02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Avrupa’nın hazinesi: Riga l Şehriban KIRAÇ Gizli bir hazine gibi Riga. Letonya’nın Baltık Denizi’ne bakan kısımda Daugava Nehri’nin ağzına 1200 yılında inşaa edilen Riga şehri, yemyeşil parkları, arnavutkaldırımları, ortaçağ havasındaki evleri ile ziyaretçilerini adeta büyülüyor. Altın sonbahar dedikleri mevsimde, şehri kuşatan orman Riga’yı bir masal şehrine çeviriyor adeta. Letonya 1991 yılında SSCB’den ayrılarak bağımsızlığını ilan ediyor. Başkent Riga 1 milyonu bile bulmayan nüfusa sahip. Nüfus az olduğu için şehri neredeyse kendinize ait hissediyorsunuz. Arnavutkaldırımlı sokaklarda gezerken etrafta bulunan ağaçlarda yeşilin sarının binbir tonu ve tarihi binalar arasında adeta kendinizi bir müze kent içinde hissediyorsunuz. Riga çok bakımlı, temiz ve düzenli bir şehir. Bu kadar küçük bir şehirde halkın vakit geçirebileceği onlarca meydan bulunması şehri çok keyifli bir hale getiriyor. nan en eski tarihi yapılardan olan Tris Prali, yani Üç Kardeş Binaları, türlerinin günümüze kalan tek örneği sayılıyor. Ortaçağ mimarisinden izler taşıyan binalar 15, 17 ve 18. yüzyıllarda inşa edilmiş. Beyaz, sarı ve yeşil renklerdeki binalardan, beyaz olan binanın içerisinde mimarlık müzesi bulunuyor. Şehrin en eski yapısı olma özelliğini taşıyan Riga Kalesi, 14. yüzyıldan günümüze gelmiş bir eser. Daugava Nehri kıyısına inşa edilen kalede günümüzde Letonya Başbakanlığı bulunuyor. Ayrıca birçok kültürel kurum ve müze, kale bünyesinde yer alıyor. Bu arada Riga’da boşanma oranları çok yüksek. Kentte köprü demirlerinde sayısız kilit bulursanız buna şaşırmayın. Sevgililer veya evli çiftler aşklarının sonsuza kadar sürmesi için kilitleri buraya asıp anahtarını nehire atıyorlarmış. Kentin sokaklarında gezerken Bremen Mızıkacıları’nın heykeline de rastlarsanız şaşırmayın. Riga’ya gelen Alman tacirlerin, şehri ve halkı çok sevmesinden dolayı Riga’ya hediye olarak 12. yüzyılda inşa ettirilmiş. Daugava Nehri’nin ikiye böldüğü şehrin merkezindeki ‘eski şehir’deki katedral ve kiliselerin arasında dolaşırken ortaçağa geri gidiyorsunuz; oradan uzaklaştıkça karşınıza çıkan ‘art nouveau’ tarzdaki binaların arasında ise 20. yüzyıla dönüyorsunuz. Lahor’da Padişah Camii yeniden doğmak l Aykut KÜÇÜKKAYA Eski Şehir’in sonunda bizi tüm görkemiyle Vezir Han Camii karşılıyor. Babürlülerden kalan 400 yıllık Vezir Han Camisi, eşsiz çini ve seramikleriyle bizleri resmen büyülüyor. Batılılar tarafından “Güvercinli Cami” olarak bilinen tarihi camii, UNESCO Dünya Kültür Mirası Listesi’nde de yer alıyor. Sonraki durağımız Lahor Kalesi ve kaleyle iç içe girmiş olan tarihi yapılar. Kaleye gelirken ilk dikkatinizi çeken sarı kubbeleriyle Sih Tapınağı oluyor. Önünde tapınağı gezmek için sıraya giren öğrencilere tanıklık ediyoruz. Rehberimiz yine bizi dikkatli olmamız konusunda uyarıyor. Çünkü bu tapınağın önünde düzenlenen bombalı saldırıda 50 kişi ölmüş. Daha sonra dünyanın en büyük ikinci camisi olarak bilinen Padişah Camii’ne giriyoruz. Avlusu o kadar büyük ki insan şaşırıyor. Dolu dolu bir günün ardından geceyi Lahor’un alışveriş yapılan sokaklarında gezerek tamamlıyoruz. Gecenin bir yarısı eşimin istediği şalı arıyorum; gündüzü aratmayan kalabalığın içinde. Sonunda buluyoruz şalı ve artık yarın için dinlenebiliriz. Çünkü ikinci günümüzde bambaşka bir gösteriyi izleyeceğiz. Pakistan ile Hindistan arasındaki Wagah Sınır Kapısı’nda her gün düzenlenen bayrak törenine tanıklık edeceğiz. Sınıra Lahor’un merkezinden yaklaşık 1 saatlik araba yolculuğunun ardından ulaşıyoruz. Sınır kapısına geldiğimizde Lahor bizi bir kez daha şaşırtıyor. Binlerce insan sınır kapısında haremselamlık tribünleri çoktan doldurmuş. Erkeklerin olduğu bölüm neredeyse tamamen dolu. Kadınlara ayrılan bölümde ise okul çağındaki kızlar çoğunlukta.Tribünlerin bağırışları insana futbol maçında havası veriyor. Karakafalılar binası Riga’nın eski şehir merkezi 1997’de UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne girmiş. Riga’da görülmesi gereken en önemli yapıların başında pembe bir pastayı andıran House of Blackheads (Karakafalılar Binası) binası geliyor. Bina eski meydanda yer alıyor. Bina 13. yüzyılda tüccarlar için loca olarak kurulmuş. Şu anda ise binanın bir bölümü turizm ofisi bir bölümü de müze olarak kullanılıyor. Onun biraz ilerisinde ise elinde cennetin anahtarları ile Aziz Peter karşılıyor sizi. Burada 72 metre yükseklikte bir gözlem terası bulunuyor. Buraya çıkıp şehrin muhteşem manzarasını seyredebilirsiniz. Özelikle yukarıdan bakıldığında evler maket gibi duruyor. Şehrin ortasından geçen Daugava Nehri de manzaraya ayrı bir güzellik katıyor. Burada Daugava Nehri’nden Baltık Denizi’ne, şehrin nefes kesen manzarasının tadını çıkarabilirsiniz. Nefes kesen binalar Riga sokaklarında gezerken “art nouveau” mimari tarzında yapılmış binalar adeta nefesinizi kesecek güzellikte. 20. yüzyılın başında başlamış olan bu sanat akımında çiçek motifleri, kıvrımlar, desenler ve insan figürleri kullanılmış. Bu tarzda yapılmış bina örneklerini görebileceğiniz en güzel caddeler Alberta, Elizabetes ve Strelnieku. Bu yapıların birçoğunun mimarı birçok kişinin “Potemkin Zırhlısı” filmiyle tanıdığı dünyaca ünlü Rus yönetmen Sergei Eisenstein’ın babası Mikhail Eisenstein. Riga’nın eski şehir kısmında bulu Eski hangarlar pazaryeri olmuş Doğu Avrupa’nın en büyük ve en eski pazaryerlerinden birisi Riga’da bulunuyor. Eski zeplin hangarlarını 1930 yılında kapalı pazaryerine dönüştürmüşler. Burada yiyecekten, içeceğe veya çeşitli kıyafetlere kadar her şeyi bulmanız mümkün. Riga’dan dönerken ne alsam diye düşünürseniz hediye seçenekleri çok fazla. Kehribar taşları çok meşhur. Kara kedi bibloları ile ünlü. Ayrıca çeşitli baharatlar ve bitkilerle hazırlanan “black balsam” denilen içkileri çok meşhur. 1752’de bir eczacının bulduğu bu geleneksel içecek, çeşitli otlar, yerel meyveler ve kökler olmak üzere 24 farklı karışımdan oluşuyor. Ahududu, kediotu ve karabiber bunlardan birkaçı. Genelde kahveye katarak ikram ediyorlar. Söylenceye göre, Rus Kraliçesi Katerina, Letonya’nın Kurzeme bölgesini gezmeye geldiği sırada hastalanır. O bölgedeki 6 farklı avcıya bir doktor ya da tedavi edecek bir şeyler bulması söylenir. Beş avcı eli boş döner. Altıncısı 24 kimine göre 70 değişik maddenin karışımını içeren bir içkiyle çıkagelir. Beklendiği gibi imparatoriçe iyileşir. İçki de günümüze kadar çeşitli değişiklikler geçirerek Letonya’nın milli içkisi olur. Ve beklenen an geliyor... Biz turistler ise kendilerine ayrılan bölümde kadınlıerkekli oturuyoruz. Karşı taraf Hindistan’da da tribünler hınca hınç dolu. Ve artık beklenen an geliyor. Pakistanlı askerler siyah kıyafetleri altında sınır kapısına kadar sert adımlarla yürüyor; ellerini havaya kaldırıyor karşı taraftaki Hindistanlı askerlere gücünü gösteriyor. Pazular şişiriliyor; sanki “sakın buraya gelme; seni döverim” mesajları veriliyor. Yıllarca birbiriyle savaşan iki ülke askerlerinin biz turistleri zaman zaman güldüren teatral törenleri yaklaşık yarım saat sürüyor. Pakistanlıların “Orayı görmeyen doğmuş sayılmaz” dediği bir yer Lahor... Evet... Lahor’u gördük, yeniden doğduk!.. H Lahor’a olan gezimiz bir ay önce ekim ayının ortasında gerçekleşti. İstanbul’a döndükten iki hafta sonra 2 Kasım 2014 günü uluslararası haber ajansları Wagah Sınır Kapısı’nda düzenlenen intihar saldırısında aralarında çocukların ve kadınların olduğu en az 60 Lahorlunun yaşamını yitirdiğini tüm dünyaya son dakika haberi olarak geçti. Tribünlerdeki minik kız çocuklarını katleden terör saldırısını lanetliyorum... Fotoğraflar: AYKUT KÜÇÜKKAYA C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle