Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Years
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
KALITIM BİLİM BİLİM KÜLTÜR "Risk Profili" Kültür Mirası Yapıtların Kalıtsal hastalıkların tedavisinde, bireyin her konudaki "risk profıli"nin çıkarılması üzerinde çalışılıyor. Geri Alınması Vehbi Belgil Derleyen: Asım Baykan 'lerin başında Kaliforniya Üniversitesi'nde Dr. Martin Cline gen aktarımıyla yeni bir fare soyu yaratmayı başardı. Hemen ardından, normalin 10 katı irilikte "mutant" bir kuşak türetmek amacıyla büyüme hormonunu düzenleyen gen, diğer bir soyun genlerine eklendi. Gen aktarımında sağlanan bu ilk başarılardan hareketle bilim adamları aynı teknikle kimi kalıtsal hastalıklara çare bulmak üzere çalışmalarına hız verdiler. Bugün hekimler, hastalığa yol açan hatalı genlerin sağlamlarıyla değiştirilmeye başlanmasının an meselesi olduğu görüşündeler. Klasik yöntemlerle gıderılmeyen kalıtsal hastalıklardan özellikle birkaçında gen aktarımıyla tedavi, laboratuvardan klinığe geçme evresinde bulunuyor. Bu aşamada karşılaşılan ilk engeli klinik deneyler için alınması gereken resmi izin oluşturuyor. Bu konudaki çalışmalara Boston ve Los Angeles çocuk hastanesindeki Amerıkalı araştırma grupları önderlik ediyor. El atmayı düşündükleri.hastalıklar arasında ilk sırayı "immün yetmezlik" alıyor. Hastalıklı crganizma doğal bağışıklığı bulunmaması nedeniyle her tür enfeksiyona açık durumdadır. Vücudun biokimyası için gereken binlerce maddeden yalnızca biri, bağışıklık sürecinde yer alan bir enzim "adenozin deaminaz" hatalı ya da eksik bir gen nedeniyle üretilememekte, bu nedenle hastalığın kurbanı çocuklar yaşamlarının kalan kısmını steril çadırlarda geçirmeye mâhkum olmaktadırlar. Bugün genetik bozukluklardan ancak birkaçı etkinlikle tedavi edilebildiğinden bazı ülkelerde örneğin ingiltere'dekı çalışmaların özünü hastalıklardan korunma duşüncesı oluşturuyor. Son gelışmeler, bozuk ya da eksik geni sağlamıyla değiştirme yönteminin ancak sınırlı sayıdaki durumlar için geçerli olabileceğini gösteriyor. Bu nedenle önde gelen araştırmacılar halen genetik hastalıklarda erken tanı yöntemlerinin geliştirilmesi doğrultusundaki çalışmalarına ağırlık veriyorlar. Batı ülkelerinde enfeksiyon hastalıkları büyük ölçüde giderildiğinden genetik hastalıklar giderek önem kazanıyor. Bu ülke çocuk kliniklerinde yatakların yüzde 40'ı kalıtsal hastalıkların kurbanlarınca dolduruluyor. Moleküler biyolojinin gelişmiş yöntemlerine karşın, günümüzde genetik nedenlere bağlanan 2000'i aşkın hastalıktan ancak yaklaşık 10 tanesindekı kusur tam olarak biliniyor. Fakat genetik çalışmalar bireyin her konudaki genetik yönelişini belirleyebilecek bir "risk profili"nin artık çıkartılabıleceğını gösteriyor. Bu yöntemle, yüksek k o lestrolden tutun da koroner kalp hastalığına kadar birçok kalıtsal eğilimi ortaya çıkartmak olası. Yakın bir gelecekte kadınlar evlenme teklifini kabul etmeden önce adaydan "risk profili"ni isteyebilecekler. Kalıtsal hastalıklarla savaşımdaki en önemli sorun, insan hücrelerindeki milyonlarca gen arasından kusurlu olanı belirleyebilmek. Söz konusu genler sperm ve yumurta dışındaki hücrelerde özdeş çiftler şeklinde yer alır. Bu aşamada, hastalığa yol açabilen her gen için ayrı bir işaretleme yöntemi geliştirilmesi gerekiyor. Hastalığa özel bu tanı yöntemi ilk olarak "Massachusetts General" hastanesi öncülüğünde mental bozukluklara yol açan "Huntington Koresi" için geliştirildı ve Welsh Ulusal Tıp Okulundan Dr.Peter Harper tarafından uygulandı. Oxford'dan Prof. VVheatherhall'un grubu da bu yöndeki çalışmalarını kanın oksijen taşımasına ilişkin bazı hastalıklar ve homoglobinopati olarak bilinen kan bozuklukları üzerinde yoğunlaştırdılar. 1980 D ünya madencılerının ülkemızle ilgılı hükmü şu: "Türkiye fakır madenlerden yana zengin bir ülke." Aynı şey akarsularımız ıçın de söylenebilir: Ülkemız, fakır akarsular bakımından da zengin bir ülke. Suları yazın azalan veya kuruyan nehirter ülkesidır Türkiye. Bu durum orman zengınlığımızı etkiliyor Ülkemiz bodur orman türü ağaçlardan yana da zengin. Suyu az olan yerde orman da bodur kalır. Her ağacın, hergün, yerden emdiğı suları yapraklarından havaya verdığinı düşünürsek işin önemını daha iyi kavrarız. Ama ülkemız, toprakları altındakı eskı yapıtlar bakımından dunyada eşı bulunmayan bir ulke Çünku, bir çok kereler yazdığım gibi, dünyadaki bütün yarımadalar kuzeyden güneye uzandıkları halde (Kamçatka, Kore, Çın Hındı, Malaka, Hındıstan, Arabıstan, Sina, Güney Afrlka, Ispanya, italya, Mora, Güney Amerika anakarası...) yalnız Andolumuzdur ki doğudan batıya uzanmıştır. Bir de Çukçı ve Alaska yarımadaları doğudan batıya uzanmıştır Ancak kuş uçmaz kervan geçmez, yılan bağrını surmez bir yerde olan bu son ıkı yarımada, tarihın akışı ıçınde fazla bir rol oynamadıkları halde, Anadolu yarımadası, 100 kadar uygarlığa beşıklık etmiş. Bu nedenle, yıllar önce yazdığım bir yazıda ülkemızı "Başkentler Ülkesi" diye tanımlamıştım Yetkılilerı, bunu, bugün, "Uygarlıklar Ülkesi Türkıy«"ye çevırdiler. Antikçağın ünlü düşünürü Platon, ülkemizin önemlni Phaedo adlı diyaloğunda, Sokratın ağzından, şöyle belırtir: Antıkçağ ınsanları, karıncaların veya kurbağaların bir göl çevresinde yaşadıkları bıçımde, Akdeniz çevresinde yaşıyorlardı." Bu durum yalnız Antıkçağda değıl, sonrakı dönemlerde de böyle oldu (Roma, Bızans, Selçuklular, 22 Anadolu Beylığı, Osmanlılar, Cumhurıyet Türkıyesı) Nerde aş, oraya yanaş Çok guzel bir atasozumüz var "Nerde aç, ordan kaç / Nerde aş, oraya yanaş" diye. Bir ülkenın toprakları altında bu kadar büyük bir servet yatarsa ondan yararlanmak isteyenler de o oranda çok olur. Ve olmuş Özellikle 18. yuzyılla birlıkte eskı uygarlıklara ilgi bırden artınca topraklarımız eskı yapıt yağmasına sahne olmuş. Hatta, bu yağmayı bıraz da biz körüklemışız Yapıtlar gıttıkçe sevınmişız. Buna ilk karşı çıkanlardan birı Osme.n Hamdı Bey olmuş. "Bir kişi ne yapabılır?" denecek. Karınca, kararınca çok şey yapmış: Ulu hakana kafa tutabilmiş. Topraklarımız üzerinde bızden önce gelmış geçmış uygarlıklara resmı ılgi Atatürk 'le başladı Bu arada gıden gıtmış Ama, biz hâlâ akıllanmamışız. Çok dbğıl, daha 10 yıl kadar önce, An'alya'dakı bir müzeyı gezen bir Turızm Bakanı, "Yunan yapıtlarını Yunanistan'a, Roma yapıtlarını italya'ya gönderın, islam yapıtları bıze yeter dememış. tepkı ıle karşılaşınca da, "öyle demedım de böyle dedim" diye ağız değıştırmemış mı ıdı? Her ne halse Biz konumuza dönelım Louvre, Brıtısh Museum... gibi müzelerde, Osmanlı imparatorluğundan götürülmüş yapıtlar dışında fazla bırşey bulamazsınız Şimdı bunları geri almaya çalışıyoruz. Bugünlerde, Kultür ve Turızm Bakanlığımızın avukatları ile New York'taki Me'ropoliten Museum'un avukatları arasında kapışma olacak. Dava, Krezüs'ün ülkesi Lidya'dan kaçırılıp davalı müzeye 1 milyon 700 bın dolara satılan ve 20 yıldır mahzenlerde saklanan yapıtların geri alınması için açılmış. 1 küsur mılyar dolayında bir paraya mal olacak dava bize. yılda, son kralı Krezüs zamanında tarıhten sılındı Bazı ülkeler, çalınan yapıtların gen alınması ıçın pahalı davalar açıyor. italya, Peru, Türkiye, Hlndlstan, Ekvador.. gibi. Ülkemiz, 1979' da, Harvard Ünıversıtesı'ne baglı Dumbarton Oaks Müzesi aleyhine bir dava açtı Noel Baba'nın kentı Demre (eskı Myra)'dekı Sen Nıkola Manastırı'ndan götürülmüş gumüş bir yapıt 1960'ta, muz'enın mahzenınde bulunmuştu. Türkiye ile müze arasında bir anlaşma tasarısı hazırlandı, fakat henüz ımzalanmadı. Imzalanırsa yapıt geri verılecekmiş. Hadi hayırlısı. 1987'de, başka bir anlasmazltk da Doğu Almanya'daki Vorderasıatısches Müzesi ıle ülkemız arasında, Hıtıt tabletlerı nedeniyle çıktı. Muzenın mahzenınde 7.400 tablet bulunuyor Bunlar, Hıtit tarıhının İsa'dan önceki 17001200 tarıhlerı arasındaki döneme ait yapıtlar. Incelenmek ve butunlenmek ıçın 70 yıl kadar önce ülkemızden götürülmüşlerdı 3.000 tablet de 19241943 yılları arasında lade edılmıştı 27 Ekım 1987'de New York'ta başlayacağı haber verilen davada 250 Lidya yapıtı söz konusu Bunlar 1966'da ulkemizden kaçırılmışlardı. 1 milyon 700 bin dolara müzeye satılan yapıtlar ıçın ülkemız 1 mılyar lırayı gözden çıkardı. Resımde, söz konusu yapıtlardan ikısinı görüyorsunuz. Kaçırılan yapıtların ladesı ıçın her ulke aynı tutumda değil. Biz, tabil, eski yapıt bakımından en zengin ülke olduğumuz için hepsınin gen verilmesını ıstıyoruz. Peru, kaçırılan bütün yapıtlarının şimdiki yerlerinde sergilenmesini istiyor Oralarda daha iyi bakıldıkları ve korundukları için. Bazı ulkeler bu konuda ışbirliğıni yeğlemış "Kazı sizden, sergıleme hem sizden hem bizden". Bir tür "Yapişletgeri ver" uyuşması. Arkeolojı kazıları bugün başlıbaşına bir bılım ve teknik oluşturdu. Bu iş için tarlhçi, arkeolog, toprak bilimci, coğrafyacı... gıbı pek çok uzmana gerek var. Bu arada, ülkemiz yapıtlarının yabancı ülkelerde sergilenmesi konusuna da dokunmak gerek. Ben buna şıddetle karşıyım. Doğu Almanya'ya götürulen Hıtıt Tabletlerı 70 yıl orada kaldı. Son gelışmeler olmasa idı geri gelecekleri yoktu Schlıemann'ın Truva'da bulup ulkesıne kaçırdığı yapıtlar. Ikıncı Dünya Savaşı'nda müttefik bombardımanları sırasında yok olmuşlardı. Ülkemizin yapıtları dışarı çıkarılmamalı Isteyen gelsin burada görsün. Kanuni'nln sergislni bütün Amerika görse ne olacak? Buraya gelecek turıstler mı artacak? Ama, bu arada eskı yapıtlar her an kazaya uğrayabilir, çalınabilir, saldırıda yok edilebilir. Belçika'nın güneyindeki Blnche (Benş) köyündeki festival, şubatta bir hafta sürer. Amerıka'dan ilk Kızılderılılerin Avrupa'ya getırilmesinin anısına yapılan bu festıvalin kendi ülkelerinde de yapılması için bir çok ülke (başta Amerika) milyonlar vermeye hazır. Fakat, yerel beledıye ve Belçıka hukümeti bunu kesinlikle kabul etmiyor. Haklı da değil mi? Her yıl bu kente gelen turıstlerın bıraktıkları para bırkaç şırketın cebine akacak. Oysa, Bincheliler, festivalde, kendi köylerınde kazandıkları para ile, tam bir yıl gül gibi geçıniyorlar. 13 Değişik tutumlar Uluslararası antlaşma Üçüncü Dünya Ülkeleri eskı yapıtların ne büyük bir servet olduğunu yenı anladılar ve "zararın neresınden dönersek kârdır" sözümüz uyarınca kültür mıraslarına sahip çıkmaya başladılar. Hatta, bu yolda sadece kendı gayretlerı ıle fazla birşey yapamayacaklarını anladıklarından, UNESCO kanalı ıle bir de antlaşma ımzaladılar. Şımdı, dunyanın bellı başlı müzelerı boşalacak ve çalınan yapıtlar geri mı verılecek? Maalesef hayır. Çünkü, Antlaşma, "Geçmışe mazı, yenmıse kuzu" dercesıne eskı olayların üzerine sünger çekiyor. Hükümlerı önceki olaylar için geçerli değıl; eski bir hukuk deyımı ıle "mâkabl'e şâmıl değıl". Sonra, sadece devletçe fınanse edılen müzeler ve benzerı yerlerdeki yap'tlar için geçerli. Bunun, yine eski bir hukuk deyimı ıle, "mefhum'u muhalıf'ınden, yanı ters anlamına göre, özel kuruluşiardaki yapıtlar dışarda kalıyor. Başka bir hüküm de, yapıtların, korunması gereklı cınsten, yani argo deyımı tle fabrikası top atmış cinsten olması gerekli... Bıldığımız kadarı ile Metropoliten Museum devletçe fınanse edılmıyor. Bu bakımdan işlmlz biraz güç olacak. Ama Lidya, isa'dan önce 6. yüz