Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
EDEBİYATTAN BEYAZPERDEYE Yaşamla ölüm arasında ASLI SELÇUK YENİ BİR BAKIŞ Festivalde değişik bir soluk İlk veya ikinci filmlerini çekerken dünya sinemasına farklı bir soluk getiren, özgün yaklaşımlarıyla genç yönetmenlerin uluslararası festivallerde dikkat çeken 17 yapımı bulunuyor. Çağla Zencirci ve Guillaume Giovanetti’nin yönettiği “Nur” fiziksel görünümler ve sosyal kodların derinlerine iniyor ve “erkek olma”nın anlamını sorguluyor. Belgeselci yanıyla tanınan Massoud Bakhshi “Saygın Bir Aile”de, 1979 İslam Devrimi sonrasında geçen çocukluğundan, savaş yıllarındaki gençliğinden ve günümüz Tahran’ındaki deneyimlerinden esinlenerek çağdaş bir HabilKabil hikâyesi anlatıyor. 2012 Toronto En İyi İlk Kanada Filmi ve 2012 Vancouver En İyi Kanada Filmi ödüllerine değer görülen “Karakuş” ve 2012 Cannes En İyi Film Belirli Bir Bakış “Belalı ve San Sebastian Özel Mahalle” Mansiyon ödülleri sahibi “Lucia’dan Sonra” öne çıkan yapımları arasında. Amir Manor’un 2012 Kudüs En İyi Erkek Oyuncu ve En İyi Kadın Oyuncu ödüllerini alan ilk uzun metraj filmi “Son”da ise bir çiftin mahrem portresini, tüketim ve bürokrasi çarkları içinde yabancılaşmış ve körleşmiş bir toplum üzerinden anlatıyor. İlk filmi My Joy’la (2010) çağdaş Ukranya’nın suçla dolu, çürümüş, kötümser bir portresini çizen Sergei Loznitsa, In the Fog’ta (Sislerin İçinde) masum bir adamın kendi kendini cezalandırmasını anlatıyor. 18 yaşında cepheye gönderilen,yaşamı süresince savaşın travmasına kurban giden yitik kuşağın öykülerini yazan Vasil Bykov’un romanından uyarlanan dram, 1942’de Naziler tarafından kuşatılmış Belarus’ta geçiyor. Bir demiryolu işçisi düşmanla işbirliği yapmaktan suçlanınca iki partizan onu öldürmeye gelirler. Biri adamın suçsuz olduğunu düşünmekte, öteki ise işini bir an önce bitirmek istemektedir. Suçlanan adam yaşamda kalabilmek için zor bir seçim yapmak zorundadır. Etik değerlerin olmadığı bir yerde dürüst olmak olanaksızdır. İnsanın örtülü tinselliği üstüne düşündürücü bir çalışma. Georges Franju’nun filminden 60 yıl sonra Claude Miller tarafından ikinci kez çekilen, François Mauriac’ın Thérèse Desqueyroux’su (1927) 1920’lerin Fransa’sında özgür yaşamak isteyen bir kadının etkileyici portresi. Varsıl toprak sahibi Bernard Desqueyroux ile evlenen Thérèse burjuvazinin kurallarıyla uyum sağlayamaz, ileri düSergei Loznitsa, şünceleri de taşra ahlakıyla çelişir. In the Fog’ta Amerikan yazınının klasiklerin(Sislerin İçinde) den, Henry James’in 1897 tarihli kitabından günümüze uyarlanan masum bir adamın What Maisie Knew (Arada Kalan/ kendi kendini Scott McGehee) ebeveynlerinin bocezalandırmasını şanmasıyla ortada kalan 6 yaşındaki anlatıyor. Maisie’nin dramatik komedisi. Maisie çevresindeki yetişkinlerin bencil, sorumsuz, yıpranmış olduklarını ayrımsayınca yeni yaşamına uyum sağlamak zorunda olduğunu anlar. Genç oyuncu Onata Aprile, Maisie’de başarılı bir yorum sunuyor. Milenyum Üçlemesi’nden (Steg Larsson) sonra İsveç polisiye yazınının en ünlü dedektifi Joona Linna’nın serüvenlerinden (Lars Kepler) uyarlanan dramatik polisiye, The Hypnotist (Hipnozcu/Lasse Hallström), Stockholm’un taşrasında geçiyor. Bir ailenin vahşice katledilmesini araştıran Dedektif Linna, tek canlı kurtulan gencin bilinçaltına ulaşıp ürkütücü olaylar zincirini çözümlemek için bir hipnozcuya başvurur. Pascal Mercier’nin çok satışlı kitabından (2004) uyarlanan Night Train to Lisbon (Lizbon’a Gece Treni/Bille August) faşist lider Salazar yönetimindeki 1970’lerin Lizbon’unda geçen bir dostluk, ihanet, aşk, devrim, direniş, baskı öyküsü. ABD’nin bir numaralı kiralık katilinin gerçek yaşamından uyarlanan dramatik gerilim The Iceman (Katil/Ariel Vromen) ünlü Amerikan Rüyası’nın bilinmeyen yüzünü yansıtıyor. 100 kişiyi soğukkanlıkla öldüren, ailesinin gerçek kimliğini bilmediği tetikçi Richard Kuklinski’yi 1960’lardan 1986’da tutuiklanmasına dek izliyoruz. Victor Hugo’nun romanından (1869) aktarılan L’Homme qui rit (Gülen Adam/JeanPierre Améris) acımasız şiirsel bir masal, yazarın politik idealizmini irdeliyor. 1869’da halkın çığlığı, yoksulların tükenişi 2013’te de sürmekte. SİNEMADA İNSAN HAKLARI YARIŞMASI Kim Mordaunt’un gerçek ritüeller ve törenler içeren bu ilk uzun metrajı “Roket”, çok fazla tanınmayan Laos’ta çekilen ilk uluslararası film. Srdan Golubovic’in yönettiği, bir bağışlama öyküsünü içeren “Kesişen Hayatlar” filmi, Bosna savaşında Müslüman bir sivilin hayatını kurtarırken kendi hayatını tehlikeye atan Sırp askeri Srdjan Aleksic’in gerçek hikâyesinden esinleniyor. Yönetmen Ali Aydın, bizi vicdanımızla yüzleştiren ilk filmi Küf’te, gözaltında kaybolan bir gencin ardından geride kalanların hikâyesini anlatıyor. Vizyona girdiğinde engellemelerle karşılaşan “F Tipi Film”, F tipi hapishanelerde yaşanan insanlık dramını anlatan, on farklı yönetmenin çektiği dokuz kısa filmden oluşuyor. “Roket” GECEYARISI ÇILGINLIĞI KIŞKIRTICI, SARSICI... Uyarıcı, sarsıcı, kışkırtıcı filmleri uykuya tercih edenlerin dört gözle beklediği geleneksel geceyarısı sineması geç saatlere meydan okuyor. Festival boyunca cuma ve cumartesi geceleri saat 00.00’da gösterime girecek filmler, izleyicinin hem huzurunu hem uykusunu kaçıracak. Oriol Paulo’nun yönettiği Hitchcock’vari esintiler taşıyan korkugerilim filmi “Ceset”, bir kadın cesedinin geride iz bırakmadan morgdan kaybolmasıyla başlıyor. Aralarında Kaare Andrews, Simon Barrett, Angela Bettis’in bulunduğu, toplam 26 yönetmenin yönettiği “Ölümün Alfabesi” ise 26 farklı ölüm biçimini beyazperdeye taşıyor. 6 “Sislerin İçinde”