı. Yeni stratejinin diğer boyutu ise, ARGE çalışmalarının hem üniversitelerde, hem de iş dünyasında gerçekleştirilmesini, bu konuda paydaşlık anlayışında yatırımların birlikte yapılmasını içeriyor. Günümüzde, üniversiteler sadece bilimsel yayın amacını taşıyan değil, aynı zamanda ekonomik bir değer yaratacak araştırmalara yönelmekte. Bu konuda, akademisyenlerin ve üniversite araştırmacılarının şirket sahibi ya da yöneticileri olmaları sonucu fazla, aşırı, hatta tamamen profesyonelleşmesi ve üniversitelerin, “bilgi ve teknoloji üreten ticari işletme” olarak görülmesi tehlikesi karşısında, paydaş olarak devletin rolü, gözetimi ve denetimi önem kazanıyor. Böylece, birinci boyut kapsamında nitelikli ve küresel ölçekte yetenekli insan yetiştirmeye yönelik çabalar ile ARGE çalışmaları sonucunda, teknoloji yoğun yüksek katma değerli ürün ve hizmetleri üretmek birbirini bütünler hale dönüşmektedir. Entelektüel sermaye (patentler, telif hakları, üretim hakları, lisanslar gibi) korunmasının yanında, yetiştirilen yetenekli insanların da iş bulmaları konusunda olanaklar yaratılabiliyor. Devletin bir paydaş olarak daha etkin biçimde rol alması sözkonusu, böylelikle üçlü bir işbirliğinin varlığından bahsedilebilir. YENİ OLUŞUMDA SORUMLULUKLAR VE GÜVENCELER Üniversitesanayi ikili birliktelik anlayışındaki işbirliğinin, Üniversiteiş dünyasıdevlet biçimindeki üçlü birliktelik haline dönüşmesi kaçınılmaz bir zorunluluk. Bu oluşumda, öncelikle dikkat edilmesi gereken konu, sadece sanayi ürünlerinin değil, yazılım ve tasarım gibi yaratıcı hizmet alanlarını da bu işbirliği içinde düşünmemiz gerektiğidir. Öte yandan, yeni ürün fikirlerinin ve üretimlerinin geleneksel kaynağını, devletlerin askeri ihtiyaçlarından kaynaklandığını biliyoruz. Kullandığımız teflon, yanmaz kumaşlar gibi birçok ürün ve İnternet, başta A.B.D olmak üzere gelişmiş ülkelerin bu alanlardaki harcamalarından üretildi. Devlet, hem ARGE ortamlarını oluşturmak konusunda arz edicilik rolüyle sorumluluklar almakta, hem de ARGE sonuçlarının iş dünyasına aktarılmasında “öncü talep”leri oluşturarak, sadece piyasa talebinin yeterli olmaması olasılığına karşı bir güvence yaratmaktadır. Böylece, üretilecek olan bir bilginin ya da buluşun yeterli kullanıcısı ya da talebi olmamasından dolayı boşa gitmesi ve çabaların kesintiye uğrama olasılığı en aza indirilebilmektedir. Böyle bir oluşumun; teknoloji aktarma ofislerinin, sanayi işbirliği merkezlerinin ve üniversitelerin alt yapısının “iş dünyası, devlet ve üniversite” tarafından yaygınlaştırılmasına hizmet edeceğinden şüphe yok. Üniversite – İş Dünyası – Devlet arasındaki üçgensel ilişkinin kurulması ve etkin biçimde uygulanması için paydaşların güç ve çıkar çatışmalarından arınması gerekiyor. Sadece kamunun fon sağladığı işbirliklerini arzulamak ve maliyetleri sadece devletin karşılamasını istemek, günümüz yönetişim anlayışına ters düşmektedir. Bir başka önemli konu ise, üniversite ile işbirliği yapma isteğinin, iş dünyasında yeterli düzeyde yaratılamamış olması ve Üniversite – İş Dünyası – Devlet ilişkisine dayalı uzun dönemli bir adanmışlığın eksikliğidir. Entelektüel sermayesi (patentler, telif hakları, üretim hakları, lisanslar gibi) korunan ve bundan yararlanan güçlü bir ülke olabilmek için, bu iki boyutta üçlü bir işbirliğini sağlamak kaçınılmazdır. Yeni bilgi üreterek bunu uygulanabilir yararlara (inovasyon) dönüştürme ve kullanıma sunma açısından hiç şüphesiz bu üçlü ittifak kilit bir roldedir. Kaynakların en verimli biçimde bu alanlarda kullanılması zorunluluktur. T geçerli bir yabancı dili mesleğinde kullaürkçe üzerine yapılan tartışmaların nabilme becerisi vermiş olması zorunludur. çoğunda bilim dili ile yüksek öğre Başka bir açıdan bakıldığında, günümüzde timde kullanılması gerekli eğitim yabancı dil, mesleki uygulama ve gelişmedili karıştırılmakta, bilim dili diyerek eği nin ayrılmaz bir parçası oldu. tim dili kastediliyor. Bu konuda, genelde Peki biz ne yapıyoruz? Konunun ciddieğitim dili olarak Türkçe’nin kullanılması yetini göz ardı ederek kolaya kaçıyoruz… nı savunan ilginç yazılar yayınlandı Celal Şengör hocanın yazısındaki Boğaziçi [1][2][3]. Yazıların –her zaman olduğu gibi Üniversiteli öğrenci, on binlerce arkadaşı en ilginci şüphesiz dostum Celal Şengör ta gibi dersi anlayabilecek kadar İngilizce bilrafından CBT’de yayımlandı [4]: Şengör, miyor. Neden? yazısında Boğaziçi Üniversitesi’nde verdiÇünkü, orta öğretimde, 89 yıl boyunği dersten sonra bir öğrencinin “ders bir ke ca her hafta sürekli yabancı dil dersi oldure de Türkçe yapılırsa, gene gelip dinleye ğu halde, öğrenciler iki kelimeyi yan yana ceğini” söylemesi üzerine, yüksek öğreti getiremez. Öğrencin umurunda değil; ailemin yabancı dilde yapılmasının bir “dan nin bu konuda hiçbir talebi yok; esip savugalaklık” olduğunu belirtiyor. ran Milli Eğitim Bakanlığı yabancı dil eğiÖğrencinin, bunca yıllık araştırma ve timini kâğıt üzerinde yapar görünür; soeğitim deneyimi sonrasınnuçta, boşa giden bunca da Celal Şengör hocanın zaman, emek ve paranın Eğitimde Türkçe’nin hidayete ermesini sağlayan hesabı sorulmaz. Çünkü, ve Türk yükseköğretim cafazileti savunulur ve yüksek öğretimi şekillenmiasını aydınlatan bu veciz diren kurumlar, yabancı öğrenciler rahat bıifadesi ardından, gönüllü dil bilgisinin hemen her rakılır, ta ki öğrenci olarak üstlenmiş olduğum meslek için gerekli oldu“dangalak” sıfatının rahatlisansüstü eğitim ğu gerçeğini henüz farlığına ve hafifliğine sığınaketmemiştir. öncesi yabancı dil rak, bu tür yaklaşımların, ÖSS sınavında, örzorunluluğu ile en azından yakın olduğuneğin mühendis olmayı mu düşündüğüm karşı karşıya kalındüşünen bir öğrencinin, Mühendislik Bilimleri ve düşünmeden ezbere çözcaya dek… Temel Bilimlerde, gençlemeye kendini alıştırdığı rimiz ve yüksek öğretim kufizik, kimya soruları olması gerekir, fakat rumlarımız için ne kadar büyük bir yanılgı yabancı dil bilgisini ölçen hiçbir soru yer ve tehlike olduğunu, önemli satırbaşları ile almaz. Bu duruma, başta üniversiteler olaçıklamaya çalışacağım. mak üzere, kimse tepki göstermez. HANGİ YETENEKLERİ KAZANMALI? Akademik sistemimizde çıktılarla ilgilenmemek alışkanlık haline geldi. Bir köprünün ya da bir televizyonun niteliklerini araştırırız, ama bunları üretecek olan bir mühendisin eğitim sürecinde ne tür yetenekler kazanması gerektiği üzerinde durmayız. Dolayısıyla, bunu, eğitim alışkanlıkları yönlendirir. Nedir bu özellikler? İlgili herkesin birkaç kez okumasını önerdiğim “Neden Yeni Bir Yüksek Öğretim Vizyonu” raporunda [5] çok güzel tanımlandığı gibi, uluslararası ve rekabetçi bir ortamda geçerli olacak beceri, çok yönlülük, kendini geliştirme, araştırma, öngörülmeyen veya karmaşık problemleri çözme ve sunma yeteneği… Dahası, eğitimi sadece yüksek öğretim ile sınırlamak da günümüzde çok büyük yanılgıdır. Sürekli gelişen teknolojilere uyum ancak meslek içi ve hayat boyu eğitimle mümkün oluyor. Bu tür bir mesleki başarı ve gelişme için, aldığı eğitimin öğrenciye Eğitimde Türkçe’nin fazileti savunulur ve öğrenciler rahat bırakılır, ta ki öğrenci lisansüstü eğitim öncesi yabancı dil zorunluluğu ile karşı karşıya kalıncaya dek… Bu aşamada yetenekli onca öğrenciye gerekli yabancı dil bilgisi gökten zembille mi sağlanacaktır! Mezun olduktan sonra da yabancı dil bilmediği için geri planda kalacak ve iş bulamıyacaksa, o öğrencinin sorunudur. Öğrenci üniversite eğitimi öncesinde bu eksikliğinin farkına varıyor ve tercihini öncelikli olarak İngilizce eğitim yapan kurumlar için kullanıyor. Bazı alanlarda yaptığım ve yayımladığım değerlendirmeler, geri planda kalan bazı kurumların akademik ve bilimsel anlamda daha iyi olduğunu ve tek farkın yabancı dil eğitiminde aranması gerektiğini açıkça ortaya koydu. Bu husus yüksek öğretim kurumları arasında da ciddi bir haksız rekabete yol açmaktadır. İKİ SEÇENEK Bu çerçevede, yüksek öğretimde ne ya
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear