25 Haziran 2024 Salı Türkçe Subscribe Login

Catalog

B İ L İ M KÜLTÜR BİLİM YAYIN Bilimde kesinlik ve bilinmezlik Dünya düşünce tarihi üç aşamadan geçti: Dinlere özgü kesinlik, bilimlere özgü değişir kesinlik, bilinmezlik. Vehhi Belgil I nsanoğlu düzenli düşünmeye başladığı gündon bu yana hep doğanın sırlarını anlamaya çalışmıştır: Dünya ve gökyüzü kim tarafından, nasıl yaratıldı? Mevsimler ve kar, yağmur, yırdırım, fırtına, deprem, su baskını... gibi doğa olaylarını kim, niçin ortaya çıkarıyor? Bunların zararlı olanla'rından kendimizi nasıl koruyabiliriz? Insanoğlu kendisinin ve çocuklarının yaşamlarını sürdürebilmelerini garantiye almak için bunları bilmek zorunda idi. Bu bilinmesi gerekli şeylere "gerçek" adını verdi. Gerçeği aramada ilk adımı dinler attı Bu sorulara tabıi her din kendine göre yanıt verıyordu. Fakat dinler o kadar çeşitli ve bu konulara yanıtları o kadar zıt idi ki "gerçek"in bunlarda olamayacağı sonucuna varıldı Bunun uzerine akıl, ucun ucuna devreye girmeye başladı. "Ucun ucun" diyorum, çünkü, başka türlü bir izahı hiçbir dın kabul etmiyordu. Dinlere göre, gerçek, yalnız kendilerindeidi. şey $u olay oldu Aklımızın yasalan (ilkeleri) ile dış dünyanın yasalan arasında tam bir uyum vardı Dış dünya demek, bızim dışımızda olan, mutlak olan bir şeydı. Işte bu mutlak olan şeyi ortaya çıkarmak bir bilgın ıçin en doyurucu bir çalışma idi " Ancak 19 yuzyılın sonlarına doğru bilimsel kesinliğe karşı tutum oldukça değişmişti. Einstein, kesin doğa yasası diye bir şeyın olmadığını, her şeyin göreceli olduğunu söylüyordu. Fransız matematikçısi JulesHenri Poincare, mutlak kesinliğin matematikte bıle bulunmadığını, tanımlara dayanan Öklıd hendesesinin doğruluğu konusunda kuşkular ileri sürüyordu. Fakat bilimde mutlak kesinliğin mevcut bulunmadığını asıl kanıtlayan Alman Hei Yeni yaklaşımlar bıraktığını düşünelim Bu iz gözlenebilir ve ölçülebilir. Biz, çarpışma sırasında elektronun nerede olduğunu ve nasıl bir hızla gittiğini bilebiliriz Fakat, çarpışacak bir etektron için bunları söyleyemeyiz." Bilinmezlik ilkesinden şu sonuç çıkıyor Evrenle ilgılı bilgilerimiz bir bulut tabakası arkasında gizleniyor. Bu yüzden, biz, nereden geldiğimızi de, neden yapılmış olduğumuz da, nereye doğru yol aldığımız da kesin olarak bılemeyiz. Evet, bilim ve teknoloji, el ele, atom bombası yapabılır, atom enerjisini gündelik işlerimizde hizmetimize sokabilir, fakat "Gerçek nedir" sorusunu yanıtlayamaz. Heisenberg'ın 26 yaşında iken ortaya attığı bu kuram tabii büyük şaşkınlık yarattı. Bilimin temeli olan "Gereklilik llkesi" bir anda sıfıra mı iniyordu? Einstein, bilinmezlik ilkesine şiddetle karşı çıktı. Ona göre, "Tanrı zar atmazdı." Evren, rastlantı sonucu kurulmuş; olamazdı ve işleyemezdı. Üstad, 1930da şöyle dedi: "Zaman ve enerjinin aynı anda kesinlikle saptanamayacağı duşüncesi tamamıyla yanlıştır." Fakat atom bilginlerinden Bohr, bu yazıyı okuyunca bütün bir gece uyku uyuyamadı. Döneminin en ileri saftaki bilim adamı sıfatı ile bir tavır takınması gerekiyordu. Sonunda, Einstein'ın hata ettiğini açıkladı. Nitekim, 1932yılındaNobel Komitesı de bilginimizi o yılın Fizik ödülü ile şereflendirdi. Bilinmezlik ilkesi, böylece, çağdaş bilimin temel taşlarından biri oldu. ARTROPLASTİ ARTROSKOPİK CERRAHİ Şaşkınlık ARTROPLASTİ ARTROSKOPİK CERRAHİ DERGİSİ Türkiye'de yayın alanında en zor iş bilimsel araştırma dergisi yayımlamaktır. Bunu, bu işlerle uğraşan herkes bilir. Satış şansı yok diye bıldığınız bazı dergileri hatırla, ricayla da olsa bir miktar satabilirsıniz. Bilim dergilerinde bu kadarcık şans bile yoktur işin ilginci, kimilerine ücretsiz verseniz almaz. Daha da kötusu, başta üniversiteler olmak üzere bilime yakın hiçbir kuruluş sürdürümcü olmaz; onlar da ücretsiz göndermenizi bekler. Bunlar ülkemizin acısıdır Durum bu iken Türkiye'de bilim dergisi çıkmıyor mu' Kuşkusuz az sayıda da olsa çıkıyor. Bu olumsuz koşullara karşın birkaç dirençlı. üretken ve özverili insan bilim dergisi yayımlamayı süıdürüyor. Başka türlü araştırma yapan bilimciler ürünlerini kamuoyuna nasıl duyurur? Üç yıldır yayımda olan bilim dergilerimizden bırı de, "Artroplasti, Artroskopik Cerrahi" adlı dergidir. Eklembilim konularını alan seçen bu dergi, konusunda uzman, üretken genç bilimci Prof. Dr O Şahap Atik taralından yayımlanıyor. Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı Başkanı da olan Dr. Atık, yanına aldığı genç bilimcilerle (Prof Dr. Haluk Yetkin, Doç Dr. özcan Kaymak, Doç. Dr. Selçuk Bölükbaşı, Dr. Necdet Altun, Dr. Erdal Cila) zoru aşmanın, duvarı delmenin örneğıni veriyor. Türkiye Eklem Vakfı'ndan (TEKTEV) ve ba?ı tıp firmalarından aldığı destekle bu iş kotarılıyor Gönül istiyor ki, bu tür dergiler, en azından devletin pek çok kuruluşunun sürdürümcü olmasıyla, bireylerin desteğiyle yaşasın. Her derginin yazgısı bunun da başında. Bilime sırtını dönen ülkemiz nasıl adam olur bilemeyiz. Dergi, eklembilim uzmanları ve ilgilenenler için önemli araştırmaları içeriyor Sorumluları kutluyor; ilgilileri sürdürümcü olmaya çağırıyorum. Adres' Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Prof. Dr. O. Şahap Atik Ankara. Pn>f. Dr. M. Tıılıır Hulıboğlıı Ancak tılozoflar da birbirine zıt şeyler söylüyorlardı. Ama onların söyledikleri akla daha yakın geliyordu. Sonunda, bu ışin, doğayı incelemekle mümkün olacağı anlaşıldı ve uzun bir sureç içinde, bugün sayısı 1500'u aşkan bilimler doğdu. Bilimsel düşuncede, daha ilk günden başlayarak şu ilke benimsendi: "Herolayınbir nedeni vardır. Aynı olaylar, aynı koşullar altında, aynı sonuçları doğurur." Biz buna bugün "Gereklilik llkesi" diyoruz Filozoflar ve bilım adamları, bu ilkeyi temel aldılarçalışmaların: 2600 yıl önce yaşamış Thales'den bu yana Tabii bu ilke, dinlerin öğretilerine taban tabana zıttı. Dinde kesinlik vardı. Bilim ıse kesinliği kabul etmiyor, her şeye kuşku ile bakıyordu. Ama, bu kuşku bilim adamının elini kolunu bağlayan bir kuşku değil, gerçeğe yaklaştıran bir kuşku idi ve "methodical doubt" adını taşıyordu "Bilimsel Kuşku" diyebiliriz buna. Buna göre, bilimsel bir gerçek, yenisi bulunana kadar "gerçek" oluyordu. Çünkü insanın bilimsel gerçekleri ortaya çıkarma olanakları sınırlı idi ve zamanla gelişiyordu. Dinlerin "gerçek" saydığı şeyle bilimsel gerçek arasında böyle ince bir ayrım doğuyordu. Bu anlamda anlaşılmak koşulu ile Max Planck bilimsel gerçekleri kabul ediyordu Bunu 1948de yayımladığı yaşam öyküsünde şöyle anlatıyordu: "Bana bilimi sevdiren ve beni ona karşı daha gençliğimden itibaren coşku ile dolduran Fllozofi ve bilim senberg (Hayzenberg) oldu. Ona göre bilimsel bilginin doğruluğu ve tamlığı sınırlı idi. Bunun matematiksel ve mantıksal kanıtları vardı. Bilgin, atom çekirdeğinin çevresinde dönen bir elektronun her an nerede olduğunu ve ne hızla döndüğünü aynı anda bilmemize imkan olmadığını söylemiş ve kanıtlamıştı. Oysa, Klasik Mekanik'e göre, bir cismin ilk yeri, hızı ve o cismi iten güç belli olunca cismin her an nerede olduğu saptanabilirdi. Heisenberg bunun tersini söylüyordu Elektronun sadece yerini veya hızını saptayabilirdık. Fakat, ikisini birden bilemezdik. Bu yeni kurama "Bılinmezlik llkesi" (uncertainty/ Indeterminacy prıncıple) adı verildi Daha da açık bir ifade ile şunu söyleyebiliriz: "Bir elektronun bir cısimle çarpışıp bir iz Bugün Heisenberg denince akla ilk gelen şey "Bilinmezlik llkesi"dir Bilginin bilime katkıları bu kadar değil tabii Dünya, düşünce tarihi, yukarda da belirttiğimiz gibi, üç aşamadan geçmiştir: 1) Dinlere özgü değişmez kesinlik, 2) Bilimlere özgü değişir kesinlik, 3) Bilinmezlik. Ancak burada bilinmezlikten maksat, bütün bilinenlerin fasafiso olduğu, neden dikkat sonuç ilişkisinin ortadan kalktığı, herkesin her aklına gelenl bilim diye ortaya sürebileceği demek değildlr öklid Hendesesi'nin yanlışlıklarını görebiliyoruz: Kilometrelerce uzadığını sandığımız dümdüz bir yolun yay gibi eğik olduğunu uzaydan görebiliyoruz. Ama, bu gözlem, öklid Hendesesi'ni bir kenara atmamız sonucunu doğurmuyor. Olaydan alınacak başka bir ders de şudur: Bilime katkı, yabancı bir kitabı çevırmek, dünyanın bildiği bir konuyu Türk okuyucularına sunmak değildir Bilime katkı bılımı değıştirmektir. Bunun somut kanıtı da, bugun, Barış ve Edebiyat ödülleri dışında, yani Tıp, Fızik ve Kimya alanında, Nobel ödülüalmaktır. Safsatalarila kendimizi avutmayalım. Sonuç 31513
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear