Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
FERİDUN ANDAÇ B iliyorum çok ikirciklisin. içın alıp alıp venyor. Bır an oturduğun tabureler seni güney in sıcak kentinegötürüyor. Insanlardızdıze,bas, başa fısır fısırkonuşup tütiin ve çay içıyorlar. Sen de bır çay söylüyorsun kendine. Etrafındakı boşluğa bakıyorsun Çınarağaçlarınınyola yansıyan gölgeleri seni de içine alıyor. Ihlamurların görüntüsü kentı teslim alan gürültüye karşı bir duvar gıbi önüne çıkıyor. Bir an uzay ıp gidcn yolu göremez oluyorsun. Nereden, nasıl çıkıp gelecek... Nasıl biri, diye düşünüyorsun. Hiç görmediğin, tanımadığın bir sesin/yüzün tınısı, bakışı olacak sana. Onunla buluşan, bir arada yaşayan, konuşan, sevışen, bağlanan ona, ayrılan, uzakyakın duran, trajedısine tanık olan. Bır taşıyıcı gibi duracak karşında. Birazdan bira/dan yüzyüzegeleceksınız. Sorularsormak isteyeceksin ardı ardına. Ürkütmek istemeden, kâğıda kaleme döşenmeden her sözü belleğinde tutmayaçalışacaksın. Uyanlmıştın çünkü; ne ses aygıtı, ne de not tutıılacaktı. Konuşmazdı.yoksa! Bakışların gelıp geçen insan yüzlerinde. Yitipgidenbirnoktayabakarcasına izliyorsun yanı başından akan her bir gölgey ı. Çantanı dizlerinden indırip taburenin yanı başına dayıyorsun. 'Ortadakâğıtkalemde olmamalı,' diye geçirıyorsun içinden. Bakışların uzaktangelen birini alıyor içine. Yaklaştıkça ürkekliğinı, meraklaçevreyi süzüşünüanlıyorsun. Bir an kaybediyorsun o görüntüyü. Gölge oyunlarından bir yanılsama. Oyıın ve yanılsama onun en çok üzerınde düşündüğü değil nııydı/1 layatı kavrayışın, tüketisjinfiilıolarakalgılananoyun... Tehlikeli Oyunlar, Oyunlarda Yaşayanlar... Sensc, şımdi, bir bellek oy ununa düşmüştün. Yanı başında bırbaşkaoyununoynandığını fark ediyorsun birden! Bir fotoğrafçı güruhu derı ceketlı, bır gencın pesjinden kos, u:>up duruyor. O da çevik hareketlerle dönüp gülerek pozlar verıyor. Anında patlayan flaş lar.Sadri Alışık'ın oğlu, yeninin ' |ön'ü Kercm Alışık güneş gozlükleriyle pozlar verip duruyor. Maden Fakültesı 'nın gınşıne değın uzuyor bakışlann. Onların oyunu orada sürüyor. Bırfılmıizler,yokhayır, sokakta öte uçtan gelen fılın kahramanlarından binnin dışsahnesının çekimini izlercesine bakjyor, bekliyorsun neler olacak diye. Şurada, taş binanın çıfl merdivenli çıkışında ekibini kurrnuş, insanlara söz yetıştıren Halıt Refiğ duruyor! "Bir Oğuz Atay filmi olmalı bu," demiştı sana. Anlattıklannı dinlerken. ' Yazarak da bunu gerçekleştirebilir mı ınsan,' diye geçirmıştin ıçinden. Belleğinde hep o vardı. "Haremde Dört Kadın", "Son Kuşlar"... lyi bir yönetmeni anlatabilecek iki filnı karesidüşüyoraklına. 'Bu filmi de o çekmelı,1 dcmiştin bir dostuna. Oğuz Atay' ı düşünsel olarak en iy i anlayanlardan biriydi. Yakın duruşlarını anlamaya çalışıyordun. Camdandışarıbirsiluet beliriyor. Alnına düşen saçların gölgelediği yüz söz yetıştırmeye çahşıyor... Evet evet bu Oğuz Atay olmalı! 'Yeni çağ'ındilinianlamakıçındeğıl.oynanan oy unun ne adına gerçekleştiğini görmek için bakıyor olmalı,' dıyorsun içinden. 'Çocuklar yapmayın bu kadar, yeri mi şimdi!' ' Yenı bir sahne böyle başlamalı,'diyorsun içinden. 1960'lıyıllar, üniversıtede form var... O sese dönüyorsun yüzünü, oturma yerleri bir bır kapatılıyor. Buna tepkı gösteren sesin bakışlarını tanır gibi oluyorsun! Çünkü o da sana bakıyor. Yerinden kalkıp ona doğru yöneliyor, adını ünlüyorsun. Kentin yüzünün ne çok değıştığını konuşuyorsunuz. Anıa bu mekânın hiç değujmediğıni, buray ı çok sevdiğini ıml ıyor yer yer. Bır çıtınetrafındadolaşıyor gibi hissediyorsun kendini. Çantasındançıkardığı gazeteyı açıyor önüne. Içindekialverbıtıyorbıranda. Yazdığın yazıyı okuduğunu söylüyor. "Ne anlatmamı istiyorsunuz ki benden," ilk sözleri oluyor. Sonra aranızda bır söz ırmağı yolunu açıyor yavaşyavaş. *** O bambaşka bır insandı. Şimdi sıze anlatacaklanm kendime aıtdüşüncelerimdir. Asla onu değerlendırmeye dönük değıldir. Hem ben bu işin uzmanı değilim. Bizım kuşağımız onu anlamadı, anlayamadı. O, elli, belki de yüz yıl sonra anlaşılacak bıridır. Onu okuyan arkada^larım da aynı şey i soylerler.. Oğuz, farklı biriydi. Çok özenli, saygılıydı. lçe kapanıktı evet, evet. Bakm, o, önce resim yapmaya başladı. Bir gün kâğıt ve kalemler aldım Konuşurduk hep Otur çız, derdim. Balkonda otururdu. Ikı günde, bugünevımde asılı duran üç resmiçizdi. Biroturuştayaptı. O,öyleydi. Yazarkendeöyleydı Bir oturuşta yazardı. Okumazdı bir daha. Trans halinde, derler ya, öyle. Gene bir gün, bu "anlattıklannı oturup yazsana", demiştim. Gülmüştü, 'daha ncler,' dercesine. Bir sarı defter alıp gelmişti. Birkaç sayfayazmıştı. Ankara'dan gelen Vüs'at O. Bener'e okumuştu bunu. O, çok saygılı bırıydı. Bazı eleştirileri olmuijtu. Oğuz, öyleydi, başkalannın düşündüklerını sonıı