Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
23 MART 2011 ÇARŞAMBA Boğaziçi lokantası Baştarafı 1. Sayfada Dikdörtgen planlı yapılmış caminin doğusundaki Augustus Tapınağı’ndan pek bir şey kalmasa da Frigya Tanrısı ‘Men’e selam vermek boynumuzun borcu olsun. Kayıtlara göre, MÖ 25 yılında yapıldığı söylenen tapınakla caminin yan yana olması derin bir hoşgörüyü düşündürtüyor insana. Ankara, türbeleriyle de inanç turizminin özellikli kentlerinden... Başkent olması dolayısıyla sahip olduğu turizm çeşitliliği hep ikinci planda kalsa da; İl Kültür Turizm Müdürlüğü’nün özverili çalışmalarıyla belli ki turistik açıdan da akla gelen kentlerden biri olacak. Gör gör bitmiyor... Şehir içinde varlığıyla Ankara’ya önemli bir katkı sağlayan Atakule hâlâ ilk görülmesi gereken yerlerden... Parklarıysa gör gör bitmiyor. Altınpark, Botanik Park’ı, Gençlik Parkı, GölbaşıMogan Parkı, Kuğulu Park, Göksu Parkı, Seymenler Parkı ilk akla gelenlerden. Barajları da kenti suyla buluşturan iç açıcı mekânlarıdır. İstanbul yolu üzerindeki Kurtboğazı Barajı yüzme havuzu ve restoranıyla su sporları için de elverişlidir. Ben dolaşırken içinde tabiat tarihi müzesinin bulunduğu MTA Serası’na bayıldım. Güllerin çoklukla bulunduğu botanik bahçesinde kayboldum. Biraz yol yapayım derseniz; buyrun Çubuk sınırları içinde sevimli bir krater gölü olan Karagöl’e. Fa Sur dışına taşan kent A N K A R A yat’ın, Mardin’in telkarileri gibi Ankara’dan da telkari işlemeciliğiyle yapılmış ziynet eşyaları almayı unutmayın. Benim aklımda kaldı. ‘Dönüşte alırım’ dedim, olmadı. ‘Bugünün işini yarına bırakma’ diye boş yere dememişler!.. Aklımda kalanı söyledim de damağımda kalanı paylaşmadım. Ankara’da bir Boğaziçi lokantası... kat heyhaat! Yüzmek istiyorsanız burası değil aradığınız... Sadece 70 km. uzaklıktaki Kesikköprü Gölü sizin için ideal. Balık tutmak isteyenleri de unutmadık. Nallıhan yolu üzerinde Sarıyar Barajı’nda hem balık tutun hem de pişirip afiyetle yiyin. Daha ne olsun!.. Kış aylarında da yapacak pek çok şey var Ankara da. Kent içinden sadece 26 km. sonra Elmadağ kayak merkezine varıyorsunuz. İster dağ evlerinde konaklayın ister kentteki işleriniz arasında bir nefeslenme olarak günübirlik düşünün, size kalmış. Ankara’nın kış turizmi bununla da bitmiyor. Meşhur Kızılcahamam Kaplıcası, Ayaş Karakaya Kaplıcası, Çankırı Çerkes yolu üzerinde Sey Hamamı, Beypazarı Dutlu Tahtalı Kaplıcaları, Çubuk Melikşah Kaplıcası hemen akla gelenlerden. Yaşlılarımıza şifa dağıtırken çocuklarımızı da unutmuyoruz. Çeşitli renkleriyle açan Ankara çiğdemi... Onlara kuşları tanıtma ve sevdirme imkânını bulmak az şey mi? Beypazarı Nallıhan ilçelerindeki kuş cenneti ve Bala ilçesinin Beynam Ormanları biçilmiş kaftan. Binlerce yıllık bu topraklarda şubatmartnisan aylarında çeşitli renkleriyle açan Ankara çiğdemini görmek coşku veriyor insana. İster atla dolaşın ister Gölbaşı’nda yamaç paraşütü yapın, civardaki ilçeleri gezerken tıpkı Mid Kentte dolaşırken kaleden kurt gibi acıkarak indiğimizde, Kültür Turizm İl Müdürü Sayın Doğan Acar, ‘Gel’ dedi. ‘Seni hemen şuracıkta öyle bir yere götüreceğim ki dikkat et parmaklarını yeme.’ İçimden şöyle geçirdim: Bu açlıkla nasılsa tüm yemekler lezzetli gelecek. Ama öyle olmadı, birbirinden yalın ve özenle hazırlanmış yemekler açlık hissiyle değil göze ve damağa hitap eden lezzetiyle sardı beni. Temizliğiyle, tertibiyle, sunuşuyla, verilen hizmetin takibiyle lezzetini buluşturan mekân, Boğaziçi lokantası, 1956’dan beri tesadüfen kalmamış hayatımızda. Halil İbrahim Boyacıoğlu’na kocaman selam. Artık Haymana’ya çevrildi gözüm. Gidip MÖ 1450’de Hititlerin yaptığı Gâvur Kalesi’ni görmek zamanı. Siz bu yazıyı okurken ben çıktım bile. Daha sırada Frigk soylularının şehri Gordion var. Bir küçük Avrupa ülkesinde olsa, başlı başına Dünya turizmini kaldırır ayağa... Gezip gördüklerimi başka bir çarşamba günü anlatacağım, söz... Kadıköy’de bir kahve molası Burcu AKKAYA Osmanlı’dan kalma bir gelenek kahve… İlk kez Kanuni Sultan Süleyman zamanında (1543) Yemen Valisi Özdemir Paşa tarafından getirildi İstanbul’a… Türkler; kahveyi, güğüm ve cezvelerde pişirince, itibarlı misafirlere ikram edilen ‘Türk kahvesi’ doğdu. O gün bugündür Türk kahvesinin hatırı hiç zedelenmedi… Dünyaca ünlenen Türk kahvesi; saltanatın sarayından evlere, evlerden sokaklara taşındı… Büyülü kokusu burnumuzdan hiç eksik olmadı… Tarihten gelen kahve kültürünün yaşatıldığı sokaklardan her geçişte mis gibi Türk kahvesi kokusu hissediliyor. Kahve gelenek ve göreneğimiz, ikram şekli, köpüğü ve falıyla yabancı turistlerin de oldukça ilgisini çekiyor. En çok dergilerden okuyup gelen Japon turistler ilgi gösteriyor Türk kahvesine. Tabii Almanlar ve Fransızlar da… Kadıköy’deki Serasker Sokak’ta sağlı sollu yer alan dükkânlara uğradığınızda kahve keyfini yaşıyorsunuz. Kısa bir mola ile hem dinlenip hem de sanattır” diyor. Kahve az kavrulursa ekşi, çok kavrulursa acı oluyormuş… Tam karşısında, sokağın en yenisi; “Niyazi Bey’in Türk Kahvesi” dükkânı var. İşletme sahibi Sinan Alaca da sokağın en genç kahvecisi. Odun ateşinde kavurarak yapıyor kahveyi… Genç işletmeci ve eşiyle konuşurken, dibek kahvesi ikram ettiler… Öğütülerek değil dövülerek yapılan bu kahve, cezvede değil fincanda pişiyor. Dibek kahvesi içebilmek için 10 dakika beklemek gerekiyor. Türk kahvesi gibi bol köpüklü ve telveli… Yan masadaki müşteri; “yandan çarklı bir kahve!” diyor. Şekersiz kahvenin yanına küp şeker konuyor, kıtlama çay gibi… Kahve pahalı bir içecek olduğundan eskiden özellikle çocuklara; “Kahve içme kararırsın” derdi büyükler. Bugün kahve içilen mekânlar her yaştan insanla dolu... Serasker Sokak’tan geçip sağdaki yoldan devam edince 1963 yılından beri hizmet veren Brezilya Kurukahvecisi var. Kahvecilerin en eskisi ise Kurukahveci Mehmet Efendi Mahdumları. O da 1966’dan beri Kadıköy Söğütlüçeşme Caddesi’nde... burcuakkaya.c@gmail.com Kadıköy’deki Serasker Sokak’ta sağlı sollu yer alan dükkânlara uğradığınızda kahve keyfini yaşıyorsunuz. C MY B C MY B anı yaşayarak 40 yıl hatırı olacak sohbetlere dalınıyor. Sokağın en eskisi dededen kalma bu mesleği sürdüren “Fazıl Bey’in Türk Kahvesi” dükkânı. Sigara yasağından sonra artan taleple dı şarıya da masalar atılmış. Hatta sokaktaki kokoreççi, kuruyemişçi ve telefoncular da kurukahveci olmuş. 32 yıldır bu işi yapan kahve ustası Murat Çelik, “Kahvede kavurma ve çekme