05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Ooof off line ^J%wy^ Tanol Türkoğlu (TanolT@yahoo.com) Türiaye Bilimler Akademısi 4 % Öğrenilmiş Acizlikte f * i 3 Bilgi Toplumu Kişisel gelişim seminerlerinde, eğitimlerde kullanılan beylik bir öykü vardır: Bir akvaryumun içine bir büyük bir de küçük balık koymuşlar ve bunları ortadan bir cam ile birbirinden ayırmışlar. Büyük balık, küçüğü her görüşünde ona saldırmış ve görünmez bir engel nedeniyle (aradaki cam) bunu başaramamış. Bir süre sonra artık büyük balık saldırmaktan vazgeçince aradaki camı kaldırmışlar. Küçük balık büyüğün yanından geçerken bile büyük balık ona saldırmamış. Çünkü öğrenmiş olduğu bir şey (acizlik) var: Ne kadar saldırırsa saldırsın, küçüğü yutamıyor! Bizim eğitim sistemimiz ve toplumsal kurallarımız da tıpkı o aradaki cam gibi zihinlerimizin daha gençken yaratıcılıktan, sorgulamaktan, araştırmacı olmaktan "kaçınmamızı" sağlamış. Şimdi birer yetişkin olarak her ne kadar her sabah okula gitmiyorsak da, yaşamımızla ilgili bir karar verirken yanımızda kimse bulunmuyorsa da aradaki o görünmez cam sayesinde, yaşamlanmızı sorgulayarak, araştırarak, yaratıcı bir şekilde yaşayamıyoruz. Acizlik hepimize öğretilmiş! Ve bu acizliği öğrenmiş insanlar olarak karşımızda 21. yüzyılın dev olgusu: Bilgi Toplumu. Şimdi bunun doğal sonuçlarına bakalım: • Ülkemizde intemete erişen nufus oranı çok düşük • Sağolsun popüler medya sayesinde internet daha hala uyuşturucu ile, marjinal kitle harekeleri ile bir tutuluyor • İnternet konusunda bir gurunun gelip bize ne yapmamız gerektiğini anlatmasını bekliyoruz • 0 guru büyük bir olasılıkla kendisine gelen epostaları sekreteh ya da yardımcısı tarafından kağıda dökülerek önüne getirilen büyüklerimizden biri olacak Ünlü Pareto Kuralı'na göre 20 kişi 80 kişiyi yönetir. Bizim ülkemizdeki sorun ise sanırım nüfusla orantıladığımızda henüz o 20 kişiyi bulamamış olmamız. Tökezlememiz bundandır. 82 sene önce cumhuriyeti kurup, bireylere kendi kaderini kendin tayin et demişiz; bireyler bugün kalkıp kendisinin yerine karar verecek en tutucu grupların peşinden gidiyor. Beri yanda bu modeli benimsemiş yönetim kadrosu Türkiye'yi bilgi toplumu yapacak. Bunu bekliyoruz. Daha çok bekleriz Yıllar önce şahit olduğum biryeniden yapılandırma çalışmasında yaşadığım paradoksa benziyor bu: Devasa birproje. Herşey değişecek. Personel içinde müthiş bir gerginlik. Bakalım bu yepyeni şey ne olacak merakı ile herkes ilk toplantıya gitti. ilk toplantıda altmışlıyaşlarında bir danışman kürsünün başına geçip, değişimin yol haritasını anlattı. Bunda ne var diyorsanız, bu tür şeylerin insanları nasıl etkilediği konusunu bir kez daha düşünün. ABD Başkanı'nın boyu, bizim başbakanımızın boyundan kısa diye Sn. Erdoğan'ın son ABD ziyaretinde kameraların karşısına oturarak çıktıklarını anımsayın! Bu kısır döngüyü ortadan delen bir olgu son dönemde toplumun tamamı ile ilgili olmasa bile marjinal gruplar içinde tohum vermeye başladı. Bugün biz daha hala özellikle tiziksel ulaşım engelleri olan doğu illerimize internet gibi bir altyapının ilaç gibi geleceğini "aklımızın ucundan bile geçirmezken", o illerimizin bazılarında, kendi imkanları (?) ile organizasyonlar düzenleyen sivil toplum örgütleri (?) elli yaşındaki kadınlan bilgisayann başına oturtmayı başardı. Beşbin kişilik bir organizasyonda bile organizasyonel değerleri değiştirmek, kültürel değişiklik sağlamak beşon yıl sürerken milyonlarca vatandaşın yaşadığı bir ülkede bu türden bir değişimi sağlamak ne yazık ki akşamdan sabaha olmuyor. 0 halde şunları tespit etmek gerekir: Cumhuriyet 82 sene önce kuruldu ama kurulan devletin sınırları içinde kalan insanların hemen hepsinin ondan önceki 600 senelik dönemden dolayı her boydaki yöneticileriyle bir hesabı var (bana inanmıyorsanız masallarımızı okuyun, türkülerimizi dinleyin) Çok doğal olarak bu hesaplaşmanın ezikliğini yaşarken bir de cumhuriyet yönetimlerinin kendi ideolojikya da kişisel çıkarlarından dolayı iki ileri birgeri hareketini de ekleyin ve insanlarımızın durumunu buna göre yorumlayın. Aklıma gelen tek çözüm şu: Körü körüne tek bir şeye inanalım (birey olarak): Kendimizi sadece kendimiz kurtarabiliriz. Kimseye bel bağlamayalım. Bu kurtarma sürecinde de şu an bugünün dünyasındaki en güçlü silah (doğru, etik vb demiyorum) teknoloji. Yoksa kimin hain olup olmadığını tartışmak değil! J*U* ERGUN ÖZBUD 2O0J S«.imWı H * Türic Slymtlnd* EJİIİ »OAMIIAKUÇURAOİ •W Yeni TÜBA Akademi Forumları Yayınları PARETOKURAU yüksek bilimsel ölçütlerin yaşama geçirilmesi, bilimsel yaklaşımın her alanda toplumun çözüm arama yeteneğini arttırıcı biçimde benimsenmesi, bilimsel ve teknolojik veriler ışığında temel toplumsal stratejilerin belirlenebilmesi için geniş bir tartışma ortamının oluşmasını amaçlar. Bilim etiğinin, kendi Türkiye Bilimler Akade üyeleri arasında ve tüm bilim misi, bilimi ve bilimsel uğraşıyı topluluğunda özümsenmesi ve benimsetmek. desteklemek ve eksiksiz uygulanması, düşünce bilimin toplumsal yaşamdaki özgürlüğünün, bilim ve tartışetkinliğini artırmak amaçlarım ma kültürünün yerleşmesi için güden özerk bir bilim kuruluşu çaba sarf eder. dur. Üyeleri, uluslararası bilimBilim, düşün, sanat ve sisel kimlikleri ve üstün başarıla yaset alanlarının öne çıkmış rı ile öne çıkmış bilim insanları temsilcilerinin Akademi Konfearasından yüksek liyakat esası ransları programı kapsamında na göre seçilirler. yaptıkları konuşmalar ülkemizAkademi, ülkemizde en de bilim ve tartışma kültürünün gelişmesine daha yaygın biçimde katkıda bulunmak amacıyla Akademi Forumu dizisi çerçevesinde yayımlanmaktadır. Bu yayın dizisi aynı zamanda, gelecek kuşaklar için günümüz Türkiyesi'nde bilim ve kültür yaşamının bir seyir defteri niteliğini taşıyacaktır. Akademi forumlarının kitap haline gelenler: Ergun Özbudun: 2002 Seçimleri Işığında Türk Siyasetinde Eğilimler, Nusret Aras: Üniversite Yasası Nasıl olmalı?, Cihan Saçlıoğlu: Felsefenin Kuantum Mekaniksel Temelleri, lonna Kuçuradi: Felsefe ve Insan Hakları, Türkan Saylan: Yükseköğretim Öncesi Eğitimin Durumu ve Çözüm Önerileri. Özür ve düzeltme: 23 Temmuz 2005 tarihli dergimizin 1819. sayfalarında yer alan "Astrofizikçiler, evrende yeni bir gücün izlerini anyor" adlı yazıda resim 1A ve Resim 1B ayrı resimler olarak kullanılmıştır. Doğrusu yandaki gibi olacaktır. Yazarlarımız Mehmet Emin Özel ve Yasemin Kaçar ile okurlarımızdan özür dileriz. Şekil 1: Çanakkale Üniv. Ulupınar Gözlemevi'nde yapılan bu ilk süpernova gözlemi (Y.Kaçar, V. Bakış, MLE.Özel, O. Demircan, yayına hazırlanıyor), sadece Çanakkale'de değil, muhtemelen ülkemizdeki ilk sistematik süpernova kaydıdır. Soldaki karede bölgenin olay öncesi görüntüsü, sağdaki karede de olaydan sonraki görüntüsü verilmiştir. Süpernova, okla işaretli ve önceki karede bulunmayan 'yıldız'dır. Kaydedilen olay literatüre SN 2004dj olarak geçmiş olup ilk patlama tarihi 31 Temmuz 2004 ve UPG'nde ilk gözlenme tarihi 10 Ağustos 2004'dir. İnternetten yapılan taramalarla elde edilen ışık eğrisine göre olay, Tip II sınıfına girmektedir ve karanhk enerjinin ortaya çıkarılmasında kullanılan türden değildir. Ancak, tüm süpernovalar yıldızların ölüm çığlıklarıdırlar. Tip II süpernovalar, Tip I süpernovaların yolu olan, zaten var olan bir sıkı cismin (bir beyaz cüce ve nötron yıldızı), eş yıldızdan üzerine madde çekilmesi ve sıkı bileşenin Chandrasekhar limiti denilen 1,4 Mo (Güneş kütlesi) sınırını aşması yoluyla değil, genelde oldukça büyük kütleli bir tek yıldızın kendi doğal evrimi sonunda yakıtının tükenmesi ile yaşamak zorunda kaldığı kütleçekimsel ezilme sonucu oluşmaktadır. ENGÜÇLÜSİLAH 959/226 Ağustos 2005
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear