Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 19 MAYIS 2012 CUMARTESİ A2 ANKARA İnsan ‘Yaşamaya çalışıyorum’ SEVİL ARINAN Zeynep Eren, 6 yaşındayken oğlunun hiperaktif olduğunu fark ediyor. “Ben Erol’a bakamıyorum, oğlumun düzgün bir eğitim alması gerek” düşüncesiyle oğlunu Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’nun önce İstanbul Semiha Şakir, ardından Eyüp “çocuk yuvalarına” veriyor. Bu dönemde oğluyla ilgili sürekli şikâyet işittiğini aktaran Eren, “kara gün” diye tanımladığı o günü şöyle anlatıyor: “2008 yılında kendime tek odalı bir ev tutmuştum. Bir yandan çalışıyor, bir yandan da yaşamımı sürdürüyordum. 2 Şubat sabahında evde uyurken, kapım çalındı. Kendini sosyal hizmet sorumlusu olarak tanıtan bir memur, Erol’un hastalandığını, hastaneye kaldırıldığını söyledi. Hemen sosyal hizmet uzmanıyla birlikte, Çapa Tıp Hastanesi’ne gittik. Doktor, oğlumun göğüsünde kitle olduğunu ameliyata alındığını söyledi. Bir süre sonra Erol’un göğsüne, kolları olmayan bir arkadaşının kafa attığını öğrendim. Nasıl olurda kafa vuruşu ile kitle oluşurdu. Anlamadım. Ne yapacağımı kime neyi anlatacağımı bilmiyordum. Çaresizce oğlumdan haber beklerken, hemşire gelip, ‘Erol ex olmuş’ dedi... Sanki dünyam başıma yıkıldı. Hemen yanına gitmek istedim.” C M Y B C M Y B “ “Sizi buraya getiren sebep nedir?” dedim, bir araya geldiğimizde, karşılıklı çaylarımızı yudumlarken. Hayatını anlatmak istiyordu. Kaçarak evlenme, aileyi terk etme, şiddet, imam nikâhlı evlilikler... O anlattıkça, ben bir yerli dizinin senaryosunu dinler gibi oldum. Önce ilk evliliğini anlattı: “İstanbul’da yaşıyorduk. Ailemin izni olmadan 14 yaşında kaçarak evlendim. O evlilikle ilgili fazla konuşmak istemiyorum. Zaten birkaç yıl sonra ayrıldım. Ve babama eve dönmek istiyorum dedim. ‘Yok’ dedi. Sonrasında, daha önceden tanıdığım yaşlı bir kadının evinde kalmaya başladım. Evin ihtiyaçlarına ortak oldum kendimce. Gelirimi hukuk bürolarında çaycılık yaparak sağlıyordum.” Sonra “Hayatını değiştiren o gün:” “Bir arkadaşımın doğum gününe gitmiştim. Bir gazetenin gece şefiydi. Sıradan bir tanışma idi bizimkisi. Bilemezdim hayatımı değiştirecek kişinin o olduğunu. Aramızda bir yakınlaşma yaşandı. Birkaç hafta içinde de evlenmeye karar verdik. Ama dini nikãhla. Mutlu bir evlilik tanımlamasını yapmak isterdim ama değildi. Alkol, şiddet... Bir süre sonra bu evliliğimi de bitirme kararı aldım.” Hem de karnında bir yavruyla. “Evi terk ettiğim zaman 5 aylık hamileydim” diyor ve devam ediyor: “Sonrasında tekrar yaşlı hanımın evine yerleştim. Çocuğumu, Erol’umu tek başıma dünyaya getirdim, ona zorluklar içerisinde, temizlikçilik ve sekreterlik yaparak baktım.” “ Günaha batmamak için elimden geleni yaptım. Sonra 2010 yılında İstanbul’da bir bakanın korumasıyla tanıştım. Amacım ondan iş istemekti ama ‘Ankara’ya gel, ben sana bakarım. Kötü günler artık geride kaldı. Sana iş buluruz, ev de tutarım. Zeynep Eren oğlunu son defa görüşünü anlatıyor, ama ben bunu sizlerle paylaşmak istemiyorum. Yurt görevlilerinin “Kimsesizler mezarlığına gömelim” önerisini kesin dille reddeden Zeynep Eren, oğlunu kaybettikten sonra çok zor günler yaşadığını söylüyor. “Bir boşluktaydım. Aklımda ‘Ölsem de oğluma bir an önce kavuşsam’ fikri vardı” diyen Zeynep Eren, hayatını bir kez daha değiştiren tanışıklığı da şöyle anlatıyor: “Günaha batmamak için elimden geleni yaptım. Sonra 2010 yılında İstanbul’da bir bakanın korumasıyla tanıştım. Amacım ondan iş istemekti ama ‘Ankara’ya gel, ben sana bakarım. Kötü günler artık geride kaldı. Sana iş buluruz, ev de tutarım’ dedi.” Zeynep Eren bakanın kim olduğunu da söylüyor ve ben korumaya ulaşıyorum. Ama korumanın bana anlattığı versiyonda sadece Zeynep Eren’in iş istemesi var. Sonuçta “O günlerde uzanacak bir eli bekliyordum sanki. Ve her şeyi arkamda bırakma kararı aldım” diyen Zeynep Eren, bu “eli” de nasıl kaybettiğini ve sonrasını da şöyle aktarıyor: “Bana dini nikâhla evlenme vaadinde de bulununca, onun evine yakın bir yerde ev tuttum. Tutmaz olaydım. Onu sinirlendirdim, ayrıldık. Evine yakın olmam her şeyi bitirdi ama ben onu hâlâ çok seviyorum. Şimdi de işim yok, gücüm yok. Yaşamaya çalışıyorum.”