05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

TartışmaEditöre Mektup FELSEFE ÖTENAZİYE BAKIYOR Sistemin ahlaksız paradoksu İnsan yok etmeye uçsuz bucaksız kaynakların harcandığı dünyamızda bir yandan mali yetersizlik bahanesiyle sağlık sigorta sistemlerinin özelleştirilmesi, öbür yandan ötenazinin bireyin – sözde – özgür iradesine bağlanarak "hak" tayin edilmesi, uygarlığın ahlaksız bir paradoksudur. H Sayısı; TÜBA ve TÜBİTAK üzerine düşünceler Kuş gribi konusunda bu kuruluşların hazırladığı bir rapor var mı? Eğer varsa toplum bu rapora güvenir mi? Bu konuda ülkemizdeki bilim kuruluşları mı yoksa Uğur Dündar mı daha güvenilirdir? kademik performans değerlendirmesinde somut kriterlerden biri olan h sayısını Türk bilim dünyasının gündemine getirdikleri için Prof. Dr. Bahattin Baysal ve Prof. Dr. Mehmet Doğan'a ülke olarak teşekkür borçlu olmamız gerekir. Özellikle Prof. Dr. Mehmet Doğan'ın listesinde TÜBA üyeleri ve TÜBİTAK Bilim Ödülü alanların da belirtilmesi ve bir kıyaslama olanağı vermesi bu kurumların bilimsel seçkinlik konusundaki değerlerinin sorgulanmasına yol açacaktır. Sorgulanması gereken bir diğer konu da, akademik performans göstergesi olarak h sayısının YÖK, üniversiteler, TÜBA ve TÜBİTAK gibi dev bütçe ve imkanlı kuruluşlar yerine, kişisel çabalar sonucu ve CBT gibi sayfa sayısı kısıtlı bir gazete ilavesi bilim dergisi tarafından gündeme getirilmesidir. TÜBA üyeliği ve TÜBİTAK bilim ödülü konularında h faktörünün önemli olmadığı savunulabilir. O zaman en önemli faktörün ne olduğu açıklıkla belirtilmelidir. TÜBA üyeliğinde bilimsel aktivitenin yanında, toplumsal sorunlar karşısında bilim insanı sorumluluğuyla çaba harcanmış olması aranması gereken bir özellik değil midir? Ülkedeki olumsuzlukları görmezden gelerek, içe kapanık bir biçimde göreceli olarak fazla sayıda makale üretmek akademi üyeliği ve bilim ödülü için yeterli bir ölçü olmamalıdır. Hele bugüne kadar kullanılan bu ölçü, bir de h sayısı kıyaslaması ile tartışmalı hale gelmiş ise, bu kurumlarının uygulamalarını eleştirisel bir gözle değerlendirip daha somut göstergelere ve şeffaf süreçlere dayandırmaları ülke yararına olacaktır. Sayın Dr. Mustafa Çetiner; Tıp Etiği uzmanı değilim. Ama yine de, 18 Şubat 2006 tarihli Cumhuriyet Bilim Teknik’te, Ötenazi başlıklı yazınızın bana düşündürdüklerini felsefeci refleksiyle ifade etmek istiyorum: Yazıda ötenaziyi onaylama ya da reddetme yönünde kişisel görüş belirtmiş değilsiniz. Ancak verdiğiniz örnekler ve alıntılar, kişisel görüşünüzün de – genel trende uygun olarak – onaylayan tarafta olduğu izlenimini veriyor. Baştan söylemekte sakınca yok: ben ötenaziyi kesin olarak reddeden taraftayım. Bunun için de, birçokları gibi dinsel gerekçeler ("Tanrının verdiği canı ancak Tanrı alır" vb.) değil, felsefi gerekçeler sunacağım. Ötenaziyi savunanların yinelediği gerekçeler, ölümün kaçınılmaz olduğu, tıbbi tedavi ve iyileşme umudu bulunmayan durumlarda, dayanılmaz acıları dindirmek için, ölümün de planlamasının hastanın bireysel hak ve özgürlükleri kapsamında olması gerektiğidir. C BT 18 Şubat 2006 Sayı 987, Güncel Tıp köşesi, Ötenazi başlıklı yazı ile ilgili görüşlerimdir.. ni düşünerek ölümü planlayabilir. Öyleyse, ötenaziyi savunanların iddia ettikleri gibi, hastanın yalnızca kendi adına, kendinden başka hiçbir dış etkenden etkilenmeden kendi için ölümü planlaması diye bir durum yoktur. Ölümün her türlü planlamasında –ötenazinin ileri sürülen tanımına aykırı olarak– çevresel etkiler dolaylı ya da doğrudan yer alırlar, ve buna "intihar" diyoruz (Bkz: Emile Durkheim, İntihar). Bu noktada, ölümü seçme özgürlüğünden ve "hak" kavramından söz açmak, işi büsbütün tehlikeli bir noktaya götürüyor: hak ve özgürlükler, bireyin kendisinde kendiliğinden bulunan şeyler değildir. Bireyin hak ve özgürlükleri, içinde yaşadığı toplumun değerler sisteminde belirlenmiştir ve her hak bir sorumluluk doğurur. Bireyin hangi konuda seçme özgürlüğü var ise, bu onun "doğru" olanı seçmesi içindir. Çünkü her seçim, bir değerlendirme, yargılama, eleştirme konusudur. A AHLAKSIZ PARADOKS Öyleyse – dramatik filmleri, öyküleri bir yana bırakalım – bu kez kendisine ötenazi hakkı verilmiş ama bu hakkını inatla kullanmayan, çok masraflı, ağır, ölümcül bir hastayı kurgulayalım. Ne zaman geleceği belli olmayan ölüm anına kadar direnmeyi ve yaşamayı seçiyor, ötenazi hakkını kullanmıyor. Bu hasta, ölüm hakkını kullanmamasından ötürü bir sorumluluk almış olacaktır ve belki de yakınları tarafından gizliden ya da açıktan yargılanıyor olacaktır. Ama eğer "doğru" olanı seçer ve ötenazi hakkını kullanmaya karar verirse, verdiği bu karar yine yalnızca kendisiyle ilgili olmayıp çevresiyle paylaştığı değer yargılarına göre verilmiş bir karar olacağından, yaptığı seçim yine ötenazinin ileri sürülen tanımına uymayacak (yani sadece kendi bağımsız iradesiyle kendi kendine yaptığı bir seçim olmayacak), "intihar" olarak adlandıracağımız bir seçim olacaktır. Ötenazi tartışmasının geçmişi antik çağlara kadar uzansa da, konunun son yıllarda, üstelik İngiltere, Hollanda gibi kapitalist dünyanın en gelişmiş toplumlarında yeniden gündeme taşınması anlamlıdır: bu gündem, kanımca, yaşamın kendisi de dahil bütün değerleri verim ve getiri bakımından değerlendiren zamane dünya görüşünün ürünüdür. İnsan yok etmeye uçsuz bucaksız kaynakların harcandığı dünyamızda bir yandan mali yetersizlik bahanesiyle sağlık sigorta sistemlerinin özelleştirilmesi öbür yandan ötenazinin bireyin – sözde – özgür iradesine bağlanarak "hak" tayin edilmesi, uygarlığın ahlaksız bir paradoksudur. Engin Kurtay Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji Felsefe enginkurtay@kablonet.com.tr ÖLÜMLE KİMİN ACISI DİNİYOR! Öncelikle, ötenazi yani ölüm yoluyla acının dindirilmesi çok açık bir mantıksal tutarsızlıktır. Buradaki acı nın dinmesi, yaşayanların ölen hasta için ve onun adına yaptıkları bir yakıştırmadır. Ağrı ya da acı dediğimiz kavram, beyindeki zihinsel etkinliğin bedenle arasında kurduğu bir algı ilişkisidir. Modern tıpta beyin ölümüyle tanımlanan ölüm sonucunda bu ilişki ortadan kalkar. Öyleyse, ölen hastanın acısının dindiğini de söyleyemeyiz, arttığını da söyleyemeyiz. Sözkonusu algı ilişkisi ortadan kalktığından, ölen hasta için bu durum tanımsızdır. Tıpkı paydası sıfırlanan bir kesir gibi. Ancak, ölüm (ötenazi) "sayesinde", hasta için maddimanevi büyük emek harcamaktan ve onu bu haliyle izlemekten bezmiş olan hasta yakınlarının acısının dindiğini kesinlikle söyleyebiliriz (cenaze vb törenlerin de tamamlanması ve gündelik yaşama dönülmesiyle birlikte). Oysa hasta için, acının gerçekten dindirilmesi ya da azaltılması iki yolla mümkündür: tıbbi tedavi yöntemleri (kesirin payını küçültmek) ve manevi destek ve paylaşım (paydayı büyütmek) – ki bu da çoğu zaman büyük emek ve maliyet gerektirir. ARAMIZDAKİ FARK Ulusal bilim kuruluşlarımız ile çağdaş ülkelerdeki benzerleri arasındaki en önemli fark, ülkemizdekilerin, toplumu yakından ilgilendiren bilimsel temelli konularda sessiz kalmalarıdır. Batı ülkelerindeki bilim kuruluşları toplumu ilgilendiren tartışmalı konularda raporlar hazırlayarak konu hakkındaki görüş ve duruşlarını açıklarlar. Bu kuruluşların toplum nezninde yıllar içinde kazandıkları saygı ve güvenirlik sonucunda da tartışmalı bir çok konu, ülke kaynakları ziyan edilmeden, bilimsel bir temele oturtulur. Bilimsel temele uygun stratejiler geliştirilir. Ulusal bilim kuruluşlarının makale üretimine yönelik araştırmaları desteklemek ve ödüller, üyelikler dağıtmaktan da önemli görevi budur. Birkaç örnek ile konuya açıklık getirelim ve yaşadığımız olayları sorgulayalım. Kuş gribi konusunda bu kuruluşların hazırladığı bir rapor var mı? Eğer varsa toplum bu rapora güvenir mi? Bu konuda Yazının devamı arka sayfada ÖLÜMÜ PLANLAMAK Ölümü planlama konusuna gelince, aynı mantık burada da geçerli: her türlü "plan" yaşayanlar içindir. Ölen hasta eğer bir plan yapıyorsa, bu yaşamayı sürdürenleri ilgilendiren bir plan olacaktır. Çok yüksek maddimanevi maliyetlerle sayılı günlerini yaşadığını düşünen hasta, sağlıklı yakınlarına yük olduğunu, kısıtlı kaynakları tükettiği 990/21 11 Mart 2006
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear