22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SİCİLYA CANAN COŞKUN “Çizme”nin tam ucundaki, ne kadar İtalya’ya ait olsa da kültürel farklılıkları ve lehçe değişikliğiyle bir o kadar da İtalya’ya ait olmayan bir ada Sicilya. Sicilya denilince ilk akla gelen mafya efsanesi için her ne kadar bitti dense de yerel halk mafyanın hâlâ var olduğunu belirtiyor. “İtaly kicked Sicily into the sea” (İtalya, Sicilya’yı denize tekmeledi) tekerlemesi Sicilya’nın birçok şehrinde vücut bulmuş durumda. Avrupa’nın şu an içinde bulunduğu ekonomik krizi de göz önünde bulundurarak belediyelerine, toplu ulaşıma ve eğitimine yapılan yatırımların az olması sebebiyle Sicilya sanki İtalya tarafından istenmeyen çocuk. İlk göze çarpan, kültürel farklılıklarıyla Sicilya’nın İtalya’nın hiçbir yerine benzemediği. Hatta Sicilyalılar İtalyanlardan çok Türklere benziyor. Tipik Akdeniz insanları gibi oldukça cana yakın ve yardımseverler. Fakat Sicilya genelinde birçok insan ikinci bir dil olarak İngilizce bilmiyor. Eğer İtalyanca bilmiyorsanız zorlanabilirsiniz. Sicilya; Palermo, Catania, Messina, Agrigento, Caltanissetta, Enna, Ragusa, Siracusa ve Trapani olmak üzere 9 şehirden oluşuyor. Adanın en kalabalık şehirleri Palermo ve Catania. Her iki şehir de bünyesinde bulundurduğu üniversiteler sayesinde oldukça canlı. Aynı zamanda Catania’da bulunan Etna Yanardağı Avrupa kıtasının en yüksek (3323 m) aktif yanardağı olarak biliniyor. Catania’da trene bindiğiniz zaman muhteşem bir Etna Yanardağı turu da yapmış oluyorsunuz, çünkü tren hattı Etna’nın etrafında dolanıyor. Etna Yanardağı hâlâ aktif bir yanardağ olduğundan sürekli tütüyor ve yerel halk “Etna tütmediği zaman korkmalısınız” diyor. Keza Catania’da bulunduğum süre içerisinde Etna kaynaklı bir de depreme tanık oldum. Tarih boyunca birçok medeniyetin boyunduruğu altında bulunmuş olan Sicilya’da bu etkileri herhangi bir şehrinde görebiliyorsunuz. Örneğin Araplar Catania’ya “fil şehri” demişler. Catania’nın en ünlü katedral meydanında da Fontana dell’Elefante (Fil Çeşmesi) adında bir çeşme bulunuyor. Kentte aynı zamanda İtalya’nın genelinde hâkim olan barok tarzı yapılar da bir hayli fazla. Aynı zamanda ünlü müzisyen ve opera bestecisi Vincenzo Bellini’nin de şehri olan Catania İtalya’nın 10. büyük şehri. Tüm büyük şehirlerde olduğu gibi Catania da diğer ülkelerden hayli göç almakta. Göçmenlerin birçoğu şehirde dönerci dükkânı işletiyor. Sadece Sicilya’da şahit olduğum bir yemek kültürü de at eti. Yerel halk at etinin protein açısından oldukça zengin olduğunu söylüyor. Catania deniz kıyısı bir şehir olduğu için balıkçılık da hayli gelişmiş durumda ve deniz ürünleri oldukça ucuz. Bari pistacchio Catania’nın Bronte kasabasında sadece yanardağ toprağında yetişen “pistacchio” adındaki Antep fıstığına çok benzeyen bir çeşit fıstık yetişiyor ve kasabanın ekonomisinde önemli bir yer kaplıyor. Her yılın eylülekim aylarında “Sagra del Pistacchio” festivali düzenleniyor. Bu fıstığın kullanım alanı da oldukça geniş. Pizzadan tutun da şekerlemeye, dondurmaya ve içeceklere kadar birçok alanda kullanılıyor. Sadece Sicilya’da rastladığım bir gelenek de sokaklarda, birbirinden farklı insanlara ait “ölüm yıldönümü” ilanlarının olması. Hemen hemen her sokağında rastlayabileceğiniz ilanlarda yıldönümü sebebiyle anma yapılacağı ve sevenlerinin davetli olduğu yazıyor. Anladığımız kadarıyla bu bir Sicilya geleneği. Catania, İstanbul kadar kozmopolit ve karmaşık bir şehir. Sokaklarında dilencileriyle, köşe başlarında mafyavari davranışlar sergileyen gençleriyle, pazarlarıyla ve tarihle iç içe olmasıyla kendinizi İstanbul’da gibi hissedeceğiniz bir şehir. Tanıdık lezzet Adriyatik gezisinde çocuklar gibi şendik! EMRE KONGAR Seyahat izlenimlerini şöyle satırbaşları halinde özetleyebilirim: l Seyahatten zevk almak istiyorsanız, kamaranızı geminin sol tarafındaki balkonlu kabinlerden seçin… Böylece geminin rıhtımlara yanaşmasını ve ayrılmasını da keyifle seyredersiniz… Üstelik de daha çok güneş görürsünüz! İlkbahar, yaz veya sonbaharda giderseniz, yanınızda mayo ve yazlık giysi götürmeyi de unutmayın. lBavulların taşınması, biniş ve iniş son derece hızlı, kolay, özellikle havaalanlarındaki itiş kakışla hiç ilgisi yok. Kamaranıza yerleşince bavulunuzu hiç toplamadan Türkiye ile birlikte dört ayrı ülkeye gidiyor, iniyor, geziyor ve dönüyorsunuz… Kadınlar bayıldı bu işe! lHerkese restoranlarda özel olarak yer ayrılmış. İki restoran var, ikisi de iki vardiya çalışıyor: 18.30 ve 21.30. Oturarak, oldukça zengin mönüden seçerek yiyorsunuz. Her türlü yiyecek bedava… Ama şişe suyu dahil, bütün içeçekler parayla ve çok pahalı, bir diyet kola 1516 lira. Biz bir kez restoranda yedik, ondan sonra hep yukardaki açık büfeye takıldık; hem saat hem de çeşit bakımından daha özgür olduk lBizim gibi restoranlarda yemek istemeyenler için 14’üncü katta açık büfe var; 24 saat açık! Günün saatine göre, kahvaltılık, atıştırmalık veya ana yemeklik çok çeşitli yiyecek… Her türlü çay, kahve, sıcak süt, depodan akan buzlu su bedava. Hayatımda içtiğim en lezzetle kahveyi Divina’da içtiğimi hayret Katakolon le söylemeliyim… Çünkü binlerce kişiye her an yetecek bir kahve hizmetinin bu denli lezzetli olması gerçekten şaşırtıcı… Çay açısından da her türlü bitki çayını (elbette poşet olarak) bulmak olanaklı! l Açık büfede et yemekleri için kahve konusundaki yargımın tersi geçerli… Bir kez doğru dürüst bir et vardı, hiçbirimiz lokmamızı çiğneyip yutamadık; kauçuk gibiydi, hepimiz gizlice ağzımızdan çıkarıp tabağın arkasına sakladık. l Hemen hemen her zaman lezzetli çorbalar vardı; “balık” diye ahtapot ve kalamar veriyorlardı, gerçek balık yoktu. Pizza ve makarna cenneti diyebilirim, bol çeşit ve lezzet vardı! l Her limanda inen ve binenler var, gemi aslında sürekli turluyor. Venedik’te tam bir Japon istilasına uğradık, anlaşılan Venedik’e uçakla gelip oradan gemiye binmişler. Açık büfenin olduğu yerde yer ve yemek bulmak Japon istilasından sonra biraz zorlaştı. l Limanlarda önerilen turlara katıldık, Venedik’te zorunlusunuz zaten gemiden çıkmak ve San Marco Meydanı’na gitmek için. Ama Dubrovnik ve Bari’de tur yerine özel taksi tutup dolaşanlar çok daha ucuza çok daha çok yer gezdiler. l Katakolon’da gidilen Olimpiyat köyü, bizim Efes’in yanında, bir rehberimizin dediği gibi, “tarihsel kalıntı” değil, ancak “tarihsel kırıntı” olur… Ama Yunanlılar ve İtalyanlar satmasını biliyor… Üstelik Olimpiyat köyünde her yer yemyeşildi… Biz de Efes’teki çevre çıplaklığını düşünüp üzüldük! l Kitle turizmi nedir, gidin de Venedik’te görün: Sokaklar o kadar kalabalık ki, insanlar yürüyemiyor… Ben, turistlerin en yoğun olduğu dönemde bile Sultanahmet’te, Nuruosmaniye’de ve Kapalıçarşı’da böyle kalabalık görmedim. lBeni deniz tutar, geziye istemeye istemeye gittim. Ama dönüşte Adriyatik’te fırtınaya yakalanmamıza karşın, gemi hiç sallanmadı, bir iki küçük çıtırtı dışında dalgaları hiç algılamadık, çünkü geminin iki tane sabitleyicisi varmış! l Biz casinoya hiç gitmedik ama, tiyatroya giderken içinden geçtik, geceleri kalabalık oluyor. Her gece bir gösteri var tiyatroda, bir gece müzik ağırlıklı, bir gece dans ve akrobasi ağırlıklı. Frank Sinatra ve Michale Jackson geceleri müzik ağırlıklıydı, bir de firavunlarla ilgili son derece güzel bir dans ve akrobasi gösterisi izledik. l İnternet var ama bence pahalı ve çok yavaş. l Kadınlar için kolay, balayındaki çiftler için keyifli bir gezi! C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle