01 Temmuz 2024 Pazartesi Türkçe Subscribe Login

Catalog

TartışmaEditöre Mektup tarafından layıkıyla hazırlanabileceğini düşündürmektedir. Bu değerlendirmelerden üniversiteler, sanayi ve meslek kuruluşları yararlanabileceğinden, üzerinde ciddi bir şekilde durulmalıdır, zira objektif değerlendirmeler ülkemizde giderek yaygınlaşmakta olan bilimi teşvik için olduğu gibi, kaynakların tahsisinde isabet için de bir unsur oluşturacaktır. Tabiatıyla, bu tür objektif değerlendirmeler bilim performansını tek başına belirleyemez; bunun yanında kitaplara ve kitaplardaki atıfların, kazanılmış ödüllerin, tamamladığı kurum dışı bilimsel projelerin, adını taşıyan buluşların, bilimsel dergi yayın kurullarında alınan görevlerin de dikkate alınması önemlidir. Bu işlev, özellikle bilim insanlarımızı çeşitli ödüller için değerlendiren komisyonların (ve üniversitelerimizin) görev alanına girer. Öne sürdüğüm görüşlerin çoğunun veya tümünün daha önce önde gelen bilim adamlarımızca (2,4) dile getirildiği, paylaşıldığı kanısındayım. Bilimsel dergilerin ve üniversitelerin nesnel esaslara göre bir tür sıralandığı günümüzde, bilim insanlarımız açısından da ilgili ve yetkililerin harekete geçmesi dileğimdir. *İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi 1. King DA: The scientific impact of nations: What different countries get for their research spending. Nature 2004; 430:3116 2. Baysal B: Türkiye’de başarılı bilim adamları, Bilimsel Yayınlar, Nitelik Sorunlar. Cumhuriyet BT 2006, 4 Şubat. 985/20 3. Berker FBE: hfaktörüne eleştiri. Cumhuriyet BT 2006, 18 Şubat. 987/21 4. Doğan M: Tüm Bilimciler Başarı Listesi. Cumhuriyet BT 2006, 4 Şubat. 985/68 Yabancı dil eğitimi bölümlerinin yeniden yapılandırılması üzerine... Ahmet Kocaman ÖK, eğitim fakülteleri ile işbirliği içinde, bu kurumları yeniden yapılandırmaya çalışıyor. Bu çalışma, yaklaşık 20 yıllık bir uygulamayı değerlendirme olanağı vermesi ve alandaki yeni gelişmeler ışığında eğitim fakültelerine kendilerini yeniden değerlendirme olanağı sağlaması açısından son derece olumlu bir girişimdir. Bu yazı, genel olarak eğitim fakülteleri, özel olarak yabancı dil eğitimi konusunda bu çalışmaya küçük bir katkıda bulunmayı amaçlamaktadır. Bize göre eğitim fakültelerinin temel eksiklerinden birisi geçmişteki başarılı deneyimlerden, eğitim tarihi konuları çerçevesinde tartışmanın dışında, nerdeyse hiç yararlanmamaktır. Eğitimciler de içinde olmak üzere birçok düşünürümüz Köy Enstitülerinden, öğretmen okullarından, Yüksek Öğretmen okulu deneyimlerinden, İ. H. Tonguç’un eğitime katkılarından, H. Âli Yücel’in kültürel atılımlarından övgüyle söz ederiz ama bunlardan yararlanmayı, bu başarılardaki ruhu eğitim uygulamalarına yansıtmayı pek düşünmeyiz. Oysa bu çalışmalardan günümüze aktarılabilecek dersler vardır. En başta, sınırsız bir okuma sevgisi ve okuma etkinliği, öğrencileri yeteneklerine göre yönlendirme, öğrencilerin enerjilerini okuma yanında, tarım, spor, sanat gibi anlamlı etkinliklere yöneltme (Bu çalışma temposu içinde öğrencinin şiddete yönelimi olur Y “Okullarımızda, bilimsel araştırma yöntemleri yanında bilim tarihi, kültür tarihi ve felsefe derslerinden hiç değilse ikisinin zorunlu olması düşünülmelidir.” mu?) , yakın ve uzak çevreyle sürekli etkileşim... kısacası eğitimi hem bireysel, hem de toplumsal boyutuyla uygulamaya koyma. Öyle bir ortamda eğitim enstitülerinde iki yılda yabancı dil öğretmeni yetiştirilirdi. Hazırlık bölümleriyle beş yıl süren günümüz yabancı diller bölümlerinde bunun yeterince başarılamadığı düşünülürse iki yılda nasıl başarılı olunduğunu araştırmaya değmez mi? (Üstelik bu öğrencilerin çoğu yabancı dilin hemen hiç okutulmadığı öğretmen okullarından gelirdi.) Sorunun yanıtı çok açık ve kısa: 2 yılda yalnızca ortaokula yabancı dil öğretmeni yetiştirilmesi amaçlanıyordu; hedef ve amaç açıkça belirlendiğinden başarılı da olunuyordu. Bu bakımdan, YÖK’ün yeni düzenlemesinde ilköğretim hedefinin seçilmesi doğru bir yaklaşım ancak bunu başaracak yöntem, araçgereç ve kapsamın doğru belirlenmesi üniversitelere bağlı. Bize göre yabancı dil öğretiminde yalnız ilköğretim değil, lise ve üniversiteye (hazırlık ve ötesi) uygun yabancı dil öğreticisi yetiştiril mesi konusu da hiç değilse seçmeli dersler yoluyla planlanmalı ve özendirilmeli ; en azından bu konuların ayrı beceriler gerektirdiği konusu tartışmaya açılmalı. Bu konularda yabancı uzmanlardan yararlanılabilir ancak kendi koşullarımıza en uygun seçimleri biz yapabilmeliyiz. Yabancı dil eğitimi bölümlerinin bir eksiği de, ikinci bir dili öğrenme konusunda öğrencilere olanak hazırlanmasında yeterli çaba gösterilmemesidir. Birçoğumuza gerçekçi gibi görünmese de, günümüzde bu alanda çalışacak kimselerin tek bir yabancı dille yetinmeleri çağdaş toplumun beklentilerine uygun değildir; öğretmen adaylarının ikinci bir yabancı dili, seçmeli de olsa, hiç değilse orta düzeyde öğrenmeleri özendirilmelidir. Bunun gibi bilimsel araştırma yöntemleri yanında bilim tarihi, kültür tarihi ve felsefe derslerinden hiç değilse ikisinin zorunlu olması düşünülmelidir. Eğitim fakültelerinin ve ilgili bölümlerin daha verimli ve çağdaş hale getirilmesi için öğretim elemanlarının seçimi de önemlidir. Eğitim salt kuramsal bilgiyle başarıya ulaşamaz; alandaki sorunların gerçekçi biçimde tanımlanması ve bunlara çözüm bulunması için, ülkemizdeki okul ve öğretim koşullarını iyi bilen eğitimcilere gereksinim vardır. Bunun için eskiden eğitim denetmenlerinde aranan bir koşulu, hiç değilse iki yıl öğretmenlik yapma Yazının devamı arka sayfada Enerji meselesine bir bakış Cumhurbaşkanına mektup... ayın Cumhurbaşkanım, Sayın Başbakanım; Türkiye Cumhuriyeti'nin Sayın Yöneticileri; Geçen günlerde Sayın Cumhurbaşkanımıza gönderdiğim bir mektubun içeriğini bu eposta ile tekrarlamak arzusundayım. Umarım bu mektup dikkatlerinize sunulur. Ben sizden bu bir iki dakikayı rica edeceğim. Yüce Atatürk'ün en önemli mesajı ve prensibi "İstiklal" kelimesinde saklıdır. Atamız, ne Amerikan mandasını, ne de İngiliz himayesini kabul etmiş, "tam istiklal" doğrultusunu izlemiştir. Onun eseri olan bizler, bu prensibi yukarıda tutmak görevindeyiz. Enerji, önümüzdeki yıllarda dünyadaki ekonomik ve politik haritayı yeniden belirleyecek bir faktördür. Türkiye'nin istikbali ve istiklali enerji politikasından geçecektir. Ukrayna ve Gürcistan'ın son aylarda Rusya ile yaşadıkları facialar bu yeni sömürgeciliğin delilidir. Petrol ve gaz ithaline bağımlı, nükleer yakıt ve atık kontrolüne mahkum bir Türkiye'nin gelecekteki istiklali son derece tehlikededir. S En temiz ve yenilenebilir enerji olan güneş enerjisinin dünyadaki önde gelen bilim adamlarından biri olarak sizleri bu konuda hassasiyete davet etmek istiyorum. Memleketimizin geleceği açısından: i.) Tüm askeri sistemleri, devlet dairelerini ve tesislerini ve milli güvenlik/sivil savunma ile ilgili tüm kritik müesseseleri tümüyle lokal güneş enerjisi takviyesine geçirilmesini, ii.) Güneş pilleri konusunda üretim, montaj ve ticaret yapan şirketlerin ve yatırımcıların vergiden muaf kılınmalarını ve iii.) Güneş pilleri ve enerjisi konusunda teknik bazımızı yükseltmek için tüm yüksekokullarda güneş ve yenilenebilir enerji mühendisliklerinin kurulmasını acilen talep ve tavsiye ederim. İstiklalin bedeli, hesabı ve ücreti tartışılamaz. En derin saygılarımla. Prof. Dr. Mag. Niyazi Serdar Sarıçiftçi, FRSC, Ordinarius (Chair) for Physical Chemistry, Director of Institute for Physical Chemistry, Director of Linz Institute for Organic Solar Cells (LIOS) Johannes Kepler University of Linz Avusturya [email protected] "Ay’ın deprem etkisi.." üzerine eleştiri BTnin 8 Nisan 2006 sayısında yayımlanan "Ay’ın deprem etkisi nasıl önlendi?" adlı yazıda, yazının adın da anlaşılacağı üzere, Ay’ın neden olduğu gelgitler ile Yeryuvarı’ndaki depremler arasında bir ilişkinin bulunmadığı belirtilmektedir. Oysa, söz konusu yazıda belirtilmiş olan kanının tersine, gelgitlerin depremlere neden olmalarının önünde hiçbir kuramsal engel yoktur. Kaldı ki, çok ayrıntılı çalışmalar bazı tür depremlerin gelgitlerle ilişkili olabileceğini, yeterince güvenilir olarak ortaya koymuştur. Böyle bir ilişkinin var olmadığında israrlı olanların, örneğin, "Cochran, E. S., Vidale, J. E. ve Tanaka, S., 2004. Earth tides can trigger shallow thrust fault earthquakes. Science, 306, 11641166" ve "Tanaka, S., Ohtake, M. ve Sato, H., 2002, Spatiotemporal variation of the tidal triggering effect on earthquake occurrence associated with the 1982 South Tonga earthquake of Mw 7.5, Geophys. Res. Lett., 29, 16, 10.1029" çalışmalarının sonuçlarını ele almaları ve onları geçerli bilimsel yöntemlerle eleştirmeleri gerekir. C 997/21 29 Nisan 2006
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear