Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
20 OCAK 2002. SAY1 826 hüzünlebeklendiğibirdönemegiriliyordu. Menenjit kulaklarda hasar yapmıştı. Kulağındanakıntılargeliyor, her insanın katlanamayacağıacılarlaboğuşuyorjGürscl'inhastane veamcliyatyıllan başlıyordu. İlkameliyattan sonra kulaklarda belli bir düzelme olsa da çocuğun zekâ gelışiminde gerileme başhyorveartıkohiçbir zaman akranlangibi olamıyordu. Babanın enıekli olmasıyla tzmir'e dönüldüğünde Gürsel ortaokul çağındaydı ama hıç okula gidenıedi. lzmir'de ilk yıllar arka arkaya tekrarlanan ameliyatların ardından gelen uzun bakım süreleriyle, hastaneler Gürsel' in evi, doktorlar özellikle de hemşireler yaşamının en sevgililerı oldu. önce abisı ve ablalannın okula gidişine tepki verdi. O da eline gcçirdıği tüm gazeteleri.dergileriönünetoplayıpbüyukbirözenle ne kadar y uvarlak harf varsa ıçini dolduruyor, çok önemli bır iş yaptığının farkına vanlıp varılmadığıııı kontrol için etrafını süzüyordu. üerdini anlatabiliyor, tüm işlerini kendigörebiliyor.kızgınlıklarınıanındadışa vurabiliyor, korkuyu, yalaııı bilmiyor, herkeslerden farklı "dosdoğru" bir yaşam sürdürüyordu. lişrefpaşa'nın Kako yokuşunda yirmili yaşlarına vardığında onu yörede tanımayan yoktu. Gürsel sanki tanınmak için büyiikbir çaba harcıyor gibiydı Ondan hiç kimsenin bır şey istediği yoktu ama o vermeye hazır bekliyor, hiç umulmadık yerlerde insanlann yardımuıa koşuyor, onu hiç ilgılendirmeyen konulara"burnunusokuyor",herkeslcronu sevgi ve hüzün arası duyguların sarnıahnda izleyip seviyorlardı. Gürsel, önceleri tclevizyonapek fazla ilgi duymuyordu Televizyonda yaşananlarla televizyonu seyredenlerin dünyası onun ilgi alanıdışındaydı. TakiICemal Sunalfilmlcri "furyası"başlayanadek. Herakşamkanalların birindc Kenıal Sunal ortaya çıkıyor, Gürsel'in etrafındaki insanlardan değişik olan buadamonumüthişetkiliyordu. Sunal filmi varsa başka hiçbir kanala geçı lemiyor, gürültü yapılamıyor, (iürsel önüne konan çerezleri yerken "başka bir dünyayı" yaşıyordu. K.emal Sunal'ın yardınıseverliği, sevecenlıği oynadığı filııı bittikten sonra, Gürsel ayağa fırlayıp, "Ben Kemal Sunal'ım" dediğindekahkaha tufanı kopuyor, evdekılerbirlikte yaşadıklan bıı çocukla ashnda ne kadar farklı dünyaları paylaştıklarını bılemiyordu. Ünce ağabey evden ayrıldı. Sonra ablalar evlenip gittiler. Ev Gürsel'e kaldı. Günlük yaşamını giderekzenginleştiriyor, Iîşrefpa şa'da nc kadar esnaf varsa hepsine zaman ayınyordu. Kuşçunun kafeslerini temizliyor, çayocağının suyunu taşıyor, ondan yeter ki bir şey istensin hepsini güler yüzle yerine getiriyor ve hiçbir karşılık beklemiyordu. Gürsel, babasının ölümüne kolay alışamadı. O günlerde sokağa çıkmadı. Hiçbir işe gitmedi ve kimselerlc konuşmadı. Sık sık babasınıgörmekistedığinisöyledi. Sonra bundanvazgeçti.Başsağlığıziyaretlenninsürdüğübirakşamabisininyanınagittikoluna girdi, öptü sonra kulağına "Artık bizim babamız sen ol" diye tisıldadı. Gürsel'e ne kadar babalık yapıp yapamadığırru bilemiyorum. Onun babalıklan ne anladtğını, neyi anlatmak istediğıni anlayabilmekokadar kolay değil.Bizlergünlükkarmaşaya yenilmiş, "büyük hedefler"e koşuşrururken dönüp hemen yanındaki güzelliklere bakma zamanı olmayan, yaşama sevincini yitirmişlerdeniz. Gürsel öteki taraflan. Çoğu zaman ona imrenirim. Yalan yok, ikiyüzlülük yok, çıkar yok.Dosdoğru bir adamla sohbet etmek istediğimde Gürsel'e giderim. O, "öteki tarafta" yaşadıklarını anlatır, ben bizim taraflan anlatacak bir şey bulamam. Neyi ne kadar istediğini gözlerine bakıpanlarım. BAŞKENT GUNLERİ Çoksesli bir selam... MÜŞERREF HEKİMOĞLU B "Blzldeyaz'dedi... Müzik ara verdi. Pist boşaldı. Pisttekiler masalara dağıldı. Her masada anlamak ve anlaşılmak üzerine değişik yöntemler deneniyordu. Onlann kahkahaları her şey i bastınyordu. YöneticiMelihaAlpataslındaherkesin haftada hıç olmazsa bir saatini ayırarak butürokullaragelebileceğinıveçocuklarla birlikteolabıleceğinisöyliiyor. Sonra "sakın yanlış anlamayuı" uyarısı yaparak, "Çocuklar için dcğil.kendileri için gelsinler. Günlük hay huy içinde, küçücük sıkmtıları abartarak, dünyayı kendilerine zehir edenler gelsinler ve buradan yaşama sevinciy le dopdolu olarak çıksınlar. Inanın abartmıyorum. Bedenleriniıı tüm engellerine karşın yaşama sevgiyle yaklaşan bıı insanlar ashnda bize ders vermeye çabalıyorlar ama inatla görmezden gelıyoruz" diye ekliyor. Gürsel, arkadaşlarını masalanna yerleştırdikten sonra geldı. Önce "başkan" diye hıtap ettiği Meliha Hanıın'ın elini öptü. Uırlıkte fotoğraflarını çektım. Sonra başparmağını bana sallamaya başladı. Gürsel, kımden bır şey isteyecekse başparmağını o kişiye doğru oynatır, dikkatin kendinde yoğunlaşmasını beklerdı. Yanıma geldi, elimi tuttu, okşadı, "Abi,bizideyaz"dedi...^ Dansı seviyorlar... irkaç saat sonra VVashington'a uçuyor Başbakan Ecevit. Nerdeyse yüz kişi eşlik ediyor, gazeteciler de var, ama çoğunluğu iş çevrelerinden, ekonomik çevrelerden. Ekonomik ilişkilerdeki önem ve beklentilerden sorularla oluşuyor gündem. Hava raporlarında yoğun sis var. Dahası Başkan Bush'un sağlık durumu da gündeme geldi, yüksek tansiyon nedeniyle baygınlık geçirdi. Tuzlu yemekler yemesini öneriyor doktorlar. llginç bir rastlantı değil mi? Geldiğimiz noktada tansiyon düşüren gelişme beklenemez. Ama belli güzellikleri görmezlikten gelemeyiz. Cinselliğe, ilkelliğe, doyumsuzluğa, çok kökenli soygunlara, cinayetlere karşın sağlıklı olaylar, ürünler de var çevremizde. Sağlıklı bir uyarı gibi boy veriyor, güç veriyor, soluk veriyor. Çarpıcı nitelikleri de var, görmezlikten gelemiyor, göstermeyi görev sayıyoruz. Kimi okurlar belli konularda genelleme yapmayı doğru bulmuyor. Sağlıklı bir yaşamın koşullarını oluşturmaya öncelik bekliyor. Güzel yapıtları vurgulayan yazılar bekliyor. Doğrusu da bu diyebilir miyiz? Ya da toplumdakı güzel birikimi görmezlikten gelebilir miyiz? Ne güzel insanlarımız var, ne güzel kadınlarımız bilim dalında, sanat dalında. Biraz önce Nermin Kura telefon etti. Ankara'dan ayrılıyor bu akşam. Rhode Island'daki ünlu seramık okuluna gidiyor. Yeni çalışmalar yapacak, ders verecek. Dahası ürettiği yapıtlar ünlü evlerde yer alıyor. Bir Türk kızı ders veriyor Amerikalı gençlere, bir başkası Duygu AykaL. dış polıtikada senaryolar yazıyor. Kimi toprağın gizemini açıklıyor, Asıl olan çoksesli yaşam hiç kuşkusuz. bilim dalına yeni boyutlar katıyor. Atatürk devrimlerinin gizemi de Uluslararası kuruluşlarda önemli çokseslilik! Sanatta, kültürde, müzikte, konuşmalar yapıyor kürsülerde, bilimsel bilimde, polıtikada çoksesliliği ya da sanatsal kimliğını kanıtlıyor geliştirerek düzey alıyor toplumlar. kadınlarımız. Atatürk devrimlerden, eşit Çokseslilik olmazsa demokratik yaşam hakları, özgürlükleri ama en çok laik da gelişemiyor. Tekseslı olanlar yerinde Cumhuriyetimizin bayrağı olarak sayıyor, yol alamıyor. Yaşayarak daigalanıyor uluslararası alanda. Eşitlik öğrendiğimiz gerçek de bu değil mi? her dalda yaşanıyor. Müzik dalında Eğitim Gönüllüleri gündeme geliyor bu uluslararası çalgıcılarımız var. Dünyanın noktada. Eğitim sorunlarını çözmüş bir ünlü orkestralarını yönetenler, toplum güzel artılarla yaşıyor her yapıtlarıyla onur duyuran besteler var. zaman. öyleyse gönüllü çalışmalara Başka hangi Islam ülkesinde var onlar. öncelik vermek gerekiyor. Çoksesli Idil'ler, Suna'lar, Ayşegül'ler, yüzyılın oluşumlar böyle gerçekleşir ancak. yarısına ulaştılar dallarında. Hâlâ Mutlu bir olay, ülkemizde görevini guzel parlıyorlar. Başımızın tacı onlar, ulusal üstlenen birçok kuruluş var. Başta onurumuzun simgesi, dansları, oyunları, Eğitim Gönüllüleri, çoksesli bir yaşama, koreografları, şarkılarıyla itici gücümüz, aydınlık günlere ulaşmak görevini onur belgemiz. Duygu Aykal'ın anısına üstleniyor, hepimizi o göreve çağırıyor. düzenlenen gece güzel bir uyarı belli Haydi gidelim... ^ çervelere. Kuşkusuz Duygu Aykal da yaşadı o geceyi. Küçük oğlu Can Aykal da güzel bir delikanlı olarak kucakladı onu. Havada Paloma Picasso kokusu. Kara kış rüzgârında o kokuyla döndük geçmiş yıllara. Duygu çok severdi Picasso kokusunu. Kimi dostları da Duygu kokusu diye sürdü. Küçük Aykal "Annemin kokusu" diye selamladı onları. Güzel kız arkadaşı hangi kokuyu kullanıyor acaba? Küçük Can bir ses mühendisi şimdi. Annesinin kokusunu unutmadı ama havada başka kokular da var! Anılar böyle işte... Biri ötekini çağrıştırıyor. Havada uçuk bir koku, dansçılar.oyuncuları, bestecileri, izleyenleri ortak bir olaya götürüyor, dansa çağırıyor!