27 Aralık 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sayfa 18 Ekim 2012 Perşembe a2 Kültür sanat İZLENCE Şefik KAHRAMANKAPTAN sefik@kahramankaptan.com Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da Cermodern’in yeteri kadar tanınmamasından şikâyetçi... RüZgâR İstasyoNu A. Adnan AZAR aazar56@gmail.com Uyum, Sevgi, Özveri da müziğinde, birbirini iyi duyabilmek, hissetmek, O tek kelimeyle “uyum” çok önemlidir. Kemanpiyano ikilileri bu uyumu bazen öyle mükemmel yakalar ki, birbirlerinden kolayca kopamazlar. Uluslararası alanda son yıllardan güzel örnek, Japon kemancı Midori ile önemli değerimiz piyanist Özgür Aydın’ın oluşturduğu ikilidir. Bugünlerde dünyayı dolaşıyorlar gene... Bizde idol kemancımız Suna Kan’ın oluşturduğu ikililer hep uzun ömürlü olmuşlardır. Belleğimi yokladığımda Kan’ın rahmetli Ferhunde Erkin ve Gülay Uğurata, ardından Judith Uluğ ile yıllarca çaldığını anımsıyorum. Kan’ın son partneri Cana Gürmen’le oluşturduğu ikili de hayli eskidi. On dört yıldır, sevgi ve özveriyle birlikte çalıyorlar. Bazen küçüçük bir bakış, sadece kendilerinin anladığı bir baş hareketi onların uyumuna katkı sağlıyor. Suna Kan, oturarak da olsa çalarak bel ve dizlerindeki rahatsızlıklara karşı âdeta direnme gücü kazanıyor. Geçtiğimiz salı akşamı Bilkent’te Çankaya Rotary’nin zihinsel özürlü çocukların tedavisinde müzik eğitimini desteklemek amacıyla düzenlediği konserde Mozart ve Beethoven’den iki sonat, M. De Falla’dan süit, Dvorak ve Saygun’dan toplam 6 parça ile Rotaryenler ve zihinsel özürlü çocuk sahibi ailelere sağlam bir repertuvar sundular. Dinleyiciler arasında, vaktiyle Suna Kan’ı çok beğenen rahmetli Bülent Ecevit’in eşi Rahşan Hanım da vardı, sanatçıyı kutlayıp “Görüşelim” dedi. 76 yaşındaki Kan’ın 10 Kasım’da bir konseri daha var; sonra tedavi amaçlı bir süre sahnelerden uzak kalacak gibi... Ama tanıdığım Kan, sonrasında gene sahnelerde gençlere “idol” olmayı sürdürecektir. Çankaya Rotary’nin Bilkent MSSF’nin sunduğu altyapı üzerinde, ÖZEV ile işbirliği halinde, başta otistikler olmak üzere zihinsel özürlü çocuklara yönelik müzikle tedavi projesini gelecek yıllarda da sürdüreceğini ve her türlü katkıya açık olduklarını da belirtelim. Milyonlarca TL’lik yatırım boşuna mı gitti? SELDA GÜNEYSU Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) işbirliğince Demiryolları’nın vagon tamirhaneleri ile cer atölyelerinin yeniden restore edilmesi sonucu sanat merkezine dönüştürülen Cermodern, aradan geçen 3 yıl gibi bir süreye karşın hâlâ başkentliler tarafından yeteri kadar bilinmiyor. Taksi şoförleri bile çoğu kez Cermodern’i “düğün salonu” zannediyor. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da bu durumdan rahatsızlığını “Cermodern Ankara sanat yaşamında birkaç yıldır var olmasına karşın hâlâ burayı görmeyenler var. Bunların arasında ne yazık ki işadamları bile var” sözleriyle dile getirmişti. Cer atölyelerinin restorasyonuna bundan 3 yıl önce milyonlarca TL’lik bir bütçe ayrılmıştı. Cermodern’nin işletmesi de bakanlık tarafından 25 yıllığına TÜRSAB’a kiralamıştı. Söz konusu mekânın işletmesinin TÜRSAB’a verilmesi o dönem “Bakanlık müze kart ilalesini de TÜRSAB’a vermişti; Cermodern’in işletmesini de neden Azer Yaran’ı Ankara’nın Murtaza Vural’ın ve hiç boşalmayan rakı kadehlerinin bitişiğinden giderek yükselen sesin, hem de Sivas’a sürgün edilerek susturabileceği zannına inat, sokağa çıkma yasaklarını, bilinmeyen derin türkülerle terbiye ederek ‘mahsus’ çıkmama beraberliklerine dönüştürebilen sıcak ve koca bir yürekle, bir zaman sonra Ankara sokaklarında yeniden, kimselerin kurmaya cesaret edemediği bir cümlenin tam ortasına bırakılmış bir ünlem imi olarak yürüdüğünü ve fasılalarda ‘karşılığı olmayan sorular’a evrilişini ve bir Mehmet Taner evinde, Ahmet Erhan, Haydar Ergülen, ben, biz hepimize, üç gün boyunca elleriyle, sadece elleri ve bas bariton sesiyle dediklerini, Mülkiyeliler Birliği’nin bahar bahçesinde rakısının yağmur damlalarıyla ağarışına sevinişini, zihnine gömdüğü şiirleri sahaf ‘Külüstür Turgut’a ‘emanet’ edişini, direnişini ama sonra ‘baba uzağı’na gitmeden, bütün yazdıklarını seslerle sarıp saklayarak, bilinmez kime, bıraktığını, gittiği uzak’ta, uzak’ın vicdanını onarıp ısıtarak ve akarak Karadeniz’in gözyaşıyla, uzağın sadece uzak olmadığını bir kere daha gösterdiğini unutmuşum. Arkadaşımdı. Arkadaşlarından biriydim. Ortak sevinçlerle ve kederlerle dondurulmuş günler, ahşap ve mermer masalı geceler geride, belli belirsiz, sisten perdelerin ardında şimdi. Arkadaşlarımız öldü, boğuldu, öldürüldü ve biz, erkenden büyümek zorunda kaldık. Arkadaşlarım gibi ben de ona dair bilmediklerimi, bilmem gerektiğini unutacak kadar hızla yaş aldım böylece. ‘82 baharında, önceki kuşaklardan bir ‘kader’ gibi devralarak yaşadığı sürgün günlerini ve sonra istifa mektubunu üzerine sessizce bıraktığı çelik masayı, bir daha dönmemecesine geride bırakarak, çocukluğunun kırağı kristallerine yeniden değmek üzere gittiği köyünde, çisentili bir sabah, kıyısında Karadeniz’in, yüzlerce ölü karabatağın ortasında çömeldi ve sessizce ağladı. Onu ve gözyaşlarını kıvırcık saçlı küçük bir çocuk gördü sadece. Ölü karabatakları kendi şiir seçkisine, aslında önündeki ömrünün ve varoluşunun görünmez adımları sayarak, yaşamaya dönüştürdü sonra orada. O sabah kalbinin bütün titreşimlerini Ahmatova’yla; Blok, Pasternak, Lermantov, Yesenin, Puşkin ve Tsvetayeva’yla buluşturarak Karadeniz’e sarışın bakışıyla yeniden eğilirken, on yıl sonra doğduğu köye, Korucuk’a, bu kere kendi ölümünü karşılamak üzere döneceğini bilmiyordu. O aslında, Ankara’ya, sesiyle koruyup kolladığı dostluklara tutunarak yaşıyor, sonradan yayımlamayacağı şiirleri haber veren yüzlerce Rusça sayfa ve binlerce dizeyle hayat buluyordu. Utangaç ama cesur bir heves eşlik etti yaşamasına. Hayal kırıklıklarının ve bozgunların sonu hiç gelmedi ama. Hep kendine kaçtı; çeviri yapraklarını kör kapıların eşiğine rehin bırakarak taşındığı yer hep kendi içiydi. “Kötülük dayanışması”nın poşetleyerek her birinize sunduğu sentetik dünyanın dışında, yüzergezer, yüklü, hep şaşıran, hep ışıltılı bir ada. Bir kıyıdan sessizce katılmıştı hayata. Yevgeni Onegin’ni bitiren “Ben nasıl ayrıldıysam Onegin’imden” dizesini Türkçeye katıp ve altına yazdıktan sonra Puşkin’e kırçıl bir selam gönderdi. Sonra ayrıldı, yine sessizce. Artık sıkı bir arkadaşlık evi olmayan Ankara şehrinin göklerinde, binlerce gazel var bugün hâlâ. Azer’in yakışıklı inadıyla hemhal ve hem inadına. Ankara’da, ‘eski’ Sanat Sevenler Derneği’nin ‘81’de, dip localarından birinde ve muhtemeldir ki şair TÜRSAB aldı?” sorularını beraberinde getirmişti. Cermodern bugün Ankara’nın en geniş alana sahip sanat merkezi.11 bin 500 metrekarelik alana sahip mekânda bugüne değin Salvador Dali, Van Gogh gibi önemli isimlerin eserlerinin yer aldığı sergiler açıldı. En son olarak da “Bir Ankara Polisiyesi: Behzat Ç.” adlı dizideki rolüyle bir “fenomen” haline gelen Erdal Beşikçioğlu’nun genel sanat yönetmenliğini yaptığı “StüdyoCer”, “Hayvan Çiftliği” adlı oyunla mekânda faaliyet göstermeye başlamıştı. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın her fırsatta, “Burayı Ankara’da bir sanatsal faaliyetlerin gerçekleştirildiği bir cazibe merkezi yapma gayretimiz var” diye söz ettiği Cermodern, hâlâ başkentliler tarafından yeteri kadar bilinmiyor. Düğün salonu zannediliyor! Cermodern, Ankara Adliye Sarayı’nın hemen arkasında yer alıyor. Sanatlar merkezinin yerini gösteren tabela da yalnızca Ankara’da Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nın (CSO) yanında yer alıyor. Kentin başka bir yerinde merkezi gösteren başka bir tabela yok. Durum böyle olunca, Ankara’daki taksi şoförleri bile merkezin yerini bilmekte zorlanıyor. Cumhuriyet Ankara ekibi olarak Cermodern’de gerçekleştirilen etkinlikleri izlemek üzere taksiye bindiğimizde “Orası neresi?” sorusuyla karşılaşıyoruz. Çoğu kez de şoförler Cermodern’den “Düğün salonu mu burası? Buraya ilk kez geliyorum. Burada ne yapılıyor?” diye söz ediyor. ‘İşadamları bile bilmiyor’ Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da en son “Van Gogh Alive” sergisinin açılışında bu durumdan rahatsızlığını dile getirmişti. Günay, “İçinde bulunduğumuz mekân geride bıraktığımız 5 yıl içinde Ankara’nın ve Türkiye’nin kültür yaşamına kazandırmakla övündüğümüz gerçekten müstesna mekânlardan birisi. ‘Van Gogh Alive’ konseptinin buraya çok yakışacağını düşünmüştüm. Böyle olduğunu hep birlikte göreceğiz. Ancak ne yazık ki Cermodern Ankara sanat yaşamında birkaç yıldır var olmasına karşın hâlâ burayı görmeyenler var. Bunların içinde birçok işadamı, okuryazar, kanaat önderi var. Onlar da umarım, Türkiye’de ne kadar güzel şeyler yapılageldiğini, gelip görecekler” demişti. DERS VERENLER FRANSIZCAYI konuşturuyorum ve mesleki hukuksal çeviri. 0506 300 30 75 SATILIK ARSA ÇORLU'da satılık, k.karşılığı 100, 200, 300, 400, 500 dairelik parseller www.hakangungor.com 0.312.318 44 88 KORSAN KİTAP KÖTÜ BASILIR. OKUMA ALIŞKANLIĞINI YOK EDER. BESAM C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle