Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
TartışmaEditöre Mektup eleman gözü ile bakar. Öğrencisi, bağımsız bir şeyler yapmaya kalkarsa, bu kez ciddi çatışmalar ortaya çıkar. gulamaya hocaların önemli bir kısmının ilk aşamada karşı çıkacağına inanıyorum. Uygulanacak bu yöntemle hem kişilerin farklı üniversitelere gitmeleri için bir yol açılmış olacak, hem de mevcutların en iyileri alınmış olacaktır. İlk önce TUS sınavlarına da isyan eden hocalarımız olmuşsa da, geçen zaman içerisinde kimse bu sisteme karşı sesini çıkaramaz olmuştur. Araştırma görevlilerinin de böyle bir sınavla alınması gerekir. Üniversiteler, atamalar ve rektörler ilim Teknikte çıkan İnönü Üniversitesiyle ilgili yazınızı okudum. Üniversitelerle ilgili güzel yazılar yazıyorsunuz. Ülkemizde üniversitelerin sorunlarıyla ilgilenen tek yayın organı Cumhuriyet Gazetesine duyarlılığınız için kutlamak istiyorum. İnönü Üniversitesi’nin geçirdiği zor devreler ve Rektör Fatih Hilmioğlu’nun özverili çabalarını taktir etmemek mümkün değil. Bugün üniversitelerimizin istenilen seviyeye ulaşamamalarının başlıca nedenleri arasında 1. Nitelikli bilim adamının azlığı, 2. Mali yetersizlik, 3. Bilimsel bakış açısının yeterince olgunlaşmaması gibi, bilim politikalarına bağlı unsurlar sayılabilir. Bununla birlikte, ülkemizde özellikle tıp fakültesine sahip olan üniversitelerde döner sermaye yolu ile büyük para potansiyeli mevcuttur. Bu potansiyel devletin verdiği mali destekler ile de birleşince rektörlerin elinde çok büyük bir mali potansiyel oluşmaktadır. Bununla bir üniversitenin fiziki yapısını değiştirmek ve hem öğrenci hem de öğretim elemanları için çok iyi çalışma olanakları yaratmak eskisi kadar zor değildir. Sadece İnönü Üniversitesini değil, diğer üniversiteleri de gezerseniz fiziki koşullarda büyük ilerlemelerin olduğunu görebilirsiniz. Doğaldır ki bu da rektörün istemesi ve çabası derecesinde oluşabilecek bir olaydır. Bu madalyonun birinci yüzüdür. Madalyonun ikinci yüzü ise üniversitelerin idare edilme şeklidir ki maalesef bu durum madalyonun birinci yüzündeki olumlu görüntüden çok farklıdır. Bilindiği gibi üniversite rektörlerine YÖK yasası ile büyük yönetsel, akademik ve mali yetkiler verilmiştir. Bu yetkilenin kullanılma biçimi ise belirli ve yeterli kriterlere bağlı değildir. Çok büyük gecikmelerden sonra son 5 yıldır akademik aşamalar için getirilen bilimsel kriterlerin bazı olumlu sonuçlar verdiği söylenebilir. Ancak üniversitelerde kadro atamaları tamamen Rektörün insiyatifine bırakılmıştır. Örneğin Doçentlik bilim aşamalarını geçerek Doçent ünvanını alan bir öğretim elemanının bulunduğu ve görev yapmakta olduğu üniversitesinde kadroya atanması tamamen rektörün tekeline bırakılmıştır. Ayrıca kadroya atamalarda her üniversiteye kendi koşullarını koyabilme yetkisi verilmiştir. Ancak konulan kriterlere gene rektör isterse uyulmaktadır. Öğretim üyelerinin bu konuları yargıya götürme hakları da bulunmamaktadır. Bir üniversitede konulan kriterler nedeniyle profesörlük kadrosuna atanamayan bir öğretim üyesi diğer üniversitede atanabilmektedir. Sebebi sadece rektör tarafından bilinen nedenlerle kadro açılmayan veya açılan kadrolara hakları yenilerek atanamayan öğretim üyeleri yıllarca emek verdikleri üniversitelerini ve kurdukları düzenlerini bırakarak diğer üniversitelerde yer aramak zorunda bırakılmaktadır. Kadro açılma ve atama yetkisi ÖZGÜN ARAŞTIRMA SAHASI B Gelişmiş ülkelerde, hiçbir eleman, hocası ile müşterek yapmış olduğu çalışmalarla bir derece alamaz. Kariyer yapmak isteyen kişilerin kendilerine özgün bir araştırma sahası yaratmaları gerekir. Bu nasıl olur? Kişi doktoradan sonra başka gruplarda çalışmalar yapar. Farklı YABANCI DİL konularda çalışan bir kişinin kafasında çoğu kez o konuların senteÇağdaş anlamda bilim insanı zinden oluşan yeni fikirler kristal yetiştirmek istiyorsak, araştırıcılalenmeye başlar. Sonuçta kişi kendi rın, çalışmalarını yurtdışında kongne özgü bir sahayı yavaş yavaş geliş relerde anlatabilecek seviyede bir tirir. yabancı dil (tercihen, İngilizce) bilBugün Türk üniversitelerinin mesi şarttır. Yabancı dil barajının karşı karşıya kaldığı en ciddi sorun doçentlik öncesine çekilmesi gerelardan biri "inbreeding", kişinin ay kir. Yabancı dil eğitiminin ilk ve ornı bölümde istihdam edilmesidir. ta eğitimde tamamlanması şarttır. Bunun sonucunda üniversiteler Üniversiteler yabancı dil eğitiminin hantallaşmaya başlar. Hantallaşma verildiği kurumlar olmamalıdır. nın önüne geçmek için yapılacak en Ayrıca, bir kişiden yükseltilönemli işlerden birisi, belli bir süre melerde evrensel ölçülerde bilimsel yurtdışına gitmek için var araştırma yapmış olan imkânları zorlamak, olması isteniyorsa, bunlar yapılamıyorsa, yurt Bugün doçentlik o kişinin zaten bir içinde sabbatical yapmakdili bilmesi gerekir. sınavlarında tır. Eser kriterlerinin uygulanan kri çok iyi uygulandığı Yardımcı doçent kadrosuna atanan istisnaortamda yabanterler, etik dışı bir cı dil sınavına acasız her kişiye yurt dışına davranışları ba gerek var mı sogitmesi için bir yıl izin ve rusunu da o zaman bir yıl da maddi destek tetikleyen bir kendimize sormasağlanmasının bu ülkeye durum ortaya mız gerekir. çok fazla getiri sağlayacaSonuç olağına inanmaktayım. Böyle çıkarmıştır. rak, üretken insanbir uygulama ile kişilerin ların üniversitelere ufukları açılır, hem de belki gittikleri yerden sağlayacakları çekilmesi, cazip ve rekabete dayalı imkânlarla ikinci bir yıl daha yurt dı bir ortamın yaratılması şarttır. Buşında kalabilirler ve de birçok öğre nun için de öğretim elemanlarının tim üyesi için kâbusa dönüşen ya refah düzeylerinin yükseltilmesi gebancı dil sorununu halletmiş olur rekir. Siyasilerin, üniversiteyi ilgilar. Bazı üniversitelerimizde, yak lendiren konuların çözümünde, başlaşan rektörlük seçimlerinden dola vuracakları yerler; YÖK, Üniversiteyı, elemanlar kısa sürede Yrd. Do ler, TÜBİTAK ve TÜBA olmalıdır. çent kadrolarına atanırlar. Seçim Bunun yerine son zamanlarda ünisisteminin Türk üniversitelerine ver versitelerimiz siyasiler tarafından miş olduğu en büyük zararlardan bi "Üniversitelerimiz ne yapmıştır, ne kadar patent almıştır" gibi sorularla risi de oy için yapılan atamalardır. aşağılanmaktadırlar. ARAŞTIRMA GÖREVLİLERİ Bu soruları soran siyasilere şu SINAVLARI cevabımla bu yazıyı noktalamak isBilimsel olgunluğa toplum tiyorum. Bu kadar zor koşullarda görev yapan üniversiteler, hiçbir şey olarak ulaşamadığımız için, araştıryapmamış, çok fazla patent ala ma görevlilerinin seçiminde her yermamış olsa dahi en azından bu ülde bilimsel kriterlerin aynı ölçüde kenin doktorunu, mühendisini, ön plana çıkarıldığı bir ortamın sağhukukçusunu, ekonomistini, temel landığına inanmıyorum. bilimcilerini, öğretmenlerini, siyasiHer ne kadar merkezi sınavların her alana uygulanmasını tasvip lerini vs. yetiştirmiştir ve yetiştirmeye devam etmektedir. etmeyen bir kişi olsam da, bazı Prof. Dr. Metin Balcı değerlerin oturması açısından, araştırma görevlisi sınavlarının belli bir TÜBA Üyesi süre merkezi sınavla yapılmasını ODTÜKimya Böl. Öğretim Üyesi önermekteyim . Böyle bir uymbalci@metu.edu.tr tamamen rektörün elindedir. Gazetelere verilen kadro ilanları göstermelik olup önceden karar verilmiş kimselerin alınmasına yöneliktir. Bu konuda da üniversitelerin şimdiye kadar bir üst kuruluşça denetlendiğini duymadık. Bu uygulamalar sonucu yayın yetersizliği olan ve hatta hiç yayını olmayanlar doçent ve profesörlük kadrolarına atanabilmektedirler. Son on yıl içinde profesörlük ve doçentlik kadrolarına atananların müracaat dosyaları ciddi bir üst kurul tarafından incelenirse ortaya çıkacak tablodan kimlerin yüzünün kızarması gerekeceği herhalde tahmin edilebilir. Yukarıdaki durumlar sadece profesörlük atamaları için değil öğretim üyeliğinin her kademesinde yapılmakta ve yaşanmaktadır. Doktorasını yeni bitirerek yardımcı doçentliğe atanan öğretim üyelerine hiçbir koşula bağlanmadan doktora yaptırma yetkisi verilmiştir. Dünyanın hiçbir ciddi üniversitesinde doktorasını yeni tamamlamış bir elemana doktora gibi son derecede önemli bir bilimsel çalışmayı yaptırma yetkisi verilmez. Bu yetki ancak bazı koşulları yerine getirebilmiş öğretim elemanlarına tanınır." Yazınızda üniversiteden doktora almış bir kimsenin tarikat güdümünde kişiliğini ve doktorasını yitirerek maddi çıkarının peşinde kendini satmasını anlamam mümkün değil diyorsunuz". Bu problemin özünde üniversitelerimizde doktora yaptırma yetkisinin verildiği şahısların bilimsel özgeçmişleri vardır. Bu böyle devam ederse üniversite elemanın yüz akı çalışması olan doktora da kısa bir süre sonra tamamen yozlaştırılarak anlamını yitirecektir. Hiçbir ciddi araştırması ve buna dayalı yayını olmadan yukarıdaki döngülerle yükseltilmiş bir profesörün bana profesörlük bir bilimsel derece değildir demesini unutamıyorum. Bir ülkede bilimsel unvanlar bu hale nasıl düşürülür? Bu kafadaki ve özgeçmiştekiler nasıl profesör olabilir? Bunların sayıları da büyük bir hızla gittikçe çoğalmaktadır. Rektörlük süresinin iki dönem olması, rektörlerin ikinci dönemi garantilemek için taviz verilmemesi gereken konularda pek çok şeyi göz ardı etmelerine neden olmaktadır. Özellikle akademik atamalarda ve idari görevlerde rektörlük yatırımı olarak üniversitelerimize yerleşmiş bir davranış biçimi vardır. Coğrafya öğretim üyesinden konservatuvar müdürü atamaktan tutunuz her şey göze alınmaktadır. Rektörlerin sayısı 15’i bulan danışmanları vardır. Bunların ne yaptıkları belli olmadığı gibi başlarında birde başdanışman atanmaktadır. Ayrıca bu öğretim üyeleri özel ödenti almaktadırlar. Bir üniversitede rektör danışmanı olur mu? Üç tane rektör yardımcısı varken daha kime ne danışılmaktadır. Neyin karşılığında para almaktadırlar. Prof. Dr. Mehmet Berkün e.mail: berkun@ktu.edu.tr Devlet, olacak mı? G ündem’i (CBT 986) keyif ve ilgi ile okudum; aklınıza ve kaleminize sağlık... Dikkatli bir okur olarak kimi hususlarda doğru bulduğum görüşlere destek ve katkıda bulunurken, kimi küçük (ama anlam derinliği büyük) eksiklik ve yanılgılara da değinmek gereği duyuyorum, izninizle. Yazınızın 4. paragrafının son cümlesi ‘‘..devletin bile olmadığı, ütopik toplum modeli önerir’’ biçimindedir. O noktaya dek ve ondan sonrasında da her sözcüğüne katıldığım görüşlerinize ‘‘devletin bile olmadığına’ ilişkin kısmına küçük bir düzeltme yapmak istiyorum. Marksist (Engels ile oluşturdukları) kuramda ‘‘devlet’’ vardır ve ‘‘proleter devlet’’ olarak yorumlanıp, tanımlanmıştır. Devlet kavramı tüm kurumları ile ‘‘anarşizm’’ aşamasında reddedilmiştir ve devletsiz toplum ütopyası da odur esasen. Toplumun evrensel ölçekte değişen yapısına ilişkin görüşlerinizi, giderek emek gücünün entelektüel sermaye ile yer değiştirdiği konusunda saptamayı çok öğretici ve uyarıcı buluyorum. Bilgi toplumu insanının giderek Marks’ın işçi sınıfının yerini aldığını, değiştirici, devrimci sınıfın yer değiştirdiği görüşüne de katılıyorum. İdeolojiler ile onların toplumda uygulanmasının aynı ölçütlerde değerlendirilmesini doğru bulmuyorum. Ayrıca çöken sistemin Marksizm değil, onda komünistsosyalist rejim olarak uygulanışında insan etmenlerine bağlı (özellikle Stalin’e yönelik eleştirilere) yanlışlıkların neden olduğuna daha önceki yazımda değinmiştim.. Prof. Dr. Sümer Gürel Mimar, Plancı 993/21 1 Nisan 2006