Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sayfa 11 Ocak 2013 Cuma a4 Cumhuriyet Okurları Yazıyor3 Cumhuriyet okurları gezdiklerini, gördüklerini yazmaya ve bizlerle paylaşmaya devam ediyor. Yemen’deki tarihi eserlerimiz üzerine incelemede bulunmak üzere beş kişilik bir ekip olarak Sana’ya giden uzman sanat tarihçisi okurumuz Gökçe Günel, Yemen izlenimlerinin Başkent Sana’yı kapsayan bölümünü özetliyor. Geçtiğimiz yıllarda motorla Avrupa turu yapan bir diğer okurumuz Süleyman Münci Kaymak ise “4 Motor, 6 Gezgin, 12 Ülke, Yollarda 24 Gün” adıyla kitap olarak yayımlamaya hazırlandığı anı ve izlenimlerinin Fransa Alpler’i bölümünü paylaşıyor. Yaşam Gezgin Gözüyle TİMURÖZKAN ozkantimur@yahoo.com Yemen’de Türk İzleri GÖKÇE GÜNEL …Sana’daki yeni dönem yapılarından Salih Camisi, Osmanlı dönemi yapılarından Bekiriye Camisi ve Babel Yemen Çarşısı ile Mısır ve Türk şehitliklerini ziyaret ettik. Salih Camisi tüm ihtişamıyla şehrin her yerinden algılanıyor, içine girildiğinde Yemen’den başka bir ülkede olduğunuzu düşünüyorsunuz. Sütunlarda, tavanlarda kullanılan altın kaplamalar hemen dikkatimizi çekiyor. Mihmandarlarımız caminin inşası için 500 bin dolar harcandığını aktarıyorlar bize. Bunca yoksulluğun yaşandığı bu ülkede böylesi bir tezatlıkla karşılaşmak şaşkınlığımızı artırıyor. Salih Camisi’nin ardından Türk Şehitliği’ne gidiyoruz. Yemen’de şehit olan 300 bin civarında Türk askerini yâd etmek üzere. Duygulu anlar yaşadığımız ziyaret esnasında bu topraklarda kaybettiğimiz, gidip de dönemeyen Mehmetçikleri düşünüyor, artlarında bıraktıkları feryat seslerini duyar gibi oluyoruz. Mustafa Balbay’ın Yemen Türkler Mezarlığı adlı eserindeki “Tarih Yemen’de ölen Türklerin sayısını bilmiyor, öğrenmekten de ürküyor!” cümlesini anımsıyoruz bir kez daha. Türk Şehitliği’nin ardından Bekiriye Camisi ve Beytü’lYemen (Eski Sana Kenti) var sırada. Yemen’deki en önemli Osmanlı eseri olan Bekiriye Camisi, Yemen Beylerbeyi Hasan Paşa tarafından çok sevdiği kölesi Bekir adına yaptırılmış. Cami, UNESCO tarafından Dünya Miras Alanı olarak ilan edilmiş olan Sana kentinin tarihi yerleşimi içinde yer alması nedeniyle de önem taşımakta. 1986 yılında Dünya Miras Listesi’ne alınan eski kent, 2004 yılında Arap Kültür Başkenti ilan edilmiş. Eski kente, Cebel Nukum Dağı’nın tepesindeki bir kale hâkim. Sana şehrinin kuzeyinde yer alan iç kale ise yüksek duvarları ve büyük giriş kapısı ile tam bir Osmanlı Kalesi hüviyetini taşımakta. Yol üzerinde, bugün mahalle arasında kalan, dar bir sokakla ulaşılan Sana’daki Türk hamamı karşılıyor bizi. Hamam, Anadolu’daki örneklerinden büyük oranda etkilenmiş. Bugün çalışmakta olan tipik Osmanlı hamamından sonra Kral Ebrehe’nin mabedinin yerinin bulunduğu “Ghorqat AlQulais” meydanına ulaşıyoruz. Gezimiz boyunca gat meclisleri dikkatimizi çekiyor. Her bir sokak arasında, yaşlıgenç çok sayıda kişiyi gat çiğnerken buluyoruz. Etiyopya kökenli olduğu düşünülen gat, ağızda çiğnendiğinde verdiği uyarıcı etkisinden ötürü Doğu Afrika ile Arap yarımadasında özellikle Yemen’de yetiştirilir. Yemen’de halkın büyük çoğunluğu bu bitkiyi çiğnerler. Çoğu ülkede satışı yasak olmasına rağmen Yemen’de yasaldır. İslami dünyada haram olarak kabul edilen bu bitki katı İslami yönetimi olan Yemen’de haram sayılmamaktadır. Beytü’lYemen, “Suk” adı verilen eski pazar yerleri, camiler, sebiller ve tabii ki dünyaca ünlü Sana evlerini barındırıyor içerisinde. Osmanlılarla birlikte, Yemen konut mimarisi, Türk mimarisinden derin biçimde etkilenir. Türk evleriyle, Yemen mimarisine geniş pencereler, rengârenk vitraylar ve ahşap unsurlar girer. Cumba, Yemen’deki Türk evlerinin belirleyici bir özelliğidir. Çeşitli hayvan figürlerinden oluşan bu cumbalar, ilginç örnekler sergiler. Yemen’deki Türk evlerinde bolca kullanılan vitraylar, odalara ve hayata renkler katar. Beytü’lYemen’deki en ünlü cami, dünyanın en eski camilerinden biri olan Camiü’lKebir’dir. Dar sokaklı zarif, çok katlı evler ve sandalet ve kılıç kını yapımcıları, kuyumcular, terziler, nakışçılar, çilingirler, gümüş parlatıcıları, pirinç madeni işçileri, demirciler, halıcılar ve kitapçıların sıralandığı mahallelerden geçerek ulaşıyoruz Camiü’lKebir’e. Hudeyde, Beytü’lFakih, Zebid kentleriyle Dar Vadisi’ndeki Osmanlı eserlerini de incelemek üzere iki gün ara verdiğimiz Sana gezimize Yemen Harp Müzesi olarak kullanılan Osmanlı’nın Sanayi Mektebi ile devam ediyoruz. Bir sonraki durağımız olan ve El Ordi Kışlası adıyla askeri amaçlı olarak kullanılmaya devam eden Osmanlı’nın Yemen’deki 7. karargâhında kışla içindeki cami ve hamamı geziyoruz. Yemen’deki son saatlerimizde, akşam karanlığı Sana’yı yutmaya hazırlanırken, “Babü’lYemen” (Yemen Kapısı) önünde hatıra fotoğrafı çektiriyoruz hep beraber. Sonra, belki bir daha göremeyeceğimiz bu kenti bir kez daha görmek maksadıyla hızlı bir şekilde dolaşıyoruz. Yemenliler evlerine yetişmeye çalışırken dar sokaklarda satıcılar bağırmaya, insanlar gat çiğnemeye devam ediyor... Alpler’de motor safari SÜLEYMAN MÜNCİ KAYMAK A vusturya’da terk ettiğimiz Alpler’e Fransa’da tekrar kavuştuk. Motor yol tecrübem de arttı. Altımdaki makineye hâkim olup grupla beraber daha rahat yol alıyorum. Bizimkiler de bu durumun farkında olmalılar ki, tereddüt etmeden hız yapabiliyorlar. Moteynard Barajı’ndan geçerek Col da Lautaret (2058 m) Cammune du National’i görüp Col du Galibier (2645m) pasına çıktık. Bir grup bisikletçi dağ zirvelerine tırmanmaya çalışıyor, tepedekiler sporcuları karşılayıp varış zamanlarını işaretleyip çekim yapıyorlardı. Sportif faaliyetleri olan kulüplerin düzenlemiş olduğu bir yarışma olmalıydı. Erkek, kadın, yaşlı, genç hatta çocuk denecek yaşta küçükler bisiklet ile tırmanmak için mücadele ediyorlardı. Bazıları arabaları ve motosikletleri ile yarışmacıları takip ediyorlardı. Tepede Departement de la Savoie’de motorlarımızı uygun bulduğumuz boşluğa park ederek bir müddet yarışmacıları seyrettik. Sabah benzinliğin marketinden aldığımız yiyecekleri yiyip, meyve sularını içtik. Güney ortalıkta gözükmüyordu, Seçkin telefon ile arayarak konuşuyor, yanlış yöne dönmüş. On dakika sonra o da geldi. Bu pas çok hareketli inen çıkan koşuşturanlar. Portakal rengi Amerikan motosikleti önce yanımıza yanaşıyor bakıyor ki BMW’lerin yanında komik görünüyor, araç parkının diğer tarafına giderek bizden uzaklaşıyor. Aşağılardan yanında sepeti, arkasındaki römorku ile bir Goldwing virajları döne döne geliyor, tepeye ulaştığında sepette gözlüğü ve fuları ile sevimli köpeğin etrafını seyrettiğini görünce şaşırıyorum. Tekrar yola koyulup Col Dizoard (2360 m), Col De Vars (2109 m) Pro Patria’yı dolaşarak 2802 metredeki la Bonette’ye geldik. Fransa Alpler’i, İtalya’ya göre daha çok kar ve buzullarla kaplı. Buzullar eriyerek aşağılara doğru akıyor, muhteşem görüntüler oluşuyor. La Bonette’den yılan gibi kıvrılan yollarda motorlarımızla dans edercesine Alpler’in çıplak yüzeylerinden, II. Dünya Savaşı’ndan kalma mevzilerin önünden geçip, tepemizde dönen alıcı kuşların keskin bakışlarına aldırmadan çikolata reklâmlarında gördüğümüz dağ farelerinin korkup kaçışlarını seyrederek kendimizi yokuş aşağı bıraktık. Aşağılarda yoğunlaşan ormanlardan geçip dağlardan gelen buzul sularının aktığı dere üzerindeki köprüde durup resimler çekip kayıt yaptık. Hareket zamanımız geldiğinde, başkan “Yürü bakalım lider sensin, bizi Nice’e götür” diyerek beni grubun başına geçiriyor. Lider olunca motor üzerindeki duruşum bile değişti. Bir lider gibi hareket etmeliydim. Grubun peşinden etrafı seyrederek yol alırken kolaydı, şimdi daha dikkatli olmalıydım. Nice tabelalarını, karayoluna verilen D6202 numarasını iyi takip etmeliydim. Güzergâhta ilerlerken hızlı, arkadaşlardan kopmadan yol alıyordum. Deniz seviyesine indikçe hava da ısınıyordu. Alpler’in zirvelerindeki soğuk havadan eser kalmamış bunaltıcı sıcakta, kayalar oyularak açılan dar yollardan geçiyoruz. Sollama yapabilmek için yolun geniş bölümlerini ve karşıdan gelen araçları kolluyoruz. Yol şartları böyle olunca aramızda kopmalar, yavaşlamalar, hızlanmalar oluyor. Yine de sorun yaşamadan ilerliyoruz… Cumhuriyet okurlarının gezi izlenimleri, (sayfa olanakları çerçevesinde) bundan sonra da paylaşmaya devam edeceğiz. Bu sayfada yer almasını istediğiniz ve boşluklu 4 bin vuruşu geçmeyen gezi yazılarınızı ozkantimur@yahoo.com adresine gönderebilirsiniz. C MY B