Catalog
Publication
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Our Subscribers Can Login And Read Original Page
I Want To Register And Read The Whole Archive
I Want To Buy The Page
4 K O N U K 20 ŞUBAT 2009 CUMA Rızabey Aileevi AYDOĞAN YAVAŞLI “Allah gözlerini yeryüzüne çevirdi mi, ilkin Deveçıkmaz yokuşunu görür. Deveçıkmaz büyür, büyür, şehir kadar olur; sonra yine alabildiğine hem bu kez yırtınırcasına büyür, dünya kadar olur.” 4. baskısı Cumhuriyet Kitapları arasında yayımlanan, Türk hikâye sanatının usta kalemlerinden Tarık Dursun K.’nın Rızabey Aileevi adlı romanı, yukardaki satırlarla başlıyor. Başlıyor ve gerçekten de Kemal’in, Hulusi’nin, Cemal’in, Güzel İbram’ın ve diğerlerinin katında bütün bir dünyayı sözcüklere döküyor. Bilindiği gibi, İzmir, Tarık Dursun K.’nın hemen bütün roman ve hikâyelerinde önemli bir yer tutar. Onun yapıtlarında İzmir, tıpkı diğer roman kahramanları gibi sokak sokak, meydan meydan, mahalle mahalle yaşar. Yalnız onlar mı? Tütünde, incirde ve diğer fabrikalarda çalışan emekçi kadınlar, kızlar, genç oğlanlar, aralarındaki aşklar, kıskançlıklar ve bazen de kavgalar, öfkeler... Fakat hepsinin ortak özelliği, İzmirli olmalarıdır. Roman ve hikâyelerinin bütün kahramanları birer İzmirli gibi güler, İzmirli ağlar, İzmirli sever ve İzmirli ölür! Belki de bu yüzdendir, Tarık Dursun K.’nın gene Cumhuriyet Kitapları arasında çıkan Kaş Kaş Üstüne Taş Taş Üstüne adlı kitabının önsözünün şu kadar oluşu: “İzmir, ah!..” Rauf Mutluay’ın da belirttiği gibi, “Tarık Durun K., aslında güçlü hikâye anlarını gözetler hep. Onun için başlangıçlar da bitimler de son derece etkilidir eserinde; vurucu, hızlı, sade ve yoğun. Çarpılıp susar ve kalırsınız, bir filmin bitişinde olduğu gibi.” Tarık Dursun K.’nın insanları, esasen küçük insanlardır. Evleri gibi, dünyaları da, sokakları da, gittikleri sinemalar da ve hatta sevdiği kadınlar da küçüktür. Hesapları küçüktür ilkin: Başlarını sokacakları bir ‘dam’ bulmak, sonra yakın bir fabrikada bir iş, ne iş olursa artık, daha sonra da bir sevgili, bir kadın... Rızabey Aileevi’nin İzmir’i sokak sokak yaşayan ve yaşatan bütün aktörleri gibi Hulusi ile Kemal de işe Şişman’ın kahvesine gidip bir ev aramakla başlıyorlar. Baba adam, insaf sahibi Bahriyeli, nasıl olsa bir ‘çıkma’ yapacaktır. Yapmıştır da! Tek odaya başlarını sokunca sıra iş bulmaya gelmiştir. Şakir Usta ne güne duruyor? Onun aracılığıyla, okumuş yalamış Kemal’e fabrikada bir iş de bulmuşlardır. Rızabey Aileevi nerede diye soracak olursanız... Konak’tan Karataş’a doğru gitmeye başlayın, az ilerde, eskiden Halkevi’nin bulunduğu yerin az ötelerinde... Denizin hemen kıyısında. Duvarlarını deniz yalıyor zaten. Sokak, dimdik bir merdivenle yukarlara çıkıyor. Rızabey Aileevi’ni 1950’li yılların ilk yarısında yazılmış olmasına karşın bugün bile canlı, okunur ve ilgi çekici kılan, Tarık Dursun K.’nın Türkçe'yi kullanmada gösterdiği olağanüstü ustalık ve titizliktir. Birkaç satırlık bir diyalogda bile roman kahramanlarının karakterlerini anlamamıza yardımcı olan ipuçlarını bize verebilmektedir. O kısacık cümlelerin ardında, kahramanların bütün bir yaşamının kodlarını bulabilmekteyiz. Kim ne derse desin, İzmir’de yaşadığıyla mutlu olan herkes Rızabey Aieevi’ni okumalı. İzmir’in boyları giderek gökyüzünü kapatan otellerden, devasa binalardan oluşmuş bir ‘kent’ olmadığını anlamanın başka yolu yok. İzmir, Havra sokağında Yasef Usta’nın meyhanesinde içilen “bir kupa şarap”tır. Şark Sanayi fabrikasında çalışmak, alınan yevmiye ile Tepecik pazarından giyinmek, Asri Sineması'na gitmek, sokak aralarında cilveli kızları kovalamak, Alireis Mahallesi'nden aşağılara doğru sarkmaktır. Rızabey Aileevi, en çok da bize insan yanımızı anımsattığı için okunmalı, derim ben. Hani şu giderek yitirdiğimiz, unuttuğumuz, terk ettiğimiz, zorlandığımız... Okuyun, hak vereceksiniz. Tahtalı kendine geldi! İzmir Büyükşehir Belediyesi yetkilileri, Tahtalı Barajı’ndaki su seviyesinin yağışların ardından 83 milyon metreküpe ulaştığını ve kenttin 9 aylık su kazandığını belirtti. İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) Daha birkaç ay öncesine kadar Tahtalı Barajı’nın “doğal” görüntüsü haline gelen susuzluktan çatlamış topraklar, son yağışlarla birlikte suya gömüldü. Baraj gölündeki su seviyesi 83 milyon metreküpe ulaştı, İzmir 9 aylık su kazandı. Geçen yıl haziran ayında İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun, İzmir’deki kuraklığa dikkat çekmek amacıyla Tahtalı Baraj gölünde susuzluktan çatlamış kurak toprak üzerindeki görüntüsü, sadece İzmir’de değil tüm Türkiye’yi derinden etkilemişti. Küresel ısınma ve kuraklıkla mücadele eden İzmir’de yağış rejiminin değişmesi ve yağışların azalması nedeniyle barajlardaki su seviyeleri giderek düşüyordu. İzmir Büyükşehir Belediyesi Basın Danışmanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre, aralık ayına gelindiğinde, sonbahar aylarında da beklediği yağışı alamayan İzmir’de, Tahtalı Barajı’ndaki su seviyesi, son 11 yılın en dü Yağışların ardından baraj seviyesindeki artış, sıkıntısız geçecek bir yazın işaretini verdi Yağışların ardından doluluk oranı yüzde 22.16’a çıkan baraj suları kentteki arsenik değerlerini de Avrupa standarlarına ulaştırdı. şük seviyesine ulaşmıştı. 25 milyon metreküp yani İzmir’in sadece 20 – 30 günlük suyunun kaldığı barajda kuruyan topraklar suya hasretti. Yeni yılın ilk günleri ile birlikte gelen yağışlar ise İzmir’de yüz güldürmeye başladı. Ocak ayının sonunda Tahtalı Barajı’ndaki su hacmi 2 kat artarken, şubat ayında da seviye giderek yükseldi. Bir yandan İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin kurduğu arsenik arıtma tesisleriyle kentin içme suyundaki arsenik oranı standart değerlerin altına inen, diğer taraftan aylardır hasret kaldığı yağmurlara kavuşan İzmir, şubat ayında çifte sevinç yaşadı. Tahtalı Barajı, son yağışlarla 1.5 yıl önceki seviyesine geldi. Barajın hacmi 83 milyon 206 bin metreküpe, aktif doluluk oranı yüzde 22.16’ya ulaşırken, İzmir hiç yağmur yağmasa dahi 9 aylık su kazandı. İzmir Büyükşehir Belediyesi yetkilileri Tahtalı Barajı’ndaki su rezervi ile birlikte alınan önlemlerle 2009 yılında kentte su sıkıntısı yaşanmayacağını açıkladı. En düşük seviye (28. 12.2008) tarihinde ölçüldü Baraj Kotu: 34.02 m Baraj Hacmi: 25.050.000 metreküp Akif Doluluk Oranı: 1.90 2 yıl önceki tablo (18.09.2007) Baraj Kotu: 46.43 m Baraj Hacmi: 83.299.000 metreküp Aktif Doluluk Oranı: 22.19 Geçen yılki durum (18.02.2008) Baraj kotu: 45.88 m Baraj Hacmi: 78.184.000 metreküp Aktif Doluluk Oranı: 20.41 Son durum (18.02.2009) Baraj Kotu: 46.42 m Baraj Hacmi: 83.206.000 metreküp Aktif Doluluk Oranı: 22.16 C M Y B C MY B