29 Eylül 2024 Pazar Türkçe Subscribe Login

Catalog

ZÜMRÜTTEN AKİSLER A.M. Celal Şengör işitme kaybı görülen yaşlılarda çok daha fazla. Normal işitme yetisine sahip insanlarda, söz konusu gen kokleanın kıl hücrelerinde etkinleşerek, önce beyinde daha sonra ise içkulak sıvısında bir sinir sinyali verebilmek için potasyum üretimine yardımcı oluyor. Bilim adamları şimdi yaşlılığa bağlı işitme kaybında KCNQ4’te başka değişimlerin de önemli bir rol oynayıp oynamadığını araştırırken, yaşları 4080 arasında değişen 1200 kişiyi incelemiş. İşitme kaybının kontrol edilmesinin ardından DNA incelenince işitme kaybına sahip insanlarda üç farklı varyasyonun bulunduğu ortaya çıkmış. Bundan sonraki çalışmalarda genetik bozuklukların kesin olarak ne şekilde etkidiği öğrenilmeye çalışılacak. Bir tahmine göre kıl hücrelerindeki potasyumun artışı veya hızlı indirgenişi söz konusu. “Yahu bu İtalyanlar neden apartman yapmamışlar? Gelip bize sorsalardı da nasıl yapılacağını anlatsaydık”... Rönesansın Beşiğine Gezi Uzun yıllardır mesleki nedenlerle Kuzey İtalya'nın (bilhassa Alpler içinde kalan kesimiyle, Apeninlerin batı kesimlerindeki) pek çok yerine gitmiştim. Ancak Venedik de dahil olmak üzere diğer bazı kültür merkezlerini görmemiştim. Dolayısıyla bu seneki ailevî kültür gezimizi gene Doğan Kuban Hocanın liderliğinde Kuzey İtalya'ya ayırdık: Sırasıyla Parma, Bologna, Ravenna, Ferrara, Venedik, Vicenze ve Verona'yı görüp geri döndük. Doğan Hoca her gittiğimiz yerde bizlere şehirlerin en önemli binalarını ve kültürel merkezlerini göstermekle kalmadı, aynı zamanda Rönesans'ın beşiği olan bu bölgede şehir gelişiminin özelliklerine dikkatimizi çekti ve şehir yaşamının kültürle nasıl içiçe olduğunun pek çok örneğini gösterdi. Her şehrin bir mücevher güzelliğindeki eski merkezini gezerken Hoca'nın yarı alaycı bir şekilde "yahu bu İtalyanlar neden apartman yapmamışlar? Gelip bize sorsalardı da nasıl yapılacağını anlatsaydık" sözleri, gördüğümüz enfes korumacılık anlayışını bir kez daha vurguluyordu. İtalyan da apartman yapmıştı, ama şehirlerin eski ve çok güzel olan tarihi dokusunu parçalayarak değil, onun etrafına çıkarak. Yapılan apartmanlar da ekseri yerde büyük bir zevkle planlanmış ve yemyeşil bir ağaç örgüsünün içine gizlenmişti. Şehirlerde gördüğümüz en çarpıcı öğelerden biri süreklilikti. Örneğin Vicenza'da Doğan Hoca bize büyük Rönesans mimarı Andrea Palladio'nun Basilica'sını gösterirken, binanın nasıl eski bir gotik bina üzerine oturtulmuş olduğunu ve nasıl onunla kaynaşarak ortaya yepyeni bir kullanış amacı için yepyeni bir binanın çıktığını gösterdi. Vitruvius'u Daniele Barbaro ile birlikte Rönesans dünyasına hatırlatan Palladio'nun Teatro Olimpico'su ise nefes kesen bir güzellikteydi. Vicenza'da insan Augustus'un mimarı Vitruvius'tan Palladio üzerinden modern Avrupa mimarisine nasıl ulaşıldığını gözleriyle görüyor. Nesiller birbirinden öğrenmiş, birbirinden etkilenmiş ve sürekli bir kültür oluşmuş. Bunu meselâ İstanbul'da görmek mümkün değil. Hele kırsal kültürün İstanbul'u işgalinden sonra şehir hızla tahrip edilmiş ve bir zevksizlik sergisi haline gelmiş. Venedik'in ihtişamını Bizans'a borçlu olduğunu hep duyardım, ama insan gözleriyle görünce bir başka türlü oluyor. San Marco'yu gezerken Doğan Hoca kılisenin İstanbullu üstadların elinden çıkmış öğelerini gösterdi. Hele binanın alnında sarıklı "bizimkileri" gösteren muhteşem mozaikleri görmek insana ayrı bir heyecan veriyor; İstanbullu'ya Avrupa kültürünün ne kadar bir parçası olduğunu hatırlatıyor. İstanbul'da doğup büyümüş, onun anıtlarıyla yetişmiş bir insan için muhteşem bir ziyafetti San Marco. Yalnız Venedik değil, tüm Avrupa dördüncü haçlı seferindeki İstanbul yağmasından çaldıkları malzemeyle zenginleşmiş, görgülenmiş ve onikinci yüzyıl rönesansı ile bu birleşince büyük Rönesansın temelleri atılmış. Bologna'da üniversitenin jeoloji müzesini bize gezdiren sevgili dostum Prof. Gian Battista Vai'a 10 Kasım 1603'te «jeoloji» kelimesini icat ettiğini bildiğimiz çok yönlü dâhi Ulisse Aldrovandi'nin büyük jeolojik eseri Museum Metallicum'un niçin bir tıpkıbasımını yaptırtmadıklarını sordum. «Ah», dedi Prof. Vai; «Museum Metallicum, Aldrovandi'nin ölümünden neredeyse kırk yıl sonra basılmış. Bu arada kitabı baskıya hazırlayan, kendi fikirlerini de Aldrovandi'ninkiler arasına katmış. Ama önemli değil, çünkü Üniversite kütüphanesinde Aldrovandi'nin el yazmaları korunuyor. Biz doğrudan o el yazmalarından yararlanarak bazı yayınlar hazırlıyoruz.» Aldrovandi'nin yalnız el yazmaları değil, tüm örnekleri, kitapları, tabloları, herşeyi dört küsur yüzyıldır korunmuş. Üniversite içinde bir sürü müze var. Meselâ biz İstanbullular için özel bir öneme sahip Kont Luigi Ferdinando Marsilli'nin de ayrı bir müzesi var. Uygarlık birikimle olur. Birikim için bir şeylerin akması, en azından damlaması gerekir. O damlayan bilimse işte o zaman onu yaratan ve koruyan halk uygarlaşır. Ülkemde böyle bir faaliyeti ne gördüm ne de olabileceği konusunda ümitlenebildim. Amaç bu düşüncede bir toplum yaratmaktır. Bugün ise biz tersini yapmakla meşgulüz. açmayı öğrendikleri gibi bazıları diğer şempanzelere kapının ne şekilde açıldığını gösterdiler diyor bilim adamları. Oysa kapağı ilk defa gören şempanzeler yiyeceğe ulaşamamışlar. Doğada yaşayan şempanzelerle gerçekleştirilen bu araştırma "Faithful replication of foraging techniques along cultural transmission chains by chimpanzees and children PNAS” (29.8.06) dergisinde yayımlandı. YAŞLILIĞA BAĞLI İŞİTME KAYBINDAN SORUMLU GEN Belçikalı bilim adamları üç genetik varyasyon saptadılar. Antwerpen Üniversitesi bilim adamları, yaşlı insanlardaki işitme kaybını KCNQ4 genindeki bozukluklarla ilişkilendirdiler. BBC’de yayımlanan bir habere göre yaşları 6170 arasında değişen insanların %60’ında, yaşları 7180 arasında değişenler arasında ise 6.5 milyon insanda işitme kaybı söz konusu. 1.200 kişinin katılımıyla gerçekleştirilen "Human Mutation" araştırmasıyla alınan sonuçlara göre KCNQ4 genindeki değişimler TEMBELLİK DE GENLERE UZANIYOR CBT 1017/5 15 Eylül 2006 Kimi insanlar tembel tembel oturarak vakit geçirmekten rahatsız olmazlar. Minnesota Üniversitesi bilim adamları, şimdi tembelliğin de genlere uzandığını buldular. "Tembellik geni" bazı insanlarda Orexin A geninin üretimini düşürmekte. Oysa bu madde hareket etmemizi tetikler. Bedenlerinde yeterli miktarda Orexin A maddesine sahip olmayanlar sürekli yorgun oluyorlar, hatta bazı ciddi durumlarda gün içinde uyuyakalabiliyorlar. Bilim adamları kalıtımlarındaki bir gen yüzünden tembel olan insanlar için henüz bir tedavi bulamadılar. Ama gelecekte insanları tembellikten uzaklaştıracak ilaçların geliştirilebileceği sanılmakta. Nilgün Özbaşaran Dede
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear