Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
4 31 AĞUSTOS 2011 ÇARŞAMBA Yetmiş milyon Türk’ten alacağı var... Baştarafı 1. sayfada edilen içi kültürle dolu bir kitabı raftan alıp önümüze koyuyor. Çok okuduğu ve çok etkilendiği kültür ve sanatı sanki belediyenin ruhu olarak her yere adeta kazımışlar. “Seçildikten sonra tam bir yıl elimi kaldırıp da hiçbir iş yapmadım. Sadece gezdim ve gözlemledim. Bu sırada mırıltılar yüksek sese dönüştü, yahu bu adam ne yapıyor? Ne yapacak, hiçbir şey yapmıyor oturuyor. Bir seneden sonra insanların ne giydiğine, ne düşündüğüne, nereden geldiğine bakmaksızın görevini yapıyor mu yapmıyor mu kriteriyle işe başladım. İnsanlar aynı insan ama belediyede değişmeyen hiçbir şey bırakmadım. Gazeteleri lehimde veya aleyhimde yazdıklarıyla değil yapılanları anlama ve okuyucularına verdikleri doğru mesajlarla değerlendiriyorum. Yeter ki doğruyu yansıtsınlar. Altındağ her türlü çöküşün yaşandığı, ülkenin kuruluş yıllarında canıyla kanıyla savaş vermiş insanların yaşadığı ve ülkeyi kurduğu bir yerdir. Burası ülkenin her yerinden gelip ülkenin harcını atanların yaşadığı ve çöktüğü bir yerdi. Herkes buna göz yumdu. Kimse de bunları yazmadı. Biz çocuklarımıza bu ülkenin harcını atan insanları unutan bir nesil olmayacağız dedik ve o insanları, tarihi çökmüş binaların altından çıkartarak unutulmazlar anıtına dönüştürdük. Onun için yetmiş milyon Türk’ten alacağımız var.” Peki, başkan bu alacağı nasıl tahsil edeceksiniz, diyorum. Her zaman gülen yüzü bu sefer muzipleşiyor. “Gelecekler, gezecekler, baba ve dedelerinin mekânlarında bir kahve içecekler. Bizim yaptığımız tüm turizm yatırımlarımız yaşanmışı yaşatmak şeklinde ortaya çıkmıştır. Özel bir turizm destinasyonu ortaya çıkardık ve orada yaşayan insanların bu sistem içerisinde yaşama ve kazanmaya devam etmelerini sağladık. İnsan unsurunu hep ön planda tutuk.” Ulucanlar Cezaevi Türkiye’nin kendisini eleştirdiği yer; Ulucanlar Altındağ Belediye Başkanı’nın cesareti ve cüreti öyle yazıyla, sözle anlatılacak gibi değil. Sen kalk, yıkılacak ve apartman yapılacak koca cezaevini adeta savaş verir gibi bürokrasiden al, restore et, ülkenin tüm ileri gelenlerini Bülent Ecevit’ten, Nâzım Hikmet’e kadar tüm Ulucanlar Cezaevi’nde yatanları birebir resimleriyle yeniden hapishaneye koy ve halka gezilecek görülecek yer diye sun. Muhteşem bir restorasyon ve etkileyici bir sergileme. Gezdikten sonra kanım dondu. Başkan buraya kim ziyarete gelir, dedim. Demez olaydım, yanımızdaki görevli “Efendim giriş beş lira, henüz resmi açılışı yapılmadı, iki ay oldu on yedi bin kişi biletle gezdi” dedi. diye soruyorum. Bana dönüyor: “Buyurun sizi de götüreyim.” Ulucanlar Cezaevi’nin kadınlar bölümündeki iftara bizi götürürken, “Ben çadırlarda verilen iftara çok sıcak bakan bir başkan değilim” diyor. İftar yemeğinin verildiği yere gidince ne demek istediğini daha iyi anlıyorum. Kalite var ama gösteriş yok. Siz de görün derim… Hamamönü tam bir turizm destinasyonu olarak inşa edilmiş. Avusturya ve İsviçre tarihi yapılarını örgütlü bir şekilde turizm sektörüne açmış ve yıllardır bu alanları dünya kültür merkezlerine kabul ettirmiştir. Bu projede satırbaşları ile şu yapılar mevcuttur. Altındağ Belediyesi Sanat Sokağı–Kaybolmaya yüz tutmuş geleneksel sanat dalları ile uğraşan sanatçılara tahsis edilen konaklar, sanatseverler tarafından ziyaret edilmektedir. Sanatçılar bu konaklarda hem eserlerini üretmekte hem satış yaparak para kazanmaktadırlar. Altındağ Belediyesi Kültür Sanat Evi Kültür merkezi, açık hava sineması, toplantı ve konferans salonlarıyla bölgenin önemli bir ihtiyacına cevap vermektedir. Film ve kısa oyun gösterimlerinin yanı sıra sergilere ve söyleşilere ev sahipliği yapan merkez Ankaralıların ilgi odağı haline gelmiştir. Altındağ Belediyesi El Ürünleri Pazarı Altındağlı kadınlar kendi ürettikleri ürünleri satarak, ev ekonomisine katkı sağlamaktadır. Mehmet Akif Edebiyat Müzesi Edebiyat Müze ve Kütüphanesi de faaliyete geçmiştir. Bina, Altındağ Belediyesi tarafından dokuya uygun olarak inşa edilmiştir. Mehmet Akif MeydanıMeydan olarak düzenlenmiş alanda zaman içerisinde bitişik nizamda baraka yapılar oluşmuş, alanın özgün dokusunda da zaten olan meydan düzenlemesi gerçekleştirilmiştir. Mehmet Akif Kültür Parkı İstiklal şairi Mehmet Akif Ersoy’un, Kemal Atatürk’ün kurduğu ilk Meclis’te milletvekili olarak görev almasıyla birlikte yaşadığı evin hemen önünde bulunun metruk alana Altındağ Belediyesi tarafından bir park inşa edilmiştir. Mehmet Akif Ersoy Kültür Parkı, İstiklal Marşı’nın ne şartlarda yazıldığını, o günlerde ülkenin nasıl bir sınavdan geçtiğini genç nesillere anlatılması bakımından da büyük önem arz etmektedir. Kamil Paşa KonağıBirinci Meclis’in zabıt müdürü olarak görev yapan Zeki Öğretmenoğlu ve Altındağ Altındağ Belediye Başkanı Tiryaki. Cezaevi Belediyeciliğin mektebi henüz yok Bana göre Altındağ Belediyesi şehirciliği, belediyeciliği kitap olarak yazmış ve yapmış, kısacası okulunu kurmuş. İlk dersi de içerisinde insan olan kültür ve turizme ayırmışlar. Başkan Veysel Tiryaki sessiz, sedasız, gösterişsiz, mahallesindeki insanları her akşam ayrı bir mekânda iftar yemeğine davet ediyor. Başkan hani sizin dev çadırınız, ailesinin yaşadığı Kamil Paşa Konağı’dır. Beynamlızade Konağı Mehmet Akif Ersoy Sokak’ta bulunan ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında Ankara Milletvekili Hacı Mustafa Beynamlı ve ailesinin oturduğu konak. Tarihi Kabakçı Konağı Her ay farklı bir programın sunulduğu Altındağ Belediyesi Kültür Sanat Evi, Ankara’da kültür sanat, tarih ve edebiyat tutkunları için önemli bir boşluğu doldurmaktadır. Taceddin (Sultan) Cami ve Dergâhı Taceddin Dergâhı, ilk olarak Kanuni Sultan Süleyman tarafından Hacı Bayramı Veli’nin kurduğu Bayramiye tarikâtının bir kolu olan Celvetiler için yaptırılmıştır. Hacı Musa (Seyfeddin) Cami Kitabesine göre H 825 (1421) yılında Şerafeddinzade Hacı Musa tarafından yaptırılmıştır. Son Ahi devri eserlerindendir. Sarıkadı (Mimarzade) Cami 18. yüzyıl sonlarına aittir. Cami, taş temelli, ahşap hatıllı, kerpiç duvarlı, kiremit çatılı bir yapıdır. Karacabey Cami14. 15. yüzyıllarda inşa edildiği tahmin edilmektedir. Taş kaide üzerinde ahşap hatıllı kerpiç duvarlar örülerek yapılmıştır. Cennetten çalınan köşeler... Ölüdeniz büyülüyor... Kuzguncuk ve Salacak arasındaki maviliğe yüksekten bakan Fethipaşa Korusu, Üsküdar’dan Kuzguncuk’a doğru giderken yolun hemen sağ tarafından sizi çekiştiriyor. “Nereye gidiyorsun, burada araklanmış bir cennet bahçesi var. Görmeden gitme…” Ne trafik gürültüsü, ne insanların garipliği, ne teknoloji uğultusu… “Bir tatlı huzur” almaya gelmiş emekliler ellerinde çayları, kahveleri, gazeteleri “Bir elma daha yeseydin ey Havva, bir elma daha yeseydin keşke!..” der gibidirler. Baştarafı 1. sayfada Şımaran yeşil iç içe, koyun koyuna olmayı kışkırtır gibidir. “Hadi ne duruyorsunuz siz de sarılın” diye o gümrahlaşmış koynundan hiç görmediğiniz tonunu fırlatıvermiştir gözlerinizin önüne. Boğaz manzarasının o muhteşem renkleri birbiri içine girerek bazı yerlerinde ebrulaşıp mucizevi dönüşümünü gerçekleştirmektedir. Oksijeni bol, mavisi dingin, yeşili çılgındır. Ve aşkın rengine koşturan erguvanların; diriltici, sarsıcı kokusunu kaçırırsanız küser kalırsınız zamansız. “Senden ne kalacak yarına / Kıyılardan imdat isteyen, sesin’’ diyen Cemil Meriç’in “kaderin hatalarını” yıldızları söndürmüş fırtınalarla “düzelttiği”, yıllarca yaşadığı bu korulukta, tarih ve doğal doku yitmemiştir henüz. Boğaz, o bilindik yolculuğunda mavisini dans ettirdiğini bu köşeden de gösteriyor gibidir. Mavi yorgun düşmemiştir daha ve akmaktadır hep, umuda, zaman denilen aşka. Ihlamurların, çamların, meşelerin, akasyaların kardeş kardeş filizlendiği koruda bütün bitkiler,“barışı bizden öğrenin” demektedir. Her şey değişiyor doğası gereği. Gökyüzü, yeryüzü, suyüzü… İnsan da öyle... Durur mu? O da doğası gereği, biraz da örnek alarak renkleri, aynı yerde aynı kalmaktan korkuyor. Biliyor ki aynı kalmak ölümdür. İşte bu nedenle “Tebdili mekânda hayır vardır” sözünü günümüze değin getirmiş, iyi bir dayanak yapmış kendisine. Ev mi değişecek, sokak, cadde, il, ilçe, köy. kasaba... Nasılsa iyi bir dayanağımız da var, değiş değişebileceğin ve değiştirebileceğin kadar… Git, gittiğin ve gidebildiğin kadar… Göçebe ruhumuz da hazır ya aslında, kim tutar bizi hele mevsim bahar ve yazsa. Arkanızda bıraktığınız serçelerin ürkekliğidir. İşte bu “tebdili mekân”lardan hani “kaçamakların” da yaşandığı “özel, gizli bahçelerden” biridir Fethipaşa Korusu. Antik bir restoranda ruh dinginliğimizi yaşamış olarak “kürkçü dükkânına” döndüğümüzde mutluluğun aslında “felekten çalınan günler”de saklı olduğunu anlarız geç de olsa. Felek çalındığı için memnundur; çünkü çalınan gizli bahçeye o da gelmiştir. Korulukta sunulan özel tatlar, iç düzenlemeler, rahatlığımızı sağlayan her şey geldiğimiz yeri unutturmak içindir hep ve biraz da gitmeyelim diyedir başka yerlere. Ulaşılan huzur ve aranılan ortam, ruh dinginliğini sağladıktan sonra “arınmış” olarak dönersiniz bu gizli bahçeden. Tanrı, yeşilin her bir tonunun cömertçe sergilendiği, bir o kadarının da kuytuluklarında gizlendiği Fethipaşa Korusu’nu, Adem ile Havva’yı cennetten kovarken hiç değilse aralarındaki aşkı yineleyebilsinler diye “aşırmalarına” göz yummuş gibidir. Baştarafı 1. sayfada yan araçlarla çıkartıyor ve atlayacağınız yeri gösteriyor. O ana kadar koruduğunuz soğukkanlılık bir anda yerini heyecana, belki biraz korku ama kesinlikle derin bir isteğe bırakıyor. Evet atlamak istiyorsunuz. Tandom denilen ve benim de ismini ilk defa orada duyduğum şekilde atlıyoruz, yani 2 kişi, pilot ve siz. Ayaklarımın yerden kesileceği anı sabırsızlıkla beklerken aslında o anda heyecandan iyice dinleyemediğim pilotum, bana nasıl atlayacığımızı anlatıyor. Açıkçası özlemişim bu duyguyu, korkmak istiyorum. Sonsuz sandığım cesaretim kırılıyor ve utanmadan kaç yıllık pilot olduğunu soruyorum, yeniyim deyiveriyor. Geri adım atmıyorum ve söylediklerini dinleyebildiğim kadarıyla uygulayıp; uygun ve yol boyu bize eşlik edecek olan rüzgârımızı da bekleyip koşmaya başlıyoruz. İlk defa önümü görmeden koşuyorum. Taşlıklara da gelsek koş diyor, sakın durma. Dursam ne olur ki, bana mı bağlı bu paraşütün kalkması? Onu sorguluyorum, o kısacık mesafeyi koşarken. Doğa, büyüleyen manzarasını çekinmeden sunuyor ama o da heyecanımı bastırmaya yetmiyor, koşuyoruz ve taşlıktayız. Koş de mişti pilotum, orada da koşuyorum, tam daha ne kadar koşmalıyım diye düşünürken istemsiz ayaklarım yerden kesiliyor ve kontrolü de hayatımı da rüzgârın o eşsiz gücüne teslim ediyorum. Havadayım. Kalkar kalmaz kayalığa çok yaklaşıyoruz. Pilot da yeniyim demişti ya, birden içimde adrenalin ya da halk arasında yusuf diye tabir ettiğimiz olguyu içimde hissediyorum ama boşuna olduğunun bilincine saniyeler içinde varıyorum. Artık rahatım, havadayım, yerden 2000 metre yükseklikte ama ayaklarım yere sağlam basıyormuşçasına mutlu, huzurlu ve rahatım... O kadar rahatım ki, pilota bu mu dur diyorum, biraz daha heyecanı yok mu bu işin? Olmaz mı diyor, yeter ki sen iste. İstiyorum, diyorum ve manevralar yapmaya başlıyor, çılgın gibi Ölüdeniz’in bizden sakınmadığı muhteşem manzarası eşliğinde dönüyoruz, çığlıklarım meğer aşağıdan bile duyulmuş ya, umurumda değil. İçimdeki birikmişleri bağırıyorum sanki, Ölüdeniz de ses çıkarmadan beni dinliyor. Saniyeler içinde bizi birileri tutuyor ve oldukça güvenli bir şekilde inişimizi yapıyoruz. Babadağ’ın zirvesinde kaskı takarken heyecandan titreyen ellerim şimdi çıkarırken mutluluktan titriyor, Ölüdeniz büyülüyor. İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç ? Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız ? Sorumlu Müdür: Miyase İlknur ? Editör: Hayri Arslan ? Yayınlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ ? Yönetim Yeri: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No.2 Şişliİstanbul Tel: 0 212 343 72 74, Fax: 0 212 343 72 64 ? Reklam: Cumhuriyet Reklam ? Genel Müdür: Özlem Ayden ? Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Pal ? Reklam Koordinatörü: Hakan Çankaya ? Tel: 0 212 251 98 7475 Tel: 0 232 441 12 20 ? Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı ? Cumhuriyet gazetesinin ekidir ? Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri. C MY B C MY B