07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

29 EKİM 2020 Cumhuriyet salt bir rejim değil, devrimdir Dr. Ali Haydar FIRAT İLETİŞİM BİLİMCİ İnkılabın hedefini kavramış olanlar daima onu muhafazaya muktedir olacaklardır. Mustafa Kemal Atatürk T emel mesele inkılabın / devrimin hedefini yeterince kavramamış oluşumuzdur. Elbette burada bütünsel bir eleştiri ve özeleştiride bulunmaktayım. Bu ülke ve bu toplum bütün doğal yeraltı ve yerüstünü zenginliklerinden çok ama çok daha değerli bir cevhere kavuştuğunun hâlâ yeterince farkında değildir. Cumhuriyet devrimi postmodern ve oryantalist yaklaşımların zaviyesinden bakmadan (bu bağlamda egemen dünya siyasal ve kültürel hegemonyasına en büyük meydan okumadır) Batı dışı modernliklerin sabitlenen konumlarını yerle bir eden bir medeniyet bileşkesi ve tahayyülüdür. O sebeple gözden kaçırılan, görmezden gelmemizi istedikleri gerçeklik egemen “Hakikat Rejimlerine” karşı Cumhuriyetin devrimci mücadelesi ile kurduğu yeni bir “insanlık durumudur.” Bu durum içeride ve dışarıda anlatılamamıştır. Özellikle mazlum milletler, emperyalizm ve kapitalizmin sömürdüğü, dinsel ortodoksiye ve de otoriter rejimlere mahkum ettiği Doğu toplumları Cumhuriyetçi meydan okumaya dahil edilememiştir. TARİHSEL BİR SORUMLULUK Ancak bugün geç kalınmış değildir; çünkü çok ciddi bir Cumhuriyetçi müdahaleye ihtiyaç bulunmaktadır. İkinci yüzyıl bu yeni ihtiyaca göre kurgulanmak durumundadır. İçeride ve dışarıda cumhuriyetçi bir atılıma ihtiyaç bulunmaktadır. Cumhuriyetin ilk yüzyılını geride bırakırken ve ikinci yüzyılına girmek üzereyken Cumhuriyetin her alanda muhasebesinin yapılması, tartışılması ve insanlığa, ülkeye, topluma katkılarının ortaya çıkarılması tarihsel bir sorumluluk olarak karşımızda durmaktadır. Bu çaba aynı zamanda İkinci yüzyıla ilişkin yeni bir vizyonun hazırlanması noktasında çok büyük bir imkân sunacaktır. Cumhuriyet salt bir rejim değildir. Büyük devrimci Gazi Mustafa Kemal Atatürk onu kurgularken, düşüncesinde üretirken ve de yaşama geçirirken onu bir yaşam biçimi olarak meydana getirmiştir. Siyasal bir rejim kategorisine indirgemek Cumhuriyetin dayandığı temelleri yok saymak anlamına gelecektir. Atatürk, Orta Asya’daki yaşam pratiklerini, Anadolu medeniyetlerini ve de uygar dünyanın bileşkesini oluşturan düşünce ve pratiklerin bir sentezini yapmıştır. O nedenle halkımıza en uygun rejim Cumhuriyettir demiştir. Çünkü cumhuriyet dediğiniz dünyanın içine, evrensel insan hakları, çağdaş dünya normları ve de hukuk sistemleri, kadın erkek eşitliği, planlamacı ve kalkınmacı ekonomi, kendi kendine yeten bir toplum girer. GELECEK TASARIMIDIR Kant aydınlanmayı insanın kendi aklını kullanma yeteneği olarak tanımlarken aslında cumhuriyet tam da Kantçı anlamda toplumumuzun özgür iradesiyle düşünme hakkını kazanması ve bir anlamda düşüncesinin özgürleşmesidir. Temel bir eleştiri ya da vurgu yapmanın yeridir. Cumhuriyet geçmiş bir rejim değildir, cumhuriyet bir gelecek tasarımıdır. Bilinçli ya da bilinçsiz cumhuriyet anmalarının salt geçmişe dönük bir nostalji çerçevesinde yapılması onun gelecek iddiasına vurulmuş bir darbedir. Toplumun, kurumların, aydınların bu hatta tutulması bilinçli bir kuşatmanın sonucudur. Çünkü bu Bir kez daha zaman Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü haklı çıkarmıştır. Zaten bütün devrimciler zamanlarını aşan bir büyük değişimin sürekliliği içinde hep var olurlar. O var oluş, ülke ve toplumun yegâne kurtuluşudur. indirgeme onun devrimci yönü ve ruhuna yönelik bir yok sayma; bölgedeki başka halkları ve devletleri etkileme imkânını ortadan kaldırmak üzere emperyal bir paranteze alma çabasıdır. Cumhuriyet Anadolu, Ortadoğu ve Kafkasya, Balkanlar ve de Akdeniz coğrafyasında etkisi çok büyük, ama sürekli bir biçimde sınırlandırılmak istenen bir büyük devrimdir. Özellikle İslam coğrafyasında cumhuriyete ilişkin oluşturulan algı o büyük değişim ve dönüşümün önünü kesmek ve halklar arasında eşit yurttaşlık ilkesinin gelişimine ket vurmak üzerine kurulmuştur. Bu nedenle “Cumhuriyet bitti” tezi sürekli işlenmektedir. Cumhuriyet daha anlaşılmadan, derinliği görülmeden, tarihsel ve toplumsal anlamı içselleştirilmeden onun bittiğini düşünenler, tartışanlar ve yazanlar bugün artık şunu görüyorlardır: Bir büyük dip dalgası olarak halkın içinde devrimin ateşi her geçen gün büyüyor. Çünkü kimsesizlerin, erdem ve fazilet sahibi bireylerin ortak düşü ve gelecek ışığıdır cumhuriyet... BUGÜNÜN ZORUNLULUĞU Türkiye mevcut durumu, imkânları, insan potansiyeli ile bu devrimi yeterince ve gerektiği gibi taşıyamamıştır. Bu durum devrimin bittiği anlamına gelmez, zira devrim devlete değil topluma emanet edilen; ya da toplumsallaştırılan bir içerikle kurgulanmıştır. Türkiye’de devletin Atatürk’ün ölümünden sonra idarei maslahatçı bir çizgiye kayması, yeni devletin devrimci politik iradeden ayrı bir kurumsal işleyişle dünya dengesi içine oturtulması bu büyük devrimci atılımı sıradanlaştırmıştır. Ulusal, bölgesel ve uluslararası alanda çok büyük etki yaratacak bir potansiyel taşıyan cumhuriyet devrimi anlatılamamıştır. Başta Ortadoğu halklarına bu devrim anlatılabilseydi başka bir bölgesel düzen kurulabilirdi. Elbette ki devrimin ihracından söz etmiyoruz. Sadece farklı toplumları etkileyecek bir potansiyelin harekete geçirilmemesinden söz ediyoruz. Siyasal düzeyde yurttaşlığı, ekonomide planlı kalkınmayı, eğitimde fırsat eşitliğini ve bilimselliği, sağlıkta dünya ile yarışacak bir kaliteyi, teknolojik atılımı, tarımsal üretimi, niteliksel akademik sıçramayı hedef alan bir büyük devrim, her alanda kendi kendine yetebilen bir ulus yarattı. Bugün yeni bir yüzyıla girerken cumhuriyeti her alanda hegemonik bir konuma taşımak, ülkenin içinde bulunduğu sorunları yurttaşlık temelinde çözmek, bölgesel sorunları egemenlik hakları ekseninde ele almak, içeride ve dışarıda barışı egemen kılmak Cumhuriyetin önceliği, bugünün zorunluluğudur. Herkesin yeniden ve de çok güçlü biçimde yüzünü cumhuriyete döndüğü bir zaman dilimindeyiz. Bir kez daha zaman Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü haklı çıkarmıştır. Zaten bütün devrimciler zamanlarını aşan bir büyük değişimin sürekliliği içinde hep var olurlar. O var oluş, bu ülke ve toplumun yegâne kurtuluşudur. 11 Atatürk neyi amaçladı? Cumhuriyet, uygarlık yolunda başı dik yürümektir Barış DOSTER M ustafa Kemal Atatürk’ün, basın camiasındaki cesur kalemlerinden Falih Rıfkı Atay, “Çankaya” adlı ölümsüz eserinde şöyle yazar: “Mustafa Kemal, galiba Avusturyalı bir gazeteci ile görüştüğü sırada, ‘cumhuriyet’ kelimesini ağzından kaçırması üzerine Meclis’in ve İstanbul gazetecilerinin yüreği oynamıştır. Meclis Reisi’nin küçük odasına koşuşan birtakım milletvekilleri, Mustafa Kemal’in bu ‘dil sürçünü’ düzeltmesini istemişlerdir. Başlarında Hamdullah Suphi’yi (Tanrıöver) görmek hayli tuhaftı”. Falih Rıfkı Atay, kitabının ilerleyen satırlarında, rejim meselesine ilişkin tanıklıklarını anlatır. Mustafa Kemal’in, yakınındaki birkaç isim hariç fazla dillendirmediği, hatta “vicdanımda milli bir sır gibi sakladım” dediği Cumhuriyetin ilanı öncesi, Meclis’teki ve Ankara’daki havayı, keskin kalemiyle yansıtır. Kurtuluş Savaşı başladıktan sonra, Erzurum ve Sivas kongreleri ile olgunlaşan, 23 Nisan 1920’de Meclis’in açılışıyla fiilen kurulan yeni devletin ve rejimin adını koymak için Gazi, 29 Ekim 1923’e kadar beklemiştir. Mustafa Kemal Paşa, aynı anda hem savaş yapmıştır hem devrim. Savaş, emperyalizme ve içerideki uzantılarına, işbirlikçilerine karşı yapılmıştır. Devrim, egemenlik devrimidir. Egemenliğin kökünü, kaynağını, tanımını, anlamını, işlevini değiştirmiştir. Gökten alıp yere indirmiş; dini olmaktan çıkarıp dünyevi kılmış; şahıstan alıp millete vermiştir. Dünyanın en haklı ve halklı kurtuluş savaşı olan Milli Mücadele sonrasında, ulusal egemenliğe dayanan, laik ve çağdaş bir cumhuriyet kurarken, Aydınlanma Devrimi’yle de bilimin dinden, aklın inançtan bağımsızlaşmasını sağlamıştır Atatürk. “Cumhuriyet, fazilettir” demiştir. Peki, nasıl bir cumhuriyettir Atatürk’ün amaçladığı? Cumhuriyet, akıl, bilim ve antiemperyalizmdir Cumhuriyet, öncelikle özgürlüktür, bağımsızlıktır. Aklı ve bilimi rehber edinmektir. Yurttaşların eşitliğidir. Kuvvetler ayrılığıdır, hukuk devletidir. İktisadi anlamda devletçilik ve halkçılık ilkelerine dayanan cumhuriyet, kamuculuğu, planlı ve bütüncül kalkınmayı ilke edinmiştir. Toplumsal, sınıfsal yönünü Atatürk, “Cumhuriyet, bilhassa kimsesizlerin kimsesidir” diye özetlemiştir. Eğitimi, bilimi, kültürü, sanatı, sporu, sağlığı önceleyen; özgür bireyler yetiştirmeyi; örgütlü topluma ulaşmayı hedefleyen bir cumhuriyettir Atatürk’ün cumhuriyeti. Mazlum milletlere örnektir. Antiemperyalisttir. Atatürk’ün devrim programının özeti ve simgesi olan 6 Ok, kendi içinde bütünlük içerir. Her bir ok, diğerlerinin tamamlayanı, bütünleyenidir. Cumhuriyet şehidi Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’nın sıklıkla değindiği üzere, Fransız Devrimi’nden esinlenen Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik ve Laiklik; Sovyet Devrimi’nden esinlenen Halkçılık, Devletçilik ve Devrimcilik; ülkemizin özgün koşullarında, Türk milletinin gereksinimleri ışığında, milli bir sentezle, ulusal bir devrim programına dönüştürülmüştür. Cumhuriyet, hak, hukuk ve adalettir Devletin dayanağı sadece güç olamaz. Olmamalıdır. Devletin meşruiyeti güce değil, hakka, hukuka, adalete, eşitliğe dayanmalıdır. Devleti ebedi kılan unsur güç değil, adalettir. Cumhuriyetin dayanağı da hak ve adalet olmalıdır. Cumhuriyet, baskı, zulüm, adaletsizlik, şiddet kimden gelirse gelsin, kime yönelirse yönelesin, karşı çıkar. Cumhuriyet hukukunun kararı, kanuna ve vicdana aykırı olamaz. Cumhuriyetin asaleti ve ölümsüzlüğü sadece gücünden kaynaklanmaz; en az gücü kadar adaleti ve eşitliğinden kaynaklanır. Cumhuriyet, halkçılık, kamuculuk ve planlamadır Cumhuriyet, yurttaşın özgür, sorumluluk sahibi, bilinçli olduğu bir rejimdir. Bunun temel şartı, yurttaşın hem nitelikli eğitim aldığı hem ekonomik açıdan korunduğu bir ortamı ona sunmaktır. O nedenle halkçılık, devletçilik ilkeleri benimsenmiştir. O yüzden, kamuculuk ve planlama öncelenmiştir. O sebeple yurttaşın emeği, alınteri, beslenmesi, barınması, sağlığı; yurttaşlar arasında fırsat eşitliği; bölgeler arası gelişmişlik farkının, bölgeler ve sınıflar arası gelir dağılımı adaletsizliğinin giderilmesi önemsenmiştir. Cumhuriyet, sosyal devlet ve hukuk devleti yoksa, milli bütünlüğün de pekişmeyeceğini bilir. Atatürk, ısrarla iktisadi bağımsızlık olmadan siyasi ve askeri bağımsızlık olamayacağını; iktisatsız istiklal olamayacağını, mali egemenlik olmadan milli egemenlik olamayacağını vurgularken milli, üretken, verimli bir ekonomik yapıya dikkat çekmiştir. Cumhuriyet, çağdaşlık ve aydınlanmadır Cumhuriyetin laik karakteri, özgür yurttaşın, kadın erkek eşitliğinin; akıl ve bilimin, ulusal birliğin; hukuk devletinin, yasalar önünde eşitliğin; devletin tüm yurttaşlara karşı eşit, tarafsız davranmasının temelidir, güvencesidir. Bu yönüyle de çağdaşlaşma, uygarlaşma ve aydınlanmanın zeminidir. Laiklik, sadece iç barışın değil, yaşadığımız coğrafyada devletler arasındaki barış ve istikrarın da temel ilkelerinden biridir. Cumhuriyet, ulus devlettir, kapsayıcı ve devrimci ulusalcılıktır Türk halkı, Milli Mücadele’de birlikte savaşarak, Cumhuriyeti birlikte kurarak millet olmuştur. Devletleşirken milletleşmiş, milletleşirken devletleşmiştir. O nedenle tarihsel bir kırılma noktasında kurulan Türkiye Cumhuriyeti; feodal bağlara değil, siyasal bilince dayanır. Etnik, dinsel, mezhepsel aidiyetlere değil, ortak özlem, arzu, tasa, keder, yazgı, kader, beklenti, gelecek bağına yaslanır. Atatürk’ün, “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” şeklindeki tanımı da bunun kanıtıdır. Atatürk’ün bu millet tanımı ve Cumhuriyetin yurttaşlık bağı, ulusal kimliğin tarihsel, kültürel, toplumsal köklerinden beslenir. Dil, tarih ve coğrafya, yani yurt ve kültür, ulusal kimliğin oluşumunda belirleyicidir. Atatürk’ün, “Ne mutlu Türküm diyene” sözünün anlamı budur. Türkiye, bir alt kimlikler toplamı olmadığı gibi, Türk kimliği de herhangi bir etnik aidiyetin adı değildir. Ulus kimliğin, üst kimliğin, ortak kimliğin adıdır. Vatanını savunurken, sınırlı olanaklarıyla sınırsız fedakârlıkta bulunan, canla başla savaşan, canını veren ama vatanını vermeyen, başını veren ama emperyalizme baş eğmeyen, onurlu ve büyük bir milletin adıdır Türk Milleti. Cumhuriyet, barışı ve kardeşliği savunmaktır Cumhuriyet, Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” sözüyle belirtiği üzere, yurtta ve dünyada barışı savunur. Tam bağımsızlık ve ulusal egemenlik konusunda hassastır, kıskançtır. Karşılıklılık ilkesini, içişlerine saygıyı esas alan, bölge merkezli bir dış politika izlemiştir. Milletin hakkını, devletin hukukunu korurken, uluslararası saygınlığını da artırmıştır. Cumhuriyet, hakkı savunmada kuvvetli, kullandığı üslupta dikkatlidir. Sözün özü: Cumhuriyet, uygarlık yolunda, akıl ve bilimin ışığında başı dik yürümektir. Cumhuriyetçilik de bu yolda yürürken, Türkiye’nin, Türk milleti tarafından, Türkiye’den yönetilmesi için çalışmaktır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle