05 Kasım 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

Ooof off line Tanol Tiirkoğlu (TanolT@yahoo.com) Burada beliteceğim konu hakkında ben de pek çok okurdan farklı değilim. Bir ihmalkârlıktır gidiyor. Konu nepara ne de lojistik sebepler. Tübitak'ın 1967yılından beri çıkarmakta olduğu ve bugün 443. sayısına ulaşmış olan Bilim Teknik dergisinden bahsediyorum. Ona abone olmaktan. Ve böylece 37yıllık arşivine ulaşabilmekten... Bugün bir yıllık Bilim Teknik dergisinin abonelik ücreti 35 milyon TL ya da yeni ifadesi ile 35 YTL. 35 YTL ödediğinizde hem on iki ay boyunca dergiyi evinize getirtiyorsunuz hem de derginin 37yıllık arşivine internetten ulaşabiliyorsunuz. Ben özellikle arşiv üzerinde durmak istiyorum. Arşivde dilerseniz eski sayılara erişebilirsiniz dilerseniz kelimekavram araması yapabilirsiniz. Ben örneğin AIDS hastalığı ile ilgili bir makalenin, AIDS kitlelerce bilinmezden çok önce Bilim Teknik'te okuduğumu anımsıyordum lise yıllanndayken. Gidip aradım. Gerçekten de 1984 Ocak sayısında Yeni Bir Hastalık: Sida ya da AIDS adlı bir makale var. Elinizin altında 37 yılın birikimi olunca yapılmayacak şeyyok. Ûrneğin bazı kavramların bu dönem içinde nasıl şekillendiğini izleyebilirsiniz. Mesleğim de olduğu için mesela ben bilgisayar kelimesini aradım ve ilk nezaman kullanılmış diye merak ettim. Sonuç ilginç. ilk bilgisayar kelimesi (computer olarak) 1972yılında bir makalede yayınlanmış. Makalenin konusu da ilginç: Elektronik Beyinle seçim (bugün bile hâlâ giindemde ve tartışılıyor). Malum ilk zamanlar bilgisayar kelimesi orijinali computer ya da "elektronik beyin" olarak anılıyordu. işin ilginci orijinal İngilizcesi Hardware ve Software olan bilgisayar bilimlerinin en temel iki kavramının ingilizce dışında bir dilde özgün kelimelerle ilk ifade edilen ülkelerin başında Türkiye gelmektedir; donanım ve yazılım kelimelerinin bulunmasıyla. Bilgisayar kelimesi ise 1975yılında yayınlanmış bir makalede ilk defa kullanılmış: Bilgi sayar olarak iki kelime şeklinde. Konu ise (yine) hayli ilginç: "Bilgi Sayarlarla Mekanik Çeviri". Gelelim internete. Internet cephesinde ilginç bir durum var. Nisan 1994'te çıkan 317numaralı sayıda internet, "ölüyor mu?" sorusu ile karşımıza çıkıyor. Yani internet daha ilk makalede geleceğinin akıbeti hakkındaki olumsuz düşüncelerle yerini almış. Ancak hemen sonra, Mayıs 1994'te çıkan 318 numaralı sayıda internete geniş yer aynlmış. Detaylı araştırma yayınlanmış. Görüldüğü gibi tam bir külliyat elimizin altında erişilmeyi bekliyor. Hazırlanmış olan güzel bir arama imkânı sayesinde ister makale adının içinde ister makale metninde kelime arama yapılabiliyor. Günümüzün modern habercilik anlayışına göre örneğin böyle bir imkânın internette herkesin erişimine açık olmasının hiçbir değeri ve "reyting'lyok. Nereden mi biliyorum? Böyle olmasaydı bu konu hakkında internetin faydaları başlığı altında bir gazetede, bir televizyonda iki satır bir şey okur, duyardık. Ama nerede? Zavalh internet bir yanda inanılmaz olaylara yataklık yaparken (satanizm, global terörizm, kart yolsuzluklan, yoldan çıkarmalar vb) anında büyük büyük spot ışıklarının altında, elleri yüzünde başı öne eğik dururken, bu gibi dev denilebilecek imkânları sağlarken neyazık ki onu ne arayan var ne de soran. Hey! Bakın bu da internet. Bu ülkenin en eski bilimsel periyodiklerinden birisi olan Tübitak'ın Bilim Teknik dergisinin tüm sayılarını size sunuyor. Hem de neredeyse bedavaya. Ve biz hâlâ birilerinin internet yüzünden başı belaya girsin de biryandan zevkle seyredelim diğeryandan da interneti yerelim diye bekliyoruz zapping aletimizin başında. Neden böyle? Bunu belki şöyle bir soruyla şekillendirmek gerekir: Kültüre yeni bir olgu nasıl girer? Kim yerleştirir o olguyu kültürün içine? Kültürel gelişime öncülük eden kaynaklar yerleştirir. Dolayısıyla da onların hangi olgulan kültüre ne şekilde enjekte ettiği o olguların da akıbetini belirler. Intemeti de diğer pek çok olguda olduğu gibi iki temel kaynak kültüre enjekte ediyor: Konunun uzmanları ve medya. Kimin başarılı kimin başansız olduğunu amma ve lakin sonucun "kaybetmek" olduğunu söylemeye dilim varmıyor. Ama gerçek bu! www.tubitak.gov.tr 35 YTL'ye Bir Tarih Nasıl Bir Eğitim İstiyoruz? Server Tanilli Adam Yayınları Eğitimin yaptığı iki şey var: Biyolojik olarakinsana özgü yetilerledünyaya gelen insan yavrusunun büyütüp yetiştirerek topluma kazanmak; bunun yanı sıra, toplumda maddi ve manevi bir birikim aktarırken, onu, içinde doğup yetiştiği bir yurdun, giderek bir devletin değer ve idealleri ile donatmak, yani bir yurttaş yaratmak. insan ve yurttaş: Eğitimin eseridir bu! Ama eğitim her şeyden önce ulusaldır. insanoğlunun içine "evrensel renkler'in de katıldığı bu soylu uğraşı, çağımızda çok boyutlu; ve eğitim, üslünde bugün de düşünülüp, tartışılan, sorunlarını çözmek için hemen her toplumun seferber olduğu bir konu. Bu seterberlik, daha iyi bir eğitim, giderek daha sağlıklı bir toplum ve daha yüce bir insanlık adına, öyle görülüyor ki hep sürecek, sürmeli de. Ya ülkemizdeki durum? Ülkemizde eğitim bir sorunlar yumağı. Cumhuriyet'i kuranların "likri hür, ırlaııı hür, vicdanı hür" kuşaklar yetiştirme idealinin önüne olanca engel getirilip yığılmıştır. Çocuklarımız ve gençlerimiz çağdışı bir eğitimin sultası altındadır; halkımız karanlığa itiliyor. Ne yapmalıyız? Bu kitap işte bu can alıcı konuda, sorunların altını bir kez daha çizerken, kimi çözüm yolları da öneriyor; yarınların aydınlığına inananların, karanlığa karşı mücadelesine ise hep katılıyor. K i tab ı n içinde şu bölümler bulunuyor: Eğitimin anlamı, Türkiye'de eski eğitimden yeni eğitime, Cumhuriyetin unutulmaz eseri: Köy Enstitüleri, Eğitimde geriye adımlar ve çözülme, Nasıl bir eğitim reformu?, Gençlik politikamız ve üniversite, Yurtdışıdaki çocuklarımız, Halk eğitiminin yeri, Yeni eğitime yeni öğretmen, Çağdaş bir eğitimin dostları ve düşmanları, Bitirırken: Nasıl bir eğitim istiyoruz? ideal bir üniversite reformunun gerçekleştirilmesinın ana ılkeleri nelerdir? Üniversite reformunun ana tartışma konuları bu ve buna benzer sorular olmalıdır? Bu kitap içcrisinde "Nasıl Bir Üniversite?" sorusuna cevaplar arayan ve bunun yanı sıra bilgi çağında Türk üniversitelerinin araştırmageliştirme ve bilimsel yayınlar yönünden dünyadaki konumunu ortaya koyan seçilmiş yazılar okuyacaksınız. Astım ve Eşlik Eden Durumlar Editörler: Gül Karakaya A. Fuat Kalyoncu Bilimsel Tıp yayınevi Astım hastalığı günlük tıp uygulamasında sık karşılaşılan bir sorundur. Yapılan epimiyolojik araştırmalar ülkemizde astımın erişkinlerde yüzde 25, çocuklarda ise yüzde 58 oranında görüldüğünü ortaya koymuş olup, genelde ülkemizde 3.5 milyon astımlı hasta olduğu kabul edilmektedir. Astımlıların hem kendilerine özgü hem de herkes gibi birçok sorunları vardır. Kendilerine özgü astımla ilgili sorunları için genelde göğüs hastalıkları, alerji hastalıkları ve çocuk hastalıkları uzmanlarına başvurmaktalar. Ancak toplumdaki birçok kişide görülen hipertansiyon, gastroözetegal retlü, migren, kalp hastalığı, depresyon, glokom vs. gibi sorunları için de diğer tıp branşlarına başvurmaktadırlar. Buradaki tedavilerin bir bölümii astımlılar için bazı özel ayrıntılı bilgileri gerektirmektedir. Hamile kalan bir astımlının bazı ilaçlarının değiştirilmesi gerekebilir. Astımlılar her antihipertansif ilacı kullanamayabilir, kulakburunboğaz kliniklerinde yapılan her ameliyattan yarar görmeyebilir. Osteoartrit tedavisi için verilen bir nonstreoid analijezik astımlı hastayı atağa sokabilir. işte elinizdeki bu kitap bu ihtiyacın olmasından ve karşılanması gerektiğinden yola çıkılarak hazırlanmıştır. Her bir hastalık veya durum ile ilgili bölüm. o konu ile ilgili uzman kişi/kişilerce detaylı bir araştırma sonucunda, günlük tecrübelerle birleştirilerek yazılmıştır. Bu kitabın önemli bir özelliği de ülkemizde bu hastalığın birlikte bulunduğu diğer hastalık ve durumları göz önüne alınarak yazılmış ilk kitap olmasıdır. Aslında bütün sık görülen diğer hastalıklarla ilgili bu tür kitapların hazırlanınısı tıbbi uygulama açısından çok yararlı olacaktır. TÜRKİYE İLK ÜLKELERDEN BEDAVAYA KÜLLİYAT! Nasıl Bir Üniversite? Editör: Coşun Can Aktan Deglşim Yayınları Ülkemizde uzunca bir süredir kamuoyunun önemli gündem maddelerinden birisi olan yükseköğrenim reformu maalesel arzu edilen ve olması gereken bir rota üzerinde ilerlemiyor. Hem hükümet cephesinde hem de diğer ilgili kesimler cephelerinde ideal bir üniversite arayışından uzak söylemler ve eylemler giindemde bulunuyor. Yükseköğretim reformunun bilgi çağı vizyonuna uygun olarak ele alınması ve bu çerçevede bir dönüşüm programının gerçekleşmesı gerekir. 21 yüzytlın üniversite modeli nedır ve nasıl olmalıdır? Bilgi çağında üniversiteler hangi ilkeler esas alınarak yeniden yapılandırılmalıdır? 920/22 6 Kasım 2004
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear