13 Haziran 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
w CUMHURİYET/10 PAZAR YAZILARI 25 MART 1990 Madrid'den Stockhokn'den Tango, sokağm felsefesidirDoğuiuiarTangonun anayurdu Arjantin, ama babası Fransızdı. Char- les (Carlos) Gardel. Bu yıl Gardel'in 100. doğum yılı. Tan- gobilimci, piyanist ve besteci Salgan, 'Can çekişiyor sanirsın, çıkar gelir bir yerlerden' diyor bu dans için. MİNE G.SAULNIER MADRİD — Kimi kadınlar vardır, gu- zel değil özeldirler. Kalabalık bir yere gir- diklerinde, yanınızdaki güzd kadını unu- tursunuz, onlara takılır kalır gözleriniz. Varlıkları sinirlendirir bile bazen. Çuıı- kü onlar, hiçbir zaman sizin olamayacak olan, ama ah bir olsaydı, her şeyin deği- şik olacağı düşlerin kahramanıdırlar. O kadınlar, yaşamın garip cilveleri içinde ezkaza, sizin erişebileceğjniz yerde durur- larsa eğer, onlan ezip yok etmeye çalışır- sınız. Sizin düzeyinize inmek, sizin onları çıkardığınız hayal tahttndan düşmektir. Yalmzca sizin gibi insan olduklarını gös- termek suçunu işlemişlerdir; hakarete uğ- rar, kuçümsenir ve gagalanırlar. Bazen öl- durürsunuz oniarı, ama çılgınca seversi- niz. Tango, böyle bir kadın ve erkegin dan- sıdır işte. Nefret ve aşk çok ince bir çiz- gide çarpışırlar, hangisinin ağır bastığj kolay anlaşılmaz. Tango deyince Arjan- tin gelir akia. Flamenko deyince tspan- ya anımsanır. Vals, Viyana'dır biraz. Rus aşkı 'kazaska', 'rock'n roll' Amerika. Türkiye, 'luuç ve kalkan' ile bir arada aru- lır olmuşsa da 'çayda çıra'nın güzel iilke- mizi daha iyi simgelediğini düşünurüm ben. İşte böyle, dansların da uyrukları vardır... Tangonun anayurdu Arjantin, ama ba- bası Fransızdı desem inanır mısınız? tnanmazsanız, açın Büyük Larousse'un ozel adlar bölümünü, Gardel'in karşılı- ğına bakın. Koregraf Marimilien Gardd'e değil ama. "Charles ya da Carlos Gar- del"in karşısında şöyle yazar: 1890 yılııı- da Fransa'run Toulouse kentinde dünya- ya gelen ve 1935 yılında Kolombiya'nın Medellin kentinde ölen, Fransız asıllı Ar- jantinli besteci, yazar ve müzisyen. Tan- go danstnı bütun dünyaya tanıtmıştır. Fransızların Charles, İspanyol köken- li halkların Carlos diye andıklan Gardel, Tango'yu yoktan var etmerniş. Küba çı- kışlı "Habanera"nın Arjantinli akrabası tango dansını alıp yeniden biçimlendir- miş, birçok muzik parçası bestelemiş üs- tüne ve dünyaya yayılmasını sa&lamış. Lambada da oyie olmadı rru? Brezilya dansım yine iki Fransız alıp getirdi Av- rupa'ya, Paris'ten ihraç ettiler yeryüzune. Bu yıl Carlos Gardel'in yüzüncü do- ğum yılı. Tango ve Gardel her sıfattan öte ve ille Arjantin demekse de tarihinin en kötü ekonomik krizini geçirmekte olan Arjantin'in tango ile uğraşacak hali yok bugünlerde. Toulouse'lu babasına ve Pa- ris'teki "Son Tango"ya rağmen bu tutku- lu dans, doğrusu Fransızların ölçülu mi- zacına da pek uygun sayılmaz. Dolayı- sıyla tangova birkaç yıldır Ispanyollar sa- hip çıkıyorlar. Daha doğrusu Granada kenti ve bu guzel kente yerlesen eski bir Arjantin göçrneni sayesinde yeniden do- ğuyor tango. Granada, iki yıldır bugünlerde ulusla- rarası bir tango festivaiine tanık olmak- ta. 1980 yılında kente yerleşen Buenos Ai- resli Horacio Rebonı, 1982 yılında "Gra- nada Tango" adlı bir kitap yayımlamış. Tarih boyunca üç önemli göç olrnuş Gra- nada'dan Arjantin'e. Dolayısıyla tango, Granadalılara yabancı bir tutku değil. Hatta bu kentin çocuğu olan Federico Garcia Lorca, Arjantin'de Carlos Gardel ile ahbaphk eımiş. Rebora, kitabında taıı- goya gönül veren ozanlann şiirlerine yer vermiş. Kimler yok ki listede... tspanyol- carun en büyük ustaları: Garcia Lorca, Julio Cortazar, Carlos Rodriguez, Mon- lero ve daha niceleri. Granadalı unlü bes- teci Maooel de Falla ise bir gnıp müzis- yen arkadaşı ile 1922 yılında bir tango ya- rışması bile düzenlemiş. Yine bu kitabın yazan Rebora sayesin- de her yıl, tangonun eski ve yeni, yaşa- yan tüm ustaJarı bir araya geliyor; "Bo dans, yaşamın Irajik anlamı" diyorlar. "Tango, DÇ dakikalık bir felsefedir. So- kagın felsefesidir, ama felsefedir yine de. Bir şiir lutası suresinee bir insan yaşamı: Melankofi ve paramparçalık, işte Tango bu." Çoğu Arjantin'den gelen bu profesyo- nel "tango tutkunbuı", bu yıl Carlos Gar- del'in yüzüncü yıldönümüyle bir- arada kutlanan tango festivali için önce Mad- rid'de ağırlandıktan sonra yine Granada1 nın yolunu tuttular. Sahnede bir piyano, bir akordeon (Ar- jantin argosunda Fuelle deniyor akorde- ona) ve bir kontrbas. Salon, yan çıplak- lık gibi loş. İki dansör, Paola ve Claudio, tutkunun kıvrımlarında süzülüyorlar. Tango festivali böyle başlıyor. Ustalann hepsi Tango'nun geleceği ko- nusunda iyimser. "Tangobilimri", piya- nist ve besteci Horacio Salgan, "Yogun bir kişiligi vardır bu dansın," diyor. "Can çekişiyor sanirsın, çıkar gelir bir yerler- den." Gerçekten de öyle. Bir eski filmın akla düsmesi, bir müzik parçasının orta- sındaki iki notalık bir tango ezgisi ile o tüyler ürpertici, yan sado, yan mazo duy- gu, hepimizin içinde değil mi? geliyorSon günlerde İsveç göç ve iltica makamlarmı büyük bir telaşa sürükleyen yoğun iltica akımının odak noktası, Polonya'nın tsveç'e açılan liman kenti Swinoujcie. Roma'dan İ* II Elektronik erotikToskana'da yayına başlayacak erotik-TV kanalı İtalya'da büyük tartışma yarattı. Mafyanın kara paraları porno ile aklamaya çalıştığı öne sürülüvor. NİLGÜN CERRAHOĞLU ROMA — îtalyan porno me- raklılarının ilgiyle beklediği ero- tik televizyonun tüm hazırbklan tamamlandı. Pisa yakınlannda sa- kin bir Toskana koyu olan Bien- tina'da 20 gün içinde yayına geç- mesi beklenen erotik kanal, daha şimdiden tum otoritelerin tepkisi- ni çekiyor. En başta papaz, yöre- nin Hıristiyan demokrat politika- cılan ve komünist belediye başka- nı Agostino Bachini bu "pts kanalı" ıstemiyorlar. Çoluk çocu- ğun "ahlakımn boznlmasT'nın ya- nı sıra Bientina'nın Italya'nm por- no dunyasıyla özdeşleştirilmesin- den hoşlanmıyorlar. Ama porno televizyon yapımcı- sı ftoberto Artigiani din adamla- rının da politikacıların da itiraz- lanna kulak asmıyor: "Birim" di- yor Artigiani, "kamunun ar ve ha- ya duygulannı rencide etmemiz söz konusu olamaz. Çıinkıi bu ka- nal ancak para>la uye olan abo- nelerin hizmetine açılacak. Ada- let mekanizmasmın devreye gir- mesi için birinin programı scyre- derken tnüstehcenlıkten rahatsız oldugunu bildirmesi lâzım. Oysa bu imkânsız. Çunkü bizim kana- umız valnız abonelere acık olacak. Yani bu kanalı sadece istevenler tz- leyecek." Yairuz 18 yaşından büyüklen ka- bul eden "Pay-TV ltalİan CJub'i un şimdiden 70.000 uyesi bulunu- yor. 500.000 TUyi verenler kana- lı seyretmek için gereken şifreli sinyali satın alabiliyorlar. "Biz bu teloizyonu seks manyaklan için yapmıyorüz" diyor. Artigiani, "Üriinömıizü poraodan ziyade ynmuşak erotizm olarak tanımla- mak daha doğnı. Biz sahtekâr bir ablak anlayısına sığınmayan açık, zeki seksuelliği işleyeceğiz." Nisan orıasında yayına gırme- si beklenen "Erotik TV", geceya- rıları "Aşk Parfumu" başlıkiı iz- leyici mckluplarıyla başlayacak. Bunu bir seks-terapi oturumu, seksi yarışma oyunlan, striptiz ka- bare ve bir seks fîlmi izleyecek. Program sabaha karşı üçte sona erecek. Şimdüik yalnız Toskana yöresinde yayına girecek olan porno-TV, eğer tutarsa, yaza dek halva'mn üçte ikisine yayılacak. İtalya'da giderek guçlenen ve mafya ve para aklanması operas- yonlarıyla yakın ilişkide olan por- nografi sanayisinin yıllık cirosu 3 trilyon TLîyı buluyor. Surekli bir şekilde porno yayınlan izleyenle- rin sayısı yarım milyon civarında tahmin ediliyor. Porno yaymlar- la arada bir ilgilenenler de hesa- ba kalılınca bu rakam 3 milyona ulaşıyor. Porno meraklılannın ne tip in- sanlar olduğu ise pek henüz bilin- miyor. Bilinen bir şey varsa bun- ların tümünün "raincoal crowd" (yagmurlukçular) deyimi ile anı- lan teşhircilerden, manyaklardan oluşmadığı. Kimisi yetersi? seks fantezilerini besleroek, kimi tat- minsiziiklerini ortmek, kimi de seksuel yalruzlığını yenmek için "pornografi"ye başvuruyor. Her halukârda psikanaJistler bunu "bir uyanlış gereksinimi" olarak tanımlıyorlar. Bu konuda derinlemesine araj- tırmalar yapan İtaJyan psikana- listlerdinden AMo Carolenuto'nun pornografiyi yasaklayan toplum- lar üzerinde de ilginç bir gözlemi var. "Poraografiyi men eden iilkeier" diyor, Aldo Carotenuto, "Yassı, tekdüze, bir örnek bir ya- şamı da ortmek istiyorlar böyle- ce." Faydası ya da zaran tartışıla- dursun adli mekanizmalar Italya- da pornografi ile başa çıkamıyor. Konuyla uğraşan savcılık mensup- lan, giderek devleşen pornografi sanaytsi karşısında savcıların ve güvenlik güçleri sayısının da yeter- siz kaldığını söylüyorlar. Ayrıca kirli parayı yıkamak için sık sık pornografi ticaretinden yararla- nan güç odakları koklü çikarlan yuzünden bu alanda yapılabilecek her türlü denetimin karşısına çı- kıyorlar. Harlem'de şiööet olayları, ABD ortalamasının 14 katı. Uyuşturucudan olenler ise milli ortalamanın yüzlerce kat ustünde New York Han NewYorkilelebet herkesinOcak ayında tanınmış bir tıp dergisinde yayımlanan makale, Nevv York'un siyah nüfusu ile ünlü bölgesi Harlem'deki ölüm düzeyinin 3. Dünya ülkelerindeki ölüm düzeyini aştığını kanıtladı. ŞEBNEM ATİYAS NEW YORK — Fonda George Gersnwin'ın mavi rapsodisinin seksi melodıleri... Kame- ra New York'un siyah beyaz caddelerinde ge- iişigüzel dolaşır.. Dev binalar, çöpler, çarpı- şırcasına kullanılan taksiler, arapsaçına dön- muş bir trafik, dilenciler.. VVoody Alten'ın se- si kamerayı izler... "BirİDci bölüm; New York şehrine hayran- dı. Şehre boyutlannın çok ötesinde bir ha>- ranlıkJa tapıyordu... Hayır, olmadı... Burada romantik kelime- sini kullan. Ne» York'u bovutlannın çok ötesinde bir romantiklikle seviyordu. Ona göre mevsim- lerden hangisi olursa olsun bu şehir hep si- yah beyaz ve damartannda george Gersbwin'- in muhlesem melodileri dolaşan bir şehirdi... Hayır, olmuyor. baştan.. Birinci bölüm: Her şey için olduğu gibi Manhattan konusunda da aşın derecede ro- mantik biriydi. Kalabalıktann sıkış tıkış dol- durdugu otobusler ve trafik ona güç veriyor- du. New York ona göre dünya güzeli kadın- lar ve her tiirlû dolabı çevirebilecek becerikli adamlarla doluydu... Hayır, olmadı.. Çok bayağı. Benim düze- yime göre çok yıizeysel ve bayağı.. Daha de- rin bir tanım yapmalıyım.. Birinci bolüm: Nev York şehrine hayran- dı. Ona göre New York, çunimekte olan çag- daş kiiltürun mecazi bir ifadesiydi. İnsaniann kolayca kendilerini satabilmelerine neden olan bireysel saygıdan \oksunluk, rüyalann şeh- rini bir... ..Olmadı, bu da çok ablak dersine benze- di. Yani, burada kitap satmaya çalıştığı nın farkında olmam gerek. Baştan.. Birinci bolum: >ew York'u lapıyordu. Fa- kat Ne» York onun için çıiruraekte olan çag- das kullurun mecazi bir ifadesiydi. Uyuşttı- rucu alışkanlığı. basbas bağıran müzik, tele- vizyon, şiddet ve çöplerie hissizlestirilen bir toplumda var olmak ne kadar da zordu... ..Olmuyor, bu da öfke dolu. Öfkeü olmak istemiyortım... Birinci bölüm: Âşık olduğu şehir kadar sert ve romantikti. Simsijah gozluklerinin ardın- da bir vahşi kedinin cinsel gıicü saklıydı... ..Buna bayıJdıro işte.. New York onun şehriydi ve ilelebet onun kalacakü." (Manhattan, 1979) Ocak ayında Nevv England Journal of Me- dicine adlı tanınmış tıp dergisinde yayımla- nan bir makale, New York'un siyah nütusu ile ünlu bölgesi Harlem'deki ölum düzeyinin, Uçıincu Dünya ülkelerinde, kuraklık. açbk, sel gibi felaketlerden kaynaklanan ölüm düzeyi- ni aştığını kanıtladı. Makalenin yazarları, Harlem Hastanesi doktorlarından Colin Mccord ve Harold Fre- eman özet bölumde vardıkları sonucu şöyle ifade ettiler: "Harlem'de yaşamakta olan si- yahlar. Bangladeş'te yaşayan insanlara kıyas- la 65 yaşına erişme sansına daha az sahipler." Böyle dünyaca tanınmış ve saygın bir yayın- da nadir rastlanacak ifade biçimiyle gerçeğin sergilenişi, bir iki haber programında ve ga- zetenin "Yorum" köşesinde sıkıştı kaldı. Kimsenin pek fazla ilgısini çekmedi. Makalenin konusu olan çalışma sırasında 1979-1980 ölüm kayıtları incelendi. Kullanı- lan veriler bugün ortalığı kasıp kavuran AIDS ve crack olaylan başlamadan onceki sonuç- lardı. Bütün ABD'de ölüm oranJan düseTken, Harlem'de hiçbir değışıklik olmadığı, hatta artış olduğu saptandı. Bangladeş ile bir kar- şılaştırma yapıldı. Bangladeş'te, ülkenin or- talamasına göre daha iyi durumda olan Mat- lab ile yapılan karşılaştırmada, Matlab'da or- talama ölüm yaşı 57 iken Harlem'de verile- rin bunun altında olduğu ortaya çıkanldı. Ölüm nedenleri üzerinde yapılan inceleme- ler de ilginç sonuçlar ortaya çıkardı. Harlem'- deki şiddet olaylan milli ortalamanın 14 ka- tı. Şiddete dayanan ölümler yüzde 15 civann- da. Verilerden, kanserden kaynaklanan ölüm- lerin aynı yuzdeye sahip olduğu saptandı. Uyuşturucu ölümlerı milli ortalamanın yüz- lerce katı olmasına rağmen, Harlem'de uyuş- turucudan kaynaklanan ölüm oranımn yüz- de 7'de kaldığı görüldü. Geri kalan içinde ölum nedeni Üçüncu Dünya ülkelerinde ve ABD'de olduğu gibi kalp sorunları olduğu saptandı. 1979-1980 arasında Harlem'de 2421 kişi öl- dü. Çalışma, ABD'deki ortalama ile karşüaş- tınldıgında Harlem'deki ölumlerin yılda 800 kişi daha fazla oldugunu gösterdi. Bütün ül- kede ölumlerin en büyük nedeni kalp sorunu iken, Harlem'deki farkın tek apklaması, kötü yaşam koşulları, bakımsızlık, kötü beslenme, sağlık hizmetlerinin yetersizliği, kısacası geri bıraktınlmışlık oldu. Bu durumun tıbben tes- piti, 1960'ların "Üçüncu Dünya bir durak ötede" sloganım doğruladı. Bir yüzyılın sonuna doğnı, zengınliğin, me- deniyetin ortasında giderek büyüyen, görün- meyen insanlar Nevv York'un üçüncu dünya- sını oluşturuyor. Ve Nevv York ilelebet herkesin... YAVUZ BAYDAR STOCKHOLM — Geliyorlar. Akın akın geliyorlar. Çoğunda sahte lsvec vizesi bulunan pasa- portlan ellerinde, bavul ve çıkın- ları yanlarında olduğu halde, çoluk-çocuk binlerce mülteci, gün be gün Polonya uzerinden tsveç'e akıyor. Demokrasiye geçiş, serbest seçimler, birleşme, ayrılma, piya- sa ekonomisine kayma hengâme- si ve coşkusu içinde iyiden iyiye miyoplaşan, kıta dışını belleğin- den silmis görünen Avrupa'da bu- günlerde Üçüncu Dünya kökenli, trajedılcre açık bir kargasa yasa- nıyor. Son günlerde İsveç göç ve ifti- ca makamlarını büyük bir telaşa sünikleyen yoğun müiteci akınımn odak noktası, Polonya'nın lsveç'e açılan liman kenti Svvinoujcie. Ço- ğu Etiyopya ve Somali'den, bir bö- lümu de Ortadoğu ülkelerinden gelen binlerce insan, bir-iki aydır buradan kendisini Isveç'in Ystad kentine atma çabası içinde bekli- yor, yakaiadığı ilk fırsatta gemi- ye binerek lsveç'e geçip iltica hak- kı talep ediyor. Mülteci akıru, son iki hafta için- de, İsveç hükümetinin Noel önce- sinde aldığı mülteci kabulünü kı- sıtlayıcı önlemier paketini ve mül- teci kabul merkezlerinin faaliyet- lerini altüst edici boyutlar kazan- dı. 1990 başından bu yana sadece Polonya uzerinden lsveç'e gelen- lerin sayısı 4 bin dolayında. Res- mi makamlara göre son bir ay içinde Ystad'a haftada ortalama bin kişi geliyor. İsveç Göçmen Da- iresi Başkanı Christina Rogestam, Ystad Limanı'nda hafta başından itibaren 'olağanüstü hal' ilan edil- mesinden henıen sonra parlamen- toda düzenlenen bir brifingde, mülteci sayısının geçen yıla kıyasla 10 bin dolayında artarak yıl sonu- na kadar 40 bine ulaşmasının bek- lendiğini söyledi. Ardı arkası kesilmez göriınen mülteci akıru, resmi mctkamları alışılmamış türden önJemlere itti. Polonya'nın lsveç*e geçişi durdur- mak^yerıne hızlandırması, iki ül- ke arasında geçen hafta gerilim yarattı. AJelacele Polonya'ya gön- derilen bir İsveç heyeti, Varşova! dan aktnın durdunîlmasını, sah- te İsveç vizesi taşıyan mültecilerin geri gonderilmesini rica etti., Po- lonyalılar, buna kesin yanıt verme- diler. V'arşova'nın Cenevre Kon- vansiyonu'nu imzalamaya hazır- landığını, ancak imzanın ne za- man atılacağırun belirsiz oldugu- nu söylediler. Bunun üzerine Stockholm, Polonya'nın - demokrasiye geçmiş olması nedeniyle- bundan böyle İlk ülke' (iltica başvurusu yapılacak ilk yer) oldugunu ilan etti ve Ystad'a ge- lenlerin hemen tumünün sınırdan geri çevrilmesini kararlaştırdı. Çarşamba gününden beri de Ystad Limanı bir çıkmaz sokağa dönuş- tü. İsveç makamları, kararlanna gerekçe olarak sahte İsveç vizele- rini gösteriyorlar. tddialara göre Swinoujcie"de bir vize mafyası tü- remiş durumda. Ystad'a gelen So- malili ve Etiyopyalı mültecilerin pasaportlarında sahte vizelere rastlandı. Yapılan araştırmalar, Afrikalılann bir sahte vize için mafyaya 600 dolara yakın para ye- dirdiğini gösteriyor. İşin içinde rüşvet de var. 100 ila 300 dolar ödendiği takdirde Polonya güm- G E N E L M Ü O Ü R L Ü Ğ Ü Onlara Gelecek Borçluyuz... rük polisi sahte vizeleri •görmüyor' ve gemiye giden kapı- ları açıyor. AıJatılanlara gore Swi- noujcie Limanı da sefil bir mül- teci kampına dönüşmüş durumda. Yüzlerce Afrikalı rıhtımda kuru- lan 'gecekondu olellerde' gece ba- şına 20 dolara kahyor. Ystad'a ge- lenler, Polonya'da soyulup soğa- na çevrildiklerini anlatıyorlar. , Baltık'ın öteki yakasında son! günlerde ortaya çıkan görüntüler! •de hiç parlak değil. Binlerce insa-; na yer bulamayan İsveç göç ma-î kamları, çarşamba gunü Ystad'mi kıyısında bir çadır-kent kurdu. Buraya yerleştirilen 300 kişi, yer bulunur bulunmaz Isveç'in başka kesimlerindeki kamplara gonderi- lecekler. Tabii yer bulunursa. Güney Is- vec*teki bütün kamplar tıka basat dolu. Bazılan yerel nitelikli, sağ ve' sosyal demokrat partilerin iktidar- da olduğu pek çok belediye, ya-, bancı kabulünü reddetmek için! elinden geleni yapıyor. Ystad ve Malmö yöresindeki yer ihtiyacı 3 bin; kapasite ise şu anda sıfır. Ge- lenlerin çoğunluğunu çocukiu ai- lelerin oluşturması, dunımu daha da güçleştiriyor. Çocukiu ailelerin büyük bölümü Lübnan, Irak, Su- riye'den, kuçük bir bölümü de. Turkiye'den geliyor. Polonya'nın 'ilk ülke' ilan edil-' mesi, İsveç makamlannın gözünü şimdi Doğu Almanya'ya çevirdi. Swinoujcie Lımanı'nın tıkanma- sı sonucunda mültecilerin Doğu AJmanya üzerinden lsveç'e gecme- j si ihtımalini göz önüne alan tsveç Göçmen Dairesi, hükümetten, bu ülkenin de ilk ülke' sayıimasıru ıs- tedi. ! Isvec'te şu anda yaklaşık 20 bin kişi izin basvurularının değerlen- dirilmesini bekliyor. İzin alan yak- laşık 14 bin kişi de kamplarda, be- lediyelerin kendilerine konut sağ- lamasını... Hükumetin radikal ka- rarlarım açıkladığı Nocl'den ön- ce ulkeye gelenlerin akıbetı henüz belli değil. Geçen yılın ikinci ya- rısında lsveç'ten iltica hakkı iste- yen 4 bin kadar Bulgaristan Türkü de bunlann arasında. Londra'dan Isıran kürklerÇevre konusunun bunca güncellik kazandığı bir dönemde kürk giyip de kentte sahnmak yürek istivor. EDİP EMİL ÖYMEN LONDRA — Kürk artık orta- lıkta rahatça giyilecek bir kılık ol- maktan çıktı. Yaz geldigı için de- ğil. Kürke karşı kampanya yuzün- den kürk giymek, ozon tabakasj- nı delmekle, sera etkisine neden olmakla eş tutulduğu için... lngiltere'nin turist gozdesi, en pahalt mağazası "Harrods", ar- ' tık kürk satmayacak. Dillere des- tan tilkilerin, astraganiann, mink- lerin dolaştığı milyonluk kürk sa- lonu kapandı. Sanlmadığı için de- ğil. Alıcısı bol, ama satacak yü-! rek kalmadığı için. ' Üzerinde pahalı ve şık bir elbi- se ile salınan bir kadın, parmağı- - nın ucu ile kürkünu yerde sürü- ] yor. Kürk kanlı bir iz bırakıyor. " "Kaç hayvanm canına mal oldu kürkünüz" diye bir soru. Çevre konusunun bunca güncellik ka- zandığı bir dönemde kurk giyip de kentte salınmak yurek ister. Da#- da, kayakta, belli yerlerde evet. Ama artık kürk kentte öldü. Ülkenin en buyük kürk tüccarı "Debenharns" bile bu işten vaz- geçti anık. Çaresiz, çünkü Noel yaklaştı rru Hayvanlara Özgürlük Hareketi'nden mağazalarına birer ikişer tehdit gelmeye başlıyordu. Olmadı mı da molotof kokteyle- ri, hem çevre konusu hem kaba kuvvet, sonunda Ingilizlerin yüz- de 70'i kürkten vazgeçmiş. Başta da kadın dergileri, kurk ilanlan- nı almayan çok. Hayvanlara Özgürlük Hareketi bununla yetinmiyor, ama tavuk- lara da özgürluk istiyor, kürk ti- caretine, hayvanlara eziyete kar- şı olmak neyse onlar için, yumur- tanın ve etin nasıl üretildiğine ka- rışmak da oyle. Tavuklar özgür olursa, her tavuk nerede yemlene- ceğine kendi karar verecek. Özgür bir şekilde kumeste volta atacak- ' mış. fstediği zaman da yumurtla- yacak. Bütün bunlar olurken tu- ketici ne olacak? tşte tavuk ve yu- ; murta üreticilerinin sorusu bu. '. Ama cevap verecek kimse yok | karşılarında. Tavuklara Özgürlük r Hareketi, dığer hayvan haklan sa- j vunuculan gibi kafalarında siyah J çoraplar, üzerlerinde parkalarla fotoğrafçılara poz veriyor. Kim olduklan belirsiz. HedeÖeri sade- ce tuccarlar da değil. Üniversite laboratuvarlarına da dalıp deney hayvanlarını ozgürluklerine ka- vuşturuyorlar. Butun bu özgürluk hareketimn bir yılda zarar bilan- ÇOMI: 9 milyon •sierlin. Şimdi\e kadar ^adece iki kişi suc üslü ya- kalanıp yargılandı ve mahkûm ol- du.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle