02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SECIM1207 16/7/07 22:08 Page 7 S EÇİM 2007 AKP’yi en başta ABD destekliyor. Kuzey Irak’taki Barzani, Güney Kıbrıs yönetimi, AB, sözcüleri destekliyor. Bu konuyu İlhan Selçuk penceresinde birkaç kez açıkça belirtti. AB, Karma Komisyonu eş başkanı J. Lagendijk, AKP’nin kendisinden önceki tüm partilerden daha fazla reform yaptığını, CHP’nin Kürt sorununda bir sol partiye yakışmayacak tavır aldığını TCK nin 301. maddesinin değiştirilmesine itiraz ettiğini belirterek “hal böyleyken CHP’ye nasıl oy verirsiniz?’’ diye soru soruyor, böylece kendi arzularını da ortaya koyuyor. Yabancı bankalar yaptırdıkları anketleri gazetelere gönderiyorlar, AKP nin kazanacağını belirtiyorlar... Bu ilginin, bu arzunun gerçek nedenleri nelerdir? Acaba, yabancı yatırımcılar neden bu derece güçlü bir biçimde AKP yi destekliyorlar, koruyorlar ve AKP nin seçimlerde kazanmasını istiyorlar?.. Türk bankaları, belli düzeyde döviz fonunu yasalara göre kendi kasalarında tutmak zorundadır. Geriye kalanını bankacılık sistemi gereğince faizle çalıştırırlar. Türk bankaları ortalama %8 ile sağladıkları bu döviz fonlarını, orta İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına İlhan Selçuk Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız, Yazıişleri Müdürü: Mehmet Sucu, Güray Öz (Sorumlu), Haber Müdürü: Hakan Kara, Editör: Hakan Akarsu, Görsel Yönetmen: Özgür Özkü Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Yönetim yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No. 2 Şişli İstanbul Tel: 0 212 343 72 74, Fax: 0 212 343 72 64 Baskı: İhlas Gazetecilik AŞ AKP’yi Neden En Çok Yabancılar Destekliyor? ALEV COŞKUN lama %4 faizle yabancı bankalara yatırırlar. Aynı biçimde Merkez Bankası ve T.C. Maliye Hazinesi de ortalama %7 dolayında sağladıkları dövizi yine %4 dolayında faizle yabancı bankalara yatırırlar. Yabancı bankalarda bizden elde ettikleri bu dövizleri fonlar aracılığıyla daha üstün faizle çalıştırırlar. Bu para en yüksek faiz veren Türkiye’ye geliyor. Bir bölümünü hazine bonolarımıza ya da devlet tahvillerine yatırıyorlar. IMF sayesinde döviz kur riski denetim ve garanti altına alınmıştır, Sonunda %22 dolayında faiz alırlar. Büyük kazanç sağlarlar. İşte, bizim yabancı bankalara yatırdığımız kendi dövizimizle Türkiyeye gelen yabancı fonlar Türkiye’den kazandıkları milyarlarca doları, hem de hiç vergi ödemeden alıp gitmektedirler. Son 4. 5 yılda dış borcumuz %64 oranında artmış, Mart 2007 itibari ile dış borç 213 milyar dolara yükselmiştir. Türkiye’nin iç ve dış borç toplamı 408 milyar doları geçmiş bulunmaktadır. Bugün doğan her çocuk 5500 dolar borçlu olarak doğmaktadır. Küresel sermaye yaratılan bu düzenek sayesinde hiç yorulmadan Türkiye üzerinden iyi para kazanıyor. Kimileri bu yoldan başka yol yoktur diyorlar. Bu tamamen yanlıştır, kendine inanmamaktır. Yabancılar gelsin bizi kurtarsın demektir. Küreselleşme paranın serbest dolaşımını istiyor, Global fonların ve global tefecilerin elindeki paraları bizim gibi ülkeleri sömürmek için ve piyasalarla istedikleri gibi oynamak için kullanıyorlar. Buraya kadar yazdıklarımız yaban Dövize en yüksek faiz AKP hükümeti sayesinde Türkiye bugün dünyada dövize en yüksek faiz veren ülkedir. AKP hükümeti geldiğinden bugüne kadar 50 milyar doların üzerinde dışarıya faiz ödemesinde bulunmuştur. cıların neden AKP nin seçimleri kazanmasını istediğini apaçık ortaya koymaktadır. Tablo açık ve nettir. Bir kez daha özetleyelim: • ABD Ortadoğu’daki ve Kuzey Irak’taki politikalarını sürdürmek için AKP’nin kazanmasını istiyor... • Barzani Türkiye’nin Kuzey Irak’a bir askeri müdahale yapmamasını ve Habur kapısından elde ettiği milyonlarca doların sürmesini istediğinden dolayı AKP’nin iktidar olmasını istiyor. • AB ve onun ülkemizdeki yandaşları Türkiye’yi etkisizleştirmek, Güneydoğu’daki etnik milliyetçiliğin yükselişini sağlamak için AKP nin iktidarını istiyor. • Güney Kıbrıs yönetimi Türkiye’nin etkin bir Kıbrıs politikasını önlemek için AKP’yi istiyor. • Yabancı bankalar ve yabancı fonlar dünyadaki en yüksek faiz uygulaması nedeniyle her yıl rahatça elde ettikleri en az 20 milyar dolar geliri garanti altına almak için AKP nin iktidar olmasını istiyor. Bu durumda, durup düşünmemiz gerekiyor... Bize ulusal çıkarlarımızı düşünen bir hükümet gerekli. Karanlığın aralanması gerekli... SEÇİM ANILARI HİKMET ÇETİNKAYA Orhan Eyüboğlu ve Medya Yıl 1976... Bir kurultay sonrası CHP Genel Sekreteri Orhan Eyüboğlu, Deniz Baykal ve Hasan Esat Işık’la birlikte. Turizm kentini “turistsiz” bırakan anlayışların adayları, halktan oy istemekte zorlanıyorlar... t Kuşadası’nın imar planı ürkiye’de turizmin öncü kentleri arasındayken imar rantına sevdalanınca adeta “taş”laşan Kuşadası’nda da 22 Temmuz’un başlıca gündemi “betonlaşma”... Giderilmesi zor imar çirkinliklerini “perdeleme projeleri” sadece belediyenin değil, adayların da söylemleri arasında.... rin; “hiç değilse TARİŞ’in arazisi imara açılmasın; sadece park olarak değerlendirilsin” önerilerine bile iktidardan destek gelmemesi de bu görüşü güçlendiriyor. ‘Kameralı Kent’te özgürlük Kuşadası’nın turizmle yeniden buluşması özlemi o denli yüksek ki, örneğin 5 yıl önce bir gemiyle gelen Amerikalı “gay”leri kente sokmayan yerel halk, geçenlerdeki uluslararası gay partisini “hoşgörü”yle karşıladı. Barlar Sokağı’na komşu Zafer Sokak’taki bir lokantada düzenlenen “Kuşadası Groovy”nde Türk, Yunan ve Hollandalı gayler buluştular... Bu buluşma nedeniyle Kuşadası’nı “özgürlükler kenti” ilan edenler ise kuruluş çalışmaları tamamlanmak üzere olan “kameralı denetleme sistemi”ne ne diyeceklerini bilemiyorlar. Halkın 24 saat izlendiği ve öncü uygulamanın ünlü Kadınlar Plajı’nda yapıldığı sistemle, “tüm kentin gözetim altına alınması”na karşı çıkanlar, bunun turistik yaşamla bağdaşmayacağı görüşündeler. Projeyi destekleyen ya da sessiz kalanlar ise hırsızlıktan, kapkaçtan bıkanlar... Söz özgürlükten açılmışken, yine seçime doğru gündem oluşturan “türbanlılara ticaret yasağı”na da değinelim. Hediyelik eşya dükkânı açmak isteyen türbanlı bayan, izin belgeleri için istenen “başı açık fotoğrafı” reddetmesi üzerine ruhsat alamayınca, başkanı AKP’li olan belediyeye muhafazakârlar “temkinli eleştiriler” yöneltiyor. Başkan Fuat Akdoğan’ın bu tutumu savunurken “yeni dünya düzeninin şartlarını sağlamakla da görevli olduklarını” söylemesi ise AKP’lilere göre özgürlüğün simgesi olan türbanın yasaklanmasına “Kuşadası yorumu” olarak değerlendiriliyor. Kuşadası, işte böylesine çok yönlü tartışmaların içinde seçime hazırlanıyor. Aynı gerilimlerin sandığa nasıl yansıyacağı konusundaki tahminler ise Aydın ili genelindeki CHP oylarına “geleneksel katkısı”nı artıracağı yönünde... OKTAY EKİNCİ Kuşadası’nın turizm hazinesi olan Efes’in bulunduğu Selçuk’tayız... Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca belediyeye tahsis edilen asırlık tütün deposunda “kent belleği merkezi” kurulması için fikir geliştiriyoruz. Bu merkez, sadece tarihsel tanıklıkları değil, günümüzdeki “kentsel belleğin yitirilmesi” sürecini de belgelemeli. Selçuk’un yanı başındaki “Kuşadası örneği” ise böylesi bir ders için en öğretici deneyim... Nitekim, Türkiye’de turizmin öncü kentleri arasındayken, imar rantına sevdalanınca adeta “taş”laşan Kuşadası’nda da 22 Temmuz’un başlıca gündemi “betonlaşma”... Giderilmesi zor imar çirkinliklerini “perdeleme projeleri” sadece belediyenin değil, adayların da söylemleri arasında.... Yazıcıoğlu’nu anıyoruz SelçukKuşadası karayolunun çevre yoluna dönüştüğü tepeden baktığımız “apartmankent” manzarası son 25 yılın marifeti... 1990’daki “Ah Kuşadası, Vah Kuşadası” panelini anımsıyorum. Dönemin Aydın Valisi Recep Yazıcıoğlu, imar talanının suçunu hükümetlere yükleyenlere demişti ki; “Herkes yaşadığı yerden sorumludur; bu çirkin manzarada Ankara yasaları etkili olsa bile, Kuşadalılar istemeselerdi, olmazdı..” Denizli valisiyken 2003’te yitirdiğimiz Yazıcıoğlu’nun belirttiği “sorumlu”lar arasında, şimdi Aydın milletvekilliği için Kuşadalılardan da oy isteyenler yok muydu? Örneğin AKP’nin ilk sıradaki adayı, Kültür ve Turizm Bakanı Atilla Koç’un ya da Mehmet Erdem, Ahmet Ertürk ve diğerlerinin; CHP aday ları Özlem Çerçioğlu, Fatih Atay, Tahir Yaman’ın; MHP adayları Ertuğrul Kumcuoğlu’nun, Ali Uzunırmak’ın; DP adayları Mine Nil Özgen, Esat Ergüler ve Ergüven Yakan’ın... Kuşadası betonlaşırken ne yaptıklarını merak edenler, oylarını doğru vermenin de en gerçekçi araştırmasını yapmış olurlar... Üstelik aynı adayların çoğunun Kuşadası’nda ya kendilerine ya da yakınlarına ait yazlıkları var... Hatta belkide aynı betonlaşmanın ürünleri... Ayrıcalıklı yapılaşmalar İşte böylesi yaşamsal bir sorunla seçimlere hazırlanan Kuşadası’nda, belediyenin tarihi dokuyu yaşatma projelerine rağmen özellikle Dağ Mahallesi, Camiatik Mahallesi ile İkioklu Mahallesi’ndeki eski evler bakımsızlıktan ayakta zor duracak hale gelmişler. Ticaret Odası Başkanı Serdar Akdoğan, kentin elde kalan son kültürel dokusunun da gözlerinin önünde yok olduğunu belirtirken aynı konu Kuşada sı Kent Konseyi’nin de gündeminde... Geçen aylar Konseyin başkanlığına yeniden seçilen Av. Dr. Bülent Tokuçoğlu, kamuoyunda da tartışılan “sakıncalı imar planı değişiklikleri”ne dikkat çekiyor. Konsey, özelleştirilen limandaki ve eski Fransız Tatil Köyü’ndeki “ayrıcalıklı yapılaşma” izinlerine karşı da eylemler yapmıştı. Bu izinler arasındaki işadamı Sami Ofer’e özellikle tatil köyü arazisinde sağlanan yüksek yoğunluklu yapılaşma hakkı ise seçim öncesinde AKP’li adayları zorluyor. Çünkü Ofer’in, kıyı hukukuna aykırı projesi için, “gerekirse kanun değişir” demesinin ardından kıyı mevzuatında bu beklentiye uygun düzenlemelerin yapılması, AKP’nin kolay savunamadığı bir “kalkınma”(!) hizmeti! Buna, Tatil Köyü’ndeki doğayla uyumlu yapılaşmanın yerine yüksek yoğunluklu imar izni verilmesi de eklenince, Kuşadası’nda AKP’ye oy vermenin “talanı desteklemek” anlamına geldiği görüşü yaygınlaşıyor... Belediye meclisindeki CHP’li üyele 1977 seçimlerini Cumhuriyet adına izleyen Fikret Otyam’dan bir anı: CHP Genel Sekreteri Orhan Eyüboğlu’na yıllar önce İstanbul’da bir erken saatte, kış nedeniyle memurlarına pekmez içirirken rastlamıştım. Bu meşin ceketli, elinde düdük, yanındakilerin sağlığını düşünen, bıçkın İstanbul şoförlerinin, tüm şiddetli davranışlarına karşın ‘Oran Abi’si günü geldi politikaya atıldı. Çeşitli parti görevlerinden sonra bu büyük partinin yüce doruklarından birisi olan genel sekreterliğe ulaştı. CHP İstanbul milletvekili, CHP Genel Sekreteri olan Orhan Eyüboğlu, sanıldığından da öte iyi bir örgütçü. Geçen seçimlerde görevim gereği daha sık ilişkilerim oldu, tahminlerimin hepsi bir aşağı bir yukarı tuttu, bu sayede ben de haber ve yorumlarımda yanılmadım. Orhan Eyüboğlu’nu bu yazı dizileri hazırlanırken ki nisan ortası bulup bol bol konuşma olanağı yoktu. Telefonla aradım. 1997 seçim tahminlerini ve bir anısını öğrenmek için. Bir genel sekreterin elbette çok anısı vardı, ama işin en civcivli bir anında, onun ‘anıyla manıyla’ uğraşacak durumda olmadığını da biliyordum, yanılmamışım, aynen şunu dedi: “1957 seçimlerinde şaşkına döndüm. Çünkü o zaman daha partiye katılmamıştım, ama İstanbul’daki du rum, Türkiye’deki durum CHP’nin kesin olarak kazandığını gösteriyordu. İstanbul’da hepimizin hatırladığı olaylar geçti, kaybedildi seçim. 1973 seçimlerinden bir gün önce durumu gördük, aldığımız bilgileri değerlendirdik, sonucu gördük. Benim tahmin ettiğim üç çeşit rakamdan en alt düzeyindeki rakamı maalesef aldık ki, bu 185 rakamıydı. O zaman ben bir demeç vermiştim, bazıları gülümsemişti, ama pazar akşamı sonuçlar alınmaya başlandığı zaman iş değişti. Aslında çok daha fazlasını tutabiliyorduk. Ufak tefek rakamlarla en azından on, on bir milletvekilliği kaybettik. Çok ufak farklarla, aklımın kenarından geçmezdi, örneğin Bitlis’ten, Çankırı’dan, Isparta’dan birer tane çıkaramamak... Bunlar aslında şanssızlık oldu, büyük şanssızlık oldu... Eğer bu şanssızlık olmasaydı, ikinci düzeydeki verdiğim tahmin kesin olarak gerçekleşmiş görecektik. Bu sefer sonuçtan çok umutluyum, ama şimdi bir beyanda bulunamam. Büyük toplantılar bitsin, yani şaşaalı toplantılar, büyük kalabalıklı, inançlı, canlı toplantılar bitsin, seçimden bir gün önce, yani cumartesi günü kesin rakamı vereceğim ve bu kesin rakam, ben sanıyorum ki yüzde 95 gerçekleşecektir.” SERDAR KIZIK Türkiye’nin Petrolü Kimin Olacak? değerlendirmesine çeşitli gerekçelerle katılmıyor. Bu konuda yabancı güçlerin değişik oyun ve planları olduğunu düşünüyor. Haksız da sayılmazlar. Yeni dünya düzeni, enerji kaynakları coğrafyasında şekillendirilmeye çalışılırken bizim neden elimiz kolumuz bağlı. Ülkenin su kaynaklarını bile yabancılara peşkeş çekmeye çalışan, hazırladıkları Petrol Yasası’yla ülkenin kaynaklarını sonuna kadar yabancılara açan, adeta Türkiye’nin elini kolunu bağlayan iktidarın gözü niçin Karadeniz’i görmüyor? Karadeniz’de Amerikalılar, İtalyanlar, Almanlar, İngilizler, Ruslar petrol ve doğalgaz ararken Türkiye niçin seyirci kalıyor?.. Petrol kadar önemli gaz hidratları (GH) konusunda Sovyetler Birliği döneminde başlayan çalışmalar var. Güncel çalışmaların ortaya koyduğu en çarpıcı sonuç, Karadeniz’in petrol, doğalgaz ve GH rezervleri bakımından ikinci bir Ortadoğu olmasıdır. Konunun önde gelen uzmanı ve GH’nin varlığını ilk defa kanıtlayan bilim ekibinin de geçmişte basında yer alan Dr. Roza Kruglyakova, 2005 yılı ocak ayında, Giresun önlerinde GH ve doğalgaz püskürten bir çamur volkanının saptandığını anlattı. Dr. Kruglyakova, 1991 yılında kendilerine bağlı Gelendzhik (Gelencik) Bilimsel Araştırma Gemisi tarafından BP adına yapılmış çok detaylı bir çalış Türkiye seçim derdine düştü. Cem Uzan’ın mazot 1 YTL olacak söylemi tuttu. Tutmakla kalmadı AKP dışında diğer partilerin birçoğu da ÖTV indirimi gibi benzer kolaylıklar sağlanacağını, vaatlerinin arasına yerleştirdi. Türk tüketicisi dünyanın en pahalı akaryakıtını kullanıyor. Türkiye’nin temel sorunları arasında ‘enerji gereksinimi’ geliyor. Bu alanda büyük bir dışa bağımlılık söz konusu. AKP iktidarı, uyguladığı enerji politikalarıyla ülkeyi daha da bağımlı hale getirdi. Güneş, rüzgâr, jeotermal gibi çevreyi kirletmeyen, doğa dostu birçok enerji kaynağımız dururken doğalgaza yönelindi. Doğalgazla çalışan elektrik santralları bile kuruldu. İzmir, bazı kentler gibi ucuz, temiz jeotermal kaynaklarının üstüne kuruluyken bundan yararlanamıyor. İktidarın bu yönde bir politikası yok. Ya ne var? İzmir’e doğalgaz boruları döşeniyor... Ülkenin parası dışa akıtılıyor. Yeri gelmişken birçok yurttaşımızın zaman zaman aklına geldiği, irdelediği bir soruna değinelim. Irak’ta, İran’da, Azerbaycan’da, Bulgaristan ve Yunanistan’da petrol çıkarken ülkemizde niye yok. Akdeniz ve Karadeniz’de petrol konusu niçin ciddiye alınmıyor? Yurttaşlarımızın birçoğu “Türkiye’de petrol yok” mayla ilgili geniş bilgiler verdi. Deniz tabanında büyük bir petrol rezervinin olduğunu söyledi. Sinop açıklarında toplanan bu veriler, acaba bugün Türkiye’nin elinde var mı? Buradan soralım, 1997 yılında Mavi Akım doğalgaz boru hattının güzergâhını belirlemek üzere, Samsun Çarşamba açıklarında yürütülen ve bazı Türk bilim adamlarının da katıldığı deniz çalışmalarındaki benzer ön bulgular neyi gösteriyor? Konu hakkında Türk tarafında yapılan en kapsamlı çalışma, Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri Enstitüsü’nce 2005 yılının kasım ve aralık ayları boyunca gerçekleştirildi. Piri Reis Araştırma Gemisi tarafından SinopSamsun arasında kayıt alındı. TPAO yetkilileri, söz konusu alanda bulunan petrol rezervinin Kuveyt ile eşdeğer olduğu kanısındalar. Hükümet bu konuda ne yaptı? Yoksa bu kaynaklar da yabancı birilerine mi hazırlanıyor? Petrol arama ve çıkarma imtiyazı Batı Karadeniz’de Medison Oil, doğuda ise BP’ye ait. Orta Karadeniz’de ise verilmiş bir ruhsat yok. Türk uzmanları geçen yıl BP tarafından Doğu Karadeniz’de yapılan petrol sondajı konusuna dikkat çekiyor. Olumlu sismik verilere karşın BP’nin, petrolü bulmak yerine tersi bir tutumda olduğu savlanıyor. Yoksa Petkim, Telekom, Tüpraş gibi TPAO da “gümüş tepside” yabancılara mı hazırlanıyor? Seçim yarışındaki partilere soralım: Mazot 1 YTL olacak da, Karadeniz petrolü hangi uluslararası tekelin elinde kalacak, bilen var mı? Cumhuriyet dışındaki gazeteler “Bayar, Babaeski’de çirkin bir tecavüze uğradı” manşetleriyle çıktı. Bu kez E. Memişoğlu’ndan, yine 1977 seçimlerine ilişkin ve bugünlere de ışık tutan bir başka anı: 1948 yılının 4 Aralık Cumartesi günü Demokrat Parti Genel Başkanı Celal Bayar Trakya gezisinde. Babaeski’nin girişindeki Mimar Sinan Köprüsü’nde otomobilinden iniyor ve partililerin tezahüratı arasında İmren Lokantası’nın önüne kadar geliyor. Bu sırada lokantada sabahtan beri içmekte olan, sonradan Babaeski’nin Hazinedar köyünden Fehmi Akyıldıldız olduğu anlaşılan bir vatandaş, lokantanın kapısına geliyor. Dışarıdaki bağrış ve çağrışların etkisine kapılarak elindeki bardağı hızla yere atıyor. Etrafa dağılan parçalardan birkaç tanesi de o sırada geçmekte olan Bayar’ın önüne düşüyor. Vay efendim sen misin bunu yapan! Linçten kurtarılan Akyıldız mahkemeye verilirken Cumhuriyet dışındaki gazeteler “Bayar, Babaeski’de çirkin bir tecavüze uğradı” manşetleriyle çıkıyor. Dava, yargıcın Akyıldız’a sarhoşluktan 7 gün hapis cezası vermesiyle sonuçlanıyor. Bugün ise ana muhalefet lideri Bülent Ecevit’e bir sarhoş vatandaşın yere attığı bardak parçalarıyla değil, üzerine silah sıkılarak hem de tüm devlet yetkililerinin ve güvenlik kuvvetlerinin gözü önünde saldırılıyor. Biz vatandaşların da “Ne günlere kaldık yarabbi” demekten başka bir şey gelmiyor elinden. NOT: Okurlar ve siyasetçiler ilginç gördükleri seçim anılarını aşağıdaki elektronik posta adresine ve faksa gönderebilirler. hikmet.cetinkaya?cumhuriyet.com.trFaks: 0212/343 72 69 7
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle