Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURİYET/12 PAZAR KONUĞU 15 TEMMUZ 1990
TelAviv Üniversitesi Rektörü ve Ortadoğu UzmanıProf. Ithamar Rabinovich:
Türkiye'ye güneydentehdit yokSoğuk savaşın sona ermesinin yansımaları, dünyanın birçok
bölgesinde olduğu gibi Ortadoğu'da da hissediliyor.
Ortadoğu, Batı - Doğu çekişmesinin 'önemli bir arenası' olma
özelliğini gittikçe kaybediyor. Ancak bu gelişmeye rağmen,
bölgedeki gerginlik kendisine has nedenlerden dolayı sürüyor.
Türkiye bu gelişmelerin hemen yanında, İsrail ise ortasında.
Tel Aviv Üniversitesi Rektörü Ithamar Rabinovich, Dış
Politika Enstitüsü'nün konuğu olarak bir süre Önce
Türkiye'ye gelmiş, 'Ortadoğu'da süper devletlerin değişen
rolü' konusunda bir konferans vermişti. Diplomatik
muhabirlerimizden Semih İdiz, Ithamar Rabinovich ile
Ortadoğu'daki durum, Türkiye'nin bölgedeki konumu ve
Türk - israil ilişkileri üzerine konuştu.
SÖYLEŞİ SEMİH İDİZ ~~~
I Doğu-Batı ilişkilerindeki çarpıcı
değişimin, Ortadoğu üzerindeki etkilerinden
söz edebilir misiniz?
Batı'nın soğuk savaşı fîilen kazanması, 2.
Dünya Savaşı 'ndan bu yana Ortadoğu politi-
kasına hâkim olan ana faktörlerden birini kal-
dırdı. Bunun neticesinde Sovyetler Birliği
Israil'e yanaşmaya başladı ve bölgedeki en ya-
km dostu olan Suriye ile ilişkileri bir ölçüde
soğudu. Böylece yeni bir Arap-lsrail savaşı ola-
sıbğı azaldı. Çünkü 1980'lerde bir Arap-lsrail
savaşı akla geldiğinde dikkatler Suriye ve ts-
rail üzerinde odaklaşıyordu. Öte yandan so-
ğuk savaşın sona ermesi, Afganistan ve
Namibya gibi bölgesel sonınlann çözümüne
yolu açarken Arap-İsrail veya Filistin-îsrail ih-
tilafının çözümüne katkıda bulunamamıştır.
Bunun nedeni de bu ihtilafın bölgeye özgü fak-
törlerden kaynaklanmasıdır. Bu ihtilaf geçmiş-
te soğuk savaştan önemli ölçüde etkileniyordu.
Ama hiçbir zaman soğuk savaşın bir yan ürü-
nü değildi. Doğu-Batı ilişkilerindeki iyileşme
aynı zamanda Ortadoğu'nun stratejik önemi-
ni azalttı. Geçmişte Batı'mn bölgeye önem ver-
mesinin temel nedenlerinden biri, soğuk savaş
çerçevesindeki rolüydü. Bütün bu gelişmeler
aslında Israil'in lehine olmuştur.
Her şeyden önce Araplar, 50'li yıüardan beri
Israil'e karşı otomatik destek veren Sovyetler
Birliği'nin bu desteğine artık sahip değiller.
Arapları daha önce otomatik olarak destekle-
yen Doğu Avrupa ülkelerinin politikalarmda
da köklü değişiklik oldu. Bu ülkeler eski poli-
tikalan ile aralarına bir mesafe koydular. Hep-
sinin şimdi israil ile diplomatik ilişkileri var.
Bu arada Doğu Avrupa'da olanlar, otoriter
hükümetleri devirmek açısından Arap ülkele-
rindeki muhalefet hareketleri üzerinde cesaret-
lendirici rol de oynayabilir. Bu henüz pratiğe
geçmiş değil. Ancak Doğu Avrupa'da olanla-
nn yansımaları Arap dünyasında da hissedil-
di.
^KK^MSovyetler-Suriye ilişkilerinin belli
ölçüde soğumasından söz ettiniz. Bunu
biraz açar mısınız? Suriye'nin genel
konumundan da söz eder misiniz?
9
ntifada'yı artık sürekli bir
olgu olarak görmek
gerekiyor. Bu da İsrail, İsrail
toplumu ve İsrail politik
sistemi üzerinde sürekli bir
baskı unsuru oluşturacaktır.
İsrail - Filistin sorunu,
bundan böyle bu olgudan
sürekli etkilenecektir.
Sovyetler-Suriye ilişkilerindeki düşüş, Suriye'-
nin zayıflamasında etkin oldu. Mısır'ın
1972'de Moskova'dan kopmasmdan sonra Su-
riye, Sovyetler Biriiği'nin bölgedeki başlıca
müttefıki konumuna geldi. Suriye'nin Sovyet-
ler Birliği 'ne yaslanması ise 60'lı yıllara daya-
nır. Ancak bu ilişkiler hiçbir zaman çok sıcak
ve çok dostane olmanuştır. Her zaman karşı-
hkh hesaplara ve çıkarlara dayanan soğuk
fonksiyonel ilişkilerdi. Uluslararası düzeydeki
değişikliklere rağmen Sovyetler Birliği Suriye
ile ilişkilerinin sürmesini istiyor. Çünkü ken-
disini hâlâ Ortadoğu'da çıkarları olan bir sü-
per güç olarak görüyor. Ancak bu ilişkilerüı
getirdiği bazı riskleri üstleraneye artık razı de-
ğil. ABD ile bölgede çaüşma istemediği için.
Böyle bir olaya yol açabilecek bir Suriye-lsrail
savaşına kesinlikle karşı. Suriye'yi desteklemek
durumunda kalabileceği böyle bir savaşın,
ABD'ye yönelik politikasını altüst edeceğini bi-
liyor. Bu nedenle Suriye'deki mevcudiyetini
korurken "kırmızı çizgi"yi geçmemek için bir
denge sağlamak zorunda. Böylece Suriye'ye si-
lah sistemleri vermeye devam ediyor. Ama Su-
riye'nin İsrail ile askeri eşitlik sağlama
çabalarını desteklemediğini açıkça söylüyor.
Stratejik pariteye karşı olduğunu, savunma
açısından yeterliliği desteklediğini bildiriyor.
Örtülü olarak da bir Suriye-İsrail savaşı du-
rumunda Suriye lehinde araya girme olasıhğı-
nın geçmişe oranla azaldığını bildiriyor. Bu da
bölge açısından çok önemli bir gelişme. Tabii,
Suriye'yi zayıflatan başka gelişmeler de var.
Bunlardan biri, Irak'ın dikkatini farklı yöne
çeken Körfez savaşının sona ermesi. İkincisi
ise Suriye'nin enerjisini tüketen Lübnan soru-
nudur. '
MKttMSöylediklerinizden Sovyetler Birliği
ve ABD'nin bölgedeki mevcudiyetlerini
sürdürmekle, savaş olasılığını azalttıklan
sonucu çıkıyor.
Esas soru bu zaten. Sovyetler Birliği bölge-
deki dostlannı gerçekten kontTOİ edebilir mi?
ABD 70'li yıllarda Arap-lsrail barışım sağla-
yabilecek tek süper güç pozisyonundaydı. Çün-
kü 1970'li yılların ortasında Israil, Mısır ve
Suriye ile eşzamanlı bir diyalog süreci geliştir-
di. Sonuç olarak da 70'li yılların ara anlasma-
lan ve 1979'daki Israil-Mısır banşı ortaya çıktı.
Ancak ABD bu kazançlann bir bölümünü
80'lerde yitirdi. Bir Îsrail-Ürdün, bir İsrail-
Filistin banşını ise sağlayamadı.
öte yandan 1983'te varılan Lübnan-İsrail
anlaşmasının ilham verici bir örnek olduğu
söylenemez. Sorunuza dönecek olursak; yanı-
tı eVettir. Ama esas soru, bir müzakere süre-
cinde Sovyetler Biriiği'nin etkinliğini
kullanarak Suriye'nin tavizlerde bulunma-
sını sağlayıp sağlamayacağıdır. Veya Suriye
gerçekten savaş istiyorsa bunu engelleyip en-
gelleyemeyeceğidir. Fakat süper gülerin bölge-
de bulunmalan, bulunmamalanndan iyidir.
Çünkü böylece dünyanın istikrarsız bir bölge-
sine belli bir rejim getirilmiş oluyor.
HHBBATör/ez Savaşt'nda ilanedilen
ateşkesten sonra Irak'ın tutumunu nasıl
değerlendiriyorsunuz?
70'li yılların sonundaki duruma bir dönüş
görüyorum. O sırada Saddam Hüseyin Arap
liderliğine yönelik bir kampanyanın ortasın-
daydı. Çok ihtiraslı bir adamdır. Aynı zaman-
da Irak'ın nüfus ve kaynaklar açısından
elverişli bir dengeye sahip olduğuna inanıyor.
Mısır'ın çok büyük bir nüfusu var, ama İcay-
naklan yok. Libya'nın ise kaynakları var, ama
nüfusu yok. Irak bu açıdan mutlu bir konum-
da. Büyük bir ordu oluşturmak için yeterli nü-
fusa sahip. Belli bir yaşam standardını
tutturmak, aynı zamanda askeri açıdan büyü-
mek için de yeterli kaynaklara sahip. Buna da-
PAZAR
KONUĞU
I T H A M A R
RABİNOVİCHProf. Dr. Ithamar Rabinovich 1942 yıhnda
Kudüs'te doğdu. 1964 yıhnda tbrani
Üniversitesi'nden (Hebrew University) mezun
olduktan sonra Tel Avıv Üniversitesi'nde
yüksek lisans yaptı. Doktora tezini ise 1971
yıhnda Los Angeles'takı Kalifomiya
Üniversitesi'nde (UCLAJ verdi. Bu arada
1963-69 yıilan arasında israil ordusunda çeşitli
görevlerde bulunan Rabinovich, 1972 yıhnda Tel
Aviv Üniversitesi'nde Ortadoğu Tarihi üzerine
ders vermeye başladı. 1974 yıhnda ise aynı
üniversitede bulunan ve Ortadoğu konusunda
ülkenin en büyük araştırma merkezı olan
Shiloah merkezinde çalışmaya başladı. Bir süre
sonra da Dayan Merkezi adını alan bu araştırma
merkezinin direktörluğüne getirildi. Tel Aviv
Üniversitesi'nin senatosu tarafından bırkaç hafta
önce rektör seçilen Prof. Dr. Rabinovich, Peres
hükümeti sırasında bir ara fVashington
Büyükelçiliği'ne aday gösterildı.
yon arasında değişen Yahudinin israil nüfu-
suna eklenecek olmasıdır. İkincisi ise gelenlerin
tsrail'in elinde tuttuğu topraklarda iskân edil-
mesi konusudur. Birçok Israilliye göre bu ikin-
cisi, yerinde ve mantıklı bir karardır. Ancak
benim gibi birçok îsrailli de buna karşıdır. Fa-
kat buna karşı olmamıza rağmen, Araplann
İsrail'in kendisine yapılan göçe karşı çıkma-
lannı anlayamıyoruz. Her şeyden önce bu, ege-
men bir ülkenin iç işlerine karışmaktır.
Göçmen kabul etmek, her egemen ülkenin
hakkıdır. Bu konuda yapılan itirazlar bize İs-
rail'in mevcudiyetinin halen kabul edilmediğini
göstermeye yanyor. İsrail'in nüfusuna bir mil-
yon kişi eklemekle uzun vadeli yaşamım ga-
ranti etmeye çahşıyormuşuz gibi bir hava
yaratılıyor. Kaldı ki bunu yapıyor olsak bile
bunun nesi var. Kısacası, Araplann bu konu-
daki açıklamalan bizi rahatsız ediyor.
^^^HBSöz işgal altındaki topraklardan
açılmışken intifada hakkındaki görüşleriniz
nedir? Kendisi büyük zulümlere maruz
kalmış bir millet adına bu topraklarda
güvenlik güçlerince yapılan bazı şeyler
Israillilerde ahlaki kaygılar yaratıyor mu?
Ahlaki kaygı duyanlar tabii ki var. Aslında
İsrail toplumunun bu topraklar konusunda
'Şahinler' ve 'Güvercinler'e bölünmesi 1967 yı-
lına kadar dayanır. Şu anda Şahinler etkin du-
rumda. Ama uzun vadede Guvercinlerin haklı
çıkacağına inamyorum. Kanımca intifada
Arap-lsrail ve Arap-Filistin ilişkilerinde çok
önemli bir gelişme olmuştur. Daha önce tsra-
il'in bu topraklan 21 yıl süreyle zorluk çekme-
den ve düşük maliyetlerle yönettiği özel bir
durum vardı. İntifada bu durumu sona erdir-
di. İntifada çerçevesinde görülen şiddetin azal-
ma eğilimine girdiğine inamyorum. Ama
tamamen ortadan kalkacağım sanmıyorum.
Yani, intifadayı artık sürekli bir olgu olarak
görmek gerekiyor. Bu da tsrail, İsrail toplu-
mu ve İsrail politik sistemi üzerinde sürekli bir
baskı unsuru oluşturacaktır. Israil-Filistin so-
runu bundan böyle bu olgudan etkilenecektir.
Aslında İsrail intifada ile yaşayabilir. Bu ka-
nıtlanmıştır. Ama bunun bir maliyeti var. ts-
rail toplumunun bu maliyeti ödemek istediğini
sanmıyorum. Bu nedenle intifada, çözüm için
dışarıdan yönelen baskılara bir de iç baskılan
ekledi. Öte yandan, çözüm için 1989'da orta-
ya atılan seçim planınm doğru plan olduğuna
inamyorum. Bu planın çıkmaz sokağa girmiş
olmasından üzüntü duyuyorum.
İsrail ile diplomatik ilişkilerini 1981 'den bu
yana büyükelçilik değil elçilik düzeyinde
yürütüyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
İsrail ile ilişkiler açısından bakacak olursak
bence bocalamak en kötü politika. Çünkü bo-
calamak veya bocalıyormuş gibi görünmek
baskıyı davet eder. Kararlı bir adım attığınız-
da başta bazı tepkiler olabilir. Ancak zama-
nmda ortalık yatışır. Mısır'ın Israil ile normal
diplomatik ilişkileri bulunduğu bir sırada
Türkiye'nin de benzeri ilişkileri olabileceğini
düşünüyorum. Tüm Arap dünyası Mısır'ın bu
ilişkisini artık kabul ediyor. Mısır'ın politika-
sına karşı direnen son kale olan Suriye bile ge-
çen aralık ayında bunu kabul etti.
•••KTürAr/ye ve İsrail farklı nedenlerden
dolayı olsa da ABD için stratejik önem
taşıyan iki ülke. Soğuk savaş sona erdiğine
göre bu durum değişecek mi?
Gerek Türkiye gerekse îsrail'in ABD ile iliş-
kileri iki ana faktör üzerine kurulu bulunuyor.
Stratejik önem ve paylaşılan demokratik de-
ğerler. Eskiden bölgede üç parlamenter de-
mokrasiden söz edilirdi. Türkiye, Lübnan ve
İsrail. Lübnan artık işleyen bir parlamenter de-
mokrasi değil. Oysa Türkiye ve Israil'de bu yö-
netim biçimi sürüyor. İki ülkenin ortak yam
da bu. Bu arada bölgenin stratejik değerinin
azalması ile Türk-Amerikan v£ tsrail-
Amerikan ilişkilerinin şekli de değişiyor. Her
iki ülke ABD ile özel ilişkilerini sürdürmek is-
tiyorlarsa demokratik değerlerin önemini vur-
gulamaları gerekecek. Çünkü Amerikalılar
yeni dönemde dış politikalarının temelinde
hangi ilkelerin yatması gerektiğini kendilerine
soruyorlar. Terorizmle mücadele kendi başı-
na dış politika için cazip bir temel oluşturama-
yacağına göre, demokrasinin dünya çapında
geliştirilmesi ilkesi ön plana çıkıyor.
Öte yandan, soğuk savaş sona ermiş/ olabi-
lir, ama yeni döneme geçiş bir gecede gerçek-
leşmeyecek. Bu arada Ortadoğu ve Sovyetler
Biriiği'nin güneyindeki istikrarsızlık sürüyor.
Bu nedenle ABD için güvenilir bölgesel müt-
tefiklerin bulunması halen önemli bir konu.
ABD ile diyaloglarında, Türkiye ve tsrail'in
bölgesel ittifak kavramını yeniden tanımlaya-
rak güvenilir bölgesel müttefiklerin önemini
vurgulamak isteyeceklerini samyorum.
s.oğuk savaş sona ermiş
olabilir, ama yeni döneme
geçiş bir gecede
gerçekleşmeyecek. Bu arada
Ortadoğu ve Sovyetler'in
güneyindeki istikrarsızlık
sürüyor. Bu nedenle ABD
için güvenilir bölgesel
müttefiklerin bulunması
halen önemli bir konu.
Tel Aviv Üniwrsilesi Rektörü Ithamar Rabinovich, su konusunun ilerde Ortadoğu'nnn en önemli sornnu haline geleceğini so>luyor. (Fotoğraf: Banş Bil)
yanarak 1970'li yıllarda Arap liderliğine
oynuyordu.
Ancak yanlış savaşa girme kararı, bu kam-
panyayl rayından çıkardı. Bundan sonra 10 yıl-
lık süreyle nötralize oldu. Bu süre içinde destek
sağlamak için Batı'yı, muhafazakâr Arap ül-
kelerini ve hatta dolaylı olarak İsrail'i bile gö-
zetti. Ancak sonunda ağustos 1988'de ateşkes
ilan edildi. Irak bu savaştan bir dereceye ka-
dar galip çıktı. Bağdat'ın, savaşın tekrar baş-
laması olasılığı ile meşgul olacağı yönündeki
beklentiler ise doğru çıkmadı. Humeyni'nin
ölümüyle bir geçiş dönemine giren tran, Irak'ı
tehdit edecek durumda değil. Böylece Irak ola-
S üper güçlerin bölgede
bulunmalan,
bulunmamalanndan iyidir.
Çünkü böylece dünyanın
istikrarsız bir bölgesi
Ortadoğu'ya belli bir rejim
getirilmiş oluyor. İki süper
gücün çarpışma rotasında
bulunmadıkları bir dönemde
bunun yararları açık.
naklarım yeniden büyük emellerinin hizmeti-
ne tahsis etmeye başladı. Bu çerçevede
Arap-lsrail ihtilafında yüksek bir profile sa-
hip olmayı liderlik emellerinin önemli bir un-
suru olarak görüyor.
Sonuçta iki unsur ön plana çıkmış bulunu-
yor. Birincisi bazı Arap ülkelerinin Irak teh-
didini hissetmeye başlamalan; ikincisi ise
Irak'm, en azından kâğıt üzerinde, Arap-lsrail
ihtilafında askeri opsiyonu yeniden gündeme
getirmiş olması. Radikal Araplar açısından ce-
saretlendirici olan bu ikinci unsurun, tekrar
gündeme gelmesi Arap-lsrail ilişkileri açısın-
dan iyi olmadı.
Irak'ın tehdidini hissetmeye
başlayan Arap ülkelerden söz ettiniz. Bu
ülkelerin başında Suriye'nin geidiği açık.
Irak ve Suriye derin görüş ayrılıklannı
aşabilecek durumdalar mı?
Saddam Hüseyin ile Hafız Esad'ın karşılıklı
olarak duyduklan kışisel düşmanhk; Baas Par-
tisi'nin bu iki kanadı arasındaki köklü reka-
bet; Fırat'ın paylaşımı sorunu; Suriye'nin
Körfez Savaşı'ndaki rolünden kaynaklanan
Garaz ve Kürt sorunu dahil olmak üzere mev-
cut karmaşık etkenleri göz önünde bulundur-
duğumuzda, bu görüş ayrılıklarının kolay
aşılabileceğini hiç zannetmiyorum.
MEK^MSovyetler Biriiği'nin göç etmek
ısteyen Yahudilere kapüannı açması ile
ABD'nin bu göçmenlere kapılannı
kapaması aynı döneme rastladı. Buna
bakarak Ortadoğu 'nun demografik yapısını
değiştirmeye yönelik bir komplodan söz
edenler var. Amerika'daki Yahudi lobisinin
de bunda parmağı var deniyor.
Sovyetler Biriiği'nin kapılannı açmasıyla
ABD'nin kapılannı kapaması bir tesadüftür.
ABD'deki Yahudilerin büyük bölümü Sovyet
Yahudilerinin Amerika'ya gelmesini istiyor.
Çünkü Amerika'daki Yahudilerin sayısı, asi-
milasyon ve dinlerarası evlilikler gibi neden-
lerden azalıyor. Bu, Amerika'daki Yahudiler
ile İsrail arasında son yirmi yıldır suren önemli
tartışmalardan biri. Yani, Sovyet Yahudileri
Israil'e mi Amerika'ya mı kanalize edilsin tar-
tışması. Kısacası, Amerika'nın kapılannı ka-
panuş olması Yahudi lobisi ile ilgili değil, kendi
göç politikası ile ilgili. Aynı şekilde Sovyetler
Biriiği'nin kapılannı açmasım da doğru çerçe-
vede değerlendirmek gerekir. Bu ülkede, her
kesûn ve toplum için geçerli olan göç serbesti-
si getirildi. Sovyet Yahudileri bundan yarar-
lanarak çıkıyorlar.
Şimdi bu göçü Ortadoğu çerçevesinde değer-
lendirirseniz iki farklı konu çıkıyor ortaya.
Bunlardan birincisi, sayıları 500 bin ile bir mil-
W^MTürkiye'ye dönecek
olursak, Ortadoğu çerçevesinde Türkiye'yi
nasıl bir ülke olarak görüyorsunuz?
özü itibanyla tslam olan Türkiye, Ortadoğu'
da geniş etkileri olan ve Israli açısmdan da çok
büyük önem taşıyan bir ülke. Ne de olsa Isra-
il'i tamyan ilk Müslüman ülke. Buna karşıhk
olarak tsrail 1949'da en kıdemli diplomatla-
nndan birini buraya ilk temsilcisi olarak gön-
dermişti. Türkiye, o günden bu yana tsrail'in
dış politikasında önemli bir yer tutmaya de-
vam etmiştir. Çünkü Ortadoğu'da yer alan bir
Müslüman Ulke olmasına karşın, açıkça Batı'-
Mısır'ın İsrail ile normal
diplomatik ilişkileri
bulunduğu bir sırada,
Türkiye'nin de benzeri
ilişkileri olabileceğini
düşünüyorum. Tüm Arap
dünyası Mısır'ın bu ilişkisini
kabul ediyor. Buna karşı
çıkan Suriye bile geçen aralık
ayında bunu kabul etti.
ya ve Avrupa'ya yonelmiş bulunuyor. Çarpı-
cı bir modernizasyon sürecinden geçmiş olması
nedeniyle de Ortadoğu'da ağırlığınıhissettire-
bilecek ve belki daha önemlisi, diğer Müslü-
man ülkelere model olabilecek bir ülke
konumunda bulunuyor.
W^^tmArap-tsrail ihtilafı çerçevesinde
Ankara'nın attığı veya atamadığı bazı
adımlar var ki Türkiye'yi bocalıyormuş gibi
gösteriyor. örneğin bağımsız Filistin
devletini tanıdı, ama FKÖ temsitciliğine
büyükelçilik statüsü vermedi. öte yandan
'u sorununa birkaç kez değindiniz.
Arapların olası tepkisi karşısında Türkiye
İsrail 'e su satmayacağını en yetkili ağızdan
açıklamak zorunda kaldı. öte yandan
gelecekte bölgedeki savaşların su yüzünden
çıkacağı yolunda spekülasyon yapılıy'or. Bu
konudaki görüşleriniz nedir?
Önce sunu söyleyelim. israil'in Türkiye'den
su satın almasına yönelik bir proje vardı.
Bunun ne GAP ne Fırat ne de Türkiye ve Arap
ülkeleri arasında su konusunda yaşanan sorun-
larla bir ilgisi vardı. Ama esas sorunuza gelin-
ce, kanımca su konusu geçmişte olduğu gibi
gelecekte de bölgede büyük ihtilaflara neden
olabilecek ciddi bir sorundur. Arap dünyası-
na bakarsak, Suriye ve Irak arasında Fırat yü-
zünden ihtilaf var. Bu sorun incelendiğinde,
Suriye'nin Fırat yüzünden Türkiye'ye karşı
kullandığı argümanlann temeli sarsüıyor. Çün-
kü Suriye kaynak ülke olarak Irak'a karşı ken-
disi için sakh tuttuğu haklan Türkiye'ye
tanımak istemiyor. öte yandan, Suriye ve Ür-
dün arasında Yarmuk sorunu var. Aynı şekil-
de Mısır ile Etiyopya arasında Nil sorunu var.
İsrail ile Ürdün arasında da Ürdün Nehri so-
runu var. Burası genelde suyun yetersiz oldu-
ğu bir bölge. Önümüzdeki 50 yıl içinde
gerçekleşecek nüfus patlaması göz önünde tu-
tulduğunda su ile ilgili baskılann daha da ar-
tacağı varsayılabilir. Yani, su konusu ileride
Ortadoğu'nun en önemli sorunlanndan biri
olacak.
MK^MTürk-Arap ilişkileri konusundaki
görüşleriniz nedir? Bu arada sizce Suriye ve
Irak, Türkiye için gerçekten tehdit
oluşturuyorlar mı?
Katolikliğe dayalı bir dış politika gelistiri-
lemeyeceği gibi, tslamiyete dayalı bir dış poli-
tikanın da geliştirilebileceğine inanmıyorum.
O kadar geniş bir temel ki sonuçta politika açı-
sından hiçbir anlamı yok. Hatta, aym şekilde
bir Arap politikası geÜştirmek de mümkün de-
ğil. Arap Biriiği'nin 20'den fazla üyesi var ve
hepsine yönelik tek bir politika geçerli olamaz.
Örneğin Irak ve Suriye için farklı politika-
lar gerekiyor. Bu sadece Türkiye için değil her-
kes için öyle. öte yandan, Türkiye'nin Arap
dünyasından bir tehdit ile karşı karşıya oldu-
ğunu sanmıyorum. Tabii bunun nedeni Tür-
kiye'nin güçlü görünmesinden kaynaklamyor.
Evet, Suriye'nin tskenderun üzerinde bazı id-
dialan ve benzeri diğer sorunlarvar. Ancak ak-
h başında olan hiçbir Suriyelinin Iskenderun'u
almak için Türkiye ile savaşa gitmeyi düşüne-
bileceğini sanmıyorum. Çünkü böyle bir giri-
şimin olabilirliliği (fızibilitesi) yok. Teorik
spekülasyonda bulunmak istiyorsanız Suriye
ve Irak'tan Türkiye'ye yönelik bir tehditten söz
edebilirsiniz. Ama mevcut ortamda böyle bir
şeyi hayal bile etmek güç.