Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
C SPOR ALTERNATIF 10 S¸UBAT 2009 SALI Volkan Güç ve Kadir Uzun VOLEYBOLUN GÜCÜYLE YAŞAMA TUTUNDULAR Düşer kalkar bir bisikletçi FEYZİ AÇIKALIN B ALEV ANAKÖK İ nsan yaşamında yıllar hızla akıp giderken bazen tatlı, bazen de hatırladığımızda içimizi acıtan olaylarla karşılaşırız. Bu istenmeyen sıkıntılı günlerde ayakta kalabilmek, hayata tutunabilmek için bir şeylere ihtiyaç duyarız. Tıpkı Adana’da başladığı spor yaşamını İstanbul’da sürdürürken, bir anda yakalandığı hastalık nedeniyle doktorların “Ölüme kadar gidebilir” dedikleri rahatsızlığını çevresindekilerin desteğiyle, voleybol sevgisiyle 1 yılda atlatıp tekrar eski günlerine dönen, hatta dönmekle kalmayıp, Ulusal Takımımızın göz bebeği olan Volkan Güç gibi... Ya da tüm zamanını voleybolun içinde, oynayarak, hakemlik ve antrenörlük yaparak geçirirken bir trafik kazası sonucu yatağa düşen, 50 gün yoğun bakımda kalan, 2 kez kalbi duran ama direncini yitirmeyen, yaşama tutunmayı başaran Kadir Uzun gibi. İlginçtir “kader” bu iki genç insanı, Volkan’ın İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne transfer olmasıyla ayni çatı altında birleştirdi. Şimdi Volkan sahada ter döküp takımının başarısı için çırpınırken, Kadir, üstünde forma, hastayken kendini yalnız bırakmayan arkadaşlarına, tribünden destek olmaya çalışarak güzel bir dayanışma örneği sergiliyor. Bu iki özel insanı bir araya getirip soru yağmuruna tutuyorum. Volkan’a önce o zor günleri soruyorum. Her zamanki güleç yüzü değişiyor. Gözleri dalıp gidiyor, kim bilir belki de hatırlamak istemiyor. O’na “Bu herkese örnek olması gereken bir direnç öyküsü, insanlar bilmeli” diyorum. Yüzüme bakıyor. Ve anlatmaya başlıyor. “Adana’dan Arçelik’in genç takımına transfer olmuş, ardından da A takıma yükselmiştim. 4 yıl geride kalmıştı. Her şey çok güzel gidiyordu. Bir gün antrenman öncesinde halsizlik hissettim, boğazım da ağrıyordu. Grip oldum zannettim. Birkaç gün sonra hareketlerim ağırlaştı, yürümekte zorlanıyordum. Kulübün anlaşmalı olduğu hastaneye gittim. Tetkikler sonucunda rahatsızlığımın milyonda bir rastlanan sinir iltihaplanması olduğu ortaya çıktı. Yazın plaj voleybolu oynarken toz zerreciklerinden mikrop kapmışım. Ama mikrop beni hasta edememiş ve vücuduma yayılmış. Önce ayaklardaki sinirlerden başlayan bu hastalık insanın yürümesini ve hareket etmesini engellermiş. Hasta uzun süre yatakta kalırsa kaslar erir, iltihaplanma akciğerlere ulaşır ve ölüme neden olurmuş. Ancak voleybol oynadığım için vücudumun güçlü olması ve erken teşhis beni kurtardı.18 gün hastanede kaldım.” Araya giriyorum; “Seni çok kişinin ziyaret ettiğini ve destek verdiğini biliyorum. O anlarda neler düşündün?” VOLKAN GÜÇ: “Bana gelen dostlarımın çok üzüldüğünü görüyordum. İçlerinden ‘Bir sporcu nasıl bu duruma düşer?’ diye geçirdiklerini hissediyordum. Bu beni çok hırslandırdı. Onları mutlu etmenin tek yolu vardı. Bir an önce iyileşmeli ve voleybola dönmeliydim. 18 gün kaldığım hastaneden çıktıktan 2 ay sonra ayağa kalktım. Tedavimi inatla sürdürdüm. Hızla da toparlandım.” “Voleybola dönüşün nasıl oldu? Zorlandın mı?” diye soruyorum. Gülümsüyor, “Hayır zorlanmadım. Zaten çok özlemiştim. Kendime gelince yavaş yavaş antrenmanlara başladım. 1 yıl sonunda da eski halime geldim.” “Ulusal takımla tekrar buluşman ne kadar sürdü?” V.G: “Tam olarak hatırlayamıyorum. Sanırım 2 seneye yakındı. Sonra her şey yoluna girdi. Güzel ve başarı dolu günler tekrar başladı. Şimdi de İstanbul Büyükşehir Belediyesi formasıyla mücadelemi sürdürüyorum.” “Geçmişi bırakıp, bugüne dönelim. Hedef ne?” V.G: “Yakın hedef tabii ki şampiyonluk. İyi bir kadromuz var, sezon sonunda mutlu sona ulaşacağız. Ayrıca ülkemizde yapılacak Avrupa Şampiyonası’nda başarılı olmak istiyoruz. Uzak hedef ise; uzun yıllar voleybol oynamak.” Kadir’e dönüyorum, “Voleybolla tanışmandan başlayıp, o kazadan sonraki günleri anlatır mısın?” “Bu spora Eczacıbaşı’nda başladım. Sonra Beşiktaş, Tokat SSK, Adana Sasa, İst. B. Belediyesi, Altınyurt, Üsküdar Belediyesi’nde oynadım. Sonra All Sport’ta uzun yıllar organizasyonlarda görev yaptım ve İstanbul B. Belediyesi’nde alt yapı idari menajeri oldum. Kazada bu sırada başıma geldi. Motosikletle hava alanına giderken, ters yola giren bir araba bana çarptı. Boynum kırıldı ve göğsümden aşağısı tutmaz oldu. 50 gün yoğun bakımda kaldım. 2 kez ameliyat oldum. 2 defada kalbim durdu. Bu nedenle kalp pili takıldı. Sağ bacağımdaki kan pıhtısı akciğere sıçradı. Bu durumda olanlar nefes almada zorlandıkları için boyunları delinip cihaz takılıyor. Ama yıllarca voleybol oynamanın beni güçlü kılması, ayrıca sigara içmemem sayesinde bu büyük sorunu her hangi tıbbi bir müdahale görmeden atlattım. Yoğun bakımdan sonra 40 gün daha hastanede yattım. 20 günlük fizik tedavinin ardından Ankara’da Silahlı Kuvvetler Rehabilitasyon Bakım Merkezin’de 3 ay daha tedavi gördüm. Şu anda her şey iyi gidiyor.” Yüzüne bakamadan zor soruyu soruyorum, “Ayağa ne zaman kalkacaksın?” “Doktorlar hızla iyileştiğimi söylüyorlar. Ancak zaman vermiyorlar. Ben kısa sürede sandalyeden kurtulacağım. Çünkü içimdeki voleybol sevgisi, camiasının desteği, psikolojik olarak beni güçlü kılıyor. Ayrıca bir sporcunun asla pes etmemesi gerektiğini de biliyorum. Bunun için ‘yakında’ diyorum.” isiklet albenili ve zor bir spordur. Albenisi, süse düşkün küçük kız çocuklarının yanından geçip giden bisikletçiye bakışından anlaşılabilir. Zorluğunu ise anlatmaya gerek yok; sporu izlemek bile insanı yorar. Hele bir de Türkiye’de spor yapıyor ve yaptırıyorsanız o başlı başına ayrı bir çalışma konusudur. Bisikletçilerimizin çok azının içinden yarışmacı sporcu çıkar. Çünkü yarışmacı sporculuk çift taraflı bir emek ve özveri ister. Türk bisiklet sporcusu kent seçkinlerinin arasından çok çıkmaz. Dolayısıyla ailenin maddi desteği yoktur. Spor kulüplerinin bir çoğu ise sporcuya en az şartları sunarak onu yarışlara hazırlar. Spor kökenli olmayan idareciler sporcudan sadece ‘skor’ bekler. Antrenörlük ise eski sporcuların geçmişte aldığı eğitim ve deneyimleriyle sınırlıdır. Onlar hâlâ, “Yat yaat, geçme önee” diye bağırarak taktik verir. Bir de sayıları sınırlı olan faal kulüp sporcularının antrenörleri ve idarecilerince anlamsız ve kırıcı bir rekabet ortamına sokulması vardır ki en tehlikelisi de budur. Bunlara federasyonun düzenleyiciliği ve katkısından yakınmalar da eklenirse işler hepten zorlaşır. Yol bisikletçisi tehlikeli araç trafiğinde, egzoz kokuları içinde binlerce kilometre antrenman yapıp yüz binlerce kalori harcar. Saatlerce süren bir yarışın sonunda ise onu sadece o yörenin madalya takmaya gelenleri karşılar. Gençler için bir ‘aferin’ yeterlidir. Ama bu yöntem büyük sporculara pek işlemez. Onlar bir futbolcu kadar olmasa da en azından bir satırla spor sayfalarında isimlerinin anılmasını ister. Olimpiyatlara yıllar sonra katılma başarısını gösteren dağ bisikletçisi delikanlıdan bahsetmek yerine kılı dönen, nasırı azan futbolculara sayfalarca yer verilirse; Cumhurbaşkanlığı Bisiklet Turu 40 yıllık tarihinde ilk kez hem de uluslararası ölçekte naklen yayımlanır. Sadece Bodrum etabı sonunda yaşanan bir kargaşa ‘skandal’ başlığıyla izleyiciye ulaştırılmaya değer bulunursa başta emek çeken sporcu olmak üzere tüm spor camiasının tadı kaçar. Alanya’da 2009 sezonunun ilk yarışları yapılmaktadır. Son gün çok talihsiz bir kaza yaşanır. Bitişe grup halinde hızla gelen sporculardan düşenler olmuş, içlerinden birisi başından büyük bir darbe almıştır. Olay yerine gelen 112 ambulansı, ilk yardım malzemesi ve doktor desteği açısından son derece yetersizdir. Sporcu, izleyenlerin de yardımıyla donanımlı bir özel hastaneye yetiştirilir. ‘Facia!..’ görüntüleri bir yerel muhabir aracılığıyla ulusal kanallara ulaştırılır. Kanal, Başbakan’ın konuşmalarının da yer aldığı ‘gergin!..’ ana haber dakikalarında görüntüyü geçer. Naklen bağlantı yapan spiker, kaza anından başlayarak izlediğim ve bir metanet anıtı olduğunu gördüğüm anne Nilgün Ezirgan’ın sözlerine inanmaz ve çocuğun da konuşmasını ister. Kanal herhangi bir bisiklet yarışında görülebilecek kaza haberini faciaya dönüştürmüş ve bisiklet sporunun ne denli tehlikeli olduğunu dosta düşmana göstermiştir. Oysa sporcunun ‘kazadan yılmayacağı, en kısa zamanda sporuna ve milli formasına geri döneceği’ haberini de yayınlamış olsa; annenin büyük bir sağduyuyla, “Kaza yerine oğlum olduğu için değil, herhangi bir sporcu düştüğü için koştum” dediğini de ekleyebilse spora bu kadar kötülük yapmamış olacaktır. Tek isteğim ise ‘düşer düşmez ayağa kalkanların’ bisiklet aşkının başkalarınca da anlaşılabilmesidir. 11