Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA 2 12 ŞUBAT 2010 CUMA Osmaniyeliler de Macar besteciyi ölümsüzleştirdi Ne do r e ğr le r u e Bela Bartok unutulmadı OSMANİYE (Cumhuriyet) Macar besteci, piyanist ve Doğu Avrupa’nın önemli halk müziği derleyicisi Bela Bartok, yaşamının bir bölümünü geçirdiği Osmaniye’de de ölümsüzleştirildi. Osmaniye Cebeli Bereket Kültür Merkezi’nde, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ile Macaristan Kültür ve Eğitim Bakanı Dr. İstvan Hiller’in de katıldığı törenle açılan, ‘Bela Bartok Sergi Salonu’nda, sanatçının Osmaniye’de yaptığı çalışmalarla ilgili belge ve fotoğraflar yer alıyor. Etkinlik için Osmaniye’ye gelen Günay ve Hiller, önce Vali Celalattin Cerrah’ı ziyaret etti. Günay burada yaptığı konuşmada, “Bugün, Macaristan’ın dünya çapında önemli bir müzik adamı olan Bela Bartok anısına Osmaniye’de yapılan çalışmayı paylaşıyoruz. Bela Bartok’un ülkemizde yaptığı çalış70 yıl önce Osmaniye’de malar bizim kültürümüz halk müziği derleme çaaçısından da son derece lışmaları yapmış ve iki önemlidir. Böyle bir açılıhalkın müziğinin ritmini şa katıldığı için Sayın Hilkarşılaştırmış, dünyaca ünler’e teşekkür ediyorum. lü bir sanatçı Bela Bartok Son birkaç yıldır kendiiçin yapıyoruz. Bundan siyle birlikte güzel çalışmutluyuz.” malara imza atılıyor. Bu Daha sonra Bela Bartok arada Valimiz Cerrah’ın Sergi Salonu’nun açılışı da Osmaniyemize bu tür için Cebeli Bereket Külgüzel hizmetler vereceğine tür Merkezi’ne geçildi. inanıyorum” dedi. Burada düzenlenen etkinMacaristanlı Bakan Hillikte, belediye encümeni ler ise, Türkiye ile Macatarafından onaylanan, Beristan arasında kültür ala Sergi Salonu açılışına Kültür Bakanı Günay ve yetkililer katıldı la Bartok’un Fahri Hemnında bu tür ilişkilerin sürşerilik Ünvan belgesi arşiv göstergesidir. Sayın bakanla son yıldürülmesi, anıların yaşatılmasının yöneticisine teslim edildi. Ardından larda çok güzel ilişkiler yürütmekteçok önemli olduğuna değindi şunlaBakan Günay’a, Macaristan Kültür ve yiz. Her iki ülkenin sahip olduğu külrı söyledi: Eğitim Bakanı Dr. İstvan Hiller tatürel mirasın ve anıların yaşatılması “Bu çalışma, Türk ve Macar halkı rafından liyakat nişanı takdim edildi. konusundaki bir çalışmayı da, bundan arasındaki kültür ve sanat bağlarının Bakan Günay “Bu değerli armağanı almaktan büyük bir onur duydum. Bu nişanın Türkiye ile Macaristan arasındaki, ekonomik, sosyal ve siyasi bağların gelişmesine, kardeşliğin yükselmesine vesile olmasını bütün kalbimle diliyorum” dedi. Cebeli Bereket Kültür Merkezindeki programın ardından merkez içerisindeki Bela Bartok Sergi Salonu’nun açılışı yine her iki bakan ile il yöneticileri ve halkın katılımıyla gerçekleştirildi. Anımsanacağı gibi, Bela Bartok’un en çok türkü derlediği Osmaniye’nin Çardak köyünde de halk bilimleri araştırmacısı İbrahim Çenet’in önderliğinde kurulan, “Anadolu Halk Bilimleri ve Kültür Derneği”, 1113 Haziran 2004 tarihinde kültür ve sanat etkinlikleri düzenlemiş, Bela Bartok’un eserlerini derleyerek gündeme getirmişti. BELA BARTOK VE OSMANİYE enç Türkiye Cumhuriyetinde Atatürk devrimlerinin ivme kazandığı yıllarda Anadolu’yu tanıma, halkının kültürünü ve geçmişini bilimsel metotlarla araştırma çabaları desteklenmiş ve yoğunlaşmıştır. Cumhuriyetin kültür politikalarının temsilcisi ve bir tür misyonerleri olan Halkevleri, gerçek Türk kültürünün halk içinde saklı kaldığı ve bu kültürün Orta Asya ile bağlantısı olduğu savını izlemekteydi. Atatürk’ün 1934 yılında TBMM açılış nutkunda belirttiği gibi, halk kültürü içinde kalmış müzik öğelerinin gün yüzüne çıkarılması, derlenmesi, çağdaş tekniklerle işlenmesi, Türk müziğini yüceltecek, uluslararası arenada yerini almasını sağlayacak ve evrenselliğe götürecekti. Ankara Halkevi, 1936 yılı Mart ayında Macar kompozitörü ve müzikologu Bela Bartok’u üç konferans ile bir konser vermek, ayrıca halk müziği alanında örnek bir araştırma yapmak üzere Türkiye’ye davet etmişti. Bela Bartok, 20. yüzyılın önemli kompozitörlerinden birisidir. 18811945 yılları arasında yaşamış, yapıtları Macar müzik ekolünü uluslararası düzeye yükseltmiş ve gerek Macaristan’da, gerekse Romanya, Sırbistan ve Slovakya’da yapmış olduğu halk müziği derleme, araştırma ve yayınları ile dikkat çekmiş bir müzikologdur. Araştırmaları sırasında, çok eski Macar ezgileri ile Çeremis ve Kazan Türkleri ezgileri arasında bulduğu benzerlikler nedeniyle, Anadolu Türklerinin halk müziği ile olası ilişkisi ve benzerliklerini araştırmak istediğinden bu daveti büyük bir heyecan ile kabul etmişti. Macaristan’da yayınlanmış bir etnomüzikoloji makalesinde, A. Adnan Saygun ve Mahmut Gazimihal adlarında iki Türk müzikologunca “Anadolu folklorunun Arap ve Acem folklorunda ayrı tutulmaması” nedeniyle eleştirildiğini 1936 yılında Bartok’un okumuş olması, onun böyle bir daveti kabul etmesinin ikinci bir gerekçesiydi. İstanbul’a tren ile gelmişti Bartok, 2 Kasım 1936 günü İstanbul’a tren ile gelmişti. İlk hafta orada İngiltere Başkonsolosluğu’nda konuk olarak kalmış ve o sırada İstanbul Belediyesi’nce kendi konservatuarı için yaptırılmış, “Columbia” ve “His Master’s Voice” şirketlerince plağa alınmış olan 130 türküyü dinlemiş ve incelemişti. Bu türküler, kayıt amacı ile İstanbul’a getirtilmiş çoğunluğu köylü icracılardan derlenmişti. Bartok, bu derleme olayını, malzemenin yerinde derlenmemiş ve sistemli bir seçim yapılmamış olmasından, icracıların gezgin köy musıkicileri olmalarından, örneklerin yerel ve özgün ezgiler olmaması olasılığından, kaydedilen türkülerin kayıt anında notaya alınmamış ve güftelerinin yazılmamış olmalarından ötürü eleştirmişti. Kasım ayının ikinci haftasını Ankara’da geçiren, Halkevi’nde üç konferans veren, ayrıca G GIĞIRTLAKLI KOZAN MANTISI G eçtiğimiz Cumartesi bir mantı yemeği yedim ki sormayın... Ne var ki; mantının en iyisi Kayseri’de yapılır, gidersin Kayseri’ye alasını yersin diye düşünebilirsiniz. Aslında böyle düşünmekte de haklısınız. Mantı dendi mi Kayseri akla gelir çünkü... Ben Kayseri’de tam üç yıl görev yaptım... Orada oluşan dostluklarım ve Erciyes’in ben de oluşturduğu tutku nedeniyle, 25 yıldır ilişkim hiç kopmadı. Anlayacağınız ne mantılar yedim bir bilseniz ne mantılar... Mantıyla birlikte parmağımı yediğim anlar bile oldu desem, az tevatür olur. Ama Kozan’da yediğim mantının tadı bir başka ki bir başka... Hatta şunu söyleyebilirim; Kayseriyle kıyaslamaya kalksak, biri armut, biri elma misali kıyaslanmaz. Kozan’ın elmasını, Kayseri’nin armudundan ayıranı merak ettiyseniz eğer, gığırtlağı... Çocukken kardeşleriyle bunu yemek için kavga bile ettiğini söyleyen Fatih Ateş Bey, hayır onun ismi “gığırtlak” değil, “kırtlat” diyor. “Gığırtlak” veya “kırtlat”... Yahut “kıkırtlak” olsun, değişmeyen bir şey var; mantının üzerine bir Kozan eklentisi olarak konan bu tat, gerçekten Fatih Bey’in küçükken kardeşleri ile bölüşemeyeceği kadar güzel. “Gığırtlaklı Kozan Mantısı”nın yapılışında sıra gığırtlağa gelene kadar bir fark yok.... Tarif herkesin bildiği gibi bir şey... İş gığırtlağın tarifine gelince zorluk başlıyor.... Zaten mantıyı Kayseri’den alıp, Kozan’a getiren de bu olduğu için, tarifi Kozanlı ustasına sormak gerek.... Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası eşliğinde yapıtlarını çalan Bartok, halk müziği araştırma etkinliğine üç günlük bir ateşli hastalık sonrasında 16 Kasım günü Ankara’da başlamıştı. 1920 Kasım günleri Adana’da, 21 Kasım günü Mersin’de ve 22, 23, ve 24 Kasım günlerinde Osmaniye yöresinde çalışmalarını sürdürmüştü. Bu araştırma gezisinde Bartok’a çevirmen ve yardımcı olarak ve derleme tekniklerini gözlemlemek üzere A. Adnan Saygun görevlendirilmişti. 87 eserden 54’ü Osmaniye’den Bu araştırma gezisinde kayda alınmış olan ezgi sayısı 87’dir. Bunun 54’ü Osmaniye ve yöresinde derlenmiştir. O yıllarda Ankara Üniversitesi’nde görevli olan Macar Profesör Rasonyi’nin önerisi üzerine, Çukurova ve Osmaniye çalışma alanı olarak seçilmiştir. Ağırlıklı olarak Osmaniye yöresinin seçilmesi ise, o bölgede yürük Türkmen aşiretlerinin yeni iskan edilmiş olmalarına ve hatta yazları Uzunyayla’ya göç eden bazı yürüklerin Toprakkale’yi kışlak olarak kullanmalarına dayanmaktadır. Dolayısıyla bu seçim, kent ve kasabalardan uzak kalmış olan bu yürüklerin, geleneksel müziklerden, kent kültüründen ve piyasa müziğinden etkilenmemiş olmaları varsayımı üzerine oturtulmuştur. Bartok’un 1936 yılında kullanmış olduğu metot, bugün dahi bilimselliğini korumaktadır ve tüm müzikologlara örnek olabilecek niteliktedir. Şöyle ki, derleme kaynakta, diğer halk kültür öğelerinin de algılanabileceği yerde yapılmıştır. Müziğin gerçek tizliği diyapozona bağlanmış ve kaydedilmiştir. Ezgi ile birlikte güfteler titiz bir çalışma ile kaydedilmiş, varyantlar saptanmış, sözcüklerin anlamları sorulmuş kayda geçirilmiştir. Güfteye ek olan, şiir metinlerinde yer almayan ‘of, aman, ah, ey’ gibi ünlem sözcükleri ayrıca belirtilmiştir. Ezgiyi söyleyenin kimliği, yaşı, okuryazarlığı, yerli değilse hangi köyden olduğu sap tanmış ve kayıt altına alınmıştır. Ezgiler o tarihte Edison marka bir fonograf ile balmumu silindirler üzerine kaydedilirken anında da notaya alınmağa çalışılmış ve kağıda geçirilmiştir. Bartok, ülkesine döndükten sonra, araştırma ile ilgili ayrıntılar için A. Adnan Saygun ile mektuplaşmış, güfteler hakkında Prof. Rasonyi’ye yazmış ve sözcüklerin kökenini sormuştur. Türkiye’deki bu araştırma ile ilgili ayrıntıları 1937 yılı Ocak ayında Budapeşte Radyosu’nda bir konuşma olarak sunmuş, sonra bu konuşma metnini genişleterek aynı yıl iki makale olarak yayınlamıştır. Avrupa’yı sarsan savaş yılları sırasında Nazi Almanya’sı önce Çekoslovakya’yı ardından Avusturya’yı ilhak etmiştir. Macaristan’ın işgali gündemde iken Bartok ülkesini ivedilikle terk ederek ABD’ye, New York’a gitmiştir. Bu ülkede zor koşullarda, kendi ve eşi konserlerde çalarak, konferanslar vererek umutsuz bir yaşam savaşı vermiş, temize çekerek bilimsel değerlendirmelerini tamamlamış olduğu Türkiye’deki araştırmalarını yayınlama olanağı bulamamış, bunun el yazısı notlarını New York’taki Columbia Üniversitesi kitaplığına bağışlamıştır. Macar Kiado Akademisi, Bartok’un bu notlarını yayınlamayı 1968 yılında kararlaştırmış ve bunun gerçekleşmesi için bir zamanlar onun çalışma arkadaşı ve gezide yardımcısı olan Türk kompozitörü ve müzikologu A. Adnan Saygun’u seçmiştir. Kendine Bartok’un el yazması taslağı ile diğer belgeler verilmiş, Columbia Üniversitesi’nden de temize çekilmiş ezgi notaları sağlanmıştır. A. Adnan Saygun bölgeye geliyor A. Adnan Saygun 1969 yılının Eylül ayında Adana’ya gelmiş, bir hafta kadar kalmıştır. Bartok’un türküleri derlediği kişilerden hayatta kalanları bulmak, tekrar görüşmek, özellikle güftelerde anlaşılamamış sözcükleri aydınlatmak ama cı ile Osmaniye’nin Çardak ve Tüysüz köyü ile Haruniye’nin Gökçayır, Karaisalı’nın Çatalan köylerine gidilmiştir. Hayatta kalmış olan ve bulunabilen kişilerle tekrar görüşülmüş, hatta aynı türküler tekrar banda alınmış, geçen zamanın ve özellikle radyo yayınlarının etkilerinin var olup olmadığı araştırılmak istenmiştir. Haruniye’de Kır İsmail, Çatalan’da Zekeriya Çulha ile görüşülmüş ve yeni kayıtlar alınmıştır. Kendisine gerek ulaşımda, gerekse kişileri bulma konusunda yardımcı olmuş, bu çalışmayı yakından gözleme olanağı bulmuştum. Kitabı 1976’da Kiado yayınladı Bartok’un bu beklenen, “Türkiye’de Halk Müziği Araştırması” kitabı 1976 yılında Kiado Akademisi tarafından Budapeşte’de İngilizce olarak yayınlanmıştır. Bu kitap iki bölümden oluşmaktadır. 181 sayfalık birinci bölümü Bartok’un el yazısı ile değerlendirme notlarını ve ezgi notalarının ‘tıpkı basımı’nı içermektedir. 250 sayfadan oluşan ikinci bölümde ise Saygun’un hazırladığı, Türk halk müziğini irdeleyen, özellikle derlenen malzemedeki özelliklerini inceleyen, yeni açıklamalar getiren çalışması yer almaktadır. Bu bölüme, o gezi sırasında Osmaniye, Tarsus ve Adana’da çekilmiş fotoğraflar, Adana Etnografya müzesinde bulunan halk çalgılarının fotoğrafları ve Bartok’un gezi ile ilgili mektupları eklenmiştir. Geçtiğimiz 2 Şubat günü Osmaniye’de yapılan uluslararası bilimsel toplantıya katılma ve bildirileri izleme olanağı buldum. Toplantıda, özellikle Macar kökenli bilim adamlarınca çok sayıda bildiri sunuldu. Konu, ister istemez beni 1969 yılı ve sonrasına götürdü. Saygun ile ilgili kişileri aramak, bulmak, onlara tekrar ulaşmak, sorduğu noktaların yanıtlarını iletmek benim için unutulmaz anılar olarak kaldı. Şimdi Osmaniye’de Bartok’u anımsatan bir yapıyı da burada anmak ve vurgulamak isterim. Osmaniye’nin il konumuna geçmesinden sonra çok geliştiğini belirtirken, bu bilimsel toplantının yapıldığı binayı da tanıtmak gerekiyor: Kültür Bakanlığı tarafından yapımına 1995 yılında başlanan Cebeli Bereket Kültür Merkezi 2004 yılında hizmete açılmış… Biri 425, diğeri 125 kişilik iki salonu bulunuyor. 17 odalı bir misafirhane, iş atölyesi, Bela Bartok Sergi Salonu, internet ulaşım odası gibi birimleri içeren bu yapı, şu anda Kültür Bakanlığı’nca Osmaniye Belediyesinin kullanımına tahsis edilmiş durumda…Kendime soruyorum: yukarıda anılan kitapta, Bela Bartok’un resimleri arasında bir kara çadırdaki çalışma sahnesini anımsayıp 74 yıl sonra adına düzenlenen bir sempozyumu böyle bir kültür yapısı içinde izlemek Cumhuriyet Türkiye’sine yakışır bir atılım değil midir? (Prof. YALÇIN YÜREĞİR) ‘Kırtlak’ ya da ‘kıkırtlak’ Sanki adını sesinden almış Biz de bu lezzete kentin yeni medarı iftiharı Yaver’in Konağı’nda, leziz yemeklerin Kozan versiyonlarını tadarken rastladığımızdan, Konağın yöresel yemek uzmanı Hatice Ocak Hanım’a sorduk... Hamur aynı bir kurşun kalem kalınlığında yuvarlanarak, yaklaşık birer santimetre boyunda kesiliyor ve tereyağında kıtır kıtır olacak şekilde kızartılıyormuş. Daha sonra da mantının üzerine serpilerek servis yapılıyormuş. Gığırtlak mı, yoksa kırtlak mı diye tereddüt etmeleri ise ağızda kıtır kıtır kırılarak lezzetini yaymasından ileri geliyor olsa gerek... Yapılması yazdığım kadar kolay mı bilemem.... Evde yemekleri ben yapmıyorum zaten... Hanıma ise teklif etmeye bile cesaret edemedim...Ama siz de benim gibi Kozan’ın restoran ve otel olan Tarihi Yaver’in Konağı’na gidip, bu tadı tanıyabilirsiniz. Üstelik gitmişken, Kozan ve Anavarza Kaleleri’ni de görürsünüz. Unutmayın dünyanın en eski tıp kitabı Materna Medika ve Yaşar Kemal’in İnce Memed’i Anavarza’da yazıldı. (Haluk Uygur) ALİ TIRAŞ smaniye’de geçtiğimiz hafta sonu hizmete açılan Bela Bartok Sergi Salonu, yöremizdeki Karacaoğlan geleneğini, aşıklık geleneğini, aşık edebiyatını ve eski Halkevleri ile Atatürk'ün sanat ve kültüre verdiği değerleri bir kez daha gündeme getirdi. Bela Bartok Müzesi ile birlikte Orta Asya'dan günümüze bin 500 yıllık bir geleneğin yaşadığına tanık olduk. Bilindiği gibi, sık sık yurt değiştiren Türkler, Orta Asya’dan günümüze değişen, gelişen bir geleneğe bağlı kalarak bir 'Aşıklar Geleneği' oluşturdular. 1930’lu yıllardaki genç Türkiye Cumhuriyeti'nin kültür temsilcisi olan Halkevleri, Türk kültürünün Orta Asya ile bağlantılı olduğunu ortaya çıkardı ve çalışmalarında bu yolu izledi. Atatürk, TBMM'nin 1934 yılı açılış konuşmasında, halk kültürü içinde gizli kalmış müzik öğelerinin gün ışığına çıkartılmasını, derlenmesini, çağdaş tekniklerle işlenmesini ve Türk müziğinin ulus O Karacaoğlan geleneğinden Bela Bartok’a lararası platformda yer almasını istedi. 19351942 yılları arasında Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi'nde Hungaroloji kürsüsünü kurmuş olan ve başkanlığını yürüten Macar Türkolog Prof. Lazslo Rasonyi'nin aracılığı ile Bela Bartok, 1936 yılı Kasım ayı içinde Ankara Halkevi Başkanı Ferit Celal Güven'in çağrısıyla İstanbul'a geldi. İstanbul'da iki gün boyunca İstanbul Belediye Konservatuvarı'nın türkü koleksiyonunu inceledi ve Balkanlarda derlediği türkülerle karşılaştırdı. İstanbul'dan Ankara'ya gelen ve Halkevleri'nde bu konuda konferanslar veren Bartok, 18 Kasım'da Adana’da Halkevi'nde türkü çığıran, yani Karacaoğlan çığıran Karaisalı köylüleriyle tanıştı, Adana'dan iz sürerek 21 Kasım'da Tarsus'a ve Mersin'e gidip köylülerden türküler derledi. Bu yolculuklarını trenle yapan ve kayıtları mum silindirler marifetiyle bir fonografa kaydeden Bartok, 22 Kasım'da Osmaniye'ye geldi. Aynı gün içinde 14 türkü kaydetti, 23 Kasım'da Çardak köyüne geçti, o gün de köy camisinin yanındaki ilkokulda 24 türkü kayıtlara alındı. Bela Bartok’un ölümünden 25 yıl sonra Macar Akademisi, el yazması notlarını yayınlamaya karar verdi bu konuda da Bartok ile birlikte derlemelere katılan A. Adnan Saygun görevlendirildi ve “Türk Halk Müziği Araştırması”, ancak 1976 yılında Budapeşte'de İngilizce olarak yayınlanabildi. Bartok'un derlemeleri ve araştırmaları sonucu Macar müziği ile Türk müziğinin aynı kaynaklardan beslendiği kanıtlandı. Bu kanıtlar, Çeremiş ve Kazan Türklerinin ezgi örnekleri ile de doğrulanınca 1500 yıllık ortak bir aşıklar geleneği ortaya çıkarıldı ki, bu halklar birbirlerinden ayrıldıkları halde bu gelenek günümüze dek ulaştı. Aynı uygarlığa bağlı kültürler aynı dünya görüşünde birleşmişlerdi. Sazlı, sazsız, doğaçlama söyleyerek Orta Asya'dan günümüze dek ulaşan bir geleneğin Karacaoğlan geleneğine ve efsanesine benzeyen 1500 yıllık evrensel bir geçmişi olduğu gerçeği, Bela Bartok Sergi Salonu'nun açılışı ile bir kez daha gündeme geldi… Çukurovada, Bela Bartok'un derlemeler yaptığı Adana, Tarsus, Osmaniye, Çardak ve Toprakkale'de ona türkü çığıran köylüler, insanın binlerce yıllık ortak müzik serüvenini sergilediler. Aslında hep Karacaoğlan çığırdılar, aynı gelenekten gelen Dadaloğlu, Gündeşlioğlu, İlbeyoğlu, Deliboran, Kerem ile Aslı, Ferhad ile Şirin ve Köroğlu'ydu çığrılan, anlatılmak istenen. Ama halk deyimiyle kendi türkülerini çığırdılar. Osmaniye'de hizmete açılan Bela Bartok Sergi Salonu ile müziğin evrenselliğine bir kez daha tanık olduk. Bu konuda ilk bilimsel çalışmaları yapan, “Karacaoğlan'dan Bela Bartok'a” adıyla oturumlar, seminerler düzenleyen eski Osmaniye Valisi İsa Küçük'e, Bela Bartok adını Çardak'ta yaşatan ve onu her yıl Haziran ayında yaptığı kültür ve sanat etkinliklerinde gündeme getiren benim de yönetiminde yer aldığım Anadolu Halk Bilimleri Dernek Başkanı halkbilimleri uzmanı İbrahim Çenet'e, derneğin kurucularından gazeteci yazar Çetin Yiğenoğlu'na, derneğin kurucu yönetim kurulu üyelerinden Prof. Yalçın Remzi Yüreğir'e, Bela Bartok'un Osmaniye'de tanınmasında emeği geçen tarih öğretmeni Reşat Gürel'e, Ulaşlılar Derneği yöneticilerine, Alibekiroğulları ailesine, Osmaniye Valisi Celalettin Cerrah ve Belediye Başkanı Kadir Kara ile bu konuda 5 yıldır uğraş veren Macaristan Büyükelçisi İstvan Szabo'ya, Macaristan Kültür Bakanı İstvan Hiller ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'a ne kadar teşekkür edilse azdır. Ve bu arada, “Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür” diyen büyük önder Atatürk’ü bir kez daha saygıyla anıyoruz.” C MY B C MY B