Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sayfa 28 Kasım 2012 Çarşamba a2 Kültür SanatKent Ankaragücüeylemeçıkıyor! Ankaragücü Kulübü Başkanı Atilla Süslü’nün, “Ankaragücü’nün sahipsiz olduğunu göstermek ve sesimizi duyurmak amacıyla yönetim, Beşiktaş maçında takımı 15 dakika sahaya geç çıkaracak” sözlerinin ardından gözler bugün oyananacak maça çevrildi. Ankaragücü, bugün Ziraat Türkiye Kupası 4. tur karşılaşmasında Beşiktaş’a konuk olacak. Ancak kulüp yönetimi, geçtiğimiz günlerde, Beşiktaş maçıyla ilgili olarak yaptığı açıklamayla gündeme geldi. Ankaragücü’nün içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılara kamuoyunun dikkatini çekmek isteyen yönetim, bugün oyananacak Beşiktaş karşılaşmasına 15 dakika geç çıkma kararı aldı. Kulüp Başkanı Atilla Süslü ise geçtiğimiz günlerde sarılacivertli kulüp olarak zor günler geçirdiklerini dile getirmişti. Yönetim kurulu olarak, yaptıkları toplantıda bir dizi karar aldıklarını ifade olduğunu anlamıştım. Yanındaydım artık onun. Uzun uzun son nefeslerini alıyordu. Uyuyordu miskin kâfir! Varlığının yarattığı gerginliği hissedebiliyordum. Korktuğunu da… Nabzım hızla atmaya başlamıştı. Bu bana sağ elimde duran “heyecanı” hatırlatıyor, içimdeki münasebetsiz kahkahaların yükselişini ve acı bir zevkin ruhumu ateşlediğini ısrarla gösteriyordu. Dengesizce nefesler çekmeye başlamıştım. Bir an attığı iftiralar geliverdi aklıma. Dayanamadım! Daha fazla dayanamadım işte! Boğazımı yırtarcasına bağırdım, bir daha, bir daha bağırdım! İşte bir iki saniyemi almıştı her şey. Duyuyorsunuz değil mi? Kemiklerinin tıkırtısını… Erkek ıslığı gibi... Gideceğim an, cesedin yanına düşen muskayı gördüm. Sahi, bu da benimdi tabii. Alıp taktım boynuma. Nasıl da yakıştığını bir görseniz! Tapınaktan çıkarken bir yandan muskayı açıyor diğer yandan kulaklarımdaki ıslık seslerini dinliyordum. “Hıı, hıı, hııımm…” “Bu dua ölümle eğlenen hainlerin ruhlarına okunur. Ve ‘yüce’ meydana götürülmek için iyice ‘kutsanır.’ İyice…” … “Amaç, öldürenlerin çaresizliğini herkesin görebileceği bir dağ tepesi üzerinde oluşturmak ve kulları bu ibret içinde yaşatmaktır.” (Ölüm Duası: Yazılış tarihi: 6 Ekim Çarşamba) Okuduğum duayla birlikte ellerimin soğuduğunu, kara bir ışığın içime girişini hissedebiliyordum. “Bana ne oluyor yüce Sadıklar aşkına? Nefesim kesiliyor.” Ama yaşlı bir sineği bile öldüremem ki ben! O yaşlı kadın, o kemikler yalan! “Tanrım!” O nane kokulu adam… eden Süslü, şunları söylemişti: “Öncelikle Ankaragücü’nün sahipsiz olduğunu göstermek ve sesimizi duyurmak amacıyla yönetim kurulu olarak Beşiktaş maçına 15 dakika geç çıkma kararı aldık. Ziraat Türkiye Kupası’nda Beşiktaş ile deplasmanda oynayacağımız maça takım geç çıkacak. Bununla ilgili cezai müeyyideyi araştırıyoruz.” Süslü, bu kararı almalarındaki en büyük nedenin, içinde bulundukları sıkıntıya dikkati çekmek ve kulübün sahipsiz olduğunu göstermek olduğunu vurguladı. Kulüp Başkanı Süslü, Gaziantepspor Kulübü’nden alacaklarına ilişkin, Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) Başkanı Yıldırım Demirören’in kendilerine söz verdiğini, ancak hâlâ bu sözün yerine getirilmediğini de sözlerine ekledi. Süslü, bununla ilgili hafta içinde yeniden bir görüşmede bulunacaklarını ifade etti. Melih Gökçek Gökçek ile Hakan atıştı Hürriyet gazetesi yazarı Ahmet Hakan, Anakent Belediye Başkanı Melih Gökçek’e sosyal medyada “büfeler” üzerinden takıldı. Attığı tweetlerle başkentin rekorlarından söz eden Gökçek’e, “Başkan rekorları bırak da, sen bana Kızılay’dan bir büfe ayarlayabilir misin, ondan haber ver” diyen Hakan, Gökçek’in peşpeşe verdiği yanıtlar karşısında sessiz kalmayı tercih etti. Hakan’ın söz konusu mesajının ardından Gökçek şunları yazdı: “Ankara’ya dönünce, ‘Hakan, senden büfe istiyor’ dediler. Hemen arkadaşları seferber ettim. Maalesef büfe imkânı bulamadık. Bunun üzerine arkadaşlara talimat verdim: ‘Ahmet Bey’e bir imkân bulmalıyız, büfe yoksa ne yapabiliriz, bir bakın bakalım’ Ben havaalanından eve gelene kadar arkadaşlar çözüm buldular. Sevgili Ahmet, sana Kızılay’da bir lostra yeri ayarladık. Artık orada önüne geleni boyarsın. Hayırlı olsun Ahmet. Ahmet ayıp ediyorsun, insan bir teşekkür eder.” GÖRÜNÜM A. Celal B NZET [email protected] ‘Yüzyıl’ Kime Muhteşem? agazinle uyutulan bir toplumuz. Okumaya M zaman bulamayan insanlarımız her akşam televizyonların karşısına dizilip saatlerini geçirmeye pek bayılır. Kuşkusuz bunlar içinde en büyük ilgiyi toplayan dizi, tarihsel dekora iliştirilmiş kadınerkek ilişkileri. Göründüğü kadarıyla, sorun özünden soyutlanınca anlamını da yitiriyor doğallıkla. Günümüzde eşkonumda yaşamak isteyenlerin karşı çıktığı, 16. yüzyıl Osmanlı sultanının yaşamına bakışın eksik yansıtıldığı savı çok doğru. Ancak, eksikliğin nerede olduğu da en az onun kadar önemli. Söylendiği gibi, sultanın yaşamının bir bölümünün at sırtında geçtiği bilinir. Gerisi ise bilinmez. Buyruğa göre yasa, konakladığı en yakın yerleşim yerinde yaşayan insanlar ordunun her tür gereksinimini karşılamak zorunda. Yükseltilen vergilerle zaten yaşamakta zorlanan halk için ne büyük güçlük! Önceleri, ordunun erzak gereksinimi için bir defalık, hane başına 20 akçe olan “nüzül resmi” gibi olağanüstü vergiler giderek olağan ve kalıcı duruma getirilir. Her tür sıkıntıya karşın, hazine sarayın lüks harcamalarına aktarılıp, maaşlar ödenemez olunca öncekilerin dışında “İmdatı Seferiye” (Sefer Yardımı) adıyla olağanüstü bir ek vergi daha konur. Reayanın beslediği keçi ve koyundan bile vergi alınır. Başka? İsterseniz burada Ömer Lütfü Barkan’ın “Toprak Meselesi”nde aktardığı Osmanlı vergi yasasını okuyalım: “Ve bağ ve bağçe arasında ot bitüb satılır olsa on akçeden bir akçedir.” Gördük mü o günün anlayışını! Köylünün, iki bahçe arasında biten otları toplayıp satmasında bile saltanatın gözü vardır. Bu anlamda “Çifbozan” ve “Celali İsyanları”nın nedeni, neden hiç gündeme getirilmez? Saltanatını göstermek adına yaptırdığı Süleymaniye Camisi 1557’de açıldığında Osmanlı hazinesi ilk kez açık vermeye başlamıştır bile. O günlerin İstanbul’unda her yerden görülecek bir yapı uğruna hazinenin boşaltılmasını nasıl açıklarız bugün? Böyle olduğu içindir ki Kâtip Çelebi’nin danışman olarak yazıp sultana sunduğu öğütlere kulak verilseydi koca Osmanlı bu duruma düşer miydi? Her zaman olduğu gibi öylesine görev yapan devlet adamlarını atlayıp kendi bildiğini yapan bir sultan modeli karşısındayız o günlerde. 1982 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca günümüze uyarlanmış diliyle okuduğumuz “Düsturu’lamel liıslahi’lhalel” (Bozuklukların Düzeltilmesinde Tutulacak Yollar) başlıklı 20 sayfalık öğütlerini okuduğumuzda devletin neden bu duruma düşürüldüğünü net olarak görebiliyoruz. Dizinin başına yerleştirilen bir notta karakter ve olayların tarihten alındığı gibi bir not var. Bu yönüyle dizi kurgusal bir anlam taşımakta. Öteki dizilerin saray dekoru içinde Osmanlı giysileri giydirilmiş oyunlarından hiçbir ayrımı yoktur. Yetkili kişinin bu durumdan yakınarak düzeltilmesi hakkında gerekli yerlere buyurduğu iradenin sonunda ortaya çıkacak gerçekliğin durumu merak konusu olacaktır. Atilla Süslü ÖLÜM MUSKASI Ahmet Hakan c S iz Sadık Oswald’u tanımıyorsunuz! O hainin yüzünden olmuştu her şey. 6 Ekim Çarşamba günü, nöbetinden sonra tüm sadıklara, Sven Dağı’nda bir kemik bulduğumu ve onu sakladığımı, Çuhav Gölü’nde de yaşlı bir kadını boğarak öldürdüğümü söylemiş. Külliyen yalan! Siz hiç inanabiliyor musunuz bunlara? Hiçbir şey yok iken neden anlatıyor bunları? Biz Yüce’nin kutsal Sadıklar’ı değil miyiz? Yazık! Şimdi iyi bir gün seçtiğimi umuyorum. İyi bir gece… Bugün düzenbaz Sadık Oswald’un nöbet günü! Ha ha! Tapınağa girerken kimseyi görmemiştim. Daha ilk adımım da “Sadık Yavel” seslerini duyar gibiydim. O an yanaklarımın neşe dolu uzanışlarını hissetmiştim. Evet, ben hâlâ Sadık Yavel’dim! Şimdi sadıkların odalarına geçilen koridorun başındaydım – İşte bu odalardan biri benimdi. Hatta dışlandığım gün boyunlarına taktıkları muskalardan biri de öyle! Beni kıskandırmak için mi, yoksa bir çeşit gidişimi kutlamak için mi takılmıştı bu, bilemedim. Sadık Oswald, koridorun sonunda nöbette olmalıydı. İsmini anar anmaz postundan eksik olmayan iğrenç nane kokusu burnuma gelivermişti. O an içimdeki nefretin yinelendiğini fark ettim. Bu nefret bana, belimde duran “yardımcımı” düşündürüyor ve düşündükçe gözbebeklerimin kızgın bir kadının gözbebekleri gibi devleştiğini hissettiriyordu. Odaları geçip koridorun sonuna geldim. Bu birkaç dakikalık yürüyüşte ardı arkası kesilmeyen saçma sapan sözlerin beynimi ağrıttığını ve bir an ayaklarımı dolandıran duygunun da aynı histen Öykü Yarışması’ndan... BİTMEYEN MASAL orunumun uyku saati çoktan geçmişti. Ama o, ellerini karnına kadar çektiği bacaklarının arasına koymuş, uzandığı kanepeden televizyon izlemeye çalışıyordu. Uyusa dünyanın en heyecanlı olayını kaçıracakmış gibiydi. Kapanan göz kapaklarını aniden açıyor fakat göz kapaklarının tekrar yavaş yavaş çökmesine mani olamıyordu. Onun uykuya karşı verdiği bu mücadeleyi bir süre daha izledikten sonra kanepede uyumamasını, yatağına gidip yatmasını söyledim. “Uyumuyorum” dedi. Bakışlarımdan onu kanepede yatırmayacağımı anlamış olacak ki oflayıp kalktı yerinden ve “Masal anlatacaksın o zaman” dedi. “Tamam” deyip kabul ettim bu masum teklifini. Dişlerini fırçalarken odasına gidip onu beklemeye koyuldum. Ben komodinin üzerinde duran anne ve babası ile çekildiği fotoğrafa bakarken gelip hızlıca girdi yatağa. “Kısa bir masal anlatacağım” diyerek başladım anlatmaya: Çok da uzak olmayan toprakların birinde bir krallık varmış. Halkın açlık ve sefalet, kralın ise bolluk ve refah içinde yaşadığı bir yermiş burası. Bir gün bu adaletsizliğe daha fazla dayanamayan halk ayaklanıp devirmiş kralı ve başka birini kral seçmiş. İşler başlangıçta düzelecek gibi olsa da çok geçmeden yeni kralın da sadece tahtını düşündüğü ortaya çıkmış. Halktan aldığı vergileri artıran kral diğer ülkelere savaş açmaktan da geri durmamış. Savaşlardan kazandığı ganimetlerin halkın yoksulluğunu gideremeyecek kadar küçük bir kısmını halka dağıtır ve böylelikle onları kandırmaya çalışırmış. Kral zenginliğinden yararlanarak yandaş da T toplamış. Kralın büyücüsü onun tanrı tarafından bahşedildiğini söyler, diğerleri ise kazanılan zaferlerden bahsederek kralı över dururmuş. Halk bu tür kurnazlıklarla olabildiğince gaflet içerisinde bırakılmış ve umudunu kesmiş iyi bir yaşam sürmekten. Fakat bu duruma kanmayan, “Zenginlik içerisindeki bu ülkede nasıl yokluk çekeriz!” diyenler de çıkmış. Ayaklanmalar başlamış krala karşı. Ama ayaklananların çoğu kendilerini ya zindanda ya da sürgünde bulmuş. Halkı baskı ile kontrol altında tutmaya çalışmış kral. Biriken öfkeye ise mani olamamış. Artık kaybedeceği hiçbir şeyin kalmadığı bir zamanda daha güçlü bir şekilde ayaklanmış halk. Kral terk etmek zorunda kalmış ülkeyi ve halk yine bir kral seçmiş. Ama bu kral da öncekileri aratmamış. Artık bu ülkede krallar değişir olmuş ama zindandakiler değişmezmiş. Kim kral olursa olsun ilk işi boyun eğmeyenleri hapsetmek olmuş. Hangi kralı denese de umduğunu bulamamış halk çünkü soramamış kendisine olmak zorunda mı ki bir kral. Başlarında emreden biri olmadan nasıl yaşanır, edememiş hayal. Bitti mi dede? Evet, masal bu kadar… Keşke diş tellerim olmasaydı. Hayda! Masaldan bunu mu anladın? Hayır, babamı ziyarete gittiğimizde kapı gibi bir şeyden geçiyoruz ya, o kapı diş tellerim yüzünden ötüyor. Söylüyorum oradakilere de ama yine de bir saat üstümü arıyorlar sonra geç kalıyoruz ziyarete. ... İyi ki masallarda yaşamıyoruz değil mi dede? İyi ki yaşamıyoruz yavrum iyi ki... Özgür ÖZDEN Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi Önder ÇATALTEPE ODTÜ Matematik Foto raf yarı masından... DERS VERENLER FRANSIZCAYI konuşturuyorum ve mesleki hukuksal çeviri. 0506 300 30 75 KORSAN KİTAP KÖTÜ BASILIR. OKUMA ALIŞKANLIĞINI YOK EDER. BESAM Fidan Su ERBİL OTİZM? ERKEN MÜDAHALE HER ŞEYİ DEĞİŞTİREBİLİR!!! İLGİ OTİZM DERNEĞİ 0312 436 35 43 “Ne İLGİ’si var?” demeyin. Kayabayazıt Lisesi : Cumhuriyet Vakfı adına Orhan ERİNÇ Genel Yayın Yönetmeni : İbrahim YILDIZ Ankara Temsilcisi : Utku ÇAKIRÖZER Sorumlu Müdür : Miyase İLKNUR 28 Kasım 2012 Çarşamba Sahibi Editör Sayfa Editörü Reklam Müdürü Satış Koordinasyon : Barkın ŞIK : Okan AKYÜREK : Kerim TAŞKAN : Osman ÖZER Yazışma Adresi : Cumhuriyet Gazetesi Ankara Yayımlayan : Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ Bürosu, Ahmet Rasim Sok. No:14 Basıldığı Yer : DPC Doğan Medya Tesisleri 06550 Çankaya Dağıtım : YAYSAT Telefon : 0312 442 30 50 Yerel ve süreli yayın Eposta : [email protected] C MY B Kanuni Sultan Süleyman Hürrem Sultan