27 Kasım 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

4 MAYIS 2011 ÇARŞAMBA SAYFA SAĞLIK 5 alk arasında “ağız kokusu” olarak bilinen “kötü nefes kokusu” kadın erkek ayrımı olmaksızın her yaşta görülen bir sağlık sorunudur. Bireylerin sosyal yaşamlarını ve psikolojik durumlarını olumsuz etkileyebilen bu durum, doğru ağız ve diş bakımının yapılmasına karşın geçmediği takdirde akla ilk olarak mide rahatsızlıkları gelmelidir. Geçmeyen ağız kokusunun nedeni araştırılmalıdır Nefesin geçici olarak kötü kokması, aç kalmakla veya bir boğaz enfeksiyonuyla ilişkili olabilir. Ağız kokularının %90’ı ağız ve diş hastalıkları ile kulak burun boğaz hastalıkları nedeniyle ortaya çıkar. Boğaz enfeksiyonları, boğaza bağlı sinüsler, akciğer hastalıkları kötü nefes kokusunun başlıca nedenleri arasında sıralanabilir. Ancak kokunun kalıcı ve uzun süre hissediliyor olması, kokuya neden olabilecek başka hastalıkların olma ihtimalini artırır. Ağız kokusunun sebebi “Reflü olabilir” Ağız kokusu diş hastalıklarına veya boğaz enfeksiyonlarına bağlı değilse, kokuya mide hastalıklarının neden olabileceği hatırlanmalıdır. Örneğin toplumda oldukça yaygın bir şekilde görülen “reflü”; ağız kokusuna neden olabilen bir mide hastalığıdır. Reflü hastalarında, mide içindeki sıvıların yemek borusuna geçmesiyle, mide içeriğinin kokusu nefeste hissedilir. H KONUK YAZAR Doç. Dr. Serdar AKÇA Memorial Antalya Hastanesi Gastroenteroloji Bölümü Ağız kokusu mide hastalıklarının habercisi olabilir Yemek borusu hastalıkları da nefes kokusu nedeni Yemek borusunda oluşan ve “divertikül” adı verilen baloncuklar, alınan gıdaların mideye inmesini engelleyerek, bu baloncuk içerisinde birikmesini sağlayabilir. Midede sindirilemeyen gıdaların sindirimi baloncukta bulunan bakteriler tarafından gerçekleşir ve bu durum nefese kötü bir koku olarak yansır. Hastalığın tanısı için endoskopi yöntemi kullanılır. Cerrahi müdahale ile baloncuğun çıkarılması, nefeste hissedilen kötü kokunun da ortadan kalkmasını sağlar. Ağız kokusuna neden olan bir başka hastalık ise “akalzya”dır. Bu hastalıkta, yemek borusunun alt ucu kasılır ve gelen gıdayı aşağıya doğru geçiremez. Yemek borusunda uzun süre bekleyen gıdaların bakteriler tarafından sindirimi sırasında, kötü bir koku nefes yoluyla açığa çıkar. Hijyenik olmayan gıdalar mide bakterilerini tetikliyor Midede oluşan bakterilerle gelişen ve oldukça yaygın bir mide hastalığı olan “Helicobacter pylori”nin de ağız kokusuna neden olduğu düşünülmektedir. Hijyen anlayışının yetersiz olduğu toplumlarda daha sık rastlanan bu hastalık tedavi edildiğinde, ağız kokusunun da ortadan kalktığı tespit edilmiştir. “Mide kanserinde ağız kokusu görülebilir ancak…” Mide kanseri olan kişilerin mide çıkışlarında ölü bir doku ortaya çıkmaktadır. Bu ölü dokunun olduğu yerde ise, buradan beslenmeye başlayan bakteriler türemektedir. Bu durum aşırı derecede kötü bir kokuya neden olmaktadır. Ancak, mide kanseri ağız kokusu yapacak kadar ilerlemişse, mutlaka öncesinde başka bulgular da vermiş demektir. Bu nedenle, ağzı kokan kişi, bu kokunun sebebinin mide kanseri olduğunu düşünüp, endişe etmemelidir. Her şeye rağmen ağız kokunuz geçmiyorsa Ağız, diş ve kulak, burun, boğaz sağlıyla ilgili bir sorun olmadığı halde; devam eden ağız kokusu şikayetlerinde, mutlaka sistemik bir hastalığın veya sindirim sisteminden kaynaklanan bir hastalığın olup olmadığı araştırılmalıdır. Gerekli doktor kontrolleri ve tetkikler yapılarak, ağız kokusuna neden olan rahatsızlık tespit edilmeli ve en uygun tedavi şekli belirlenmelidir. sağlığınızı bozmasın S ağlıklı uyku, bedensel ve ruhsal dengenin korunması için önemlidir. Yaşamın yaklaşık üçte birini oluşturan uykunun özellikleri, toplumlara, yaşa ve kişiye göre değişir. Ama kişi isteği dışında yeterli uykuyu tamamlayamadığında; bu durum sadece kişinin gün içindeki sosyal ve psikolojik durumunu değil, fiziksel sağlığını da etkiler. Memorial Antalya Hastanesi Nöroloji Bölümü’nden Uz. Dr. Bilge Çetin, uyku bozuklukları ve tedavisini anlattı. “Uykusuz geceler” Doğru tedavi ile diyabetle dost olun H “Melatonin” yardımcı olur Kişiden kişiye değişen uyku süresinin ortalama 4 11 saat arasında olduğunu söyleyen Uz. Dr. Çetin, “Uyku süresini belirlemede genetik faktörler önemlidir. Ayrıca kişinin iş hayatı, özel yaşantısı ve çocukluktan edindiği alışkanlıklar da sürenin düzenlenmesinde etkilidir. Sağlıklı bir bireyde, akşam saatlerinden sonra salgılanmaya başlayan melatonin hormonu, uykuyu kolaylaştırır. Öte yandan, biyolojik ritmin uykuya en müsait olduğu gece saatlerinde bile uyuyamıyor olmak, kişide “insomni” yani uykusuzluk hastalığının işaretlerini veriyor olabilir. Uykusuzluk aylarca sürdüğünde ciddiye alınması gerekir” dedi. Uykusuzluğun her 10 kişiden 9’unda, hayat boyu en az bir kez görüldüğünü ve en fazla kadınları etkilediğini anlatan Çetin, “Aylarca devam eden uykusuzluk, tüm yaşamı etkiliyor. En temel nedenleri arasında psikiyatrik hastalıklar yer almakta. Depresyon, anksiyete bozuklukları ve panik uykusuzluğa neden olan temel durumlar. Ayrıca, alkol ve madde kullanımı da tetikleyen faktörlerdir. Yatar pozisyondayken bacaklarda olağandışı bir rahatsızlık hali ile tarif edilen “Huzursuz bacak sendromu” da sıklıkla karşılaşılan uykusuzluk nedenlerindendir” dedi. Doktor kontrolü Çetin, tedavi hakkında şunları kaydetti: “Psikolojik nedenlerle ortaya çıkmışsa, tedavi bu doğrultuda düzenlenmeli. Bazı uyku ilaçları kısa süreli sorunlar için çözüm sunabilir. Uzun süreli, kronik uykusuzlukta bu tür ilaçların bilinçsizce kullanımı sakıncalı olabilir. Bu tür ilaçlar ancak doktor kontrolünde, kısa süreli olarak kullanılabilir.” ER ŞEYİ BAŞI SAĞLIK N Memorial Antalya Hastanesi Dahiliye Bölümü’nden Uz. Dr. Mehmet Demircioğlu, yaşam boyu süren ve dikkatle takip edilmesi gereken bir hastalık olan diyabette, kişiye özgü beslenmenin tedavideki önemine dikkat çekti H Sinsi bir hastalık Diyabet hastalığının, kan şekeri seviyesindeki artış ile ortaya çıktığını belirten Uz. Dr. Demircioğlu, “Diyabet C MY B C MY B alk arasında “ şeker hastalığı” olarak bilinen diyabet, her geçen yıl daha fazla kişiyi etkisi altına alıyor. Beslenme alışkanlıkları, aktivite sıklığı ve genetik faktörler diyabet oluşmunda önemli rol oynuyor. Kişinin tüm yaşamı boyunca devam eden hastalık, kontrol altına alınmadığında ciddi sağlık problemlerine neden olabiliyor. Gelişen yöntemler, tedavi süreçlerinin kolaylaşmasını sağlarken; değişen yaşam koşulları ve bilinçsiz yaklaşımlar, her yıl daha fazla kişiyi diyabetin acımasız sonuçlarıyla yüzleştiriyor. Memorial Antalya Hastanesi Dahiliye Bölümü’nden Uz. Dr. Mehmet Demircioğlu, diyabet ve tedavisi hakkında bilgi verdi. hastalığı, gizli şeker (prediyabet) hastaları da dahil olmak üzere Türkiye’de her 4 kişiden birini etkileyen bir sağlık sorunudur. Pankreas tarafından salgılanan ve kan şekerini kontrol eden insülinin, yetersiz kalması sonucu ortaya çıkan hastalığın farklı türleri bulunmaktadır. Hastalığın varlığı hasta tarafından geç farkedilebilmekte, görülme sıklığı ise yaşın ilerlemesiyle artış göstermektedir” dedi. Kontrol altına alınmayan diyabet K Ağız kuruluğu şikayeti “Sık idrara çıkma isteği, ağız kuruluğu ve çok su içmek diyabet hastalığının başlıca belirtileridir” diyen Uz. Dr. Demircioğlu, “Teşhis için açlık ve tokluk kan şekeri ölçümleri, 3 aylık şeker ortalaması ve şeker yükleme testlerinden birisinin yapılması yeterlidir. Ölçüm sonucundaki değerler sağlıklı bireyde olması gerekenden yüksek seviyelerde çıkarsa, kişiye diyabet tanısı konur”dedi. ontrol altına alınmadığı takdirde diyabetin vücutta ciddi hasarlara neden olacağının altını çizen Uz. Dr. Demircioğlu, “Hastalık ileri seviyelere ulaştığında körlüğe, böbrek yetmezliğine, dolaşım ve sinir sistemi bozukluklarına, damar sertliğine, kalp ile damar hastalıklarına ve tehlikeli sonuçlar doğurabilecek ayak yaralarına neden olmakta. Hastalığın yıkıcı olmaması için erken dönemde teşhisi ve doğru tedavi önemlidir” dedi. Kan şekerini dengede tutmak önemli Demircioğlu, “Tedavide amaç kan şekerini dengede tutmaktır. Bu anlamda, diyabet tedavisi beslenme, egzersiz ve ilaç kullanımıyla kombine bir tedavi olarak düşünülmelidir. Diyabetli kişiye özgü belirlenen beslenme tedavisi, kan şekeri seviyesini korumaya yardımcı olurken; egzersizle vücudun gıdalarla alınan glikozu etkin şekilde kullanması sağlanır. laç ve insülin tedavisiyle de kan şekerini kontrola altına almak mümkün olmaktadır. Diyabet, yaşam boyu süren, dikkatle takip edilmesi gereken bir hastalıktır” dedi.
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear