01 Temmuz 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

OOOF OFF LINE ne çok benzeyen ama gagaları farklı olan ispinozlarla karşılaşmıştı. Yer ispinozlarının gagaları derin ve geniş, kaktüs ispinozlarınki uzun ve sivri, ötücü ispinozlarınki ise ince ve sivriydi ki bunlar farklı beslenme alışkanlıklarını yansıtıyordu. Darwin tüm ispinozların kökenin adaya göçen ortak bir ataya uzandığını düşünüyordu. Sonuçta Galapagos adasındaki ispinozlar Amerika kıtasının güneyinden biliniyordu. Darwin’in ispinozları bu açıdan, doğal ayıklanmanın ortak bir atadan, çeşitli ekolojik nişlerde ne şekilde farklı biçimler yarattığını gösteren klasik bir örnektir. Gaga biçimindeki değişimde hangi genetik mekanizmaların işlediğini bulmak isteyen Harvard Üniversitesi araştırmacısı Arhat Abzhanov, 2006 yılında yayımlanan araştırmasında çeşitli türlerde gaga biçimiyle ilişkili olan çok değişken olan genleri aramış. Abzhanov ve ekibi bu arayış sonucunda kalsiyum dengesinde de önemli bir rol oynayan kalmodulin (calmodulin) proteinini bulmuşlar. Araştırmacılar sonuçlarını kanıtlamak için yavru ispinozları genetik değişimden geçirerek kalmodulin seviyesini yükseltmişler. Bu şekilde yavruların gagaları uzamış. Bu deneylerle aynı zamanda gaganın genişliği ve derinliği gibi çeşitli özelliklerin genetik düzlemde ayrı ayrı işlendiği de anlaşılmış. (Abzhanov, A. et al. Nature 442, 563–567 (2006).) P. J., Kassner, V. A. & Carroll, S. B. Nature 433, 481–487 (2005).) Tanol Türkoğlu ([email protected]) 14 Yılanbalığında ve deniztaraklarında zehir dirençliği Biyologlar uyuma bağlı evrimsel değişimlerle ilgili moleküler mekanizmaları artık daha iyi anlamaya başladılar. Taricha granulosa semenderlerinin bazı popülasyonlarında örneğin hayvanlar sinir zehri tetrodoksini ciltlerinde depoluyorlar. Anlaşıldığı üzere bu zehri jartiyerli yılandan (Thamnophis sirtalis) korunmak için kullanıyorlar. Ancak tetrodotoksin üreten semenderleri avlayan jartiyerli yılanlar bu zehre karşı bağışıklık kazanmışlar. Stanford Tıp Okulu’ndan Shana Geffeney bu mekanizmayı 2005’te gerçekleştirdiği ayrıntılı bir çalışmayla çözdü. Buna göre jartiyerli yılanın dirençlik seviyesindeki oynamalar, tetrodotoksini özel bir sodyum kanalıyla bağlayan moleküler değişime yol açmakta. Zehir dirençliğiyle ilgili benzer bir ayıklanma Kanadalı araştırmacı Monica Bricelj tarafından Kuzey Amerika’nın Atlantik kıyılarında yaşayan yumuşak kabuklu taraklarda da (Mya arenaria) tespit edilmiş. Su yosunları insanlarda paralitik midye zehirlenmesine yol açan saksitoksini üretiyorlar. Saksitoksinli bölgelerde yaşayan taraklar zehre karşı bağışıklık kazanmışlar ve bu zehri dokularında depoluyorlar. Oysa zehirsiz bölgelerde yaşayan taraklarda zehre karşı direnç gelişmemiş. (Geffeney, S. L., Fujimoto, E., Brodie, E. D., Brodie, E. D. Jr, & Ruben, P. C. Nature 434, 759–763 ( 2005). Bricelj, V. M. et al. Nature 434, 763–767 (2005).) Yola bu gece çıkmazsak hangi gece çıkacağız? İcat etmek yerine dışarıdan satın alma süreci, ancak görünen gelecekte yeterince maddi imkânı olanlar için bir çözüm olabilir. Yola Çıkma Zamanı Obama’nın başkan olması global anlamda pek çok şeyin değişmesini de beraberinde getirecek. Bir açıdan bakıldığında, değişen hiçbir şey olmayacakken bir başka açıdan bakıldığında çok dramatik değişikliklerin kapının hemen dışında beklemekte olduğunu düşünmek hiç de yersiz olmayacak. Zaten Obama’nın başkanlık kampanyası boyunca temel aldığı kavram “Değişim” idi. Global teknoloji sektörü son sekiz senedir, 90’lı yıllarda ne ekebildiyse onları biçti. Biçerken de bir yandan pek çok engelle karşılaştı; diğer yanda ise şaşkınlık yaratacak yenilikler icat etmeye fırsat bulamadı. Bu sekiz yıllık duraklama devri Silikon Vadisi merkezli teknoloji dünyasını çok ciddi anlamda bir tembelliğe ve motivasyon kaybına sürükledi. Şimdi bu ruh halinden sıyrılıp yeni bir atılım yapma zamanı. Ancak bu nasıl olacak? Web 2.0 olarak ortaya atılan ve kabaca içeriğin kullanıcı tarafından oluşturulduğu teknoloji fraksiyonu, ciddi anlamda bir başarı hikâyesi yaratamadan tarihteki yerini almak üzere. Açıkçası bu pek de şaşırılacak bir durum değil. Çünkü Web 2.0 teknolojik bir icattan ziyade sosyal bir olgu idi. Bu türden bir sosyal patlamanın yaşanması ise aslında sokaktaki hayatın bireyler üzerinde oluşturduğu ekstra baskının dışa vurumu olarak yorumlanabilir. Bir tür etkitepki süreci. 11 Eylül ile başlayan son viraj Eylül 2008’den itibaren tüm dünyayı saran ekonomik kriz ile tamamlanmıştır. Sürecin tamamlanması, “yeni bir şeyler söylemek zamanı” stratejisini uygulayacaklarını ilan edenleri destekleyenler tarafından tescillendi. Şimdi başta K. Amerika olmak üzere tüm dünya bu söylemin eyleme nasıl geçirileceğini bekliyor. 20 Ocak’tan itibaren, yani Obama resmen başkanlık koltuğuna oturduktan sonra, eylemin neler olacağını, nasıl olacağını da göreceğiz. Bilgi tabanlı ve dijital altyapılarla desteklenen bir toplumsal yaşam ve kültür; yeniliklerin her zamankinden çok daha hızlı yapılmasının da sözünü veriyor. Teknolojinin başlangıçtaki aristokratik yapısı artık çözülmekte. Internet, dijital altyapılar, aradaki sınıf farkını ortadan kaldırıyor. Bugün bir sonraki müthiş icadın Amerika’dan gelme olasılığı kadar Türkiye’den çıkma olasılığı da var. Ya da başka herhangi bir ülkeden. Bu çerçevede ülkemizde biraz da AB mevzuatından dolayı araştırma geliştirme faaliyetlerine her zamankinden daha fazla kaynak ayrılmakta. Geriye kalan tek şey mucitlerin ortaya çıkıp, bu maddi imkânlardan da istifade ederek buluşlarını dünya piyasasına çıkarabilmesidir. Elbette ki bu o kadar kolay değil. Ama artık imkânsız da değil. İcat etmek yerine dışarıdan satın alma süreci, ancak görünen gelecekte yeterince maddi imkânı olanlar için bir çözüm olabilir. Bizim gibi içeriye ve dışarıya borçlu ülkelerde böyle bir yolu tercih etmek ise hoş görülemez. Bu tıpkı öndeki aracı geçmek için onun arkasında, aynı şeritte seyretmeye benzer. Böyle bir durumda ya gerçek niyet öndeki aracı geçmek değildir (amacımız bu borçlardan kurtulup, tam bağımsız bir ülke olabilmek değildir) ya da içinde bulunduğumuz yanlışın bilincinde değilizdir (taşıma suyla değirmenin arzu ettiğimiz şekilde döneceğini sanmaktayızdır). Mevcut koşullar ne olursa olsun silkinip, kendi yolumuzu çizmemiz gerekiyor. Gerek Türkiye’nin gerekse de dünyanın çözüm beklediği pek çok sorun var. Dijital teknoloji daha henüz emekleme çağında; yapılacak çok şey var. Tıp alanında katedilen müthiş yola rağmen kanser, kalp hastalıkları gibi konularda sorunu kökten çözüp atacak sonuçlara hala ulaşılamadı. Bir açıdan bakıldığında ülkemizin belki de son otuz ya da elli yılında birikerek gelen sorunlarına elbette ki bir gecede çözüm bulunamaz. Ama yola bu gece çıkmazsak hangi gece çıkacağız? Hangi yoldan gideceğimiz bile gün gibi ortadayken... 13 Mikro evrim, makro evrimin buluşması Darwin, evrimsel değişimin çok küçük adımlarla gerçekleştiğini düşünüyordu. “Belirsiz aşamalar” olarak adlandırdığı bu değişimler, çok uzun zamanlarda tamamlanan evrelerdi ve biçim ve işlevlerde toplu değişimlere neden oluyordu. Mikro evrim olarak isimlendirilen bu tür küçük değişimlerle ilgili çok sayıda kanıtlar var. Mesela ilaca direnç kazanmak bunlardan biri. Tabi bir türden diğerine geçiş gibi değişimler ya da makro evrimle ilgili fosiller de bulunur, ancak bu değişimleri canlı olarak izlemek çok zordur. Makro evrimin mekanizmalarını canlı olarak genlerin yapısında görebiliriz. Organizmaların gündelik yaşamında da genler bazen, hayvanlardakilerle aynı biçime ve aynı gelişime sahip olabiliyor. Bu yüzden gündelik olarak yaşanan evrimin büyük etkileri olabilir. Howard Hughes Tıp Enstitüsü’nden Sean Carroll ve arkadaşları 2005 yılında Drosophila biarmipes sineğini inceleyerek ilginç bir sonuca ulaştılar. Araştırmacılar erkek sirkesineğinin kanadındaki tek bir noktanın oluşumunda katkısı olan moleküler mekanizmayı keşfetmişler. Bu şekilde nokta evriminin, atalarından kalma bir pigmentasyon genindeki ayar elementinin değişimine bağlı olarak meydana geldiğini gösterdiler. Söz konusu ayar elementi zaman içinde kanadın eski bileşenlerini geliştiren transkripsiyon faktörleriyle birleşmekte. Özellikle sarı genin ayar elementiyle birleşen transkripsiyon faktörlerinden biri “süsleme geni” / “engrailled” olarak kotlanmış, bu gen bir bütünün gelişiminde önemlidir. Bu da tek bir süreçte işleyen bir genin, diğer bir sürece de katılarak ilkede makro evrimsel değişimi çalıştırabileceğini gösteriyor. (Gompel, N., Prud’homme, B., Wittkopp, CBT 1140/ 10 23 Ocak 2009 Türler milyonlarca yıl değişmeden kalabilirler, bu süre fosillerdeki izleri bulmak için yeterlidir. Ama çok aniden değiştikleri de olur. Bu durum bazı türlerin ani değişimi engelleme potansiyeline sahip olduklarını ve evrime karşı direnç gösterdiklerini akla getirmişti. “Evrimsel direnç” fikri ilk kez sirkesinekleriyle deneyler yapan Suzanne Rutherford ve Suan Lindquist tarafından ortaya atıldı. Bu fikir, gelişim bozukluğuyla ilgili süreçlere, Hsp90 olarak isimlendirilen ve stres anlarında daha fazla üretilen bir proteinin “eşlik etmesine” uzanıyordu. Buna göre Hsp90 özel durumlarda diğer süreçlerce baskılanmakta ve normalde serbest dolaşım ayarları yapan proteinler, gizlenmiş varyasyonları üretiyorlar. Albert Einstein Tıp Koleji’nden Aviv Bergman 2003 yılında evrimsel direncin gerçekten de Hsp90’a bağlı bir özellik mi yoksa daha çok genel bir özellik mi olduğunu araştırdı. Araştırmacı bu amaçta tek bir geni devre dışı bırakılan bira mayasının karmaşık gen ağları ve genom ekspresyon verilerine ait sayısal simülasyonlarından yararlandı. Bu şekilde neredeyse tüm genlerin, işlevsel olarak baskılanmaları halinde rezervlerdeki varyasyonları açığa çıkardıklarını görmüş. Yani diğer sözlerle evrimsel direnç Hsp90’den daha derine inmekte. (Bergman, A. & Siegal, M. L. Nature 424, 549–552 (2003).) 15 İstikrara karşı değişim
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear