20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

BIRAK İÇERİ GİREYİM /LET THE RIGHT ONE IN MURAT DALTABAN RÖPORTAJI 05/ 06 /15 ŞUBAT TURKCELL PLATINUM SAHNESİ Gizemli ve dokunaklı bir ilk aşk hikâyesi: "Bırak İçeri Gireyim / Let the Right One In”, sezon boyunca Zorlu PSM’de! Zorlu PSM’nin DOT iş birliğiyle hayata geçirdiği, Jack Thorne tarafından tiyatroya uyarlanan "Let the Right One In" / "Bırak İçeri Gireyim" Murat Daltaban yönetmenliğinde sezon boyunca sahnede! Jack Thorne uyarlamasıyla sahneye koyduğunuz Let The Right One In ile ilk tanışmanız nasıl ve nerede oldu? Lindqvist’in listeleri alt üst eden romanından Hollywood filmine, birçok farklı formda karşımıza çıkan hikâye sizi nasıl buldu? LTROI, sahnede izlediğim bir oyun değil. hikayeyi ilk filmden (İsveç yapımı) biliyorum. Korku filmi türünü severim, bu kadar iyi eleştiri almış bir korku filmini de merakla seyrettim. Filmde gerçekten son derece yalın, etkileyici, şiirsel bir hikayeyle karşılaşıyorsunuz. Hollywood yapımı olan ikinci filmi seyretmemeyi tercih ettim, bu yalın hikayenin ticarileştiğinde neye dönüşeceğini tahmin ediyordum. Sahne uyarlamasını duyduğumda da çok ilgimi çekti ama seyretme fırsatım olmadı. Sahnelemekle ilgili bir plan ya da hazırlığım yoktu, ama PSM ile birlikte büyük bir prodüksiyon yapma fikri konuşulmaya başladığında ilk aklıma gelen hikaye oldu. Popüler kültürün sonuna kadar yağını süzdüğü vampir mitini, bir başka bakış açısıyla, hem biçim olarak hem de içerik olarak, laboratuvara sokmanın iyi bir fikir olduğunu düşündüm. Edebiyat, Sinema iki farklı endüstri bakışıyla ve Tiyatro karşılaştırması yapılabilecek olması da cazip bir risk alanıydı. Sanatın farklı disiplinlerinin, bir örnek üzerinden karşılaştırmalı eleştirisinin zengin olacağını düşündüm. Çalışırken hep söylediğim gibi farklı disiplinlerin kendi aralarında geçişler olsa da kendi araçlarını ustaca kullanma gerekliliğini yeniden tecrübe etme fırsatım oldu. Bir hikayenin tiyatro dilinde nasıl şekillendiğini görebileceğimiz bir eser ortaya koymak için özen gösterdim, tabii ki bu tamamen öznel bir bakış açısı… 80li yıllarda Stockhom’de büyüme sancısı içerisindeki iki çocuğu, Oskar ve Elias’ı eksenine alan hikâye sizce İstanbul’lu seyirciyle nasıl bir bağ kurabilecek? İyi hikayeler hepimizin etkilendiği hikayelerdir. Coğrafyadan bağımsızdır. Temelinde bir fikir, bir felsefe olan mimarilerdir. İyi hikayeler sizi etkiler ve hayattaki bebek adımlarınızda size destek olur. Hikaye, iki ergen hikayesi üzerinden, modernist zorbalıkla baş etmeye çalışırken karşımıza çıkan gerçek canavarları görme cesaretine nasıl ulaşabileceğimiz üzerine bir şiir. Erkek olmakla, bize sunulan çarpık erkek modelinin içine sığmakla ilgili bir karanlık masal. Bir ölümün ve yeniden doğuşun hikayesi. Bunu anlatırken de dramatik bir hikayeyi, korku ve aşkla bir araya getiriyor. Naifgünahsız iki karakteri karşı karşıya getirip kendi mizahını yaratıyor. Esir alındığımız hücrelere ışık tutuyor. Korku hikayesinden çok romantik bir RomeoJuliet hikayesi, bir Peter Pan hikayesi… Bu sayede de hikaye evrenselleşiyor Varoluşsal endişeler, sosyal tecrit, zorbalık, alkolizm gibi ağır konuları ele alan, işlenme biçimi ve olay örgüsü oldukça sıra dışı olan bu hikâyeyi sahneye koyabilmenin hazzı ve zorluğu nedir sizce? Bütün bu temaları naif bir biçimde ele alırken gerilimi yaratabiliyor olması metnin derinlerine dalmanızda çok etkili. Oyunun sahneleme biçimi olarak da oyuncuyu ve rejiyi zorlayan bir yapıda olması, bir mücadele alanı yaratıyor ve her geçtiğiniz sınav size haz veriyor. Seyirci oyunu görmeden ne demek istediğimi anlamayacak belki ama şunu söylemeliyim ki oyun akrobasinin kıyısında geziniyor. Bir tiyatro oyuncusunun enstrümanı olan bedenini nasıl kullanması gerektiği hakkında seyirciye de yeni bir bakış açısı kazandıracağına eminim. Sahne bir mücadele alanıdır. Oyuncu da bu mücadeleyi kazanmak zorunda olan enerji bütünüdür. DOT ve Zorlu PSM’nin ortak gerçekleştirdiği prodüksiyona dair vizyonunuzdan biraz bahsedebilir misiniz? Zorlu PSM son yıllarda başarılı müzik ve sahne organizasyonları yapan güçlü bir kurum. DOT da bu sene 14. yılını tamamlıyor. 14 senedir aralıksız kendi prodüksiyonlarını kendi sahnelerinde ve uluslararası sahnelerde başarıyla gerçekleştirdi ve öncü bir tiyatro oldu. iki kurumun da özellikle İstanbul’a ve İstanbul’da yaşamaya çabalayanlara, hatta Türkiye’ye değer kattığına inanıyorum. Az sayıdaki kıymetli kurumlardan ikisi DOT ve Zorlu PSM. Bu kadar kurak, kültür sanata yatırım yapmayan bu coğrafyada, kurumların ayakta kalması ve birbiriyle iletişim halinde olması, ortaklıklar gerçekleştirmesi gerekli ve hayatidir. Ekonomisi hiç de kolay olmayan sanatın, ihtiyaç olduğunu; lüks tüketim olmadığını, eğlencenin ötesinde, kişisel ve toplumsal bağlarımızı güçlendiren, geleceğimize yatırım olan, sistemler ve kişiler üstü bir güç olduğunu; bu kurumlar anlatacak ve yayacaktır. Bu nedenlerle kültür sanat kurumlarının ticari motivasyonların ötesinde manevi sorumlulukları vardır. Bu sorumluluklara sahip yeni nesilleri de bu kurumlar yetiştirecektir. 22 BİZİ TAKİP EDİN zorlupsm ZorluPerformansSanatlariMerkezi ZorluPSM
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle