26 Aralık 2024 Perşembe Türkçe Subscribe Login

Catalog

4 EYLÜL 2009 CUMA 5 D E N İ Z C İ Deniz ve Bağımlılık ÜNAL BENLİALPER Orada bulunmak bir ayrıcalıktı, ama mutlaka bir bedeli vardı... Çeşme gerçekten gelişmiş! Bütün yaz gazetelerin magazin eklerinde Çeşme ve Alaçatı ile ilgili haberleri izledikten sonra, hazır ramazan ayı münasebetiyle ortalık biraz tenhalaşmıştır düşüncesiyle Çeşme’yi daha yakından tanıma turuna çıkmaya karar verdik. Çeşme’ye hayatında hiç ayak basmayan İzmirliler’den biri olmasak da bu ünlü tatil beldesiyle ilişkimiz yıllardır uzaktan tanışıklığın ötesine pek geçmemiştir. Çeşme’nin şu meşhur plajlarını, kumrucularını, ikoncanlarını biraz da yakından görmek fena olmaz diye düşündük. Sonuçta neyi mi anladık? Çeşme gerçekten de pek gelişmiş! İzmirlilerin en eski sayfiye yerlerinden biri olan Çeşme, yıllar sonra yeniden gözde bir yer olup İstanbulluların akınına uğramadan önce bilindiği gibi otobanıyla ün yapmıştı. İzmirlilerin yaz aylarında işlerinden çıkıp sayfiye evlerine gidebilmeleri için yapılan otoban doğal ortamı katlettiği için eleş ASUMAN ABACIOĞLU 'Zaten oldukça yapılaşmış durumdaki bu bölgede daha fazla ne yapılmak isteniyor? Daha fazla tesis, ikinci konut mu? Hala biraz doğallığa sahip olan bu güzelim beldeyi beton yığını haline geldikten sonra kim tercih eder zannediyorlar?' tirilerek, “Çeşme Yarımadası’nın ortasına saplanan bir hançer” olarak nitelendirilmişti. Kimse şu aralar otobanı tartışmıyor. Şu aralar herkesin ilgisi “yarımadayı biraz daha imara ve yapılaşmaya nasıl açarız” noktasında yoğunlaşıyor. Buradaki rant o denli büyük ki, herkes buradan nasıl pay kaparım telaşında. Çeşme’de anlaması güç tabelalara bakarak yol bulmaya çalışırken bunu düşündüm; zaten oldukça yapılaşmış durumdaki bu bölgede daha fazla ne yapılmak isteniyor? Daha fazla tesis mi? Daha çok ikinci konut mu? Var olanlar yeterince doldurulabiliyor mu? Hala biraz doğallığa sahip olan bu güzelim beldeyi beton yığını haline geldikten sonra kim tercih eder zannediyorlar? Rant hırsının gözü anlaşılan bu kadar kör olabiliyor. Çeşme’nin turkuaz rengi denizine bakıp kendimizi bu sulara atabilmek için plaj ararken, her girdiğimiz koyda bir “beach club”a rastladık. Şöyle yarım saatliğine yüzebilmenin bedeli iki kişi için 80 liraydı. Bir İzmirli denize girmek için bu kadar para vermeyi kendine yediremezdi. Denize uzaktan bakıp iç geçirerek bir “halk plajı” bulma umuduyla yeniden turlamaya başladık. Ilıca bölgesinde kumrucuların hemen ortasındaki küçük plaj, halka açık gibi duruyordu. Etrafı kolaçan edip belediyenin hizmeti olduğunu düşündüğü müz hasır şemsiyelerin altındaki bir şezlonga kurulduk. Hafta içi olması nedeniyle çok da kalabalık olmadığı gibi bir halk plajı için oldukça dingin görünüyordu. Pırıl pırıl bir deniz, gürültüsüz nezih bir ortam; İstanbulluların burayı bu kadar çok sevmelerinin nedeni belli diye düşündük. Yaklaşık yarım saat sonra başımıza dikilen bir oğlan “ücreti” talep edinceye kadar oldukça mutluyduk. “Ne ücreti? Burası halk plajı değil mi? Niye etrafta tabela yok?” diye itiraz edince, üstü başı dökülen oğlan çocuğu, sözünü ettiği sanki kendi babasıymış gibi şöyle yanıt verdi: “Kim babasının hayrına şezlongşemsiye koyar abla? Burası Çeşme. Pahalı...” Bu sözler Çeşme’de olmanın anlamını özetliyordu. Orada bulunmak, denizine girmek “bir ayrıcalıktı”. Yarım günlük bir turda bu kadarını anlamıştık. Bize de Çeşme’nin ruhuna aykırı düşünen ve davranan insanlar olarak eşyalarımızı toparlayıp buradan ayrılmak düşüyordu. FAİK TÜTÜNCÜOĞLU ‘Revizyon zorunlu’ İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Çeşme Belediye Başkanı Faik Tütüncüoğlu, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu'nun, 28 Ağustos 1996 tarihinde Çeşme Yarımadası genelinde sit alanları oluşturduğunu belirterek, “Bu karar, çevre düzeni planında revizyon yapılmasını zorunlu kılmıştır” dedi. 13 Kasım 2002 tarihinde Bayındırlık Bakanlığı tarafından onaylanan son revizyonun yapıldığını açıklayan Tütüncüoğlu, “Revizyon sonrası oluşan 1/25 binlik çevre düzeni planına dayalı olarak alt ölçekli 1/5 bin ve 1/binlik planlar yapılmış ve koruma kurulu tarafından onaylanmıştır” diye konuştu. Sürecin neticesinde 18 Şubat 2006 tarihinde kurul kararıyla yeniden sit sınır, tür ve derecelerinin değiştiğine vurgu yapan Tütüncüoğlu açıklamasında şu görüşlere yer verdi: “1/25 binlik planda revizyon yapılması zorunluluğu getirilmiştir. 1/25 bin ölçekli çevre düzeni planında revizyonu zorunlu kılan bu kurul kararının temel dayanağı ise; daha önce Faik Tütüncüoğlu alınan sit kararlarına karşı açılan iptal davaları sonucu yargının almış olduğu kararlardır. Koruma kurulunun bu kararı doğrultusunda mevcut 1/25 bin ölçekli çevre düzeni planımızın revizyonu için, zorunlu olarak İzmir Valiliği'ne başvurulmuştur.” Tütüncüoğlu, söz konusu başvurunun, Danıştay kararıyla iptal olan 1/25 binlik planın kapsadığı alanla ilgili olmadığını belirterek, “Bu alanın dışında, mevcut planların, koruma kurul kararlarına uyumunu sağlamayı hedefleyen, yapılması yasal olarak zaruri olan bir revizyondur” dedi. Tütüncüoğlu ayrıca, Çeşme Belediyesi'nin, anılan alanla ilgili koruma kuruluna başvurarak görüş istemediğini de belirtti. TURİST SAYISI Muğla 2 milyonu geçti! MUĞLA (Cumhuriyet)Muğla'ya bu yılın 8 ayında hava ve deniz yoluyla 2 milyon 97 bin yabancı turist geldiği bildirildi. Muğla Valisi Ahmet Altıparmak, turizm rakamlarıyla ilgili şu bilgileri verdi: “Yöreye geçen yılın aynı döneminde hava ve deniz yoluyla 2 milyon 158 bin yabancı turist girişi olmuştur. 8 aylık dönemde Muğla'ya gelen yabancı turistlerin 1 milyon 83 bini Dalaman, 718 bini de MilasBodrum Havalimanı'ndan olmak üzere, toplam 1 milyon 801 bini hava yoluyla, 295 bin 525'inin de deniz gümrük kapıları yoluyla giriş yaptıkları tespit edildi.'' Altıparmak, 8 aylık dönemde yöreye hava ve deniz yoluyla gelen yabancı turistler arasında 1 milyon 27 bin kişiyle İngilizlerin ilk sırada yer aldığını, onları 136 bin ile Hollandalılar, 122 bin kişiyle Almanlar, 102 bin kişiyle Rusya Federasyonu'ndan gelenler ve 94 bin kişiyle de Belçikalı turistlerin izlediğini kaydetti. Muğla Kültür ve Turizm Müdürlüğünce havalimanlarında ve deniz gümrük kapılarında yapılan tespitlere göre, yöreye hava ve deniz yoluyla ağustos ayında 611 bin 970 turist girişinin olduğunu bildiren Altıparmak, şu bilgileri verdi: “Geçen yılın ağustos ayında ise bu sayı 612 bin 812 olarak gerçekleşmişti. Bu rakamlara bakılınca, geçen yılın turist sayılarına büyük ölçüde yaklaşıldığı görülüyor. Turist memnuniyeti ve turizm sektörüne sunulan hizmet kalitesi, yörenin tanıtımına ve bundan sonra tatil için yörenin tercih edilmesine katkı sağlayacaktır. Turizm sektöründe atılacak her yanlış adım, sektörün başarısına olumsuz yönde yansıyacağı unutulmamalıdır.” Denizcilik kimliğimizin sahip olduğu doğal ve asla vazgeçilmez olan karateristik yapısındaki ulusal değerleri gelişmelerin dışında tutarsak, sonradan geri dönüşümü olanaksız hatalar işlemiş oluruz. Denizciliğimizi yeniden canlandırmak, doğru yapılandırmak, rekabetçi kimlik kazandırmak ve dünya denizcilik normlarına uygun çağdaş yüksek teknolojiyi uyarlıyabilmek için devletözel sektör sıkı işbirliği içinde olmalıdır. Geniş açılımlı iletişim ve temel alt yapının oluşturulmasının önemi bütün yönleriyle düşünülmelidir. Bununla birlikte nitelikli insan gücüne sahip olabilmek için de eğitim ve öğrenime yönelik yatırımlara yer verilmelidir. Böylesine büyük yatırımlar için gereksinim duyulan mal ve hizmetlerin ortaya çıkaracağı ekonomik harcamalara devlet destek olmalıdır. Denizcilik performansımızın hem karada, hem denizde yükseltilmesinin en önemli ve belirleyici unsuru, “ulusal denizcilik yatırım projeleri”nin uzmanlarca hazırlanıp, dönemler içinde yaşama geçirilmesidir. Türk deniz ticaret filomuzun gelişim grafiğini incelediğimizde ilginç bir tablo ile karşılaşırız. Bu istikrarsız görüntüdeki verilere göre, 1996 yılında ticari filomuz dünya sıralamasında 16.sırada iken, 2007 yılında 25. sıraya gerilemiştir. Kıyı uzunluğu 8 bin 333 km olan denizler ülkesi Türkiye'ye bu hiç yakışmamaktadır. Demiryolu taşımacılığında da 1950 yılından sonra ciddi hiç bir yatırımın yapılmamış olması, deniz ve demiryolunun gelişmesinin önündeki engellerin ne olduğu sorusunu akla getirmektedir. Tam anlamıyla vahşete dönüşen 2. dünya paylaşım savaşının ardından en karlı çıkan sektörlerin başında otomotiv ve petrol şirketleri gelmektedir. Savaştan güçlenerek dünyaya yayılan bu sektörlerin istekleri ile ABD'nin o meşhur Marshall planı kapsamındaki baskıları ve dayatmalarını içeren politikaları uyarınca, deniz ve demir yolu taşımacılığımızın gelişmesi yıllardır engellenmiştir. Karayolu ile yapılan taşımacılık anlayışından yavaş yavaş uzaklaşıp deniz yoluna geçiş yapmalıyız. Buna ilişkin ulusal ulaştırma programları hazırlanmalıdır. Bu yapılırken de kamu, ülke ve toplum çıkarları korunmalıdır. Uluslararası sömürgeci sermayenin isteklerine ve baskılarına boyun eğmemeliyiz. Hazırlanacak olan ulaşım master planlarında ulaşım ve taşımacılık, enerji tüketimi daha düşük olan deniz yoluna kaydırılmalıdır. Can ve mal güvenliği yönüyle de daha az risk taşıyan deniz yolu topluma özendirilmelidir. Ülke olarak deniz yolunu ne kadar çok kullanırsak petrol bağımlılığımız o kadar azalır. unalkaptan@hotmail.com C M Y B C MY B
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear