02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 25 KASIM 2009 ÇARŞAMBA AKHİSAR Yemyeşil bir zeytin denizi Yazı ve fotoğraflar Murat GÜLDEREN Manisa’nın adını önce tütünle duyuran ilçesi Akhisar, bugünlerde ise 9 bin yıllık geçmiş mirasını zeytin ağaçlarının gölgesinde geleceğe aktarıyor. “Önde zeytin ağaçları, arkasında yar/ Sene 1946/ Mevsim/ Sonbahar…” Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun “Sitem’deki mısraları geliyor birden akıllara Akhisar’da. Nasıl gelmesin ki, zeytin ağaçları çevrelemiş kenti. Sonbahar mevsiminde, zeytin hasadı zamanında düşüyor yolumuz Manisa’nın şirin ilçesi Akhisar’a. Bazı kentler vardır adı tılsımlıdır. Gitmeden etkisine alır sizi. Kimi kentlerde ise, havasını solumak, sokaklarını görmek gereklidir sihrini anlamak için. Akhisar, kendisini kaldırımlarıyla, evleriyle, zeytinleriyle anlatıyor misafirlerine. Ve en önemlisi 9 bin yıllık geçmişini aktarıyor geleceğe. Thyateira, Semiramis, Euppia tarih boyunca Akhisar’a verilen adlardan bir kaçı. Lidyalılar’dan Frigler’e, Helenler’den Bizans’a kadar bir çok uygarlığı topraklarında ağırlayan Akhisar, aynı zamanda Hristiyan dünyası için ayrı bir önem taşıyor. Köfte yemeden dönmeyin Ege’deki bir çok kent gibi, Akhisar mutfağının da temelini zeytinyağlı yemekler oluşturuyor. Deniz börülcesi, ebegümeci Akhisar mutfağının vazgeçilmezleri. Akhisar’ın mutfaktaki bir diğer zenginliği ise köftesi. Balkan göçmenleriyle birlikte kente gelen önemli bir lezzet köfte. Akhisar’da köftesiyle adını duyuran Köfteci Ramiz ise, ülke geneline yayılmış durumda. Hristiyanlığın beşiği Milattan sonra 1. ve 2. yüzyıllarda Hristiyanlığın Anadolu’da yayılmaya başlaması üzerine Roma İmparatorları ilk Hristiyanlara karşı acımasız davranmış, kiliseler yıkılmış ve Hristiyanlık yasaklanmıştı. Hristiyanlığın ilk yedi kilisesi Batı Anadolu’da (Asia Minor) kurulmuş. Bu kiliseler Akhisar, Efes, Bergama, Sart, İzmir, Denizli ve Alaşehir’de bulunuyor. “Thyateira” adı İncil’de iki yerde geçmektedir. İlk olarak St. Jean’ın Thyateira’daki kiliseye gönderdiği bir mektupta Jezebel adındaki Hristiyanlık karşıtı Thyateiralı bir kadından söz eder. Jezebel, Hristiyanlara putlara adanmış adak eti yedirerek, bir yandan da onları ahlâksız davranışlara itmekteydi. İncil’de Thyateiralıların bu kadına ayak uydurmamaları, ve günah işlemekten kaçınmaları öğütlenir. Akhisar’da mutlaka görün Ulu Cami: Akhisar’ın en önemli tarihi yapılarından Ulu Cami’nin yapım tarihi kesin olarak bilinmiyor. İsa’dan Önce Pagan Tapınağı olarak kullanılan, daha sonra kilise olan Ulu Cami’nin bahçesinin güneydoğu kısmında 500 yıllık ilginç ve özgün mezar taşları vardır. Thyateria Antik Kenti: İsa’dan Önce 2200 yıllarından günümüze gelen Thyateria Antik kenti, Akhisar’a gelen ziyaretçilerin mutlaka uğraması gereken yerlerden. Tütünden zeytine Sanayileşmeye adım atan her Anadolu kenti gibi Akhisar’da da madalyonun iki yüzü var. Bir yanda Ege havası, ek katlı beyaz boyalı evleri, palmiye ağaçlı yolları, sert rüzgârına rağmen sakin sokakları…Öte yandan yüksek katlı apartmanlar, fabrikalar… Akhisar, ekonomisinin temel direği birkaç yıl öncesine kadar tütündü. Tütün dokusu kentin her yerine işlemişti. Tıpkı adını tütünden alan Tütün Otel gibi. Günümüzde ise Akhisar, 10 milyon zeytin ağacıyla zeytinin başkenti olmaya aday. Florya Atatürk Köşkü Turgay TUNA Marmara Denizi kıyılarında yer alan İstanbul’un en eklektik yapılarından biridir Florya’daki köşk. Atatürk’ümüze, onun çağdaş kişiliğine, devrimlerine yakışır şekilde, kumsalla suların birleştiği noktada, bembeyaz bir kuğu misali fışkırır mavi suların içinden. Sonbahar esintilerinin güz sarısına karışmaya başladığı kasım ayında bu köşk hüzün yansıtan bir görüntü sergiler, ama gerçek şu ki bir o kadar da güzelleşir. Bu anıtsal yapı genç, laik ve modern Türkiye Cumhuriyeti’nin yetiştirdiği değerlerden biri olan Mimar Seyfi Arkan tarafından bir buçuk ay içinde yapılıp bitirilmiştir. Dile kolay, tam 48 gün. 1935 Yılında, Atatürk’ün sağlığındaki olumsuz emareler ağır ağır kendini göstermeye başlar. Ankara, büyük önderin deniz kenarında dinlenebileceği, kendisine deniz havasının iyi gelebileceği bir yer bulmak için harekete geçer. İstanbul’da birkaç yer üzerinde durulur. Bunlar arasında Moda, Kalamış, Fenerbahçe, Bakırköy gibi yerler vardır. Hatta, Bakırköy’de, şimdi Gelik Et Lokantası olarak kullanılan Novotni ailesine ait köşkün satın alınması bile düşünülür. Ancak, ivedilikle yapılan seçimde, Atatürk’ün de çok sevdiği, henüz bakir kıyılara sahip olan Florya’da karar kılınır. Mimarlık eğitimine önce Sanayii Nefise’nin Vedat Tek atölyesinde başlayan, ardından da Almanya’da Poelzig gibi ünlü hocaların yanında devam eden Seyfi Arkan, daha önce Ankara Çankaya’da Hariciye Köşkü’nün yapımını gerçekleştirerek Atatürk’ün takdir ve beğenisini kazanmış, bundan böyle tercih edilen mimar olarak Florya Köşkü’nün yapımına başlamıştır. Modernist ve rasyonalist mimarinin Türkiye’deki öncülerinden biri olan Seyfi Arkan, Alman Bauhaus tarzında yapmış olduğu Florya Deniz Köşkü’nün mobilyasından iç donanımına yalın bir ardeko tarzı kullanmış, bunda da oldukça büyük bir başarı sergilemiştir. Köşkün kısa zamanda bitirilmesindeki en büyük başarılardan biri de, inşaat sırasında mutemetlik görevini üstlenen, dönemin İstanbul Sular İdaresi Müdürü Mühendis Yusuf Ziya Erdem’dir. Yani, Türkiye Olimpiyat Komitesi’nin pek değerli eski başkanı Sinan Erdem’in babası… 1935 Yılının ağustos ayında açılan köşk, Atatürk’ün başını dinlediği, denize girdiği, misafirlerini ağırladığı ve de oldukça sevdiği bir yer olur. Buraya gelmiş önemli misafirlerden biri de Galler Prens’i 8. Edward’tır. Ama, Atatürk’ün Florya Köşkü’nde en çok sevmiş olduğu iki şey, manevi kızı küçük Ülkü ile birlikte geçirdiği günler ve Florya plajına gelen halkla kaynaşmak olmuştur. Deniz tarafından hava limanına iniş yapan uçakların pencerelerinden kuşbakışı çok güzel bir manzara sergileyen Florya Atatürk Köşkü, su üzerinde çelik kazıklara oturtularak yapılmış ana bina; sahildeki baş yaverlik, genel kâtiplik ve hizmet binalarından oluşan bir bütün olarak inşa edilmiştir. Karaya 90 metre uzunluğunda bir köprüyolla bağlanan köşk birbirini kesen iki dikdörtgen yapıdan oluşmaktadır. Geniş teraslara sahip olan bu iki yapıdan birinde Atatürk’ün çalışma odası, toplantı ve yemek salonu; öteki bölümünde de Atatürk’ün, Küçük Ülkü’nün, yaverin ve de misafirlerin odaları bulunur. Köşkü gezen ziyaretçiler, Küçük Ülkü’nün kaldığı odanın bir köşesinde, köşke geldiği zamanlarda deniz kenarında oynadığı ve çok sevdiği ahşap oyuncak bir sandal görürler. Bu güzel oyuncağı yapan, Ülkü’ye armağan eden, Atatürk’ün son şoförü Cemal beydir ve Cemal beyin Atatürk’ü Florya Köşkü’ne son getiriş tarihi 29 Mayıs 1938’dir. Bundan sonra, büyük önderin hastalığı daha zorlu bir döneme girer ve bir daha Florya’ya gelemez... Köşkün bir bölümü uzun yıllar, devlet başkanlarının yaz aylarında gelip kaldıkları bir dinlenme yeri olmuş, Kenan Evren’den sonra da bu geleneğe tamamı ile son verilerek, köşk müzeye dönüştürülmüş, böylece kimliğine yakışan yeri bulmuştur. Anadolu’dan gülen yüzler FotoğrafçıGazeteci Yıldız Çelik, “Güney Doğu Anadolu’dan Gülen Yüzler” sergisini 331 Aralık tarihleri arasında İstanbul Fransız Kültür Merkezi’nde açıyor. Güney Doğu Anadolu’nun dokuz ili olan; Şırnak, Mardin, Adıyaman, Siirt, Gaziantep, Kilis, Şanlıurfa, Batman ve Diyarbakır’da gerçekleştirdiği fotoğraf çalışmalarını bir araya getiren Yıldız Çelik bu kez Güneydoğu’nun gülen yüzü çocukları objektifinin karşısına almış. FOTOĞRAFIN DİLİ PENCERE Bu fotoğrafı Kemaliye’de çektim. Kemaliye özgün mirası doğal güzelliği ile doğunun ilginç ilçelerinden birisi... Fırat önünden geçer, sarp kayaların sardığı; özgün evlerin yeşillerin içine saklandığı Kemaliye her yönüyle gezilmeye değer ilçelerimizden birisidir. Yüzyıllar içinde yapılan ahşap evler çok değerlidir. Kapıları, pencereleri ilk bakışta insanın dikkatini çeker... Ahşap topuzlu pencerelerin ardında, şimdilerde hep yaşlılar vardır. Yöre insanı yüz yıl öncesinden başlayarak, gurbete çıkmaya başlamıştır. Gençler kentlere çıkmış yörede yaşlılar kalmıştır. Lütfi Özgünaydın [email protected] C MY B C MY B Yaşlılar ahşap pencerelerin arkasında, hep yol gözlerler... Gurbetten gelecek çocuklarını, torunlarını beklerler. Bazen hasret kokan bir mani atarlar sokağın içine. Bazen dualar mırıldanırlar... Bu fotoğrafı çekerken bu duyguyu vermeye çalıştım. Pencere arkasındaki yaşlının yalnızlığını ve pencerenin kültürel bir değer olduğunu anımsatmak istedim. Özgün mimarinin var olduğu yörelerde, çok değişik pencereler vardır. Onları sakinleriyle görmeye çalışın. Onlar; yenileşmenin, değişimin sonucu bir bir yok oluyorlar. 10 ayda 24 milyon turist geldi Kültür ve Turizm Bakanlığı‘nın yayınladığı verilere göre ilk on ayda Türkiye’ye gelen turist sayısı yüzde 1,96 artarak 24,4 milyon kişiye ulaştı. 2009 OcakEkim döneminde Türkiye’ye en fazla ziyaretçi gönderen ülke 4 milyon 38 bin kişiyle yine Almanya oldu. Almanya’dan gelen turist sayısı yüzde 16,52 oranında arttı. Rusya’dan gelen turist sayısı yüzde 10,56 artarak 2,5 milyonu aştı. İngiltere, yüzde 9,56’lık artış ve 2,3 milyon kişiyle üçüncü sırada yer aldı. İngiltere’yi Bulgaristan, İran, Hollanda, Gürcistan, Fransa, A.B.D. ve İtalya izledi.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle