25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

11 MAYIS 2011 ÇARŞAMBA 3 Toledo’dan Üsküdar’a... Nilhan AYDIN nilhanaydin@cumhuriyet.com.tr Daha dün Toledo’da idim. Bugün ise yeğenim Eda’yı görmek için İstanbul’a geldim. Ama aklımda hâlâ Toledo var, nasıl beni etkilemişse... “Doğu kültürünü Avrupa’ya tanıtmış şehir” diye nitelenen Toledo, ortaçağdan kalma mimarisini günümüzde halen koruyabilmiş Toledo; tarih boyunca Romalılar, Vizigotlar, Emeviler ve Fransızlar gibi çok sayıda kültüre ev sahipliği yapmış. Ve bu şehri keyif alarak rahatlıkla dolaşabiliyorsunuz. Bende aynı hızla devam etme gezme arzusu var. İstanbul’da, ilk günümün sabahında Kızkulesi’ne karşı sabah kahvemi içmek ve ardından birçok tarihi yapının bulunduğu Üsküdar’ı gezmek istiyorum. Üsküdar’dayım ve kayboldum. Evet kendi ülkemde! Unutmuşum... Üsküdar’da olduğu gibi tüm İstanbul’da nedense hiçbir zaman bitmeyen bir yol ve kaldırım yapımı olduğunu. Unutmuşum hep bir kargaşa, bir hengâme... Ya Toledo bu küçük şehir böylesine zengin bir tarihi mirası bugüne kadar nasıl korudu? İstediğiniz yere nasıl kolay ulaşabiliyorsunuz? Kaybolmuyorsunuz? Nasıl bir düzen bu? Onlar yapabiliyor da bizler neden beceremiyoruz. Birçok yerin tarihini okuduğunuz zaman kuruluş tarihleri ta nerelere kadar gider ve kimler gelip geçmemiştir. Romalılar, Persler… Kavimler, dinler… Derken tanrılar... Gelin görün ki, birçok yer için durum yazıldığı gibi değildir. Yazılan dönemlere ait doğru düzgün bir yapı yoktur. Olsa bile korunmamış sıkıştırılmış, yalnız bırakılmıştır, ulaşmak ise neredeyse imkânsızdır. Şu an ben neredeydim? Sözde bir meydandayım. Üsküdar Meydanı’nın kargaşasından geçip Kızkulesi’ne varamayacağımı anlayınca, nefes almak için sığınacak bir yer arıyorum. Sultan III. Ahmet çeşmesinden su içemeden geçiyorum. Sonra neden bilemiyorum Eren Lokantası önünde durdum, kapıdan içeri başımı şöyle bir uzatıp, ardından hemen içeri girdim ve en uç köşeye gidip rahat bir koltuğa yığıldım. Masada bulunan suyu içtikten sonra etrafa dikkatle bakınca neden buraya girdiğimi anlıyorum. Duvarlar eski Üsküdar fotoğraflarıyla süslü, temiz ve ışığı iyi. Karşı duvarımda bulunan rıhtımın eski halinin fotoğrafını görmek beni biraz olsun gevşetiyor. Ben burada bir çay içeyim. Çayımın yanında börek de geliyor. Eren lokantasının sahibesi Mine Hanım’ın kendi yaptığı ve fırından yeni çıkardığı ‘Boşnak Böreği’nin kokusu geliyor. Bir dilim tadıyorum. İnce ince açılmış belli. Yağı, malzemesi kaliteli. Sunumu güzel... Enfes bir Boşnak böreği. Gözlerim yan duvarda bulunan bir camii fotoğrafına kayıyor. Sultan Süleyman tarafından 1548 tarihinde yapılan Mihrimah Sultan Camii. Üsküdar iskelesinde ve Sultan III. Ahmet çeşmesinin karşısındadır. Rivayete göre Mihrimah Sultan iki cami yaptırmak ister. İlk okunan ezan ile son okunan ezanın kendi camilerinde okunmasını ister. (Birisi Üsküdar’da, diğeri de Edirnekapı’da bulunan bu camileriyle arzusuna ulaşır.) Mihrimah Sultan ilk ve son olmak istemiş. İlk ve son olmak isteği beni başka düşüncelere çekti. Karalahana dolmasını yerken anlıyorum ben bu mekânda çok yer tanıtır hikâyeler yazabilirim ama lütfen beni dışarıya o hengâmeye bir daha çıkarmayın. Bir başka fotoğrafa kayıyorum. Bir külliye fotoğrafı ve önüme şekerpare tatlısı geliyor. Damağımda hemencecik adeta eriyor, muhteşem bir tat… Tattığım bu tat ilk ve son olmaz. Ben de bir daha bir daha tadayım ve tadına varayım. “Yelkenli aşkım” ile yaşadığım aşkın tadı da artarak devam etsin, canım yeğenim Eda’ma her geçen gün artan sevgim gibi. Nemrut’un gölgesinden kalanların peşinde Esra ALKAN Biz bu hafta Adıyaman’da Nemrut’un gölgesinde kalanların peşine düştük. Adıyaman sadece Nemrut Dağı değil. Yaşanacak çok şey var. Adıyaman’da Nemrut’tan bağımsız olağanüstü lezzetler var. Nemrut’un ışıltısı Güneydoğu Anadolu bölgesindeki Adıyaman’a vurmuş. Kendini yenileyen bir kent Adıyaman. Fırat Nehri’yle birlikte Atatürk Barajı çok şey değiştirmiş bu kentin sosyal ve ekonomik hayatında... Kültür ve Turizm Müdürü Mustafa Ekinci diyor ki: “İlimizde hiçbir zaman terör olmamasına rağmen bölgede olan bazı olaylardan etkilenerek yurtiçinden ve dışından yeterince ziyaret edilmiyor.” Adıyaman’a düşman uğramamış, Atatürk’de gelmemiş. “Öyleyse ne yapalım” demişler ve 1 Aralık’ta il oluşunu kutluyorlar. Yolunuzu, kışın Adıyaman’a düşürürseniz kutlamaları kaçırmayın. Söz açılmışken, eylülde oradaysanız Besni’de her yıl yapılan eğitim bayramı, okuma bayramına katılın. Başka yerde olmayan bir bayrama tanıklık edeceksiniz. Yok eğer ağustosta oradayım diyorsanız buyrun Nemrut Festivali’ne. Size Kommagene Kralı 1. Antiochos’un anlatacakları var. Yunanca “genler topluluğu” anlamına gelen Kommagene Krallığı, Grek ve Pers soyundan annebabanın evlilikleriyle doğan çocukların inanç, kültür ve geleneklerini birleştirerek güçlü bir sistem kurabilmeleriyle bugün dahi yaşıyor. Nemrut’a çıkın, ister doğu terasından gün doğumunu; ister batı terasından olağanüstü günbatımını yaşayın, size kalmış. Kış biliyorsunuz fena bastırıyor Adıyaman’a. Nemrut Dağı karlarla kaplanmış sizi yanına almıyorsa ve illa ki göreceğim diyorsanız, başka bir yol daha var yapacağınız. Doğruca Adıyaman Müzesi’nin yolunu tutun. İçeride tam olarak tepede göreceklerinizin iyi yapılmış kopyası var. Olanca ihtişamıyla yanı başınızda. Üstelik gayet açık anlıyorsunuz krallığın ihtişamını ve gücünü nereden aldığını. Efsanesinin canlandırılan elmasını görüp tarihçesini de okuduysanız gelecek yıl Nemrut’a çıkmaya hazırsınız demektir. Müzeyi dolaşmaya iki saatten az ayırmayın sakın. İyi bir müzecilik anlayışıyla sergilenen her bir eser saracak sizi. Türkiye Cumhuriyeti yöneticileri, bugün, ta MÖ 40.000 yıllarından gelen, paleolitik, neolitik ve kalkolitik derken, Hitit, Kommagene, Roma, Bizans, Moğol, Osmanlı dönemlerini yaşayan Adıyaman’ı geleceğe hazırlıyorlar. Tükenmeden ve tüketmeden şehirlileşmek gayreti içindeler. Kente ilk vardığınızda Kültür Turizm Müdürlüğü’nü ziyaret edin. Alacağınız broşürler, yapacağınız sohbet, sizin ilgi alanınız içerisindeki rotanızı çizecektir ancak ne olursa olsun tarihin bilinen ilk köprülerinden olan Cendere Köprüsü’nden şöyle bir geçin. Bir de, “Çelikhan ilçesindeki Abdulharap Gölü’nde yüzen adaları göreceğim” diye tutturun. Evet adalar yüzüyor. Söz gelimi çadırınızı aldınız, gözünüze kestirdiğiniz bir adaya kurdunuz. İçme suyunu hiç düşünmeyin. Her taraf su pek tabii. Ve doya doya uzanın için, üstelik çay demlerseniz eğer çok lezzetli oluyor. Sonra gece oldu, karşıdaki dağlara baka baka uyudunuz. O da ne, sabah bambaşka bir manzarada uyanıyorsunuz. Siz uyurken çıkan şakacı rüzgâr adanızı almış 1 kilometre öteye taşımış. Ne zevk değil mi? Çelikhanlı Belediye Başkanı Mustafa Bulut’u da bulmuşsanız eğer her şey güllük gülistanlık. Tarih ve arkeolojinin izini sürmek ya da bana ne bundan, at binerim, avlanırım, yamaç paraşütü ya da sörf yaparım derseniz yine tüm olanaklar var. Yeter ki karar verin. Çok önemli bir şey daha var. Adıyaman öğretmenevine gidin, Türk sinema ustası Mustafa Çetinkaya ile tanışın. Sinema meraklısı için birinci ağızdan dinlemek başka neyle değiştirilir? C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle