Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sayfa 23 Ocak 2012 Çarşamba a2 KÜLTÜR SANAT 1940 sonları 1960 başları Ankarası (4) Y azdığım ilk üç bölüm sonrasında akran ve arkadaşlarımdan gelen iletilere benim hatırladıklarımı da katarak, belirlediğim zaman diliminin “bir tür sosyalekonomikkültürel tarihçesi”nin çıkarılmasına yardımcı olabilmek için, “diziye devam” ediyorum. Ancak, yazdıklarımın “özelde” Ankara’ya ilişkin olmakla birlikte, “genelde” biz yaştakilerin Türkiyesi’nin tümünde geçerli olduğunu vurgulamalıyım. Evet, 1940 sonları ile 1960 başları arasının Ankarası ve Türkiyesi’nden daha daha neler anımsadık? n Şehirler arası ve uluslararası telefon görüşmelerimiz için PTT santralına önce “normal tarifeli” görüşme için başvurur, işin uzaması halinde daha pahalı olan “acele” ya da “yıldırım” görüşmelere kayardık. Keza kutlama ve başsağlığı mesajlarımız için “ELT telgraf” çekerdik. n Mevsimi gelince, “ıslatılmış undan yaptığımız zamk” ile uçurtmamızı kendimiz imal eder, rakip uçurtmaları “jilet atarak” safdışı etmeye çalışırdık. Şimşir topaçlarımızın ucuna “kadak” denilen çivileri çakıp diğer topaçları kırarak yenmeyi isterdik. n 2. TBMM Parkı’ndaki havuzdan tabiat bilgisi ya da biyoloji ödevimizin konusu olan “amipler”i elde edebilmek için kavanozlarımıza “havuz suyu” doldururduk. n Kutu makinelerle fotoğraf çeker, basılıp elimize geçmesini heyecanla beklerdik. Herkesin fotoğraf makinesi yoktu ve kıymetliydi. Keza n Ulus’taki Sami Musluoğlu ve Mahmut Nedim kırtasiye dükkânlarından aldığımız kırmızı ya da mavi kâğıtlarla defterkitaplarımızı kaplar, üstlerine aynı renkli etiketlerimizi yapıştırırdık. n Alfabe hepimizin “ilk” ve “en önemli” kitabı idi. nGençlik Parkı’nda bugünlere erişebilip şimdilerde idari bina olan yapı “Sağlık Müzesi” idi. “Kavanoz içindeki cenin”e her defasında aynı merakla bakardık. n MaltepeNokta’daki Belediye Birimi’nin yerinde pazartesileri Maltepe Pazarı kurulurdu, pazarın bir köşesinde, daha önceki yıllarda ünlü “Bomonti Gazinosu” vardı. n Dikimevi Postanesi’nin alanında ve Bentderesi’nde “Cambaz Çadırı” kurulur, türlü gösteriler arasında en çok, altına ağ germeden elindeki denge sopası ile gezinen “tel (ip) cambazı”ndan etkilenirdik. n Önce çividi ya da kahverengi toprak bilyelerle başlayıp sonra camlığa terfi eden “cicozmisketbilye”lerimizle , “ütmecesine” KaptanMüsellesBenden Babuç(ş) gibi oyunlar oynardık. Sigara kapakları ya da gazoz kapakları ile “lik” oynardık. nAmigo Sefa’dan önceki, iyi giyimli ve “palavra” lakaplı amigonun adı Bahattin’di. Sakatlık geçiren futbolculara dimdik ve de yıldırım hızıyla yardıma koşan sağlık görevlisinin lakabı “Aspirin Memet”ti. Oyun sahası dışına çıkan topları toplayan çocuklara “İki buçukluk” denirdi. n Kışın daha hızlı kayabilmek için su dökerek gece buzlanmasına bıraktığımız yokuşların, komşu teyzelerce “soba külü” dökülerek devre dışı bırakıldığını görünce kahrolur, iştahımızı sonraki kar yağışına ertelerdik. GÖRÜNÜM A. Celal BİNZET acbinzet@gmail.com ‘Rengin Renkleri’ S 1945İstanbul basımlı, 35 kuruş fiatlı Alfabem. Mavi ve kırmızı kaplama kağıtları ile etiketleri. DÜŞ YOLCUSU SAVAŞ SÖNMEZ herkesin kol saati, evinde telefonu, günlerde inanılmaz kuyruklar oluşur, futbol topu da yoktu. okullarda ilk haftaların “kitapsız” n Dünyanın günlük gazetesi geçtiği de olurdu. Her türlü kitap olmayan ender başkentlerinden gereksinimimi için Ulus’ta Akba olan Ankaramızda, bir zamanlar ve Berkalp, Kızılay’da Hachette ve Ulus, Zafer, Öncü, Yenigün, Tarhan’a başvururduk, kendilerinde Kudret, İnkılap gibi gazetelerin olmazsa İstanbul’dan birkaçı birden getirtirlerdi. yayımlanırdı. n Gençlik Parkı’nda n GüneyparkMehmetçik ve Efe KöşkŞato (yanılmıyorsam adı 1960’da YazarBeyazsaray 27 Mayıs’a, 1985’te gibi Maltepe Alibaba’ya dönüştürüldü) gazinolarında, adlı lokomotiflerin çektiği değişik minyatür katarlarla tur sanatçılarla “paket atardık (19571986 arasında programlar” yapılır, var olan bu trenlerin TV yokluğunda hayli kamu taşımacılığının rağbet görürdü. kaldırılmasından ı. n İran Şahı Rıza ile nasiplenmeleri ığ ç ı kitap eşi Süreyya’nın, ABD Notalı şark kaçınılmazdı). Yıkılan o Başkanı Eisenhower’in, güzelim köprünün dibindeki Recep Endonezya Cumhurbaşkanı Özgen Çay Bahçesi’nde semaver Sukarno’nun, Alman Şansölyesi çayı içerdik. Theodor Heuss’un ziyaretlerinde n Kömür sobası ya da “karşılayıcı kalabalığı” görüntüsü kuzine üzerinde “kestane” ve vermek için okulca Atatürk “mısır” patlatırdık. Sobanın alt Bulvarı’na dizilirdik. çekmecesinde biriken sıcak küle n Şimdilerde kentin altına “patates gömerek” pişirirdik. hapsedilmiş olan İncesu Deresi n Okuma ile henüz ile Hatip ve Çubuk çayları, kentin tanışmadığımız yılların milli içinde özgürce aktıktan sonra Ankara bayramlarında, THK’nin “pırpır” Çayı’na eklenerek uçaklarının attıkları kutlama Sakarya Nehri’ne mesajlarının peşinde koşuşturur, kavuşurlardı. Aralarda “Tayyareci amca, bilet at!!” diye Bülbül, Dikmen, bağrışırdık. Cevizli, Ak, Kavaklı n 5 kuruşa 5 adet halka ya da 5 gibi dereleri “küçük adet Zungla karamela alınabilirdi. kollar” olarak alırlardı. Keza balık ya da bebek biçimli n MEB minik çikolatalar da 5 kuruştu. 5 Yayınevi’nin kuruşa mini gofret hediyeli “şansmağazalarında talihkaderkısmet” piyangosu okulların kazıyabileceğiniz gibi, Cebeci açıldığı Çayırı’nda bisiklete(tur ya da dakika Vrede Box marka hesabı olacak) binebilir, terennüm kutu fotoğraf edilerek satılan “notalı şarkı makinesi ve 8 kitapçığı” alabilirdiniz. pozlu filmi. “Cicozmisketbilye”ler ve gazoz kapakları (lik’ler) (Kızılay Parkı’ndaki büfeden içtiğimiz Afyonkarahisar Madensuyu kapağına dikkat!) anat için olmazsa olmaz kavramların başında renk gelir. Elbet her şeyi onun üzerine kurgulamak yanlışlığına düşmeyeceğiz. Ama görselliği besleyen, o dünyayı biraz daha varsıllaştıran öğenin yine aynı kavram olduğunu niye gizlemeli? Özellikle resim sanatından söz ediliyorsa akla hemen rengin gelmesi de salt bu yüzdendir sanırım. Nihat Kahraman, Helikon Sanat Galerisi’nde, başlıktaki ad altında açtığı sergisini aynı anlayışın ışığı altında düşünerek tasarlamış olmalı. Başlangıcından beri renkçi bir eğilimi savunan sanatçıyı bu yönüyle dışavurumcu (ekspresyonist) saymamamız için hiçbir neden yoktur. Gerçekten de, ilk çalışmalarından bugüne uzanan süreçte, rengin çarpıcılığını öne çıkarmayı ilke edinmiştir hep. Sanatsal geçmişinin büyük bir bölümünü kaplayan döneminde toplumsal çalkalanmaları tuvaline taşıyan Kahraman’ın, şiddetin egemenliğini anlatmanın en kestirme yolu olarak böyle bir anlatım biçemini seçmesi akla pek uzak gelmiyor değil. Ancak bu kez, önceki dönem kaygılarından uzaklaşarak başka yerlere kaydırılmış ilgi odağının etkisinde boyanmış tuvaller karşısındayız. Onun, o alışageldiğimiz damlatma ağırlıklı tekniğiyle kotarılmış bir bölümü kâğıt üzeri resimlerinde rengin sınırsız kullanımını görmek sürpriz gibi. Doğa çağrışımlarını anımsatan ama ondan iyice uzaklaşılmış görünümleri, somutla soyut arasında gezinen bir anlayışın örnekleri. Ama neyi amaçlarsa amaçlasın; görünen o ki, sergideki tüm resimleri izlerken, kendinizi lirizmin kıyılarında duyumsuyorsunuz. Sıcak renklerle bezeli yüzeylerin, öncelikle sanatçının içini dolduran duyguların bir yansıması, dışavurumu olduğunu söylemek gerekir mi fazladan? Kuşkusuz, zaman içinde her sanatçının iç dünyasında inişçıkışların yaşanmasına alışkınız. Onun, yaşadığı ortamdan aldıklarını, kendi düşleriyle harmanladıktan sonra yeni bir anlayışla sunması çok doğal. Sanatçının, uzun sayılabilecek mesleksel geçmişine bakıldığında beslendiği ana kaynağın doğa ve toplum olduğu bilinir. Daha önce vurgulandığı gibi kalabalıkların odağındaki insanların konu edinildiği düzenlemelerden sonra, doğaya yönelmenin açıklamasını bu ayraç içinde düşünmemizin zorunluluğu açıktır. Ama sonuçta, aynı pencereden yansıtılmış bir yorumlama örnekleriyle karşı karşıya bulunduğumuz gerçeği tartışılmaz. Bu nedenle kullandığı dile egemenliğini, yaptığı işe yatkınlığını görmezden gelmek olası değil kanımca. Aynı zamanda Devlet Opera ve Balesi Dekoratörlüğü görevini de sürdüren Kahraman’ın asıl görevinin bir uzantısı olarak söylenebilecek resimlerini irdelerken bu yönünün düşünülmesinde sayılamayacak yarar olduğuna inanılmalı. Resimlerindeki sıcak ve coşkulu havanın izleyiciyi sarıp sarmalayan bir atmosfer yarattığını duyumsayabilmek için görülmesi gereken bir sergi. AKM başkente konuk oluyor Türkiye’deki modernleşme sürecinin mimarlık ve üretimdeki yansımalarını inceleyen “Modernin İcrası: Atatürk Kültür Merkezi 19461977” sergisi, Ankaralılarla buluşuyor. Türk Serbest Mimarlar Derneği (TSMD) Mimarlık Merkezi’nde bugün ziyarete açılacak serginin, küratörlüğünü Pelin Derviş ve Gökhan Karakuş üstleniyor. Sergi, AKM’nin mimarisi ve yapımına dair bir kavrayış sunabilmek üzere kilit arşiv belgelerine odaklanarak, binanın zorlu ve incelikli tasarım ve yapım süreçlerini ortaya çıkarıyor. Mimari, toplum ve yapılı çevre arasındaki ilişkileri inceleyen sergi, AKM özelindeki aktörleri ve tasarımlarını ortaya koyuyor. Bu proje için Kalebodur tarafından özel olarak ürettirilen AKM maketi, binanın mimarisinde izleyicinin erişemediği yapılanmayı okumayı sağlıyor. Sanatın kamuya açılması çabasının güçlü bir temsili haline gelen AKM’nin mimarlık tarihindeki yerini vurgulayan sergi, TSMD Mimarlık Merkezi’nde 23 Ocak 23 Şubat tarihleri arasında ziyaret edilebilecek. savassonmez@yahoo.com Mumcu anılıyor Ocak 1993 tarihinde arabasına konan bombanın patlaması sonucunda yaşamını yitiren gazetemiz yazarı Uğur Mumcu, “20. Adalet ve Demokrasi Haftası” çerçevesinde bir dizi etkinlikle anılacak. Yarın yapılacak ilk etkinlik programı şöyle: 24 n Uğur Mumcu Sesleniyor Saat: 12.00, Karanfil ve mumlarımızla Uğur Mumcu’nun sokağındayız n Uğur Mumcu Anıtı’na çelenk bırakma Saat: 10.30, Batıkent Uğur Mumcu Parkı Saat 14.30, Cebeci Asri Mezarlığı Sizsiniz Saat 20.00, Çağdaş Sanatlar Merkezi Yazan: Ümit Denizer Oynayanlar: Rutkay Aziz, Taner Barlas Tiyatro; Adalet, n Anıtmezar ziyareti “YAŞAYAN SON SÜNGER AVCISI AKSONA MEHMET” AHMET RASİM SK. NO:14 ÇANKAYA T: 442 30 50 SÖYLEŞİ KORSAN KİTAP KÖTÜ BASILIR. OKUMA ALIŞKANLIĞINI YOK EDER. BESAM 24 OCAK 2013 PERŞEMBE SAAT 19.30 Sahibi Genel Yayın Yönetmeni Ankara Temsilcisi Sorumlu Müdür 23 Ocak 2013 Çarşamba : Cumhuriyet Vakfı adına Orhan ERİNÇ : İbrahim YILDIZ : Utku ÇAKIRÖZER : Miyase İLKNUR Editör Sayfa Editörü Reklam Müdürü Satış Koordinasyon : Barkın ŞIK : Okan AKYÜREK : Kerim TAŞKAN : Osman ÖZER Yazışma Adresi Telefon Eposta : Cumhuriyet Gazetesi Ankara Bürosu, Ahmet Rasim Sok. No:14 06550 Çankaya : 0312 442 30 50 : ankcum@cumhuriyet.com.tr Yayımlayan : Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Basıldığı Yer : DPC Doğan Medya Tesisleri Dağıtım : YAYSAT Yerel ve süreli yayın C MY B