23 Kasım 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

meydanına çevirecek olan 31 Mart'ın sinsi yuvasını göstcrmişti. Hüseyin Fehmi,4 Ocak 1909 tarihli Hizmel'te, "Korklugumuz Şeyler" başlıklı yazısında aynen şöyle sesleniyordu: "... Meclisi Mebusan açıldı. ... Açılış nııtkıında padişah, memlckctin ıneşruliyt'l usulüyle idaresi hakkındaki azminin kal'i ve degişme/ olduğunu beyan etmiştir. Buna teşekkür olunur. Fakal Hünkâr bu azminde ısrar elmezse kimi sorumlu tutmak lâzım geleeek? Hıırası mâlum değil. Çiinkii Kanunu Ksasî gereğince hukumdar her açıdan sorumsuz oldugu için yaptığı ve yapacagı seylerden dolayı hesap vermeye mechur lutulamayacak. Yerine gelirilen islerde ve meselelerde millele karsı soruınluluk sıfalını laşıması gereken zal başvekildir. Halbuki açılış nuikunda Kâmil Paşa'nın imzası var mıdır, yok mudur? Şimdiyc kadar basınımız bu açıdan hiç kapak kaldırınadılar. Mebııslar açılış löreninden onct Kanunu Esasi'ye baglılıktan donmeyeceklerine dair Hunkâr'ın and içmesine oybirliği ile karar vermişlerdi. Bu karar da uygulama mevkiine konulamadı. Padişah hürriyelin ilânı sıraiarında Kanunu l'.sasî'ye bağlı kalacağına dair ^eyhülislanı Ffendi karşısında yemin eylediğinden bahsediyor. Yalnız bir zâtın lanıklığına bırakmak ne dereceye kadar işin onemine uygundur. Mebuslara yaplırılan yemin de dikkate degerdi. Her mebus» Kanunu Esasî hükümlerıni mahafaza edeceğine yemin etli. Bu yemine gorc lıiçbir mebus Kanunu Ksasîye muhalif bir harekelte bulunamayacak. Halbuki Kanunu Esasî namiyle Doksanuç(en (1876 Anayasasından) baki kalan kanunun czcümle 113'iincü maddesi degiştirilemeyecek mi? (I). Hükümdara, adi bir zabıta tahkikatıyle isledigini memlekel sınırlan dışına almak iklidarını veren bir Kanunu Esasî hukuınlerine bağlı kalacagına yemin eylemek, milleti yeni başlan birtakım feiaket ihtimalleri karşısında bulundurmak degil midir? (...) Ya bakanların sorumlulugu maddesine ne diyelim ki, Kanunu Esasî bugıin heyeli vükelâyı (Bakanlar Kurulu'nu) millete karşı sorumlu tutmuylor. Bakanlar keyiflerine gure hareket ederek millelin başına bir bela getirseler bile ınillel unlara hiçbir sual soramayacak. Meclisi Mebusan kabineye istediği kadar güvensizlik göslersin, (Bakanlar) Kurulu'nu iklidar mevkiinden diişüremeyecek. Hükümdar gibi Bakanlar Kurulu da sorumsuz. Kanunen sorumsuz bir hükümdarla, yine kanunen sorumluluk kabul elmeyen bir Bakanlar Kurulu karşısında millel ne yapabilir? Yapılana karşı kanun, topa tüfege karsı söz para eder mi? Yarın, öbürgün padişah, diyelim filancayı memleketten kovsa, dijelim kabine ileri gelenleri milletin başına buyuk bir gaile açsa ve diyelim memlektin ruhuna ait bir kanunu Meclisi Ayan okıımadan geri gönderirse, mebuslanmız buıılura kaı>ı 'Fyvallah'tan başka ne diyeceklcrdir? Bu, cidden açık bir gaileltir. Hulâsa bu oyunda millet fena halde aldaııdı. Bugun gerçek meşrutiyelle, istedigini yapmak gücünde olan bir islibdad arasında kalmış gibiyi/. Hiikiimelleri kısmen istibdadı koruyaıı (istibdaddan yana) bir Kanunu Esasî uzerine, özgurliikçü kanunlar kıırmayla çalışan Meclisi Mebusan ile sorumsuz bir hükümdar karşılaşmış demektir. İyi ve kotııyu ayırdedemeyen bir çocııgun eline kibrit vcrmek gibi, sorumsuz ve mukaddes bir hükümdarın eline. dehşelli bir istibdad silahı veriliyor." Abdülhamit, Hattı Hiımayun'un bırakıığı tatsı/ tesiri daha başka, daha sihirli" bir "macıınla" busbütun silmck için daha paılak bir I ırsat buldu: Yıldız'da, yeni Meclisi Mebusan uyelerine çekilen 7İyafct butün korkulaıı silip atacaktı. O gun, Zâlı Şâhânt'yı, pattinin en yuksek tenısilcisi olan şimdi de Meclis Başkanlığı'na geçen Ahmel Kıza Be> ile öpuştuıup kaynastıraıı bu muhteşem ziyal'et, yeni esarel salları yaratmayı amaçlıyordu. 12 Ocak 1909 gunü, "Mebııslar sual onbiri geçe, gönderilen kap;Jı ve açık arabalara ikişer ikişer binerek, Yıldız Sarayı'na doğru hareket" ediyorlar... Yıldı/ Sarayının bütün alt salonları, "mebusan şerefine" açılnııştır: "Merasim dairesinin süslerl herkesin nazarı takdirini cekmişli. Pencereler, doşcmeler lek.mil Hereke fabrikası kumaşları idi. Odaların birinde bir küçük kütüphane göze ilişiyordıı. tçinde Elisee Reclus'nun cografvasının süslü ciltleri yan yatıyordu." Muhteşem bir manzara Merdivenden, ipck halılann üstünü hafif ve itinalı okşayarak gcçen şerefli nıebuslar, yemek, salonunun geniş, muhteşem avlusunda, Zâtı Hazreti Padişahî'ye kavuşuyorlar. "Büyük üniformalarını giymiş olarak" ve ııezaketlc selam veren hükümdarı, temcnnalarla selamlayarak yerlerine geçiyorlar: "Yemek salonu cidden muhteşem bir manzara göslermekte idi. Büyük hillur ayaklar uzerindeki l'anuslarla tavaıılardan sarkan avizelerin yaptıkları eleklrik ışıkları içinde tekmil salon yıldı/.lara bogulınuş parlıyordu. Yemek verecek hizmetçilerin en büyük bir vezir üniformasını bile gölgede bırakacak derecede süslü ve al sırmalı elbiseleriyle ortada dolaşınaları, sofra uzerindeki yaldızlı gümuş çiçeklerin, kesme billur sürahilerin, bardakların, altın yaldızlı gümüş tabakların, yer yer çiçeklerin manzarası, orlalıga göz alıcı bir hâl vermişti." Salonun kapıları açılınca, Hamidiye marşını çalan mızıkanın tatlı sesi kulakları okşadı. Padişah da beraber olınak Uzere ayakta dinlenen marştan sonra, milletvekilleri vatanın yıkıntıları üzerindc kurulan "millet sofrasından" nasiplenmeye koyuldular. ıttığı Mecliütodişah, mec listen dönüşünde, sarayına denizden gitmeyip bu kalabalıgın arasından geçmeyi, halkla yakın olmayı yegledi. lif* (Yemin) başlıklı makalesinde bu yersiz ve anlamsi7 "hataya" dokundu. Fakat Parti, bundan hiç de endişelenmiş görünmüyordu. O, zaferinden emindi. lzmir'de çıkan ttlihad günlerden sonra bu "gerçeği" tckrar edecekti: "Millet Meclisi açıldı. Yani millet hukuk ve hakimiyeCinc malik oldu. Fakat nasıl? Senelerle uzayan sayısız çalışmaların, bir felaketler mezannın karanlıklarında çalışan Rizaların, nihayet Resne ufuklarında yükselip bütün Mcmaliki Osmaniye'yi hayrel verici ışıklarıyla nura boğan mesrutiyet güneşinin tarihçesini yazmak lâzım gelir ki, bunu iki cümledc toplayabiliriz: Cemiyeti Nariye (Kurtarıcı Cemiyet)... tllihad ve Terakki Omiyeti Naeiye'sinin lâkati aşkın emek ve gayreli, ve yine o mukaddes cemiyetin yol göslericiliği sayesinde milletin kültiir ve medeniyet seviyesinin yiikselmesi." fazla durmuyordu. Bununla beraber, otuziki yıl otuziki milyonluk bir kitleyi koyun gibi tutmuş olan bu "Yıldız zekftsı", konuşmasının sonunda, "İnşallah Meclisi Mebusanımız devletimize hayırlı işler görür de vatanımız da her tiirlii saadete nail olur" cümlesi uzerine kopaıı alkışa rağmen, bazı cephelerdeki tatsız vc nahoş tesiri farkedecekti. Hükümdar, bu soğuk tcsirin üstünü çiğneyerek, onu kaybettirecek ve halkın gftnlünde bir yakınlık duygusunıı yeniden uyandıraeak güzel bir jest yapıyor: Saraya dönmek için hazırlanan deniz yolundan vazgeciyor. Kara yoluyla halkın alkış ve sevgilerine gülücüklet ve selamlar dağıta dağıta dönüyor. Jest o kadar yerinde bir tesir yapıyor ki, Tanin bile Meclis'teki nahoş ağırhktan bir an silkinerek, bu fedakâı lık ve alçak gönulliilükteki büyük dönüşümü çözümlemeye girişiyordu. Tanin, bundan, artık halkın padişahına her /.aıııan yakm olabileceği gıbi, padişahın da halkın içinde bulunmaktan zevk ve bahtiyarlık duyduğu anlamını çıkarıyordu. Kısacası, derin bir ümidc kapıloyordu. Meclisin ruhu Abdülhamid bu arada yine akıllıca bir davranışla, ilk kendisine getirilen yemeğin Meclis Başkanı'na verilmesini işaret edince, Ahmet Kıza Bey ayağa kalkıp selam vermiş ve böylece ev sahibinin Ulus Başkanına bu büyük konuksevcrliği derin bir şükranla karşılanmıştır. tkinci yemek, ikinci Başkan Talât Bey'e verilmiş, bundan sonra Sadrazam Paşa'ya sıra gelmiştir. Bu suretle, hükümdar Fırkai Mukaddesi'nin (kutsal partinin) mutlak nüfuzu alunda bulunan Meclisin ruhunu elde ediyor, kendini tamamen o "Fırka"ya bağlı gösteriyordu. Ziyafet Tanin'de şöyle anlatılıyordu: "Zâtı Hazreti Padişahi, yemek hususunda gayet kanaatkar davranıyorlar. Çorbadan ancak biriki kaşık aldılar. Börekten bir tane yediler. Mayonezli lcvrege çatal ucuyla biriki dokıındular. Sıgır filesinin ancak fasulye ve patates gibi sebzesine biraz illifat buyurdular. Uondurmaya hiç kıymet vermediler. Sair yemeklerden de pek az yediler. Anlaşılıyordu ki, Zfitı Hazreti Padişahi, esascn yemek husustında saglık kurullarına gayet baglı oldukları halde bu gece misalirlcrini (am agırlamak için lıiçnir yemegi rcd buyıırınuyorlurdı." Yine tzmir'de ve tzmir basınında lzmir'de, Tevfik Nevzad'ın kurup.gerçektcn özgür vc bağıınsız ellere bıraktığı Hizmel gazetesinde, pek bilinmeyen, Istanbul 1 un kulak asmadığı bir kalem, o gunlerin hiçbir gazetesinde eşi olnıayan bir acık gorüşlülük ve tok il'ade ile, Meclisi Mebusan açılışının perde arkasındaki karanlık oyunları farketmiş; anlayabilecek olanlara, üç ay kadar sonra Istanbul'u kanlı bir kavga Padişahın yemini Sadrazamın, şöyle bir kalabalığa getirerek, bir ağızdan bir dua ile geçiştirdiği, padişahın ise Meclis lıuzurunda tekrarlamaya gerek duymadığı "yemin"in hazin hali gözden kaçmamıştı: Huscyin Cahil "Tah ıi"Topa tüfeğe karşı mi?"diye soruyordu CUMHURİYET/SEÇİM 83 Gelecek hafta: 31 Mart geliyor (1) Bu madde gerektiğinde padişaha istediği bir kimseyi ülke dışına atmak yetkisini vermektedir. SAYFA 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle