05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Bilimsel Gelişmeler 9) Tektonik Londra’daki Doğa Tarihi Müze si’nden uzman araştırmacı ve Oxford Üniversitesi’nden konuk palaebiyoloji profesörü olarak çalışan Richard Fortey’in yanıtı: İnsanlık tarihini ayaklarımızın altındaki mozaik şekillendirmiştir. Darwin’in evrim kuramı biyoloji için ne anlam ifade ediyorsa, levha tektoniği de jeoloji için aynı anlama geliyor. 19. Yüzyıl’ın tamamında ve 20. Yüzyıl’ın başlarında jeologlar büyük bir sabır la veri topladılar. Aynı sabırla katmanları haritaladılar; sıradağların gizini çözmeye çalıştılar; granit ve gnaysları (granit cinsinden bir çeşit metamorfik kaya) kaydettiler; mineral ve maden cevherlerinin meydana geliş şekillerini araştırdılar. Bu verileri toplayanlar, sabırla stratigrafik kolonun (yerkabuğu katmanlarının düzeni) parçalarını tek tek bir araya getirdiler. Fakat bu konuda büyük bir kuram söz konusu değildi. Jeoloji, gözlemler envanterinden başka bir şey değilmiş gibi görünüyordu. Bu, bir anlamda pul koleksiyonculuğuna benziyordu. Jeolojik fenomenlerin birkaç tektotik levhanın etkileşimi ile açıklanabileceğinin farkına varılması her şeyi değiştirdi. Yerkabuğu, magma denizinin üzerindeki kaba kaya dilimlerinin oluşturduğu bir mozaikten başka bir şey değildir ve son 40 yılın jeolojisi bunu keşfetmeye çalışmakla geçmiştir. Yerbilimlerinin her parçası levha teknoniği tarafından etkilenmiştir. Kıyameti çağrıştıran bir etkiyle patlayan volkanik kayalar, dalmabatma zonlarındaki plakaların bir marifetidir. Plakaların birbirleriyle olan temaslarının türü, patlamanın birkaç kişiyi etkileyecek kadar zararsız mı, yoksa tarıma zarar verecek ve iklimleri değiştirecek boyutta küresel ölçekte mi olacağını belirler. Vikingler gibi bazı toplulukların yok olmasının altında, volkanik faaliyetler sonucu oluşan iklim değişikliklerinin bulunma olasılığı giderek güçleniyor. "Collapse" isimli kitabında Jared Diamond’un açıkladığı gibi, buna benzer iklimsel olaylar, sallantıdaki topluluklarda son darbeyi vurarak tamamen yıkılmasına yol açabilir. İnsanlık tarihinin metallerin peşinde nasıl şekillendiğine bir göz atalım. Altın ve gümüşün gücü imparatorlukları şekillendirirken, bakır ve demir savaşları etkiliyordu. Veya nükleer çağda, radyoaktif elementler askeri ve sivil kullanım alanlarına göre toplumları etkileyecek. Kaldı ki en değerli cevherlerin oluştuğu bölgeler ve bunların yerleşim şekilleri levha hareketlerinin döngüsüne bağlıdır. Nadir bulunan metallerin pek çoğu, eski, ortadan kalkmış okyanusların bulunduğu yerlerde bulunur veya mantodan elde edilir elmas gibi . Sonuçta insanlık tarihinde pek çok olayın, jeolojik durumlara bağlı olarak geliştiği ortaya çıkmış bulunuyor. Dünya yaklaşık 4.5 milyar yaşındadır ve bu tarihin dörtte üçünden fazlası levha tektoniğinden yararlanarak su yüzüne çıkıyor ve hatta haritalanıyor. 250 milyon yıl önce ayrılmaya başlayan Pangea (bütün kıtaların tek parça olarak süper kıta halinde bulunması), Yeryüzü tarihindeki tek kara kütlesi değildi. Prekambriyen döneminde kıtaların birbiriyle birleştiği zamanlar olmuştu. Bu zamanlardan biri, jeologlara göre, gezegenini tümüyle donmuş durumda olduğu dönemdir. Bu, ilk hayvanların oluşumunda çok kritik bir zamandır. Dünya ve üzerindeki yaşam, ikili bale gösterisi gibidir. Ölü bir bilim olmanın çok uzağında olan levha tektoniği yaşamın ve hareketli gezegenin temelidir. Dünya, yaşam gibi evrimleşmiştir ve genlerin organizma evriminin dilini oluşturması gibi levhalar da bu evrimin dilini oluşturur. 10) Bilim Cambridge Üniversitesi’nden felsefe profesörü Simon Blackburn’ün yanıtı: Bilim yararlı ve güçlü bir kuvvettir, fakat her şeye yanıt oluşturmaz. Bilimsel devrim öncesinde Francis Bacon bilimin idealini şöyle tanımlar: "Deney yapan insanlar karıncaya benzer; bunlar yalnızca biriktirir ve kullanır. Muhakeme yapan insanlar örümceğe benzer; bunlar kendi malzemelerini kullanarak ağ örerler. Fakat arı, bu ikisinin ortasında bir yolu izler; malzemeyi tarlalardan, bahçelerden toplar, fakat kendi gücünü kullanarak bunu dönüştürür ve sindirir." Bu şekilde kuram ve deneyin birleşmesi sonucu, bilim, dünya ile ilgili bilgilerimizin gelişmesini sağlar. Daha sonraki felsefeciler John Stuart Mill, William Whewell ve Karl Popper, Bacon’ın tanımlamalarını daha ileri bir çizgiye çektiler ve işbölümünün yararları üzerine övgüler düzdüler: Akıllıca yönlendirilmiş gözlemlerin doğruluğu ve gayreti ile, kuramların sınanabilirliği, gücü, basitliği ve üretkenliğini birleştirdiler. Eğer kuram raydan çıkarsa, gözlemin disiplini ve sınanması koyunların keçilerden ayırt edilmesini sağlayacaktır. Princeton Üniversitesi’nin saygın felsefecilerinden Bas van Fraassen’in işaret ettiği gibi, bilim Darwinci bir ormandır. Ormanda, yeterli zamanın verilmiş olması durumunda, yalnızca en başarılı kuramlar bir sonraki kuşaklara ürünlerini aktarabilir. Ancak ilerlemenin bazı dönemlerinde siyasi bütçeler, ticari korumacılık, dogmalar, modalar, parçalanma/bölünmelere bağlı olarak çalkantılar yaşanabilir. Ama uzun vadede, inanıyoruz ki, yalnızca doğru olan, yani gerçek hayatta kalır. Bu disiplinin olmadığı konularda –inanca dayalı konularda gerçeğin hayatta kalması şansa kalmıştır. Gerçeğin izinde bilim nereye kadar gidebilir? Bu noktada sınırlar söz konusudur: Bilim ancak fiziksel evrende olduğu gibi değişmezlik/sabitlik olduğu zaman iş lerlik kazanır. Değişmezliğin bulunmadığı durumlarda –insan davranışlarında olduğu gibi herhangi bir araştırmanın bilimselliği giderek incelir. Modern çağda bu değişmezliklerin durumu ile ciddi biçimde ilgilenen ilk felsefeci David Hume’du. Hume şu sonuca varmıştı: Bilim tek başına nihai yanıtı bulamaz: "En mükemmel felsefe cehaletimizi biraz daha erteler." Pek çok çocuk, bırakın deney yapmayı, herhangi bir deneyi izleme şansından bile mahrum büyümüştür. Bunların tarikatlara ve mantıksızlıklara kurban gitmelerine şaşmamak gerekir. Heyecan, merak ve ilgiyi saf dışı bırakan, hedef ve performansa odaklı kültürler pek yardımcı olmasa da, bunun yanıtı daha iyi bir eğitim olmalıdır. Bilimsel sonuçlarla yalnızca tanışmak –termodinamiğin ikinci yasası gibi da fayda sağlamaz, çünkü yöntem üzerindeki yansıma devre dışı bırakılmıştır. Benim kendi çocuklarıma şöyle söylenmiş: "Bana enerjinin veya entropinin ne olduğunu sormayın. Gidin bu denklemleri kendiniz çözün". Böyle öğretildiği takdirde, bilim başka bir boş inanç, ezberlenmesi gereken olaylar dizisi haline geliyor. Bu durumda genç insanların bilimin zorluklarından kaçmasına şaşırmamak gerekir. Reyhan Oksay Kaynak: New Scientist, 17 Eylül 992/7 25 Mart 2006
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear