29 Eylül 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ADIM ADIM İSTANBUL Turgay Tuna tunaturgay?yahoo.fr 12 KÜLTÜR SİMGELER TAPINAĞI AYASOFYA Doğu ile batı arasında köprü oluşturan İstanbul’un tarihi yarımadası üzerinde bir taç gibi yükselen Ayasofya, 2007 yılında 1470. yaşına basacak. Doğu Roma İmparatoru, Ortodoks aleminin büyük azizlerinden I. Konstantinus’un 320’li yıllarda inşa ettirdiği ilk kiliseyle başlayan Ayasofya’nın tarihi serüveni, 532537 yılları arasında Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından inşa ettirilen bugünkü yapısıyla günümüze dek gelmiş. Bizans ve Hıristiyan dünyasının en görkemli yapısı olarak tarihe kazınmış olan Ayasofya, fetih sonrasında camiye çevrilerek, üç kıtaya egemen olan Osmanlı prestij simgesi olmuş, yıkılan imparatorluğun kalıntıları üzerine kurulan laik Türkiye Cumhuriyeti’nin de simgesi haline dönüştürülmüştür. Fatih Sultan Mehmet İstanbul’un fetihten hemen sonra Ayasofya’ya büyük bir saygıyla girmiş, bir köşede secde ederek namazını kılmış ve ondan sonrada kilisenin camiye çevrilmesini emrettiği zaman duvarlarda yer alan birbirinden muhteşem mozaikleri söktürmek yerine üzerlerine sıva çektirerek yüzyıllar boyunca bu güzel eserlerin korunmasını sağlamıştır. Justinanus’un emriyle, binlerce insan gece gündüz çalışarak Ayasofya’yı tam beş yılda inşa eder bitirirler. Tapınağı yapan iki ünlü Anadolulu mimardan biri aydınlı Antemius, öteki de Miletli İzidoros’tur. Bu koca yapıyı, dört fil ayağı üzerine oturturlar, tam tepesine de dünyanın ilk büyük kubbesini yerleştirirler; ama görkemli kubbe Ayasofya’nın en hassas noktasıdır. Ne zaman büyük bir deprem olsa yıkılır gider, yerine bir yenisi yapılır. Osmanlı döneminde kubbeyi elden geçirenlerden biri de, mimarların mimarı Koca Sinan’dır. Onun kubbeyi ölçmek için zemindeki mermerler üzerine bıraktığı işaretler bugün hala tüm izleriyle görülebilmektedir. Tarihçilerin de yazmış oldukları gibi, Ayasofya’nın kapıları ilk ziyarete açıldığı zaman, Justinianus, tepesini Meryem ve çocuk İsa mozaiğinin süslediği absid önünde dizleri üzerine çökmüş ve yaptırdığı tapınağın duvarlarında yankılanıp günümüze dek akseden şu sözleri haykırmıştır. “Ey Salomon, geçtim seni” 107 adet sütunun süslediği, duvarları birbirinden güzel mozaik ve mermer panolarla kaplı Ayasofya, yüzyıllar boyu cami olarak kullanıldıktan sonra, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu yüce Atatürk tarafından müzeye dönüştürülmüş, evrensel bir yapı olarak herkesin kolaylıkla gelip gezebildiği “ne kilise ne cami” anlayışı içinde laik ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli sembolik göstergelerinden biri olmuştur. Ayasofya’nın yeniden camiye dönüştürülmesi demek, laikliğin çöküşüyle aynı anlama gelmektedir ki, her ne pahasına olursa olsun ne içeriden ne dışarından hiçbir güç, Atatürk’ün haykırdığı gibi ilelebet payidar kalacak Türkiye Cumhuriyeti’nin bu muhteşem simgesini bozamayacaktır. Gizemli Mısır’ın müzesi Yrd. Doç. Şengül Aydıngün ısır’ın binlerce yıllık mumyalarını ve TutankaM mon’un altın hazinelerini görme hevesiyle dünyanın her köşesinden gelmiş binlerce turist Kahire Müzesi’nin bahçesinde erken saatlerde sıraya girerek müzenin açılmasını beklerler. Müze binası Kahire’nin adeta kalbine yerleşmiştir. Nil Nehri’nin oluşturduğu deltanın adalarından biri üzerine konumlanmış müzenin kuruluş öyküsü bir sergiye dayanıyor. Kahire’de 1835 yılında Azbakyan bahçesinde açılan Mısır’ın arkeolojik objelerinin yer aldığı sergi sonrası Mısır hükümeti bir müze açılmasına karar vermiş.1858’de Mısır’da kurulan Eski Eserler Müdürlüğü, Fransız Arkeolog August Mariette’ye bilimsel anlamda ilk müzeyi hazırlatmış. 1880’de müze, Giza’ya taşınmış. Şimdiki NeoKlasik tarzda yapılmış müze binası ise 1900’de Fransız Marcel Dourgnon tarafından tasarlanmış.. Fransızların Mısır’daki etkilerine şaşırmamak gerekir. Çünkü Napolyon 1798’de Mısır’ı işgal ettiğinde ordusundaki askerlerin yanında pek çok bilim adamı da götürmüş, onlarda bu gizemli ülkenin insanlarının giyim kuşamından gelenek ve göreneklerine, tarihi eserlerinden, flora ve faunasına kadar gördükleri her şeyi kayda geçirerek, yaptıkları yayınlarla Mısır’ı bilim dünyasında tanıtmışlardı. Mısır’da ilk bilimsel kazıları yine onlar başlatmışlardı. Paris’te Louvre Müzesi’ndeki Mısır eserlerinin bolluğu da yine bu dönemdeki ilişkilerden kaynaklanmaktaydı. Soyulmayan tek mezar Müzenin iki katlı ve devasa salonları tıka basa antik Mısır eserleri dolu. Ancak sergileme
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle