22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 AĞUSTOS 2008 CUMARTESİ 7 Hareket Halinde Türkiye belgeseli, bir kaçış, dönüş ve arayışın hikayesini konu alarak bu durumun getirisi olan kültür alışverişini gözler önüne seriyor. (Ulupamir KöyüVan) Mehmet Teoman’ın çektiği fotoğraflarda kimi zaman belli belirsiz, kimi zaman ise bariz bir hüzün var. Kağıtsız kalemsiz yazılan şarkı sözleri Bir yıldır fotoğraf çeken Mehmet Teoman’ın ‘Objektif ile yazılan şarkı sözleri’ sergisi dün Asmalımescit Balıkçısı’nda açıldı. Sözün bittiği yerde görüntü başlar anlatmaya. Kimi zaman gözler konuşur, kimi zaman fotoğraf kareleri. Sesleri duyulmasa da bazen sözcüklerden daha çok şey anlatırlar. Kadınım, Yalnızlığım, Beni Benimle Bırak, İlla gibi akıllardan çıkmayan, hüzünlendiren şarkıların sözlerinin sahibi, yüzünü birkaç dizi ve filmden tanıdığımız, işletmeciliğe el atmış, prodüktörlüğüyle SİNEM ayrı, dj’liği ile ayrı kendinden 35 yıl boyunca söz DÖNMEZ ettirmiş olan Mehmet Teoman artık şarkı sözü yazmıyor, işletmecilikten de vazgeçmiş. Önce bir hiçliğe düşmüş, sonra da eylemsizliğin pençesinden fotoğraf kurtarmış onu. Dün Asmalımescit Balıkçısı’nda sergisi açılan Teoman’ın, gelin kendisinden dinleyelim; belki de, boşluğa düşen, yaratamayan, üretemeyen, atıl olup da atıllığından nefret edenlere bir örnek olabilecek hikayesini. HAYATA DÖNDÜM Aslında Teoman’ın şarkı sözü yazarlığı da, dj’liği de prodüktörlüğü ve şimdi fotoğrafçılığının da kaynağı Mersin’de yaşayan Ali Dede adında bir derviş. Teoman, Tofaş‘ta Güneydoğu il müdür yardımcısı olarak çalışırken Mersin’de bir ay kalmış. Bu bir ay içinde Ali Dede ile tanışmış. “Hala dünya işleriyle ilgileniyordum o sırada, sürünün bir parçasıydım yani. Ali Dede bana ‘geçmiş ya da gelecek yoktur şimdi vardır’ı hatırlattı. Bana ‘sen sen değilsin’ dediğinde şaşırdım, ‘nasıl ben olacağım?’ dedim. ‘Senin sanat yapman lazım’ dedi. Ben de işi gücü bıraktım, Tanju Okan’a söz yazmaya başladım. 35 yıl boyunca her şeyi nasıl geldiyse öyle yaşadım, evlenmeye karar vermedim, evlendim, çocuk yapmayı istemedim, çocuğum oldu, boşanmaya karar vermedim, süreç öyle işledi, hayat öyle geldi ayrıldım. Her şey şimdiyle şu anla ilgili. Artık bunu biliyorum.” Geçen yıl Ağustos ayında yani tam bir yıl önce almış Teoman fotoğraf makinesini. Hikayesi oldukça ilginç çünkü fotoğraf makinesi onu kapandığı evinden çıkarmış, bununla kalmamış hayata tekrar tutunmasını sağlamış. “2007’nin başlarında iki önemli albüm projesi, bir televizyon programı, 12 tane dizi projesi vardı. Birdenbire domino taşı gibi hepsi art arda 10’ar gün aralıklarla ‘yattı’. Bir anda güvendiğiniz dağlara kar yağar ya, öyle oldum ve bunalıma girdim başka türkçesi var mı bilmiyorum. Hiçliği, eylemsizliği tercih ettim yaşam biçimi olarak, eve kapandım.” Bir gün arkadaşlarından biri elinde Mehmet Teoman “Benim babasının hediyesi bir fotoğraf fotoğrafta bir iddiam yok. Fotoğraf makinesiyle gelmiş. Geliş o geliş sanatçısı değilim. Ben fotoğrafla çünkü o hediye fotoğraf makinesi sanat yapıyorum” diyor. Teoman’ın bir günde hayatını değiştirmiş: “Arkadaşım gitti aynı gün ben içimdeki eksikliği hissettim. İçimde yatan yaratma arzusunu farkettim. Bir şeyler var ama dışarı vuramıyorum. Elime kağıt kalem de alamıyorum geçmiş o artık. Ben de oturdum bilgisayarın başına kendime uygun bir fotoğraf makinesi aradım.” Evinin alt katındaki fotoğrafçıya makineyi götürüp ‘Bunun neresine basmak gerekiyor fotoğraf çekmek için?’ diyecek kadar anlamıyormuş fotoğraftan Teoman. Sonra almış fotoğraf makinesini eline başlamış Karaköy senin Tahtakale benim dolaşmaya, gözünün gördüğü, insan dokunuşunun hissettiği her şeyi fotoğraflamaya. “Her şeyi, içinde insan olan, yaşam olan, aşk olan her şeyin fotoğrafını çektim. Madem kağıt kalem almıyorum elime ben de objektifle söz yazarım dedim” diyen Teoman, fotoğraf çekmeye başladıktan tam 48 saat sonra ilk fotoğrafını yüklemiş fotoğraf paylaşım sitelerine. Özellikle www.fotofanclub.com sitesindeki puan ve yorumlar Teoman’ı çok teşvik etmiş. Bir yıl içinde kendi kendine bu kadar etkileyici fotoğraf çekmeyi nasıl öğrendiğini düşünmeden duramıyor insan. Objektif, teknik bunların hepsinin duygularına bağlı olduğunu dile getirirken “Ben yüreğimi kullanıyorum objektif olarak. Benimki duygu işi. Ben hayatta hiçbir işin doğru mu yanlış mı olduğunu düşünmedim. O yüzden de ya çuvalladım ya kalıcı oldu. Ama fotoğrafla tekrar hayata döndüm” diyor. Hayallerin peşinde, hep geri dönmek düşüyle... Hareket Halinde Türkiye belgeselinin senaristi ve yönetmeni Nedim Hazar, bir Türkiye gerçeği olan göçün yanı sıra, kendi içindeki dinamizmiyle Türkiye topraklarındaki hareketliliği gözler önüne seriyor. Hiç durmayan bir devinim, bir hareket var ZUHAL yaşamın içinde. Keza AYTOLUN büyükşehirlerde çok daha fazla dikkat çekiyor bu hareketlilik. Belgeselci Nedim Hazar’la senaristi ve yönetmeni olduğu ‘Hareket Halinde Türkiye’ belgeselini konuşmak üzere buluştuk Kabataş Vapur İskelesi’nde. Bir hareketin ve koşuşturmanın içindeydik. Cuma günü iş çıkışı saatinde, vapura yetişmeye çalışanlar, buluşmalarına geç kalanlar, vapurdan inip fünikülere koşanlar, işportacılar, mendil satan çocuklar, onlara yer yön soranlar ve büyükşehirin klasik ironisi taksi kapma telaşına kapılanlar... Belki kimi zaman o koşuşturmanın içinde olduğumuz için, belki kafamızdaki düşünceler yüzünden farketmiyoruz bu hareketliliği. Ancak hep bir yerlere gidiliyor, dönülüyor, kararlar veriliyor, şehir değiştiriliyor ya da başka ülkeye yolculuk başlıyor. Bu hareket kimi zaman işsizlik ve yoksulluk sonucunda yapılan göç, kimi zaman eğitim, kimi zaman da başka yerler görme merakından kaynaklanıyor olabilir. Kendisi de bir yanıyla göçebe olan Nedim Hazar, bu hareketliliğin kattığı renkleri tanımak üzere almış eline kamerayı ve ekibiyle düşmüş yollara. Kemal Can, Bahattin Demir, Ulrike Dufner, Ömer Özgüner, Gülşin Ketenci ve Serkan Seymen’le birlikte bir ekip çalışmasıyla NTV’de yayınlanan Hareket Halinde Türkiye’yi izleyiciyle buluşturan Hazar, Mardin’den Bodrum’a, İstanbul’dan Antalya’ya Karadeniz, Bulgaristan ve Almanya’ya dek uzun yollar kat etmiş. Umudun beslediği hareketliliğin en fazla nerede olduğunu sorduğumuz Hazar, İstanbul’a işaret ediyor: “İki ana eksen var; doğu ve İstanbul. Doğu da işsizlik göçe sebep oluyor ancak İstanbul ayrı bir kaotik hareketliliğe sahip.” Ömür biter, yol bitmez Ankara’da başlayıp, yurtdışına açılan ve tekrar Türkiye’ye dönen oyunculuktan müziğe, belgesele uzanan bir yaşam Nedim Hazar’ınki. 1520 yaşları arasında Türkiye’de bulunan, diğer yaşlarda hep gidiş gelişler yaşayan Hazar da bir anlamda göçebe. Almanya’da Recklinghausen Şehir Tiyatrosu’nda ilk kadrolu Türk oyuncusu olarak üç yıl oyunlarda rol alan Hazar, daha sonra solistliğini ve besteciliğini yaptığı, 4 albümü çıkmış olan ethno rock grubu ‘Yarinistan’la Londra ve Alma Ata arasında sürecek olan altı yıllık bir müzik yolculuğuna çıkmış: “O kadar yol katettik ve o kadar hareket halindeydik ki Berlin duvarının yıkıldığını Aşkabat’ta öğrendik.” Köln Uluslararası Film Okulu’nunu (IFS) senaryo bölümünü bitiren Hazar, ertesi yıl AHK Amsterdam Yüksek Sanat Okulu’na bağlı Maurits Binger Film Instituut’te, Michael Radford, Brian Gilbert ve Gillies McGinnon’un öğrencisi olarak yönetmenlik eğitimi görmüş. “Daha yerleşik işlere girişmeye başlamıştım” diyerek anlatıyor belgeselciliğe başladığı süreci. Oysa ki yine yollar, yine farklı yaşamlar onu bekliyor ve yine oradan oraya hareket ediyor Hazar. Boğaziçine Sığındık, Burhan Öçal/Sılaya Dönüş, Mercan Dede ile Bir Yolculuk, Kuştepe Blues, Yakın Ada Uzak Ada Burgazada, Özcan Deniz ‘Makyajsız’, Hayatımızın Fon Müziği, Arabesk Her Acının Tiryakisi belgesellerine imza atan Hazar’ın yaptığı müzik belgeselleri de dikkat çekiyor. Ayrıca Hareket Halinde Türkiye belgeselinin müzikleri eski Yarinistan parçalarının yeni yorumları olarak karşımızda. Küçük yaştan beri ‘hareket halinde’ olan Hazar, duracak gibi görünmüyor. Yeni projeleri ve yapacak çok şeyi var. Belki de gidecek çok yolu. Belli ki o da hareketten beslenenlerden. Bir Berdel düğünü ve elinde kamerasıyla Nedim Hazar. UMUT VE RÜYA Geçen yıl Hayatımızın Fon Müziği belgeseliyle Türkiye’deki müzik anlayışını ekrana taşıyan Hazar, bu kez de Türkiye’nin göçten etkilenen farklı renklerini gözler önüne seriyor. ‘Hareket Halinde Türkiye’ yalnızca göç olgusunu sorgulatmıyor, aynı zamanda şehir içinde ya da şehirlerarası gidiş gelişleri, koşturmacaları, yaşam kavgası içindeki o kendiliğinden gelişen heyecanı hatırlatıyor izleyiciye. Hazar, belgeselin herhangi bir iddiası ya da çözüm önerisi bulunmadığını özellikle dile getiriyor. Amaçlarının ‘olanı göstermek’ olduğunu söylese de, olanı göstermek dahi durup düşünmeye itiyor insanı. Keza her gün içinde olduğumuz koşuşturmayı, şehir içi hareketliliği belgesel üzerine düşünürken daha fazla farkettim. Herkesin bir yerlere gitme, yetişme, ‘bir şeyleri/belki de yaşamı kaçırmama telaşı’ dikkat çekiyor böyle durumlarda. Merak ediyor insan: Bu koşuşturma neden? Yaşadığı şehri, yaşamını, anılarını neden bırakıp gider insan başka ‘Objektif ile yazılan şarkı sözleri’ 28 Ağustos’a dek devam edecek. yerlere? 3 5 ay evinden uzak kalarak ayrı bir yaşam kavgasının içinde nasıl sürdürür yaşamını? Yanıtı Hazar veriyor: “Umut ve rüyalardan besleniyor bu hareketlilik. Umut edilen, ulaşmak istenilen yaşam bizleri harekete zorluyor.” Bir gün çekim sırasında Hazar’ın uzattığı mikrofona, kendisine henüz hiç soru sorulmamasına rağmen “Dün gece rüyamda 8 gördüm. Şans oyunu oynayacağım” diyen biri üzerinden anlatıyor bu umut arayışını: “Hayalleri var herkesin. Bu hareketlilik de ondan. Bunu sınıflar üstü bir şekilde söylüyorum. Kime sorsak ev istiyor; mevsimlik işçi de, Bodrum’a tatile giden de.” Bir yanda yoksulluk, işsizlik ya da terör nedeniyle köylerinden uzakta kalan hayatlar ve hep bir gün geri dönme umudu; anılara, geçmişe, toprağına özlem, diğer yanda yaşam koşturmacası. Hazar, göçün ataerkil toplum yapısının getirisi olarak bir erkek hareketi olduğunu söylüyor: “Kararları erkek verdiği için erkek egemen bir hareket göç. En çok da kadınlar etkileniyor tabii. Ama aynı zamanda ataerkil sistemde toplumun kadının üzerine yüklediği roller sebebiyle hem çok etkileniyor hem de çabuk adapte oluyorlar.” Bu kez de memleket özlemi baş gösteriyor. “Ne oralı ne buralı oluyorlar. Hep bir gün geri dönme umudu taşıyor insanlar” diyor Hazar göçten söz ederken. DÖNME ARZUSU Ancak hareketlililiğin kaynağının yalnızca göç olmadığını özellikle vurguluyor Hazar. Okullar tatile giriyor, 23 aylığına farklı bir şehre gidiliyor, tatiller, geziler. Başka bir ülkeye dil öğrenmek için ya da işçi olarak çalışmak için, farklı bir şehre gidiliyor. Yeni bir şehir yeni bir iş kapısı belki de. Ya da memlekete dönme arzusu harekete sebep oluyor. Bazen de bir sahil kasabasında yaşam hayali... Hareketlilik sürüp gidiyor. Her bir yolculuk bir kültür taşımı. Hazar bu kültür taşımının olumsuz bir durum yaratmadığını söylüyor: “Kültür alışverişinin yaşandığını herşeyde görebiliyoruz. Kötü mü derseniz, değil. Türkiye bir değişim içinde.” C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle