Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CUMHURÎYET/2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER 14 TEMMUZ 1990
De Gaulle'îm Doğıuıı Yüzyılı
De GaulJe'ün siyaseti, onu eleştiren uzmanların görüşlerinden farklı
olarak, mantık oyunlarına, kuramsal hesaplara dayanmıyordu. De
Gaulle, tarihin getirdiği realiteleri, sosyal ve siyasal gelişmelerin
yaratacağı koşulları, geleceğin beklentilerini derinden sezen bir devlet
adamı olarak hareket ediyordu.
HAMİT BATU Emekli Büyükelçi
Geçen yıl Fransa, 1789 devriminin ikinri yüzyı-
lını kutlamıştı. Bu yıl General de Gaulle'ün doğum
yüzyılı kutlanıyor. Avrupa'run en eski devleti olan
Fransa, gelenek ülkesidir. Uzun tarihinin akıjı için-
de, devrim ülkesi de olmuştur; devrim de Fransa'-
nın öteki geleneklerine eklenmiştir. Bu yıl anılan
Charles de Gaulle, yoğun bir tarihin karmaşık ve
çelişkili geleneklerini kişiliğinde birleştiren bir devlet
adamı idi.
Fransa'da olduğu gibi pek çok yabancı ülkede,
bu yıl içinde generalin yaşamını, eserini ve tarihte-
ki rolünü araştıran çalışmalar ele alınmış, toplan-
tılar ve başka etkinlikler düzenlenmiştir. Bizde de,
De Gaulle'ü, Turklerin göruş açısından araştıran
toplantılar yapılmıştır. Gerçekten bizim de De Ga-
ulle'e bakış açımız biraz değişik: 1940'ta Fransa
nın yenilmesinden sonra ulusunu kurtarmak ve ül-
kesinin tarihsel benliğini korumak içinDe Gaulle-
ün tek başına ve umutsuz görülen bir durumda gı-
riştiği mucadele, bize kendi devlelimiz kurucusu-
nun yirmi yıl önce yarattığı destaru anımsatmjştır.
tki olay arasında benzerlikler aramış, karşılaştır-
malar yapmışızdır.
Konuya dönecegız. tlk önce, yaşadığınuz dönem-
de tanık olduğumuz belırsızliklerin, tersinden çağ-
nşımlarla hatırımıza getirdiği; De Gaulle'un bu
gunku bocalamalarla tezat halinde uyguladığı, kuv-
vetli siyaset üslubundan söz etmenin gerekeceğini
düşünduk.
De Gaulle, Fransa'nın 'tek adamı' sıfatını ken-
dine tanıyarak 18 Haziran 1940 Londra çağrısı ile
ülkesinin kurtuluşu sorumluluğunu Ustlendiği ta-
rihte, elinde hiçbir kuvvet, hiçbir yetki yoktu: Her
şey için o günlerde ölüm kalım savaşı vermek du-
rumuna düşen Ingiltere'nin yardırruna muhtaçtı ve
daha sonraki donemierde de tngilizlerin ve Ame-
rikalıların desteğine guvenmekten başka çaresi ol-
mayacaktı. Bu koşullarda onları memnun etrnek,
onlara uymak; çok cılız kalsa bile Fransa'nın de-
niz aşırı topraklannda seferber edebildiği kuvvet-
leri de, büyük müttefiklerinin emrine terk etmek
gibi bir tutumdan baska seçeneği (alternatifi) bu-
lunmadığı düşünülebilirdi. Nitekim, yarı yolda ra-
kip olarak karşısına çıkan ya da çıkarılan, Amiral
Darlan ya da General Giraud gibi şahsiyetler, sa-
vaşa müttefıkler yanında katılmak ötesinde bir ha-
reket tarzını hatırlarına getirmiyorlardı.
De Gaulle, derin politika anlayışı ile böyle bir
tutumun Fransa'ya hiçbir yararı olrnayacağını; tam
tersine dehşetli bir yenilgiye uğrayan ülkesinin düş-
ttiğiı ikinci sıruf devlet durumunu daha belirgin hale
getireceğini görmuştur. Kendi ifadesine göre "sa-
vaşı degil, bir muharebeyi kaybeden Fransa'nın"
görkemli bir tarihe dayanan manevi kişiliğinin, bü-
yuk devlel statüsünün değişmediğj; müttefikleri sa-
fındaki savaş çabalannın da eşit haklarla sürdünil-
düğü görüşünü, her türlü güçlüklere karşın onaya
atmış, savunmuş ve sonuçta kabul ettirraiştir. Pek
abartılmış görünen bu tutumun ve iddianın, De Ga-
ulle'e karşı Churchill'de ve özellikle Roosevelt'te
ne kadar büyük antipati uyandırdığı iyi bilinir. Za-
ferde Fransa'nın, büyük devlet statüsü ile mütte-
fikleri yanında tekrar yerini alabilmesi, De Gaul-
le'ün politik dehasuun ölçüsünü ortaya koyan tan-
sıksal ^mucizevi) bir basarıdır.
De Gaulle'ün uretliği politikalar
1958'de Cezayir ayaklanmasımn Fransa'yı iç sa-
vaş eşiğine getirdiği günlerde, çoktan köşesine çe-
kilmişken, iktidara tekrar çağrılan De Gaulle'un,
1%9'a kadar sürdürdüğü cumhurbaşkanlığı döne-
minde izlediği politikalar da çok şaşırtıcıdır. De Ga-
ulle'ün, bu on yıllık iktıdar dönemınde ele aldığı
girişimler, öncullerinden (seleflerinden) hiçbırinın
düşünebileceği politikalar değildi. De Gaulle. Ce-
zayir Savaşı'nı kendine özgü diplomatik yollarla çö-
zümledikten ve Fransız sömürgelerine bağımsızJık-
lannı verdikten sonra Ingiltere'nin 'denizaşın bağ-
lantılannın Avrupalı olmasını engelledığini' ileri sü-
rerek, AET'ye katılmasını veto etmiş; kıta Avru-
pa'da Federal Almanya ile yakınlaşma gerçekleş-
tirerek, Avrupa Topluluğu'nu, bir tür Fransa-
Almanya eksenine dayandırmıştır. Fransız kuvvet-
lerini, NATO'nun askeri bütünleşmesinden (enteg-
rasyonundan) çıkarmış, Fransa'yı nükleer kuvvet
elinde bulunduran bir devlet yapmak istemiş, bu
yollardan uluslararası ortamda ülkesinin bağımsız-
lığını vurgulayan bir politika izlemiştir. Fransa
1963'te müttefiklerinden aynlarak Komünist Çin'i
tanıyan ilk büyük Batı devleti olmuştur. Bu politi-
kalar o dönemde, Üçüncü Dünya ülkelerini Fran-
sa'ya ısındırmış; De Gaulle'un bunlardan kazan-
dığı özel kisilik, Fransa'nın dünyadaki nüfuzunu
ve prestijini yükseltmiştir. Fransa'nın bu karma-
sık diplomasiden sağladığı ağırlık. Avrupa'da Fe-
deral Almanya'nın giderek anan ekonomik gucü-
nü dengelemeye de yarıyordu.
De Gaulle'un bu politikaları, kendi zamanında
dışarıda olduğu gibi Fransa'da da pek çok itiraz-
lara yol açmışur. Aldığı her karar, sert biçimde eleş-
tirilmjştir. Daha sonraki donemierde düşünmüşuz-
dür: Bu politikaları oluşturan kararlar ve bunlara
karşı ileri sürülen -ve çoğu bugün unutulan- eleşti-
riler, bir kitap içinde toplansa, ne kadar ilginç ve
oğretici bir eser ortaya çıkar. De Gaulle'un siyase-
ti, onu eleştiren uzmanların görüşlerinden farklı
olarak, mantık oyunlarına, kuramsal hesaplara da-
yanmıyordu. De Gaulle, tarihin getirdiği realitele-
ri, sosyal ve siyasal gelişmelerin yaratacağı koşul-
ları, geleceğin beklentilerini derinden sezen bir dev-
let adamı olarak hareket ediyordu.
Bazı büyuk devlet adamlannın, tarihi yönlendir-
mek etkisini taşıyan uzak görüş kabiliyetini ve bun-
dan doğan uygulamaları nasıi adlandırmak ve ta-
nımlamak gerekir? Bu yetenekten, bunun gerçek-
leştirdiği uygulamadan, "politikanın dördüncü
boyutu" olarak söz etmek belki doğru olur. Gö-
rüyoruz ki bu dördüncü boyutu ile politika yŞn-
lendirilemezse sonunda olaylar politikayı yönlen-
diriyor.
Savas sonrası Avrupa'nın siyasal tarihinde, De
Gaulle'den sonra ülkesinin dış politikasına "dor-
düncü boyutu" getiren başka bir devlet adamı,
"Doğu'ya dönük politika"sı ile ("Ostpolitik"), eski
Alman Şansölyesi Willy Brandt olmuştur. İktida-
ra geldiği tarihlerde, yani 6O'lı yılların sonlarında,
Avrupa'nın ve Almanya'nın bolünmesi, artık ça-
resiz görülüyordu. Brandt ve onu destekleyen yan-
daşlan, Dünya Savaşı'ndan sonra çizilen -süngü ile
çizilen- sınırların "dokunulmazlığını" ilke olarak
kabul etmek karşılığında, Doğu Avrupa ile ve özel-
likle Doğu Almanya ile temas etmek, alışveriş iliş-
kileri kurmak ve geliştirmek olanağını kendi ülke-
leri için yani Federal Almanya için sağlamışlardı.
Bu uzun görüşlü siyasetleriyle, günümüzde hayret
verici bir hızla gerçekleşen Almanya'nın birleşme-
si olayına zemin hazırladılar.
De Gaulle bugün hayatta olsaydı, Berlin duva-
rının yıkılması, Almanya'nın birleşmesi, onu şa-
şırtan bir gelişme olmayacaktı. Zamanımızda "or-
tak Avrupa evinden" söz eden Gorbaçov'dan yir-
mi yıl önce, "Atlantik'ten Urallar'a kadar uzanan
Avrupa" imajıru ortaya atmamış mıydı? Daha 1959
yılındt, Almanları gücendirmek pahasına, Oder-
Neisse sımrının (Doğu Almanya'mn doğu sınınnın)
gelecekteki Almanya'nın kesinleşen sının olarak ka-
lacağını beiirtmiş; ancak bu açık sözlülüğü, dört
yıl sonra Adenauer'le Fransız-Alman yakınlaşma-
sı temellerini atmasını önlememişti. Sanınm bu an-
ma yılında, olaylann güncel konu haline getirdiği,
De Gaulle'un bu uzak görüşlüluğünden söz etmek
gerekiyor, her şeyden önce.
Atatürk-De Gaulle
Tabii, "politikanın dördüncü boyutu" dediği-
mizde kendi ülkemiz tarihine bu boyutu ekleyen bü-
yük adamı anımsamamak da olanaksız ve ister is-
temez Atatiirk-De Gaulle karşılastınnasına dönmüş
oluyoruz. Ataturk'ün de hangi uzak görüşlü giri-
şimlerinin, gerçekleştirdiği hangi devrimlerin, ilk
önce anlamı ve isabeti anlajılmış; olabilirliği, ya-
rarları kabul edilmişti?..
Bu karşılaştırmada ayrıca çok çarpıcı gördüğü-
müz yakmlık, iki devlet adamının aynı siyasal kav-
ramlardan esinlenmiş olmalandır. Bunlan Atatitrk,
Fransız düşünürlerinden aldı; De Gaulle ise kendi
ulusunun siyasal geleneklerinden. Yani aynı kay-
naklardan. L'lus, devlet kavramları; ulusun taşıdığı
yeteneklerin ancak sağlam bir devietin kuracagı dü-
zen içinde meydana çıkacağı görüşu; iktidar yasal-
lığını, ulusun arayışlarını ve beklentilerini cevap-
landıran bir demokrasi uygulamasında gören bir
devlet anlayışı; özgürluğün ve bağımsızlığm bölu-
nemeyeceği inancı; bu düşünceler, bu ilkeler, her
iki liderin atılımlarını yönlendiren ve aydınlatan or-
tak kavramlardır.
Resmi açıklamalarda, Türk-Fransız ilişkilerinden
söz edildiğinde, "Fransa Kralı I. François ile Ka-
nuni Sultan Suleyman zamanındaki dostluğa" gon-
dermede (atıfta) bulunmak alışkanlık haline gel-
miştir. İki ülke siyasal ilijkilerinin çok eskiye da-
yandığını bu şekilde belirtmek tabii uygun ohnak-
la beraber, Türkiye'nin çağdaş'aşma dönemlerin-
de Fransa'dan çok etkilendiğini; Fransız külturel
etkisinin ülkemizin en büyük devlet adamının ye-
tişmesinde büyük rol oynadığını anımsatmak,
Turkiye'yi ve Fransa'yı tarihte yakınlajtıran çok
daha önetnli bir bağı ortaya koyacaktır.
Bu yakınlık, bu eski bağlar ne oldu? 1970 yılla-
rında iki ülke arasında gerginJik dönemleri yasan-
dı, 80'lerin ilk yıllannda ilişkilerde kopma nokta-
sına varıldı. Fransa ile aramızda çıkan hangi va-
him anlaşmazlıklar bu durumu yaratmıştı?..
De Gaulle'un iktidar döneminde de ilişkilerimiz-
de fazla yakmlık yoktu. Fransızlar, ülkemizde
Fransız kültürunün gerilenmesinden üzüntü duyu-
yorlardı. Fransa için ticari bir pazar değildik. NA-
TO'ya sımsıkı bağlı kalan Türkiye, De Gaulle'un
dış siyaset atılımlarına pek onaylayıcı bir gözle bak-
mıyordu. Ama bu ayına faktörler, mesafeli de olsa
normal ilişkilerin sürmesini onlemiyordu. Günlük
poh'tikalann basit konulanndan, iki eski devlet ara-
sındaki ilişkilerin yıpratılması, General'in pek akıl
erdireceği bir davramş değildi!..
De Gaulle, Türkiye'ye yaptığı resmi ziyareti,
Türk hükümetinın, ünlü Johnson mektubunun da
etkisiyle, çok yönlü bir dış siyaseti denemeye baş-
ladığı; aynca, ekonomisindeki ilerlemelerin, iyi bir
ticari partöner olacağı umudunu uyandırdığı bir ta-
rihte, ekim 1968'de gerçekleştirmiştir. Türk hal-
kı, içgüdüsü ile diyebiliriz, De Gaulle'un büyüklü-
ğünü sezebiliyordu: General, Ankara'da ve Istan-
bul'da, başka hiçbir ziyaretçiye gösterilmeyen coşku
ile karşılandı.
Türkiye'den ayrılırken De Gaulle, Dolmabahçe'-
de ziyaret ettiği, Ataturk'ün ölum odasındaki def-
tere şu sözleri yazdı:
"Atatürk ölebilirdi
Çüokii ışık parlıyordu
Çıinkii meşale alevlenmişti
Çünkü halk yüriiyordu...
Charles de Gaulle, 27 Ekim 1968"
O tarihte kendisi de sahneden çekilmeye hazır-
lanıyordu. Sanki Ataturk ile yazgı birliği arayarak
bu veda mesajını Dolmabahçe'de bıraktı. Siyasal
yasamının sonunda, Fransa'ya yerel otonomiye da-
yanan bölgesel bir yapı vermek istemişti; ayrıca iş-
çilerin işyerleri yönetiminde temsil edilmeleri ko-
nusunu ele almıştı. Bu projeleri, kamuoyunda ara-
dığı çoğunluğu toplamadığından iktidardan ayrıl-
dı. Ve kısa süre sonra olüm onu da götürdü. Her
istediğini yapamamıştı, ama büyük şeyler başarmış-
tı. Arkasmdan biz de tereddütsüz, "ölebilirdi, çün-
kü ısık parlıyordu..." diyebiliriz.
EVET/HAYIR
OKTAYAKBAL
Çağrışımlar Gerçeği
YansıtırÇağrışımlar deyip geçmeyelim. Bir ad, bir anımsatma bizde
bir ışık parlatır. İlk aklımıza gelen sözcük, içinde yaşanan ger-
çeğın en doğru biçimde belirlenmesi olur. Gazeteci arkadaşım
Oenız Som, çağrışımlara öncelik veren bir kitapla karşımızda...
Oeğişik sanat, politika adamlarına, kadmlarına tek sözcüklü so-
rular sormuş, yanıtlarını almış. Fazla düşündürmeden, bir an için-
de yanıp sönen kibrit ışığı gibi...
"Yani Nasıl Desem"de (Papirüs Yayınlan) bunlan bir arada bu-
luyoruz. Elinize bir aldınız mı son sayfasına kadar bırakamadı-
ğınız ilginç bir derleme. Demirel'den Tatlıses'e, Şevket Yılmaz
:
dan Müren'e kadar günün ünlüleri bir resmigeçit gibi önünüz-
de... Som soruyor, tek sözcükle "Demokrasi?" işte aldığı birkaç
yanıt: Sabancı, "Birbırimize saygınlık" (saygınlık, itibar anlamın-
dadır. Sabancı karşılıklı itibar görmeyı demokrasi mi sanıyor?);
Dalan, "Bulduysan bana da göster" (Parti kurmak, demokrasi-
yi arayıp bulmak anlamına gelmez mi?) Azız Nesin, "Türkiye için
bir zümrüdüanka. Kafdağı'nın arkasında yaşıyor, ama yine de
vazgeçilmez bir umut." Hümeyra, "Nerede var ki, ben göremi-
yorum?"
Göruyorsunuz sanat, politika adamlanmızın hemen hepsi "de-
mokrasi"nin iyi bir şey, ama kolay elde edilemeyen bir değer ol-
duğu kanısında birleşiyorlar. Sü/eyman Demirel, "Ah bir gün
gerçekleştırebilsek" diyor. On yıl Türkiye'nin yazgısında etkin ol-
muş. ama o da bulamamış demokrasiyi; aramış mı, özlemiş mi,
yoksa yeni yeni mi anlamış önemini, bilemem...
Suleyman Demirel'in tek sözcüklü sorulara verdiği birkaç ya-
nıtı birlikte okusak mı?
"Darbe- Ah, Türkiye ondan bir kurtulabilse; Ordu- Başımızın
tacıdır, General- Çok kıymetlı değerli vatan evlatlarıdır;
Depolitizasyon- Türkiye'nin başına gelen büyük beladır; Meclis-
Demokrasinin kalbidir, arasıra kapatırız; Turgut-Hangisi? Büyü-
ğü; -Türkiye'nin fukaralığının, yoksulluğunun, çaresizliğinin se-
bebidır. Öyle bilinecektir; Bülent- Bir kuyrukluyıldızdır; Anayasa-
Her on senede bir defa rafa kaldırırız; Grev- Bir aziz haktır; Lokavt-
Tartışmalıdır; IMF- Türkiye'nin müfettişi sayılır; Sansür- Demok-
rasinın kanseri; İşkence- İnsanlık ayıbı."
Peki, "Turgut" adı kime neyi, neleri anımsatıyor? Birdenbire
sorsalar siz ne derdiniz? Ünlü kışilerimiz bakın Turgut?' soru-
suna ne gibi yanıtlar vermişler:
Eski bir Türk denizdsi (Dalan) Gülerken aklıma gelen ilk cümle:
Zayıf değil (Ferhan Şensoy); Turgut- Hangisı? Büyüğü -Büyüğü
de küçüğü de beni ılgilendırmıyor (Fatma Girik); Turgut hiçbir
şey hatırlatmıyor (Aziz Nesin); Turgut bir Osmanlı kaptanı (Liva-
neli); 'Onsuz olmuyor' (Şener Şen); Turgut benim kayınpederi-
min adı, başka Turgut tanımıyorum (Macit Koper); Ben başarılı
buluyorum, bir kere çok cesur ve kendine hâkim (Nükhet Du-
ru).
Bir de Evren için söylenenler var. Aziz Nesin bakın ne demiş:
"Bütün yaşamım boyunca konuşmalarıyla beni en çok eğlendı-
ren adam. Ve unutulmayacak. Sanıyorum ki onun sözleri dih-
mızde deyımler olarak sürüp gıdecek. 'Her taşın altından Ata-
türk çıkar.' Kadınlar isteyerek mi kadın oldu, onların ne günahı
var, Cenabı Allah onları kadın yarattı' gibi." Demirel, Evren adı-
nın kendisine neyi anımsattığı sorusuna, "12 Eylül" yanıtını ver-
miş. Aziz Nesin'in Suleyman Demirel için söyledikleri de şöyle:
"Her iktidardan düşüp de başını vurdukça biraz da akıllanan
adam. iyice akıllanması için yırmı-otuz kez daha başını vurması
gerekiyor" Ya inönü? 'Bana nefes darlığı veriyor. O televizyon-
dayken kendımi tutamayıp 'konuş konuş' dıye sesleniyorum."
Ecevit ıçın, "Üzüntü, çok üzüntü veriyor Aynı zamanda kendisi-
ni politikanın mirasyedisi gibi görüyorum, kendi kendini harca-
mış bir değer."
"Yani Nasıl Desem"de Deniz Som'un ünlülerımıze sorduğu
sorular arasında şunlar var: Enflasyon, kanalizasyon, televizyon,
koalısyon, depolitizasyon, devalüasyon vb... Som'un okurlara sun-
duğu bu kitap hem eğlendırici hem de çeşitlı ünlülerin yaşam-
sal ve güncel konular ve kişiler konusunda neler düşündükleri-
ni göstermesı açısından gerçekten yararlı bir kıtap..
Onsöz'de çalışmasını şöyle anlatmış:
". .her kelımenin kişiye göre değişik bir çağrışımı, anlamı, anısı
vs. vardır jömeğin demokrasi kelımesini herkes kendine göre
yorumlar Öyle bir röportaj yapmalı ki uzun uzun cümleler yeri-
ne soruyu bir tek kelimeye sığdırmalı diye düşündüm. konuştu-
ğum herkese tek kelimelık sorular sordum."
Deniz Som'un kitabı bir çeşit çağdaş belge. .
1966 YILI VE 86/10911 SAYIU BAKANLAR KURULU KARARINA GORE SIGARA SAĞ-IG A ZARARLIDIR
ÇAĞRI
Derneğimızın geleneksel pilav günü
15 Temmuz 1990 Pazar günü Belgrad Ormanları, Mehmet
Âkit Piknik yerinde yapılacaktır.
IRTİBAT TEL: 524 33 22
Adres: Namık Kemal Cd. No: 32 K: 4 Afcsarary
DİVRİĞİ KÜLTÜR DERNEĞİ
HALKIN EMEK PARTİSİ (HEP)
Genel Başkanı Sn. FEHMİ IŞIKLAR
ve HEP Milletvekillerinin 17 Temmuz
1990 Salı günü İstanbul'dan
(Cağaloğlu) Diyarbakır'a yapacakları
"ONURLU ve ÖZGÜR YAŞAM
YÜRÜYÜŞÜ"nü demokrasi
mücadelesinde onurlu bir adım olarak
görüyor ve alkışlıyoruz.
HEP
GEÇİCİ İL KOMİTESİ ADINA
ECZ. OSMAN ÖZÇELİK
mâ1947-1990
Oda uyemiz,
Meslektaîimız, Adıyaman Milletvekili
ZEY1NEL ASLAN'm
vefatından dolayı derin üzüntü
, içerisindeyiz.
• Merhuma Tann'dan rahmet, ailesine ve
1 Jeofizik TopluJuğu'na başsağlığı dileriz.
1 TMMOB JEOFİZtK
MÜHENDİSLERİ ODASI
PENCERE
Sattım!..
Son günlerde gazetelerin başlıklarında bir çarpıcı sözcük irili
ufaklı puntolarla dalgalanıyor:
— Satıldık!..
Peki, kim satılmış?
Kime satılmış?
İstanbul Boğazı'nın güzelim tepelerinden başlayarak KİT'te-
rin yabancı şirketlere toptan kamanço edilmesine kadar uzanan
satış furyasında herkes gibi bana da bir bezginlik geldiğinden,
başlıklara önce göz ucuyla şöyle bir baktım ve kendi kendim»
dedim ki:
— Aman canım sen de!.. Satılmadık yerimiz ve seyimiz mi kaldı
ki...
Ama körolası başlıklar gazetelerin birinci sayfalarından ya da
köşe yazılarından eksilmiyor; üstelik sözcüğün anlamını güçlen-
dirmek için heceleri ayırıyorlar:
Sa-tıl-dık...
Peki kime?
Haberleri okuyunca anladım ki Amerikan Cumhurbaşkanı
Bush, bizi Yunanistan'a satmış.
*
ABD ile Yunanistan arasında imzalanan SEİA (Savunma ve
Ekonomik İşbirliği Anlaşması) öylesine koşullar içeriyormuş ki
Türkiye'nin hali harapmış...
Bizim resmi çevrelerimiz, uzmanlarımız, sözde devlet adam-
larımız dövünüyorlarmış:
— Satıldık!..
Vaşington, SEİA'da Yunanistan'a ülkemiz aleyhine güvence-
ler vermiş; Türkiye, Ege Denizi'nde haklarını korumaya kalkıştı-
ğında bir çatışma çıkarsa, Amerika Yunanistan'ın yanında yer
alacakmış. Bizimkiler tedirgin olmuşlar, ABD Ankara Büyükel-
çisi Abramovvıtz'i çağırmışlar, kaygılarını aktarmışlar, ülkemize
gelen ABD Savunma Bakanı Richard Cheney'e de:
— Amanın demişler, yaktınız bizi, kül ettiniz, şimdi biz ne ya-
pacağız?
Cheney demiş ki:
— Estek köstek, fındık fıstık, lahmacunla baklava, ıspanaklı
börekle oklava...
Hep böyle olur; diplomatik temaslarda Amerikalı sırıtır, bacak
bacak üstüne atıp koltuğuna kaykılır. Bizimki çekingendir; gaz
çıkaracakmış da çıkaramıyormuş gibi sıkıntılıdır; koltuğa ilişmiştir;
göbeğin ağırlığıyla iki bacak hafif ayrılmıştır; ama ayak ayak üs-
tüne atmaya da çekinir; saygısızlık mı olur diye pimpıriklenir...
Bizimki "sadık müttefik'Vr; kanıyla, canıyla, heyecanıyla ABD-
nin emrinde esas duruştadır.
•
Ne var ki şimdi "Amerika bizi sattı" diye aöjıyorlar; hem de
haraç mezat, müzayede salonunda:
— Satıyorum...
— Satıyorum...
— Sat...
— Sat... 4
— Sattım!.. ~-
Ankara'daki kodamanların hali perişan. Artık NATO'nun da
kıymet-i harbiyesı kalmadı. Tam kırk yıl Anadolu'da, miyadı dol-
muş silah, araç ve gereçle bize Amerika hesabına nöbetçilik yap-
tıran Vaşington daha önce de Turkiye'yi bozuk para gibi harca-
mamış mıydı? Johnson'un İsmet Paşa'ya yazdığı ünlü mektup
neydi? 1970'lerde vashington değil miydi silah ambargosunu ko-
yan? "Büyük müttefikimiz" bizi "hasım" gibi görmüyor muydu?
Öyleyse nedir bu ah vah, telaş, tedirginlik, sıkıntı ve gözyas-
ları:
— Satıldık!.. *
Hayır...
Hiçbir devlet bir başka devleti satamaz; ama sen kendini geç-
miş yıllarda Amerika'ya satmışsın, bir kez, iki kez, üç kez, dört
kez...
Kendine sahip olmayan ülkeleri uluslararası piyasada satışa
çıkarırlar...
Yanak yana^a tokuşmak için
Her "bayram" bahaneydı
Sen Elaüiğ'dan koşar kanal yollara duşerdin
Gul>u2İu bebelerinle
Biz Dıyarbekır Cezaevı'nde sabırsız
beklemede
Ve ulkemızın felakcıü yoilannda
Ah. Trafik!
Bu kez davanılmaz aonla buluştuk
Seni sonsuza dek yureğimize gömüyoruz
Sevgih
RIZA AĞABEY...
RIZA AKGÜN
1952-4 Temmuz 1990
Açık goruşe gelirken Erganı yakınlannda
trafik kazasında acı haberını aldık.
Guzellıkkrc hasret tum dostlann başı
sağolsun
Her bavramda se*gı ve neşe taştdıgm
I)H ARBAKIR 1. NOLt E TtPTEKl KARDEŞLERİ>:
M.İ H\^D\R \KGl\ - Ml'SLLM ELMA - H. HAYRİ ASLAN
ALAYBEY YILMAZ
(1957-24.6.1982)
Sen, ölümsüzlüğe ulaştığından beri, anını ve
mücadeleni "YOL"umuzda yaşattık, yaşatıyoruz,
yaşatacağız.
ARKADAŞLARI:
RUŞEN SÜMBÜLOĞLU - CEMAL TATAR
7O'li ve 80'li yıUarın hüzun ve sevinçlerini birlikte
paylaştığımız can arkadaşımız,
AHMET BULUTu
genç yaşta bir kaza sonucu kaybettik. Yeri kolay
doldurulamayacak bir devrimci ve insan haklan
savunucusuydu.
Anısı hep bizimle yaşayacak.
ITl . Kanarva ve Sefaköy'den arkadaşları adına
BÜLENT KALAFATOĞLU, CEYLAx\ ÖZERENGflV,
MLSTAFA GÖLLÜCÜ, NECDET ÖZTÜRK ve
REMZİ KILIÇ
NİLÜFER KE2BAN ŞAHİN
BÜLENT ECEVİT
Bugün Evleniyoruz.
14.7.1990 BURDUR
Sevgili
NİLÜFER KEZBAN ŞAHİN
ıle
BÜLENT ECEVİT
yaşam boyu mutluluklar dileriz.
YUSUFADALET
SATILIK
TRİPLEX VİLLA
Kuşadası Otuzevler'de deniz kenarında, yarım dönüm
bahçe ıçınde.
Tel (Izmır) 36 05 11
Akşarrr 20.00-22.00 arası