29 Eylül 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

Rektörlük seçim sistemini içine sindirenler Prof. Dr. Hulusi Koçak, Çocuk Sağ. ve Hast. Uzmanı, [email protected] Ölüm ve ereksiyon üzerine... S CBT 1119 / 22 29 Ağustos 2008 itelik kaybına uğrayan, kalanlarla şekillenen bu üniversitelerin yanında, her ilin bir üniversitesi olması gerekir gibi bir kuralla, son altı yılda plansız, programsız yeni üniversiteler açılmıştır. Amaç büyük ölçüde siyasidir. Ekonomik etkinlik getireceği yönüyle o bölge seçmenine siyasilerin selamıdır, büyük ve gelişmiş üniversitelerin üniversite kurullarındaki etkinliğini kırmak, yandaş rektör, yandaş personel ve eğitim elemanları yığınıyla o bölgede siyasi güç oluşturmak, onlardan arkalanmaktır. Siyasi yönünden taviz vermeyen, eski partisinden kopamayan Cumhurbaşkanı’nın etkinliğinde genişletilmiş Türk Yüksek Öğretim Kurumu’nu toptan belli bir düşünceye teslim etmektir. Geldiğimiz noktada böyle şekillenmiş ve şekillenmekte olan çoğu üniversitelerde, rektör tarafından yürütülen, yönlendirilen, şekillendirilen, dekanlık dahil tüm bilim birimleri için sözde demokratik seçimler veya temayül yoklamaları yapılmaktadır. Bilim adamlarının sadece oy kullandığı, sonucunu rektörün tayin ettiği bu seçimlerin kurum içi irade kullanımıyla, bilimle, birim içi hiyerarşiyle, liyakatle, kapasiteyle hiçbir ilgisi bulunmamaktadır. Yüksek Öğretim Kanunu’na göre çok üst yetkilerle donatılmış rektörün seçimi ise tam bir “ZIRVA”dır. Bu seçim sistemiyle, hak Yüksek Öğretim eden, hakkıyla rektörlük yapan, rafine, örnek Kanunu’nun yürürlükbilim adamlarının rektör olmasının yanında, te olduğu 16 yıl içinhak etmediği, layık olmadığı halde, seçim sisteminin yol açtığı haksız ve yanlış uygulamade, üniversitelerde, lar olmaktadır. özellikle de gelişmekBu sistem, bilim insanlarının içine sindite olan üniversitelerreceği bir seçim yöntemi değildir. Öyle bir seçim ki, bir oy alanla 500 oy alan 6 kişi arasınde, kendi doğrularını da fark yoktur, herkes seçilebilirlik potasınsavunan, tavır koyan, dadır. Bu durumda, seçime ne gerek var? ülke ve dünya meseİsteyen YÖK’e müracaat etsin, YÖK onları üçe indirsin, cumhurbaşkanı da belirlenen üç lelerinde düşünce kişiden birini rektör atasın. Tıpkı yeni kurugeliştiren birçok bilim lan üniversitelere kurucu rektör atamak gibi! adamı pasifize Böylece binlerce öğretim elemanının duygularıyla da oynanılmamış olur. edilmiş, yıldırılmış veAslında bu “ ZIRVA” seçim sistemini içiya üniversite dışına ne sindirenler bir kısım bilim adamlarıdır. itilmiştir. Demokrasiden, gelişmişlikten, kişilikli davranışlardan bahseden bazı aydınlardır, bu seçimler için “doğru bir seçim oluyormuşçasına” aday olanlardır, az oyla seçilen taraftarını takdirle karşılayan, onun hakkı olduğundan bahsedenlerdir. Bu tarz bir seçim sistemiyle seçilen, seçilmeyi hak ettiğini düşünen, seçildiklerinde bu seçim sisteminin yanlışlığından bahsetmeyen, değişmesi için üniversiteler arası kurullarda etkinlik göstermeyen, kanun yapıcılara teklif götürmeyenlerdir. Kendilerine bağlı seçmen oluşturmada ilk dört yılı iyi kullanan, ikinci dönemlerini garanti gören, iki dönem görevlerini tamamladıklarında edindikleri delege gücünü rektör adayı olan eşleri için kullanan bazı rektörlerdir. Rektör aracılığıyla öğretim elemanı olma, paye almanın diyetini ödemek durumunda kalmış bir kısım öğretim elemanlarıdır. Öğretim üyesi dernekleri kurup, lokal veya genelde öğretim üyelerinin temsilcisi oldukları şüphe götürür bazı temsilsiz dernek temsilcileridir. Siyasi irade ve ona bağlı atama üst kurulları değiştiği zaman sistemin yanlışlığını fark edenlerdir. Gelinen noktada, tüm bu davranış noksanlıklarında olanlar ülke Yüksek Öğretim Kurumu’na ve onun elemanlarına karşı saygısızlık, kötülük yapmışlardır. Tıpkı ülkemiz seçim sisteminde, Siyasi Partiler Kanunu’nda demokratik değişiklikleri yapmayıp, ülkemiz rejimini yıpratan bir siyasi oluşuma ülkeyi teslim etme yanlışlığını yapanlar gibi! Bugün, bu yüzden çoğu üniversitelerimiz ve ülkemiz ciddi sorunlarla karşı karşıyadır. Bu sorunları aşmak için, üniversitelerin bilimsel, mali, idari özerkliklere kavuşturulması, kendi kendilerini yönetmeleri yönünde düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. N evgili Okurlar; Değerli Meslektaşlarım. Erkeklerde ölüm sırasında ereksiyon olup olmamasıyla ilgili tartışmada, konunun birinci dereceden sahibi bir disiplinden olmamama rağmen, yazarın (Tahir M. Ceylan) bilimsel kimliğini taşımam nedeniyle, bilim adamı sorumluluğuyla bir açıklama yapmak gereği hissediyorum. Konuyla ilk elden ilgili ürolog, reanimasyon uzmanları ve cinsel disfonksiyonla ilgili meslektaşlarımdan, sorunun bilimsel yönüyle ikinci dereceden ilgili olmama rağmen bir görüş bildirme zorunda kaldığım için özür dilerim. Bu konu literatürde ölüm dikilmesi (death erection), ölüm sonrası dikilme (postmortem erection) ya da “angel lust” olarak geçmektedir. Kişide vertikal (dikine) ölüm gerçekleşirse (örneğin ası) ya da kişi yüz aşağı gelecek şekilde başaşağı olarak ölürse (örneğin işkencede ölüm) bu durum meydana gelebilmektedir. Ereksiyon olabilmesi için penise kan pompalanması gerektiğinden kalbin pompalama işlevi bittikten sonra doğal olarak damarlar basınçla kan alamayacağı için ölümden hemen sonra penisin erektil pozisyona geçemeyeceği düşüncesi haklı görülebilir. Kalbin durmasıyla beraber damarlardaki kan doğal olarak yerçekimin etkisi altında vücudun en alt noktasına doğru kayar ve orada ödem ve şişme ve renk değişikliği yaratır(morarma=lividity). Eğer kişi dikine bir pozisyonda ölürse doğal olarak kan ayaklarda ve bacaklarda toplanacaktır. Kanın ağırlığının yoğun hissedildiği bu bölgede basınç fazla olacaktır. Basınç bölgedeki damarları genişletir, onların elastik kapasitesini sonuna kadar kullanıp, en yüksek kanın orada göllenmesini temin eder. Hatta bu durumun bacakları kısmen yukarı doğru çektiğine bile şahit olunabilir. Bu arada bel seviyesindeki sıvılar, bacaklar yerçekiminin etkisiyle dolu olduğu için oraya inemez, penise ve civarındaki dokulara hücum eder bu nedenle penis şişer. Buna ölüm dikilmesi denir. Bu dikilme, ölü dikine pozisyonda kaldıkça devam eder, ama kişi asıdan alınıp yatar pozisyona getirildiğinde dikilme bir süre daha devam edip sonlanır. Diğer taraftan spinal cord (murdar ilik) ve serebellum (beyincik) hasarı olan yaşayan hastalarda ya da ası sonucu serebellum üzerinde basınç oluşan ölmüş kişilerde erkeklerde ereksiyon, kadınlarda labia büyümesi görülebilir. Erkeklerde bu olay sırasında penis aşağı yukarı tama yakın biçimde erektil olarak dışarıya idrar, mukus ve prostat sıvısı boşaltır. Bu durum asıdan başka nedenlerle de gerçekleşebilir, örneğin beyne sıkılan kurşun, zehirlenme sonu ölümlerde de aynı durum zaman zaman ortaya çıkabilir. Bu konuda, özellikle konunun doğrudan sahiplerinin söyleyeceği yeni ve güçlü şeyler olabilir, verimli bir tartışma için kendilerinin katkılarını bekler, tartışmanın yürümesinde taraf olan herkese içten teşekkür ederim. Doç. Dr. M. Emin Ceylan Psikiyatrist, Farmakolog KAYNAKLAR Helen Singer Kaplan & Melvin Horwith The Evaluation of Sexual Disorders: Psychological and Medical Aspects. United Kingdom: Brunner Routledge. Retrieved on 20070126. Willis Webster Grube A Compendium of practical medicine for the use of students and practitioners of medicine. Hadley Co. Retrieved on 20070126. George M. Gould and Walter L. Pyle Anomalies and Curiosities of Medicine. Retrieved on 20070126 David Levy, DO. "Neck trauma". eMedicine.com. Retrieved on 20070126. Ölüm ve dikilme Değerli okurlarım, Son günlerde “Karar” başlıklı yazımda geçen, “ölüm anında dikilme” konusuyla ilgili canlı bir tartışma yürüdü. Çoğunlukla hoş bir üslubu olan dikkate değer eleştiriler aldım özellikle titiz ve temiz bir açıklama gönderen Trakya Üniversitesi’nden Dr. Ahmet Bey’e müteşekkirim. Bütün eleştirilerde şu ya da bu dereceye ulaşan bir haklılık olduğunu hissediyorum, sanıyorum ben, yanlış bir anlamayı ortadan kaldıracak açıklıkta yazmamışım o cümleyi, özür dilerim. Buna rağmen, eleştirileri olanların dayanaklarını yıkmayı amaçlamadan (Çünkü yazılar bir yan hedef olarak okurunda septisit bir ufuk açmayı da dener ve tam da bu yazı da bunu, eleştirilere bakılırsa ideal biçimde gerçekleştirmiştir.), yazıların literal değil de daha çok semantik özellikleriyle dikkate alınmasını isteyen bir açıklama yapmak istiyorum. Bu açılımın ışığından bakarak şimdi şunu söyleyebiliriz ki; Aylak Bilgi’deki yazılar, bilimden bilgi aktaran yazılar olmakla beraber, “bilimsel yazı” değildirler. O nedenle içerikte, bilimselliği doğrulanamayacak düzeyde “yanlış yapan” bir bilgi taşıyabilirler. Farklı yazılarda ve/veya farklı dönemlerde şu ya da bu oranda değişmek üzere, yazılarda bilimsel bir arka plan, bilgiye dayalı mantıkçı bir felsefi temel ve derginin ana yönüne uygunsuz düşmeyecek kısmen edebi bir üslup vardır. Farklı disiplinlerin bitiştirildiği bu yazma şekline tarz olarak belki “deneme” diyebiliriz. O nedenle Aylak Bilgi başlığı altındaki yazılarda, gerçekleri değil ama bilimi esnetme, öznelleştirme ve deyim yerindeyse ona bir yordam verme sıkça görülebilir. Son tartışmaların odağındaki söz konusu yazıda, bazı kadınların, canhıraş bazı kararlar almak konusunda derin bir tutku taşıyabileceği anlatılmaya çalı şılıyor, yine bazı kadınların olağanüstü derecelere ulaşan yaşam güçlerine vurgu yapılıyor, atmosferi tamamlamak için de fantastik ögelere başvuruluyor, ana omurga bu solukta taşınırken “dikilme” konusu elbette biraz kenarda kalıyor. Konunun mitolojik bir tarafını kabullenmekle beraber, Anadolu’daki psikososyal altyapıyı düşünürsek eğer, Cansızoğulları’nın cansız bir erkekten olduğu neredeyse kesindir, çünkü öyle olmasaydı eğer, sağduyu sahibi Anadolu halkı, o aileye havsala zorlayan bu ismi bulup veremezdi. Bazı zorlu hakikatler, ancak yerine gerçekleştiğinde isimlerini alırlar. Güneş tutulması olmasaydı örneğin, kimse “güneş tutulması” isimlendirmesini bulup çıkaramaz ve sonunda da kullanamazdı. (Burada elbette edebiyatçıların “güneş tutulması” tanımını bir imge olarak kullanmasını ayırıyorum.) Söz edebiyata gelmişken, bakınız konu edebi metinlerde kendine ne kadar has bir yer bulmuş; aşağıdaki konuşma “Godot’yu Beklerken”den (Samuel Becket) Estragon: Kendimizi asmak konusunda ne düşünüyorsun? Vladimir: Hımm, bizde bir dikilme (penisy.n.) yaratır Estragon: (Heyecanla) Dikilme? ……………………………… Estragon: Hemen kendimizi asalım James Joyce’da Ulyses’de, “ölüm dikilmesini(terminal erection) bir motif olarak kullanır. Örnekleri edebiyatın dışında sinema ve televizyon dünyasında da genişletmek mümkün ama sanırım bu kadarı yeter. Bir konu edebiyata girmişse yeni örneklere artık gerek yoktur; çünkü biliyorsunuz felsefeciler bazı şeyleri bilimcilerden önce, edebiyatçılar onlardan da önce yazar! Konuya okuyarak, yazarak vaktini veren herkese dostluk ve sevgiyle Tahir M. Ceylan
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear