Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Okuma! ? Mavisel YENER lköğretim ve lisede destanlar öykü olarak anlatılır / okutulur çocuklara. Üç beş sayfada özetlenir. Tam metin olarak basılanlarsa, çoğunlukla araştırmacılar içindir. Uzun uzun dipnotlar, açıklamalar, başka metin ya da çevirilerle karşılaştırmalar vb. eklenir. Bunların çoğunun öykü biçiminde olması destan adına bir kayıptır aslında çünkü destanların tadı, manzum söylenişinde yatar. Bilgin Adalı istemiş ki, hepsi de bizim ülkemizde yaşanmış ve anlatılmış bu destanları çocuklar manzum olarak okusun. Ayrıca tüm metni okumaya zamanı olmayan yetişkinler de, okuyabilsin. Bilgin Adalı’nın bugüne değin yayımlanmış destan çalışmaları; Troya Savaşı ve İlyada Destanı (uyarlama), Odysseia Destanı (uyarlama), Çanakkale Destanı (özgün), Gılgamış Destanı (uyarlama), Oğuz Kağan Destanı (uyarlama), Dede Korkut Destanları (uyarlama). Çanakkale savaşını, Troya savaşının modern çağda yinelenmesi diye değerlendirmiş hep. Diğer destanlara başlamışken, Çanakkale Destanı’na da yakınlaşmış ve üzerinde çalışmış. O sırada Yapı Kredi Kültür Yayınları Gılgamış Destanı’nın yeni bir çevirisini yayımlamak üzereymiş. Gelen teklifi severek kabul etmiş; büyük bir heyecanla ve öykünün tamamını anlatarak yazmış onu da. Gerisini yazardan dinleyelim; “O kitabı yayınevine teslim ettiğim günlerde iki sevgili dostum Güven Turan ve Sabri Koz birer öneriyle geldiler: Güven Turan Apollonius’un bizde “Altın Yapağı” adıyla bilinen Argo Gemicileri’nin serüvenlerini (hep Anadolu kıyılarında geçer) çevirip çocuklar ve gençler için uyarlamamı istedi. Sabri Koz ise Oğuz Kağan’ı yazmamı önerdi. Aynı günlerde başladım ikisini de yazmaya. Oğuz Kağan bitti, ama çeşitli nedenlerle yayınlanması için iki buçuk yıl beklemesi gerekti. Argo Gemicileri ise, yarılandı ama araya giren başka kitaplar nedeniyle bugüne kadar ertelendi. Dede Korkut Destanları’nı Serhat Yayınevi adına Sevgili Turan Yüksel istedi benden. Metnin tamamını manzum olarak yazmak koşuluyla kabul ettim onu da. Önsözünde de açıkladığım gibi, sanki ilk haline dönüştürdüm o metinleri. Şimdilik imzamı taşıyan altı destan var. Zaman ayırabilirsem, genç okurlara sunmak istediğim birkaç eski metin daha var.” İslamiyetin kabulünden önceki destanlardan olan Oğuz Kağan Destanı, dünya edebiyatının en ünlü doğal destanlarındandır. Doğal destanların özelliklerinin çoğunu üzerinde taşır. Anonimdir, manzumdur, destanı yaratan halkın geleneğine bağlıdır, gerçek ve gerçekdışı olaylar iç içedir. Oğuz Kağan destanı, Hunların Orta Asya’ da Türk birliğini nasıl kurduğunu anlatır. Bu destanın beş ayrı yazması vardır. Çağatayca, Farsça ve Uygurca yazmalardaki Oğuz Kağan Destanı; Oğuz boyları, Türk dili, edebiyatı, folklörü, tarihi ve kültürü hakkında bilgi verir. Bu destanı günümüz Türkçesine Reşit Rahmeti Arat 1936’da çevirmiştir. Daha sonra 1970’te MEB 100 Temel Eser dizisine Muharrem Ergin’in açıklayıcı önsözü ile, Uygurca metin de eklenerek tekrar yayımlanmıştır. Destanın Uygur yazısıyla yazılmış bir kopyası bugün Paris’tedir. Bilgin Adalı’nın bu yapıtında W. Bang ve Reşit Rahmeti Arat’ın, (Burhanettin Basımevi, İstanbul, 1936) çevirisi esas alınmıştır. Kitabı ilginç kılan özelliklerden birisi de başka kaynaklardan da yararlanılarak özgün metinde yer almayan “Yaratılış” destanını da yazarın bu kitabın başına ayrı bir metin olarak eklemesi. Böylece, Türk dilinin en eski iki destanı aynı kitapta buluşmuş. İlk bölümden birkaç dize: “Başlangıçta, yeryüzü yoktu. / Gökyüzü yoktu. / Işıltılı bir yokluk vardı. / Yokluğun dört bucağını, /sonsuza kadar her yeri / sular kaplardı.” (s.3) İ Zamanın başladığı zamandan sözcükler... Yer gök hiçbir şey yokken dünya uçsuz bucaksız sulardan ibaretti. Kayra Han (bazı kaynaklarda Kara Han ya da Ülgen olarak anılır); bu uçsuz bucaksız dünyada durmadan uçuyordu. Göklerden gelen bir ses Kayra Han’a denizden çıkan taşı tutmasını söyler. Göğün emri ile oturacak yer bulan Kayra Han, artık yaratma zamanı geldiğini düşünür ve destan böyle devam edip gider. “Kayra Han altı günde yarattı yeri ve göğü / yedinci gün uyudu dinlendi / O uyurken / dalsız budaksız bir ağaç yeşermişti yeryüzünde.” (s, 9) Destanların biçimsel özelliklerine bakıldığında, halk şiirinin diğer türleri gibi destanlar da hece ölçüsüyle söylenirler. P. Naili Boratav’a göre “...destanlarda ölçü genellikle 11’lidir. Konuları ile destanlara yaklaşan 8’li şiirlere de seyrek olarak rastlanır.” Ancak kaynaklar, destanın genel olarak 8’li ve 11’li hece ölçüsüyle yazılıp, söylenildiğini kabul ederler. Bilgin Adalı’nın Oğuz Kağan destanında ve diğer destanlarında bu özelliklere rastlanmaz. Ölçüsüz ve uyaksız bir akış izlenir. “Çoğaldıkça çevresindeki boylar / güçlendi Oğuz Kağan / düşündü ki toplamak gerek tüm hakanları / tüm beyleri bir baş altında “ (s. 39). Bilgin Adalı’nın destanlardaki bu biçimsel özelliği niçin uygulamadığı ile ilgili şu savlarını aktaralım: “Ben şiirde ölçünün, monotonluğun zorlamalara neden olduğu kanısındayım. O nedenle destanlarımı ölçüsüz ve kafiyesiz yazdım. Ses yinelemelerine önem verdim. Sonuçta amaç çocukların ve gençlerin bu metinleri okumasıdır. Böylesini daha keyifle okuduklarını gözlemledim.” Oğuz Kağan, savaşçı, yiğit, birleştirici, uzlaştırıcı, işbölümü ve işbirliği yapan, dostluğa önem veren, töreleri belirleyen, gözü pek bir önder, gerçek bir kahraman olarak yer alıyor destanda. Oğuz Kağan’ın buyruğu altındaki Oğuz Boyları, değişik adlarla Asya’nın dört bir yanına dağılırken, tarih boyunca Oğuz Kağan törelerini ve yönetim kurallarını halklarına uygularlar. Günlerden bir gün Ay Kağan bir erkek çocuk doğurur. Çocuk kırk günden sonra büyür. Günlerden sonra, gecelerden sonra bir yiğit olur. Oğuz Kağan denen bu yiğit bir gün Tanrı’ya yakarırken birdenbire etraf karanlık kesilir. Gökten bir ışık düşer. Bu ışık aydan da, güneşten de parlaktır. Oğuz Kağan görür ki bu ışığın içinde bir kız var. Bu kız çok güzeldir. Kızı sever ve alır. Kız, Oğuz Kağan’a üç erkek çocuk doğurur. Birincisine “Gün”, ikincisine “Ay”, üçüncüsüne “Yıldız” adını koyarlar. Oğuz Kağan bir gün ava gider. Görür ki gölün yanında bir ağaç var. Bu ağacın kovuğunda bir kız oturuyor. Çok güzel bir kız. Saçlar bir ırmağın akışı gibi. Dişleri inciye benziyor. Gözleri gökten de mavi. Oğuz Kağan’ın aklı başından gider, yüreğine ateş düşer. Onu sever, alır. Bu kız da Oğuz Kağan’a üç erkek çocuk doğurur. Birincisine “Gök”, ikincisine “Dağ”, üçüncüsüne de “Deniz” adını verirler. Sonrasında neler mi olur? Onu da kitabı okuyan çocuk ve gençler öğrenecek. Eski Türkler de iyi ve güzel olayları, aydınlık ve ışıkla anlatırlardı. Biz, nasıl yeni doğan çocuğu olan dostumuza, “Gözlerin aydın olsun” diyor isek, onlar da OğuzKağan’ın doğuşu dolayısı ile, annesi Ay tanrıçası için “Ay Kağan’ın gözleri aydın oldu, renklendi”, diyorlardı. Büyük Türk kahramanları, destanlarda genel olarak kutsal bir şekilde doğarlar. Elbette ki OğuzKağan’ın da doğuşu da, kutsal ve olağanüstü bir şekilde olmalıydı. Nitekim Uygurların OğuzKağan destanı, O’nun doğuşunu şöyle anlatıyordu: “Ay Kağan’ın gözleri parladı / doğum sancıları tutmuştu / Ve bir erkek bebek doğurdu / Yüzü gökyüzü gibiydi bu bebeğin / ateş gibi kırmızıydı dudakları / gözleri ela, saçları ve kaşları karaydı / daha güzeldi perilerden bile / adını Oğuz koydular” (s. 22). Yüz, eski Türklere göre, insanın en önemli yeridir. Utanç, kötülük ve hatta kutsallık bile, insanın yüzüne akseden özellikleridir. Kötü bir 934 insanın yüzü kara, iyilerin de yüzleri, aktır. Ama kutsal insanların yüz rengi, gök mavisinden başka bir şey olamaz. Çünkü gök, Tanrı’nın oturduğu ve hatta, “Tanrı’nın kendisi”nden başka bir şey değildir. “OğuzKağan doğarken, yüzünün gök renkten olması, onun gökten geldiğini ve Tanrı’nın rengini taşıdığını gösteren bir belirti olarak yer alır Oğuz Kağan destanında. Oğuz Han diğer Türk destanlarında olduğu gibi doğar doğmaz, bir olgunluk ve erginlik gösterir. “Ana sütünü bir kez emdi / bir daha emmedi / dile gelip / çiğ et, aş ve şarap istedi / yürüdü, oynadı ve büyüdü kırk gün içinde.” (s. 22) Bilgin Adalı, bu yapıt ile bir kuşaktan diğerine kültürün aktarılması sürecine katkıda bulunuyor. Toplumsal değerlerin, özelliklerin edinilmesi, kazanılması sürecinde halk anlatılarının katkısı önemlidir. Çocuk, anlatılardaki dünya ile kendi dünyası arasındaki gelgitlerde içe bakışı sağlayarak kendi iç dünyasını da keşfeder. Destanlar çocuğun /gencin duygu dünyasını geliştirirken anadilinin varsıllığını öğrenmesinde, kültürel özelliklerin farkına varmasında önemli türlerdir. Bilgin Adalı’nın başarılı sadeleştirmesi, günümüz okurunun tat alabileceği biçimde şiirsel anlatımı, Mustafa Delioğlu’nun özgün resimleriyle, tarihe, mitolojiye meraklı her yaştan okur için gümrah bir kaynak. “Saygılar olsun, ünü ve öğütleri zamanın başladığı zamandan günümüze ulaşan Oğuz Kağan’a…” (s. 65) ? (www.maviselyener.com) Oğuz Kağan Destanı Bilgin Adalı / Resimleyen: Mustafa Delioğlu / Büyülü Fener Yayınları / 2007 / 65 s. Mavisel Yener Cumhuriyet Çocuklarından Mektuplar! İdil Naz Zeka (Ankara) (ODTÜ Geliştirme Vakfı Özel İlköğretim Okulu, 3. sınıf) B en İdil Naz, derginizi her hafta takip ediyorum. Önerilen kitapları alıyorum. Geçenlerde Picasso’nun Sihirli Dünyasını dergide görüp hemen almaya gittim ve öyle çok kitapla tanıştım ki. Bir kitap bin dünya oldu benim için, şimdi sırasıyla almak istediğim başka kitaplar da var. Size geçen yıl okuduğum, çok etkilendiğim bir kitap olan Şiir Saldım Gökyüzüne isimli şiir kitabından söz edeceğim. Yazarı Mavisel Yener. Ben geçen yaz bu kitaptaki bütün şiirleri ezberlemeyi istiyordum, ve durmadan okuyordum. İçindeki her şiir beni başka bir dünyaya götürüyordu. Ezberlediğim her şiirden sonra kendi hayatımda o şiirde anlatılan anıları aramaya çalışıyordum. Bu şiirlerden biri de Martı şiiri idi. Martı şiirinde günlük hayattaki koşuşturma içinde güzellikleri göremeyen insanlardan söz ediliyordu. Ben insanların kuşları, çocukları fark edemeyeceklerini düşünemiyordum. Bir gün annemle servis bekliyorduk anneme bir deneme yapmak istedim. Annemin sol omzunun üstüne doğru parmağımı uzatıp “anne şuraya bak” dedim. Annem o arada çantasının içinde bir şeyler arıyordu. Kafasını çok kaldırmadı, omzunun üstünde bir şey varmış gibi omzunun üstüne baktı. Ben “hayır oraya değil” diyerek diğer omzunun üstüne doğru parmağımı uzattım. O yine kafasını diğer tarafa doğru çevirdi. Neyi gösterdiğimi görmesi için kafasını gökyüzüne doğru kaldırması gerekiyordu. Ama o da diğer insanlar gibi kafasını kaldırmadı. Oysa gökyüzünden sürü sürü kuşlar geçiyordu. Anneme “anne, sen de diğer insanlar gibi telaşlısın. Gökyüzüne bakmıyorsun” dedim. Annem kafasını kaldırıp yukarı baktı. Kuşları görünce beni kucakladı ve birbirimize söz verdik. O günden sonra servisi bile kaçıracak olsak hızlı hızlı inip gökyüzüne bakıyoruz, günümüzün daha iyi geçtiğine inanıyoruz. Şiir kitapları işte böyle hayatımızı değiştirici, düşündürücü olmalı. Etkilendiğim kitapların hayatımı değiştiren yanlarını size yazmaya devam edeceğim Sevgilerimle. Sevgili İdil Naz, sana şiir dolu günler dileriz… Sürpriz armağanın yola çoktan çıktı bileee… Fehmi GEZER (Bandırma) (Ticaret Odası İlköğretim Okulu, 6A sınıfı) B en Ayla Çınaroğlu’nun kitaplarıyla ilgili yazacağım. Okulumuzda “Zarfogami” kitaplarınızdan çok güzel işler yaptık. Renkli salyangoz, sevimli köpek gibi. Sene sonunda sergimizde göstereceğiz. Yazar büyüklerimden bir isteğim var. Hep öykü, şiir kitabı değil de böyle el işleri kitapları da yazsınlar. Tabii bize de yollasınlar. Biz de yapalım. Teşekkürler. Ayla Çınaroğlu, sizin yazdığınız kitaplardan ikisini okudum. En çok “Mavi Boya”yı beğendim. Sınıftaki tüm arkadaşlarıma tavsiye ettim okusunlar diye. Herkes sizin kitaplarınızı okumalı bence. Çok eğlenceli. Hem de resimleri çok değişik. “Mago”daki gibi. Öğretmenimiz bazılarını kendinizin çizdiğini söyledi. Doğru mu acaba? “Mavi Boya” çok güzeldi. Ama bir şey söylemek istiyorum. Keşke resimleri renkli olsaydı. Adı mavi ya… Çocuklar tüm çitleri boyayabilseydi ve tüm sokaklar renklenseydi! Bence en güzel renk mavidir. Sizi çok seviyorum. Artık ben de bir okuyucunuz oldum. Teşekkür ederim. Saygılarımla. Sevgili Fehmi, evet doğru biliyorsun, Ayla Çınaroğlu bazı kitaplarını kendisi çiziyor, hem yazar hem ressam. Sürpriz armağanın kuşun kanadında sana doğru geliyoooor… Çocuklar ve gençler, siz de bize yazar mısınız? o Okuduğunuz kitapta en çok hangi karakteri sevdiniz? Neden? o Öyküde sizi en çok düşündüren bölüm neresiydi? Neden? o Öyküde size alışılmadık gelen, aklınıza yatmayan yerler var mı? Neden? Mektup yazarak bize ulaşmak isteyenler için mektup adresimiz: Mavisel Yener Ata Cad. Defne Sok. No:1 D1 Balçova, İzmir . Elektronik posta göndererek bize ulaşmak isteyenler için: sihirlidegnekcumhuriyet@gmail.com Anımsatma: * Mektubunuzda adresinizi, yaşınızı, okuduğunuz kitabın adını, yazarını ve yayınevini belirtmeyi unutmayın. Size bir sürprizimiz olacak! * Mektubunuzda kitabın özetini yazmayın, olur mu? Biz, anlatılanlar hakkında sizin ne düşündüğünüzü çok merak ediyoruz. SAYFA 3 CUMHURİYET KİTAP SAYI